3. İki Kurtuluş Yolu

Bu ve emsali on iki huydan kurtulabilmek için iki yol vardır:

Birincisi, Kadirîler’de ve diğer tarikatlarda olduğu gibi riyazet yoludur. Bu yol hem çok zor, hem de çok uzundur. Bazen insanın ömrü bile yetmez ve olgunlaşmadan âhirete göçer.

İkincisi ise, zikrullah yoludur, tesbih lâzım gelirse düşman ordusu arkasına indirilen hava kuvvetleri gibi, orduyu muhasara edip, teslim almaktır. Bu da ancak zikre devam ile elde edilebilir. Bugün ise bu iki yolun talipleri de yok denecek kadar azdır. Ve bugünkü insan doğusundaki huyu ne ise, öylece gider. Zira halvetlerde görülen ders ve telkinler oradan çıkıncaya kadar. Çıktıktan sonra yine eski tas eski hamam; lâyıkıyla yeme, içmesine riayet pek azdır.

Binâenaleyh insanların tekemmülü hayvanlara hiç benzemez. Meselâ avcı, köpeğini ve atmaca denilen büyük kuşu terbiye ettikten sonra o hal onlarda kalır. Fakat insan daimî surette, nefis, şeytan, şehvet, aile hayatı, çocukların istikbali dâvaları, din ve ahlâk düşmanlarıyla her zaman karşı karşıya olmak... vesaire gibi şeylerle karşı karşıya kalmakta olduğundan bozulmaya mahkûmdur. Bozulmamak için de halvette gördüğü riyazet ve dersleri, her ne pahasına olursa olsun bırakmamak gerekir. Bıraktığı takdirde yükseklerden düşen cisimlerin haline döner. Onun için matlûb, halvete girmek değil, halvet halini muhafazadır. Bu da herkese nasip olmaz zannederim.

Bazen halvetlerin de, o kaideye riayet etmeyenler için zararlı olduğu görülmektedir. Evvelâ, kendini beğenme hassası doğar, ben bu kadar halvet gördüm, diye övünür durur.

İkincisi ise evvelkinden daha acıdır. Çünkü onun çirkin hareketleri herkesin nefretini mucip olmakla birçok kimselerin de tarikatlar aleyhine sû-i zanlara düşmelerine sebep olur.

Binâenaleyh tarikat sahiplerinin çok uyanık olmaları ve halkın hüsn-i zannını mucip hallere riayetkar olmaları şâyan-ı tavsiyedir. Bayezid-i Bistamî, Abdülkadir Geylânî, İmam Rufai, Hasan Şâzelî ve emsali zatlar bulmak bugün mümkün müdür?

Bayezid-i Bistamî’nin otuz iki senelik riyazetini, Abdülkadir Geylânî’nin yirmi beş senelik çöl hayatını yaşayabilecek bir bahtiyar daha var mıdır, bilmem!

Nakşibend Mehmed Bahaeddin Hazretleri’ne gelince, onun sülûku ise bambaşka. Yolları temizlemek, hayvanları tedavi etmek, fukara ve miskinlere bakmak acaba kolay bir şey mi?

Hele son pirimiz Halid-i Bağdadî Hazretleri’nin, Delh şehrindeki Gulâm Abdullah ismi ile maruf şeyh efendinin terbiyesine girmeleri hemen her insaf sahibinin aklını durduracak kadar mühimdir. İlmine erişmek imkânı olmayan Halid-i Bağdadî Hazretleri’nin Delh’teki hanegâhta yaptığı ağır hizmetini yazmaya ne elimiz, söylemeye ne de dilimiz varır.

Sen ve ben bugün, bunların ayağının tozu bile olmadığımız halde çalımımızdan yanımıza varılmıyor.

Bu kadar çalışmanın gayesi Cenâb-ı Hakk’ın hidâyetine mazhar olmaktır ki, fiyatı elbette pahalı olacaktır. Onun için bir taraftan ibâdet ve riyâzatlarla birlikte Hak Teàlâ Hazretleri’ne can ü gönülden yalvarıp ağlayarak hidâyet istemek ve bu hidâyetin de devamını dileyerek Kur’ân-ı Azîmüşşan’daki dualara ve Cenâb-ı Peygamber Efendimizin tavsiye buyurdukları dualara devam etmek lâzımdır. Bir yandan da dilden ve gönülden istiğfar çekmenizi ve bizim için de dualarınızı eksik etmemenizi rica ile sözlerimize son veririz.

Kusurlarımız varsa onların da bağışlanmasını ve tashihini rica ederiz.

<< Önceki Sayfa | İçindekiler | Sonraki Sayfa >>