|
Bir gönüldaş Yalçın Küçük’ün, son kitabı ‘Şebeke’ ile
ilgili Anadolu Gençlik Dergisi’nin Şubat 2002 sayısında yayınlanan röportajını göndermiş, Allah razı olsun çok makbule geçti ve üzerine bir yazı yazmak farz oldu.
Söze çok sert-keskin bir hatırlatmayla başlayalım.
PKK’nin ideolojik-siyâsî yayın organı Serxwebun’un 182. Sayısında (Şubat 1997) PKK genel başkanı Abdullah Ocalan’la yaptığı diyalogtan (Apo’nun monologu da denebilir) bir parçayı aşağıda veriyorum:(Apo
burada Küçük’ün suratına karşı şunları söylüyor)
"Bana göre, hepinizin yaşamına sinmiştir Kemalizm. Herkes biraz Kemalisttir. Yapay yaşam, ufuksuz yaşam, vicdansız yaşam, kirli yaşam, hain yaşam, insan
özelliklerine, toplumsal temellerine ihânet eden yaşam diyorum ben buna. Bunları insanın yüreğinden, zihninden sökmek inanılmaz bir devrimdir. Aksi hâlde sizler rejimin bir objektif, kirli ve hain kişilerisiniz. Duygusu, ufku,
vicdanı olmayan beş para etmezin tekisiniz. Bir de iş yapamaz durumdasınız, işlevsizsiniz, üretimsizsiniz. Ne bir siyasal üretiminiz, ne bir ideolojik üretiminiz, ne bir edebî üretiminiz var. İşte rejim sizleri bu duruma
getirmiş".
Evet… Denebilir ki, Apo burada genelleme yapıyor, YK’ü hedeflemiyor. Doğru ama eksik bir yorum olacağını biliyorum. Bu ve giderek agırlasan baska elestiriler sonucu YK, ‘uzun bir
dinlenme sürecine’ girdi/sokuldu, Apo’dan yedigi fırça darbelerinin izlerini silmeye çalıstı, olmadı, basaramadı. Gururu incinmis, müsahhas gerçeklerle yüzyüze gelmis, savası ve onun savasanlara kazandırdıgı
özgüveni, çözümleme gücünü ve haklı üstbakısını farketmis, kalemsorlugun, ‘ben sunu çok iyi bilirim, teorisini de yazarım’ geyiginin ‘delikanlılık sahrası’nda sökmedigini hüzünle tesbit etmis, sümsügü
düsmüs, Adana köylülerinin deyisiyle ‘hırpidigi kopmus’tu. YK, bu psikolojiden bir türlü kurtulamadı ve bunu kendine yediremedi. Nihâyet bazi ‘amcalarına’ haber uçurdu ve küçük bir ceza mukabili
Türkiye’ye dönmek istedigini bildirdi, teklif uygun görüldü ve döndü üstelik de 29 Ekim’de. Gitmeden evvel Atina’ya ugrayıp Pandiou Üniversitesi’nde mahalle karıları gibi aglaya sızlaya bir konusma
yaptı, Kıbrıs gazisi oldugunu, savasın çok kötü birsey oldugunu, kanlı askerî elbisesini hâlâ sakladıgını vs. anlatarak hem Yunan çevrelere hos göründü, hem bilinçaltında PKK’ye ve Apo’ya karsıtlıgını-öfkesini (aynı
Fatih Altaylı ve Dogu Perinçek gibi o da Apo’ya akıl vermeye kalkmıstı) yansıtarak eksikliklerini doyurdu hem de Türkiye’de yayınlanmayan ‘Kimata Kimata’ (Dalga dalga) isimli eserini Yunanistan’da
yayınlatarak dar da olsa bir sükse yaptı.
Röportajı degerlendirmeye geçmeden sunu belirtmekte yarar var: YK, bütün eksikliklerine ve hatalarına ragmen, Marksist cunta fanteziciligine, ‘pasam eyyamcılıgına’,
kibar-nazik-İstanbul efendisi rollerine, pratiksizligine, dinî (Hristiyanî veya Islâmî) arkaplanının sıfırlıgına ragmen Türkiye aydınlarının en iyilerinden biridir. Arastırmacı kisiligi de kabul edilmelidir. Röportajdaki
tavrını ise pek samimî bulmadıgımı belirtmek istiyorum, bu konuda bazı argümanları asagıda sunmaya çalısacagım.
YK, ’21 yaşında bir çocuk, Fatih Sultan Mehmet ’ adlı eserinin önsözüne
‘Oğrenmek şaşırmaktır’
cümlesiyle başlıyor. Haklıdır, muhtemelen Türkiye Cumhuriyeti devletinin harcında yahudiligin-shabbataylıgın çimentosunu da yeni yeni (son 4-5 yıldır) farkediyor. Ama insan suna sasırıyor: Hadi diyelim ki, TC’nin harcını ıskaladı fakat Bolsevik devrimi’nin, Avrupa modernizminin, Fransız devriminin harçlarını da mı ıskaladı? Hiç mi Rothschildlar diye bir antiteden haberi olmadı ya da oldu da merak etmedi? Abdülhamid Han’ın akılalmaz mücâdelesini hiç mi arastırmadı? Ve en önemlisi ‘Tatlısu Islâmcısı!’ diye eleştirdiği Üstad Necip Fazıl (RA)yı hiç mi okumadı? Olamaz yukarıda mezkûr sahıs ve süreçlerin en azından bir kısmından haberdar olduğunu ben biliyorum. Peki o hâlde neden ‘toy’ imajı veriyor? Bu sorunun cevabını en iyisi yazının sonunda verelim.
Röportajda YK söyle diyor: "Bu son çalısmamda, 16. Yy’a indim. Neden 16. Yy’a indim, çünkü Orhan Pamuk’un ‘Benim adım Kırmızı’ isimli kitabı, 16. Yy Osmanlı düzenini alıyor’.
YK, 16. Yy’a kendi istegiyle ya da gördüğü bir rüyâ üzerine inmiyor. ‘Aydınlık Zindan’da ve meselâ Doğu Perinçek’le birlikte iniyor. Birileri ‘rol icâbı’ ona Orhan Pamuk’a
inmesini söyleyip ‘gerektiği kadar’ bilgi sızdırıyorlar yoksa YK, Sertab Erener’i, Orhan Pamuk’u vs. bir kenara bırakın, Lenin’in, Stalin’in, Zinoviev’in yahudiligini bile bilmez, bilse
de ‘sosyalist ahlâk’ geregi bu konulara hiç dokunmaz. Bu inis, YK’ün ilk inisi degil sübhesiz, Brüksel-Paris-Sam hattında Kürtler’e-PKK’ye/Apo’ya inisi, 15. Yy’a Fatih’e inisi de
‘sipariş’ inmelerdir. Suflörler onu dublör olarak kullanıyorlar. Peki niye Orhan Pamuk? Orhan Pamuk, açık açık konuşuyor-yazıyor, kimseden korktuğu yok, kimseye verecek hesabı da yok. Kürtleri yazıyor,
Yunanistan’a-Patra’ya gelip PKK’lilerle konusuyor, onlara Milliyet’te Kürtler’le ilgili yazı yazacağı sözünü verip bu sözünde duruyor, ‘Islâmcılar’ı, derin devleti, kemalizmi yazıyor.
Devlet Pamuk’a birsey diyemiyor. Neden? Çünkü Pamuk’un arkasında Judaist ideoloji, ABD’deki musevî lobisi var, Israil var, Türkiyeli yahudiler var. Daha ne olsun. Pamuk, kitaplarını basmadan önce 20-30 kisilik
bir çevreye okutup fikirlerini aldıgını söylüyor. Kim onlar? Biraz önce saydıklarımız. Hâl böyle olunca TC bu ‘zırhlı’ya bu ‘armadillo’ya el ve dil uzatamıyor baskası olsa simdiye beynini darmadağın
ederdi. Bu nedenle, M.Kemal’in yerini ‘İsmet Pasa’ figürünün kullanılması lazım zira Inönü figürü ‘Islâmcılar’a pek âşina degil, çıtak, problemli, biraz bunak sağır Ismet’ten baska bir imge
belirmiyor ‘Islâmcılar’ın zihninde, M. Kemal figürü ise biraz yıpranmış. O nedenle ‘sağır Ismet’ ikonası ideal. Halbuki bilseler Dr. Rıza Nur’un İsmet’le ilgili suçlamalarını… Yenir
yutulur gibi değil. Diğer yandan sosyalist abi ve sosyalizmin saygın ismi imajıyla da kemalist-sol’a ve ‘bihaber sol’a uzanıyor, bazı Kürt çevrelerinde de sevilip sayıldıgına göre YK ideal adam.
Burada
asıl mevzua kısa bir ‘es’ vererek YK’ün ‘Fatih Sultan Mehmet’ kitabına dönelim ve röportajında dile getir(e)mediği bazı değerlendirmelerine bir göz atalım. Kitabının 132. Sayfasının 3. Paragrafında
YK şöyle diyor:
"Gericilik yuvası orduyu tek seçici hâline getiren süreç, İkinci Mehmed ile başlıyor. İkinci Mehmed, kendisine iktidar kapısını açan partiyi ortadan kaldırma sürecini de başlatıyor. Şöyle de
söylenebilir; İkinci Mehmed’e kadar iki partili bir rejim var. Kendisi ileriye açık Mehmed, bu iki partiden birisini, ilericiler tarafını, sürekli olarak baltalıyor"
YK, buraya bir yıldız (*) koyuyor ve o yıldızı aynı sayfanın dipnotunda açıyor.
(*) Mustafa Kemal Paşa’nın başında bulunduğu Kemalist Parti de, elindeki tüm imkânları, işçi sınıfı tarafını, ideolojik ve
örgütsel alanlarda, kırmak için kullanıyor. Böylece meydanı, tümüyle, Kemalizm’in karikatürünü Kemalizm olarak uygulayacak olan sermâye partisine açıyor ve tarih içinde, kaçınılmaz bir biçimde, sermâye partisi ile
özdeşleşiyor. Kemalizm, kendi karikatürüyle birleşiyor ve özdeşleşiyor.
Şimdi tekrar röportaja bakalım:"CHP dedim,
‘Çandarlı Halil Partisi…’ Bu işbirlikçiydi, Bizans ve digerleriyle… Bir de ‘Akıncı Parti’; expantionist [Yayılmacı, Y.N] parti vardı, o da Fatih’in temsil ettiği parti".
İyi de Çandarlı sürekli Fatih’in veziri onu çok sonraları tasfiye ediyor, kitaba göre Fatih tek partililiğe geçiyor, ‘ikinci parti’yi tasfiye ediyor, kendisi ilerici ama ilericiler tarafını sürekli
baltalıyor. Yani Fatih, kitabın yazarı YK’e göre Ordu Partisi’nden yana (olmalı) ve bütün gücünü ondan alıyor. Eğer ‘AP’ burada ‘ilericileri’ temsil ediyorsa ve yine YK’e göre Fatih
‘AP’li ise, kitabtaki ‘ilericiler tarafını baltalıyor’ iddiasının boşa düşmesi lâzım.
YK, ÇHP’yi KKP (Kapıkulu yani Ordu Partisi) olarak da okuyor. Belki de modern dönemin Kemalist Kurumsal
Parti (KKP) olarak da okumak istiyordur. Dipnotunda da buna işâret ediyor. AP de herhâlde Adalet Partisi değildir.
İnsanların kafalarının karıştığını düşünüyorum. Yarı örtülü-yarı açık Kemalizm eleştirisi, İsmet
figürünün öne çıkarılması, ‘İslâmcılar’ denen muğlak bir çevreye dâvetiyye çıkarılması ve ‘İsmet ruhu’na sahib çıkmalarının istenmesi, ‘Şebeke’nin ‘Kar’ın hemen akabinde nevzuhur
etmesi, birkaç gün evvel mail’ime düşen bir haberde (bilgide) TSK içinde büyük bir huzursuzluğun olduğunun belirtilmesi, Tuncer Kılınç’ın açıklamaları vs. gibi ardışık gelişmeler insanı ister istemez,
Kumandan’ın 1 Muharrem itibârıyla bir deprem beklemesinin sebeb-i hikmetini düşünmeye sevkediyor. Şübhesiz gaybı Allah bilir, bizimki biraz da ‘remil’ gibi…
YK’nin bu çıkışını biraz onun
geçmişinde aramak lâzım. YK, 1962 ve 63 darbe girişimlerinin perde arkasındaki teorisyenlerinden biridir, ona göre zinde güçler ‘demokratik’ bir darbe yapacaklar, YK de ülkenin en müstesnâ ‘aydın’ı
olarak bu devletin başına geçecektir. Meselâ Vaclav Havel gibi, ideal toplumun ideal lideri. Şunu kabul etmek gerekir ki, TSK’nin içinde ve özellikle küçük-orta kademe zabitan arasında YK’e karşı belli bir sempati
vardır. YK, bu sempatiyi ‘zafer’e tahvil etmenin yollarını sürekli aramıştır. YK’nin Apo’nun yanına ‘sempatik-entelektüel ajan’ olarak gitmesinin ardında da bu ‘gölge-destek’
vardır. Bu destek resmen TSK üst düzeyinin desteği değil, zımnen ‘eksen güç’ konumundaki bazı zabitanın ‘gölge-destek’idir. Bu zabitanın TSK içindeki kesin etkinliği bilinmiyor, onu gücünü ve ne
yapabileceğini ileride herhâlde görebiliriz. [Bir not olarak şunu düşelim; TSK’nın ‘Crassius kanadı’ diye adlandırabileceğimiz ‘ABD’ye yakın ama gururuna da düşkün-sahte mağrurlar diye de
okuyabilirsiniz-kliği de Prof. Dr. Mahir Kaynak’a oynuyorlar. O nedenledir ki, YK’ün PKK’yle birlikte olduğu dönemlerde, Mahir Kaynak da her cuma Med-Tv’de yayınlanan ve Apo’nun en az 1 saat
konuştuğu ‘Panel’ isimli programın en seçkin konuğuydu. Mahir Kaynak, Apo’ya ‘Sayın başkanım’, ‘Efendim’ şeklinde hitab eder ve PKK’yi destekler mâhiyette konuşmalar yapardı.
Mahir Kaynak hakkında herhangi bir adlî takibat yapıldığından haberim olmadı. YK’nin küçük cezasının sebebi ise, arkasındaki ekibin iktidarda olmamasındandır].
Mevcut konjonktür de ilginç; Türkiye Sosyalist
hareketi muhtemelen teori yazmakla meşgul olmalı ki, sesi sedâsı pek çıkmıyor, Kürt ulusal hareketi ise tavrını tamamen AB’ye endekslemiş durumda, bu arada ‘Apocu Sosyalizm’ isimli traji-komik bir şiarla
tabanındaki ‘sosyalist’ unsurları da memnun etmeye çalışıyor, yerse! Ama YK’ü ve sivil-asker arkaplanını rahatsız eden bir şey daha var ki, o da TC devletinin hesapta stratejik ortagı olan İsrail’in,
Kürtler’i ‘Yahudi soyundan geliyorlar’ biçiminde tanımlamaları. Bu kartı PKK’nin ne kadar kullanabileceği belli değil zira PKK’deki eski ‘Apo’dan mülhem’ homojenite artık yok. Bu
nedenle siyonist-katliamcı İsrail’in ‘sempatik mesajı’na ‘Apocu sosyalist’ PKK’nin ‘he’ diyebilmesi pek de kolay görünmüyor. Eğer Apo dışarıda olsaydı, bu mesajı ustalıkla
‘taktik’ bir ilişkiye tahvil edebilirdi, bundan şübhem yok ancak şu ânda net bir şey söylemek çok zor. Tam da bu dönemde ortaya çıkan ‘Kar’, YK ve ekibini telaşlandırdı. Tam da,
Perinçek-Manisalı-TSK’nın ikinci kurtuluşçu-Kuvvacı ‘staff’ ile YK-orta kademe İsmet Paşacı zabitan-CHP partileri ‘taktik’ bir ittifaka gitmekte ve devletin ve TSK’nın bekâsı asgarî
müştereğinde buluşmuşken ‘Kar’ın ortaya çıkması [Buna alternatif klik ya da parti adını da verebiliriz; HADEP/Neo-PKK-Kendi soyuna! (Kürde) sahib çıkan Yahudilik-liberal-globalist/AB’ci ‘ikinci
cumhuriyetçi’ parti/klik] ortalığı karıştırdı. Tam da bu noktada, ‘İslamcılar’ mühim bir potansiyel olarak farkedildiler. ‘Kar’, ‘yapıcı eleştirel!’ bir tavırla
‘İslamcılar’ı gıdıklıyor ve biraz da etkilemeyi başarıyor bu ‘tehlike’ye hemen bir ‘tampon’ oluşması gerekiyordu ve ilk YK bu işe soyundu. SP, AB’yi eleştirdi, AKP ‘yahudi’
tarafında saf tuttu.
YK, "Yahudiler Osmanist’tir"
diyor. Peki, Abdülhamid Han’ı kim tasfiye etmeye çalıştı? M. Kemal’i kim yetiştirdi? Nuri Conker kimdi? TC’nin ilk kurumlarının sermâyesi nereden geldi? Ahi Loncaları’nı (Lodges) kim ihdas etti ve geliştirdi? Osmanlı’ya (Hilâfet’e ve İslâm’a) kim başkaldırdı [Shabbatay Zevi]? İttihat-Terakki’yi kim örgütledi? Bu soruları uzatmak mümkün. Ne biçim Osmanist bu yahudiler?
"Orayı kendi memleketleri sayıyorlar"
diyor YK, kendin itiraf ediyorsun işte, adam bütün İslâm topraklarını kendi toprağı saydığı için Filistin’de, Kürdistan’da, Anadolu’da ‘gölge iktidar’.
"Üstün Dinçmen daha sonra Devlet Bahçeli’nin dışişleri danışmanı oluyor, hangi özellikleri var?"
diye serzenişli bir dille soruyor YK. Adam işte MHP’yi denetliyor, başkaları da var, Filiz Dinçmen’in, Bülent Tanla’nın, Altan Oymen’in ve daha birçoğunun CHP’de ne özellikleri varsa onun da aynı özellikleri var. YK samimî değil zira Rahşan Ecevit’ten hiç bahsetmiyor, neden acaba? Rahşan’ın atalarının Rumen yahudisi oldugunu bilen biliyor, YK de biliyor olmalı. Yoksa, amcaları ona DSP’yi karıştırma mı diyorlar? Ama Can Paker karşı klikten olduğu için onu açık ediyor, Canan Barlas’ı da. Kenan kızı Halide Edib’i yere göğe sığdıramıyordunuz? Millî kahraman, aydın Türk kadını, türban yiyici filan diye uçuruyordunuz, hayrola? Ee tabiî o artık merhum, onu herkes unuttu, Halide’nin yahudiliği yeni yeni anlamlandırılıyor. YK çok tilki, kılçıklı balıkları sevmiyor, hep löp et olsun istiyor. Ama Nesim Rozansky’den (Nazım) hiç bahsetmiyor. Abdi İpekçi’den bahsediyor, ama bir zamanlar onun g.tünün dibinden ayrılmıyordu, sonra da ‘demokrasi şehidi’ diyordu. Ne yani, o zamanlar Aİ’nin yahudi olduğunu bilmiyor muydu? Hadi canım!
Trafik kurbanı Selin Uras’ı, intihar eden kız Lara’yı yazıyorsun ama, Faruk Süren’i, Alp Yalman’ı, Erman Kunter’i, Candan Erçetin’i, Haldun Dormen’ı, Nedim Saban’ı, Yıldız
Kenter’i yazmıyorsun, neden? Ben söyleyeyim; çünkü, onların senin hâmîlerinle bağı var, sana yazdırmazlar, hep eskileri, sistemle sürtüştüğü farzedilenleri, önemsizleri ya da deşifre olanları yazıyorsun, İsmail Cem
İpekçi’nin (Samuel Jimm) yahudi olduğunu en cahil adam da biliyor, Halil Bezmen de, Canan Barlas da, Güngör-Ruhat Mengü de, Sami Kohen de deşifre, Selim Sarper, Ahmet Emin Yalman, Aİ, Halide Edib, Osman Olcay vs. eski.
Yaz o zaman, İlter Türkmen’i de, o da eski dışişleri bakanı ve yahudi, bilmiyor musun? Bal gibi biliyorsun, ama senin klikten olduğu için yazmıyorsun. Belki de kitabında vardır, daha okumadım ama hiç zannetmiyorum. Prof.
Dr. Eser Karakaş, Selanik eski belediye başkanlarından ve büyük Shabbetay ailelerinden biri olan Karakaşîler’e mensub olan Hamdet Karakaşî’nin soyundandır ve karşı (globalist-liberal) kliktendir, o nedenle YK, bunu
zikrediyor.
"FP kapatılmayı hak etmedi… Biz ise Afganistan’a asker gönderilmesine, İsrail’in yaptıklarına karşıyız, din özgürlüğüne taraftarız, Türkiye’de semitizm var"
Vay, vay, vay… Bak sen şu konuşana, Türkiye’de semitizm varmış da bizim haberimiz yok! Resmî ideoloji şeklî bir modifikasyonla imaj tazeliyor ve Neo-Kemalizm’den başka hiçbirşey olmayan İsmetçilik ve bu
temelde sahte yahudi karşıtlığı retoriğiyle kendini yeniden üretiyor ve Müslümanlar’a zarf atıyor, kara günümde bana sahib çık diyor, enerjiye ihtiyacım var diyor, zehirli şarabıma ekmeğini batır diyor. Biz de diyoruz ki,
o şaraba ekmeğini bandıran ‘Müselman!!!’ haindir, Yehuda Escariot’un tâ kendisidir. Tezgâha gelmektedir. YK’ye tutturulan bu çanağın içine ne yapılması gerektiğini herkes biliyordur herhâlde.
|