DR. RIZA NUR'UN "TÜRK TARİHİ"NDEN SEÇMELER

DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN PAYI


DR. RIZA NUR'UN "TÜRK TARİHİ"NDEN SEÇMELER

Dr. Rıza Nur, ATATÜRK'ün yakınlarından olup, Lozan görüşmelerine katılmış ve bakanlık yapmış değerli bir zattır. Ancak sonradan ATATÜRK ile ihtilafa düşmüş, Mısır'a gitmiş, kendini tarihe ve dil araştırmalarına vermiştir. 14 ciltlik bir TÜRK TARİHi yazmış, bunun 12 cildi yayınlanmıştır. ATATÜRK'Ü kötüleyen bir de "Hatırat"ı vardır. Bu yüzden de ne "Tarih"i ile ne de diğer eserleri ile fazla ilgilenilmemiştir.

Her insanın iyi yönlerinden yararlanmak, kötü yönlerinden de ders almak İSLAM prensibidir. Bu bakımdan biz Rıza Nur'un TÜRK tarihine büyük değer veririz. (31) O çapta bir çalışmayı ancak son zamanlarda Doğan Avcıoğlu denemiş, fakat tamamlıyamadan vefat etmişti.

Rıza Nur eserine şu sözlerle başlar:

- "Dünyada en büyük iftiharım, TÜRK yaratıldığımdır!.. Bu kadar tarih okudum, TÜRK kadar kahraman, mert, iyi yürekli, zeki ve akl-ı selim sahibi insan, TÜRK kadar büyük ve yüksek bir tarihe malik millet görmedim... Bu kadar millet tanıdım, TÜRK kadar bugünkü medeniyet aleminde en yüksek mevkiye çıkmak için lazım olan kaabiliyetleri kendinde toplamış olanını görmedim!..

- "TÜRKLÜK bende sönmez, tükenmez bir aşktır. Sadece odur ki, beni yaşatır." (Cilt 1, sf. 3)

- "TÜRKLER'e Çinliler HİYANG-NU, TUKYU; İranlılar TURANİ; Hintliler Turuşka, Araplar EL-GUZ, GOG-MAGOG; Yunanlılar İSKİT (ÇİT); Bizanslılar EFTALİT; eski milletler HUN demişlerdir..."

- "TÜRKLER'in menşei hakkındaki OĞUZ rivayetini OĞUZNAME'de, UYGUR rivayetini Alaeddin Cuveyni'nin TARİH-İ CİHANKUŞA'sında, MOĞOL rivayetini Reşideddin El-Vezir'in CAMİ-ÜT TEVARİH'inde bulabiliriz."

- "Bunlara göre Hz. NUH'un oğlu YAFES'in 8 oğlu oldu. İkisinin adı TÜRK ve HAZAR idi." (sf.38-40)

Burada TUC-TUR-TÜRK kelimeleri arasındaki benzerliğe ve tarihçilerin bazen TUC dedikleri kişiye sonradan TÜRK dediklerine dikkatinizi çekmek isteriz. Ayrıca Hz. İBRAHİM'in geldiği yer olan HAZAR bölgesinin ve AZER adının çok eski olarak kabul edildiğini de ortadadır. (32)

Rıza Nur'un naklettiği efsaneye dönersek, TÜRK'ün oğlu TUTNİK (TUTUK) Acemler'in padişahı KİYUMERS ile çağdaştır. TUTUK'tan sonra İLCE HAN, sonra da sırayla DİB BAKIY HAN, GEYÜK HAN, ALINCA HAN başa geçer.... Devam edelim:

- "ALINCA HAN'ın ikiz oğlu oldu. TATAR HAN ile MOĞOL HAN...

TATAR SOYU ................................ MOĞOL SOYU

BUKA HAN ....................................... KARA HAN

YELİNCE HAN ........................................ UZ HAN

ATLI HAN ....................................... KUZ HAN (GÜZ)

ATSIZ HAN ...................................... KUR HAN (GÜR)

ORDU HAN ......................................... OĞUZ HAN

BAYDU HAN ............................................. (6 oğul)

SEVİNÇ HAN .......................................... (24 boy)

- "UZ, KUZ, KUR ve KARA HAN'lar kardeştir. OĞUZ HAN ise KARA HAN'ın oğludur." (33)

Rıza Nur'dan naklettiğimiz bilgiler de en azından efsane yönünden tutarlılık gösteriyor. Bir farkla ki, Firdevsi'de FERİDUN olarak yer alan OĞUZ HAN, eski TÜRK efsanelerinde çok daha önceleri yaşamış oluyor ve İranlı hükümdar Huşeng ile çağdaş sayılıyor. Daha önce de belirttiğimiz gibi, zaman içinde bir kaç şahsın başından geçen olaylar, efsanelerde bir tek insanın etrafında dönüyor.

Buna en iyi örnek TİMUR zamanında (1400'ler) yaşamış olan NASREDDİN HOCA'dır. HOCA'dan 200-300 yıl öncesinde kalan MEVLANA CELALEDDİN ve FERİDUDDİN-İ ATTAR gibi kişilerin eserlerinde yer alan kıssalar, hep kendisine mal edilmiştir. Işın tuhafı, bu kıssaların sonradan kaynaklandıkları Orta Asya'da bile, MOLLA NASREDDİN adıyla anlatılır olmasıdır. Yani çok geniş bir bölgede, çok geniş bir zaman süresinde yaşayan halk bilgeleri, NASREDDİN HOCA'nın şahsında TEK KİŞİ haline gelmiştir.

İşte OĞUZ HAN (FERİDUN), DEHHAK gibi efsane kahramanları da kişiliklerini böyle kazanmışlardır. Yine de efsanelerden gerçek tarihle bağlantılı olan kısımlarını ortaya çıkarmak ve yararlanmak mümkündür. Biz de baştan beri bunu yapmaya çalıştık.

Rıza Nur Tarihi'nden devam ediyoruz:

- "OĞUZ HAN ölmeden evvel gizlice Doğu'ya ve Batı'ya adam göndererek üç altın ok ile bir altın yay gömdürmüştü. Sonra oğullarından GÜN, AY, YULDUZ'u (YILDIZ) doğuya, GÖK, TOĞ(DAĞ), TİNGİZ'i (DENİZ) batıya gönderdi. Doğuya gidenler altın yayı, batıya gidenler ise üç altın oku bulup geldiler. OGUZ HAN yayı ve okları oğulları arasında pay ettikten sonra, ülkesini de onlara taksim eti. Sonra dedi ki:

- "Siz üçünüz yayı bozup(parçalayıp) paylaştınız. Adınız BOZ-OK olsun. Sizden türeyenlere kıyamete kadar BOZOK desinler. Siz de üç oku paylaştınız. Size de kıyamete kadar ÜÇ-OK desinler."

- "Atalarımız yayı "hakan", oku da hakan yanına gelen "elçi" alameti sayarlardı. Benden sonra BOZOK neslinden kim değerli ise o hakan olsun. Diğer BOZOKLAR onun sağına otursun. ÜÇOKLAR ise onun soluna otursunlar ve kıyamete kadar nökerliğe (hakanın hizmetine) talip olsunlar."

Kemal Tahir der ki:

- "Karamanoğulları'nın Osmanlı hakimiyetine bu kadar direnişlerinin sebebi, onların BOZOK soyundan gelen TÜRKMENLER olmalarındandı. Halbuki Osmanlılar'ın "Kayı boyundanız" demeleri, 1. Murad'dan sonradır. Bu suretle Anadolu'da hakimiyeti devralmaya hakları olduğunu belirtmek istemişlerdir. Selçuklular ise gerçek BOZOK olan KINIK boyundan geliyorlardı. Şeyh Bedreddin'in Timur'dan sonraki bölünmede Aydın Beyi'ne gidip görüşmesinin altında da bu yatıyordu. Anadolu'yu tekrar toparlıyacak kişinin bütün TÜRKMENLER'in desteğini sağlıyacak bir özelliğe, yani BOZOK soyundan olmasına ihtiyaç vardı."

Bu da gösteriyor ki, OĞUZ TÖRESİ, TÜRK milletinde çok uzun süre yaşamış... Rıza Nur'dan devam edelim:

- "ÖĞUZ HAN'ın 6 oğlunun her birinin 4 oğlu oldu. Böylece OĞUZLAR'IN 24 BOYU meydana geldi. OĞUZ HAN'dan sonra GÜN HAN geçti."

- "DENİZ HAN'a İL HAN da derler. İL HAN'ın hüküm sürdüğü bölgede (batıda) TATARLAR ile MOĞOLLAR sürekli çarpışırlardı. Genelde MOĞOLLAR galip gelirdi ama, sonuncu savaşta TATARLAR, MOĞOLLAR'ı tuzağa düşürdüler ve yendiler. Çoğu öldü. Kalanlar da esir düştüler."

Esirlerin arasında bulunan İL HAN'ın oğlu KIYAN HAN ile yeğeni NOKTUZ karıları ile birlikte kaçtılar. Dağlar aştılar, dereler geçtiler. Öyle bir yere geldiler ki, suyu, avı bol, cennet gibi yemyeşil... Buraya ERGENEKON dediler. ERGENE "dağ beli", KON da "konak yeri" demektir. MACARLAR bu yere ÖREK-HUN derler ki, ESKİ YURT anlamına gelir."

Biz Birinci Bölüm'de demiştik ki:

- "Asur kaynaklarına göre SAKALAR, Kimmerler'i kovalıyarak KAFKASLAR'a geldiklerinde İSKİT (SAKA) hükümdarı GOG'un un PARATİ ve MARATİ adında iki oğlu vardı. Bunlar sonradan MED ve PART hanedanlarının atalarıdır...SAKALAR Asurlar'a yenildiler. (M.Ö.662) Ancak M.Ö. 628'de Süryanice yazılmış olan İSKENDER adlı eser onlardan "GOG ve MAGOG süvarileri" diye söz eder. Öyleyse bunlar iki kardeş boydur. GOG GOGARLAR'ın, MOG da MOGARLAR'ın atasıdır. MOGAR, Macar efsanelerinde geçen bir kelimedir. Öyleyse MACARLAR'ın ve MOGOLLAR'ın ataları ANADOLU'da yaşamıştır. Hem Macarlar içinde, hem de Orhun kitabelerinde bir Kürt boyundan söz edilmesi ancak böyle mümkün olabilir!... OĞUZLAR GOG, MOGOLLAR MOG SOYUNDANDIR VE HER İKİSİ KARDEŞTİR... ERGENEKON DA ASYA'DA DEĞİL, ANADOLU'D8 VE ERGANİ'DEDİR. Yörede bir de MADEN DAĞI vardır." (34)

TÜRK ile MOĞOL'un aynı soydan geldiğini, zaman içinde bunların aralarına mesafeler girdiğini, ancak CENGİZ HAN ile birlikte her iki boyun kaderinin tekrar birleştiğini göz önünde tutarsak, ve Asya'nın hiç bir yerinde ERGENEKON diye bir mevkiye rastlanmadığını düşünürsek, ERGANİ'nin ve MADEN DAĞI'nın ERGENEKON ile bağlantılı olduğu tezimiz daha kolay anlaşılır. Unutulmamalıdır ki, TÜRKLER Asya'dan tekrar ANADOLU'ya döndüklerinde pek çok yere Asya kökenli adlar vermişlerdir. Horasan ve Talas bunların başında gelir. Bu yerler hâlâ Asya'da mevcuttur. Ama Asya'da TANRI DAĞI vardır da, ERGENEKON yoktur. Orada olmadığı için yoktur. Ve ANADOLU'daki ERGANİ, ERGENEKON'un aslı olduğu için vardır.

ERGENEKON EFSANESİ kısaca şöyledir:

TUKYU EFSANESİ'ne göre bu halk önceleri BATI DENİZİ'nin veya HAZAR DENİZİ'nin BATI kenarlarında oturuyorlardı. (Bu yerin DOĞU ANADOLU olduğu ve ERGANİ'ye yakınlığı ortadadır.) Komşu bir kavim bunları yendi ve halkın tümünü yok etti. Yalnız kolunu bacağını yitirmiş bir tek delikanlı nasılsa sağ kaldı. Genci bulan bir DİŞİ KURT (ASENA) onu yiyeceğine besledi, iyileştirdi ve ondan gebe kaldı. Bir mağaraya yerleştiler. Kurt orada on tane oğlan doğurdu. Bunlardan ASENE ŞANE hepsinin lideri oldu. Kurdun iyiliğini unutmamak için de çadırın önüne KURT BAŞLI bir bayrak dikti.

HUN EFSANESİ'nde ise HİYANG-HU hükümdarı iki güzel kızını TANRI'ya sunmaya karar verir. Kızlarını kapattığı kulenin önüne bir kurt gelir ve bunu işaret sayan küçük kız kurttan hamile kalır. Çocuklar doğurur. HÜVEY-HÜLER (DOKUZ OĞUZLAR) bu çocukların soyundan gelir.

ERGENEKON DESTANI'ndaki dağ bize göre ERGANİ yakınlarındaki MADEN DAĞI'dır. Oemircinin erittiği dağdan önlerine düşen BÖRTEÇİNE'nin (BOZKURT)yardımı ile kurtulurlar. (35)

Yılmaz Öztuna ise, yabancı kaynaklara dayanarak ERGENEKON DESTANI'nın geçtiği tarihi M.S. 400'lere atar. GÖKTÜRKLER'in AŞİNA Sülelesi'nin TABGAÇLAR tarafından katliama uğradığını (439), 500 ailenin kendilerini ALTAY Dağları'nda bir vadiye atıp demircilik yaptıklarını GERÇEK GİBİ NAKLEDER. Onları vadiye götüren BİLGE ŞAD, çıkartan ise BUMİN KAĞAN'dır. (36) Eğer bu kadar önemli bir olay, bu kadar yakın ve bu kadar iyi kayda geçmiş olsaydı, ALTAYLAR'ın bir yerinde şimdi TÜRKLER tarafından türbe gibi ziyaret edilen bir vadi olurdu!.. Yoktur!

Biz deriz ki, nasıl GAVE olayında ISFAHANLI iki DEMİRCİ var ise, bu destan kapsamına giren iki benzer olay olabilir. Ve TÜRKLER'i hep Orta Asya'da, sadece Orta Asya'da düşünme eğilimi, ikinci olayın birinciye kaynak yapılmasına yok açmıştır. Ama en eski metinlerde "HAZAR'ın batısında" ifadesinin geçmesi, bizim tezimizin daha doğru olduğunu gösterir.

Bizce ERGENEKON'dan çıkan TÜRK hakanı ya Fars efsanelerinde "demiri bulan kişi" diye geçen HUŞENG'dir...Ya da NEVRUZ'u (21 Mart) ERGENEKON BAYRAMI yapan CEMŞİD'dir. Bu yüzdendir ki, Nevruz Asya'nın en ucra köşelerine kadar kutlanır hale gelmiştir.

Bir hususu daha eklemek istiyoruz. Kürt ayırımcılar daima kendileri ile Türkler arasına engeller, farklılıklar koymaya çalışırlar.

Ama ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, ne Doğu eski metinleri, ne de Batılı ve artniyetli yazarlar onlara özledikleri şanlı bir geçmişi sağlıyamamışlardır. Arap görüşü Kürtler'in "Farsların göçebe Arapları" olduğu şeklindedir. Yani "Farslardan bizim aşağılık bedevilere benziyenler" demek isterler. Fars görüşünü ise Firdevsi "aslı-nesli belli olmayan dağda, çölde yaşıyan TANRI tanımaz, şehir bilmez kişiler" şeklindedir. Batılılar ise çeşitli kurullarında Kürtler için "nizam-düzen bilmediklerinden devlet kuramaz" diye kararlar çıkarttılar. Bu aşağılayıcı ifadelerin yanında bir tek biz TÜRKLER, Kürt boylarını kendimizden saymışız... Onları GUR Türklerine bağlıyarak, OĞUZ soyundan geldiklerini söyliyerek, ORHUN KİTABELERİ'ndeki KÜRT boyu ile yüceltmeye çalışmışız.

"DAĞ TÜRKÜ" tabirini "Resmi Devlet İdeolojisi" diye küçümsiyenler, "dağlılığın" Firdevsi'den miras kaldığını bilmiyorlar!.. Biz bu itici ifadeyi, TÜRK kelimesi ile bütünleştirerek yumuşatmaya çalışmışız.

Kendini Kürt sayan vatandaşlarımız, iyi bilmelidirler ki, gelecekleri nasıl TÜRKLER ile bütünleşmekte yatıyorsa, gurur duyacakları bir kimliğe ve tarihe kavuşmaları da yine TÜRKLÜK ile mümkündür.

_______________________________

(31) - Nur Rıza, Türk Tarihi 1-12, Doyuran Mtbaası, İstabul, 1982

(32)- Kürt ayırımcı Cemşid Bender, HAZAR Denizi'ne Avrupalıların "Caspien" demesinden hareket ederek, bunun KUSİ veya KASİT diye bilinen halkın yurdu olduğunu, KASİTLER'in de Kürt olduğunu öne sürer. Elbette ki her adın özünde gerçek ile bir bağlantı yatar. Ancak KASİTLER'in ELAMLAR'ın devamı olduğunu ve Ari-İran kökenden daha çok GUR-TÜRK soyuna yakın olduklarını birinci kitabımızda belirtmiştik.

Kaldı ki Rıza Nur, YAFES'in 3. oğlunun adını SAKLAP diye verir ve bunun Arapça'da Slav karşılığı olan Saklep kelimesi olduğunu söyler. HAZAR ve SAKLAP KARDEŞTİRLER. İkisinin soyu da aynı bölgede yaşamışlardır. Sonra bunların bir kısmı, muhtemelen Saklap soyu, başka yere göçetmiş, ve sıla hasreti ile anayurtlarını ataları Saklap'ın adıyla anmaya başlamışlardır. SAKLAP bir süre sonra KASPEN'e dönüşmüştür. Kürtlükle alakaları yoktur ama, olsaydı dahi, KUSI veya KASİTLER'in SAKLAP soyundan gelmesi, bizim görüşümüzü, yani TÜRK(Azeri) ve KÜRT(Kaspen) arasındaki kan bağını doğrulardı.

(33) - Burada da KUR-GUR-GÜR-KÜRT ve GÜRAN kelimeleri arasındaki ilişki kolayca görülüyor. GÜRAN zaten TURAN gibi çoğul ifade eden bir kelimedir. Şimdi bir KÜRT boyu gibi görülmesine rağmen GUR Türkleri ile olan ilişkisi ortadadır. Zaten Asya'da eskiden GURİSTAN diye bir bölge vardı. GURLULAR bir TÜRK devleti idi.

Ayrıca UZ-GUZ-OĞUZ ilişkisi vardır. Öte yandan GUR-KUR-KÜR'ün çoğulu KÜRT iken, TUR'un çoğulu da TÜRK'tür. Bizce Kürt adı bu gelişmeler içinde 9. asırda yaygınlaşmıştır.

"Tatar" ve "Moğol" kelimeleri yanıltıcı olabilir... Bunlar 13. asırda ortaya çıkmış olan Moğollar ve Tatarlar'ın soyundan gelen değil, onların ve Türklerin çok çok eski atalarına işaret etmektedir. Yani GOG-MOG kardeşler gibi, OĞUZ (GUR-TUR-GUZ-UZ) boyu ile MAGOG (MACAR- HUNGAR-MOĞOL) boyunun ataları olarak düşünülmelidir. Zaten listede öyle yer almıştır.

(34)- Bakınız: DEMİRDEN DAĞ NEREDE?

(35) - Öztuna Yılmaz, aynı eser, cilt 3, sf. 139. verdiği kaynaklar:

--6.000 Ciltlik Pien-itien Çin Kroniği

-- Julien Stanislas, Documents Histroiques sur les Tou-kious, 1864

(36) - Gökalp Ziya, TÜRK Töresi, Toker Yayınları, İstanbul, 1990, sf. 109-113

*********