Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI


ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ

İKİNCİ KISIM



4 HALİFE DÖNEMİ'nden sonra 12 İMAM DÖNEMİ başlar.

1. İMAM ALİ ile 2. İMAM HASAN bir süre HALİFELİK yapmışlardır ama, onlardan sonra gelen İMAMLAR'ın böyle bir talebi olmamıştır. 12 İMAM DÖNEMİ içinde en acıklı bölüm HÜSEYİN'in yaşadığı KERBELÂ FACİASI'dır.

Ancak KERBELÂ VAK'ASI'nın SÜNNİLİK'le ALEVİLİK'le bir ilgisi yoktur. TÜRKLER'le de bir bağlantısı yoktur. ARAP EMEVİ AİLESİ'nin HAŞİM OĞULLARI'na olan düşmanlığının bir sonucudur. Okuyun, siz karar verin!

BEŞİNCİ BÖLÜM: HÜSEYİN'İN ŞEHADETİ


MUAVİYE hayatta iken halkı oğlu YEZİD'e BİAT ettirdiği için, ölümünden sonra bir kargaşa çıkmadı. YEZİD HALİFE oldu...

Ancak içi rahat değildi. En büyük endişesi, kendisine BİAT etmiyen ALİ'nin oğlu HÜSEYİN, AMR'ın oğlu ABDULLAH ve ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH idi.

AMR, MUAVİYE'nin kurnaz HAKEM'i idi. Ama oğlu ne MFAVİYE'ye ne de YEZİD'e yakın olmuştu.

YEZİD, MEDİNE Valisi EBU SÜFYAN'ın torunu VELİD'e bu kişilerden derhal BİAT almasını emretti. Eski MEDİNE emiri MERVAN da VELİD'e "eğer etmezlerse, onları öldürmesini" tavsiye etti.

HÜSEYİN, "Biz gizli BİAT etmeyiz. Halkı topla," dedi. VELİD halkın HÜSEYİN'in konuşmasından etkileneceğini düşünerek kabul etmedi. Ancak HÜSEYİN'in kendisine cevap vermek için geldiği saraydan çıkmasına izin verdi.

HÜSEYİN ve iki arkadaşı o gece yanlarına kardeşlerini, ailelerini ve yakınlarını da alarak MEDİNE'den ayrıldılar. MEKKE'ye gittiler. Geride sadece HÜSEYİN'in kardeşi MUHAMMED BİN HANİFE, yani Hz. ALİ'nin başka bir kadından olan oğlu kaldı. MEKKE'ye yaklaştıklarında ASHAB'tan ABDULLAH BİN MUTİ, "Uğurlar olsun! MEKKE'ye ulaştıktan sonra sakın KÛFE'ye gitmeyesin! Baban orada ŞEHİT oldu, kardeşin HİLAFET'i orada bıraktı, HAREM-İ ŞERİF'ten ayrılma," diye nasihat etti. Keşke HÜSEYİN bu nasihate kulak verseydi!..

YEZİD'in üzerlerine gönderdiği kuvveti, ZÜBEYR'in oğlu ABDULLAH yanındakilerle yendi. Bu arada KUFELİLER haber gönderip HÜSEYİN'i davet ettiler. ABDULLAH BİN AMR, HÜSEYİN'e,

- "Gitme! Çünkü ALLAH, RESULULLAH'ı DÜNYA ve AHIRET'ten birini seçmekte serbest bırakınca, o AHIRET'i seçmişti. Sen onun etinden bir parçasın. DÜNYA'ya nail olamazsın,"

demişti. ABDULLAH İBNİ ABBAS ta,

- "Ey amcamın oğlu! Ben KÛFE halkından korkarım. Gaddardırlar. Sen HİCAZ halkının efendisisin. Mutlaka buradan çıkacaksan, bari YEMEN'e git. Ora halkı babanı sever,"

dedi.

Ancak KUFE halkı israrla HÜSEYİN'i çağırınca, o da yola koyuldu. Halbuki HZ. HÜSEYİN'i ikaz edenler onun gerçek dostu, gerçek ŞİA'sı idi!.. ŞİA'yı dinlemesi gerekirdi...Yolda kendisine 30.000 kişi BİAT etti.

HÜSEYİN yola BELKİ DE HALİFE olmak için çıkmamıştı. O, çevreden gelen arzuya uyarak "halifelik" üstlenmiş oldu. Yoksa ne valisi, ne vilayeti, ne de hazinesi vardı!..

Bu arada YEZİD halkın şikâyet ettiği NUMAN BİN BEŞİR'in yerine ABDULLAH BİN ZİYAD'ı KUFE'ye vali tayin etmişti. ABDULLAH gelir gelmez durumu kontrol altına almış, HÜSEYİN'i bekliyen topluluğu dağıtmış, başlarında bulunan HÜSEYİN'in amcaoğlu MÜSLİM'i de idam etmişti.

İdam haberi gelince, HÜSEYİN'in yanındakiler de dağılıp gitti. Yani bu insanlar duygulu falandı ama, bugünün tabiriyle SEMPATİZAN'dan öte değillerdi. Öyle HÜSEYİN'in yoluna başını koyacak kişi pek yoktu aralarında... Geride sadece ailesi (EHL-İ BEYT) ve çok yakınları kaldı... ki işte asıl bunlara ŞİA demek gerekir. CAN DOSTU anlamına kabul edilebilir... Ama bir MEZHEP ayrılığı filan asla söz konusu değildi. Bırakıp gidenler ise ŞİA falan sayılmaz!

HÜSEYİN yine de yola devam etti. Duruma bakılırsa dönmesi gerekirdi. AKABE'ye yaklaştığında bir ARAP şahıs, HÜSEYİN'i karşıladı ve

- "ALLAH Aşkına geri dön! Çünkü kılıçların üstüne gidiyorsun,"

dedi. HÜSEYİN de,

- "Dediğin, bana gizli değildir. Ama ALLAH'ın emrine kimse karşı gelemez,"

diye cevap verdi... Bundan da anlıyoruz ki, HÜSEYİN başına gelecekleri biliyordu!.. O sadece İLAHİ TAKDİR'e uydu.

KÛFE yakınlarında HURR adındaki YEZİD'in komutanı, emrindeki 2000 asker ile onlara yetişti. HÜSEYİN,

- "Ben buraya sizin davetnamelerinizle geldim. Eğer siz döndünüzse, ben de döner giderim,"

dedi... HURR,

- "Benim davetnâmelerden haberim yok. Sizi ABDULLAH'ın huzuruna götürmek için emir aldım,"

diye cevap verdi... HÜSEYİN belki de yanındakileri tehlikeye atmamak için, dönmek istedi. Ama izin vermediler!.. ABDULLAH BİN ZİYAD'ın emriyle de susuz bir bir yerde, KERBELÂ diye bilinen mahalde konaklattılar. Sonra 4000 asker daha geldi.

ABDULLAH,

- "BİAT etmezlerse su vermeyin,"

dediği için kendilerine su verilmedi. Böylece çoluk çocuk 8 gün orada susuz kaldılar. Sonra gene ABDULLAH'ın emri ile askerler üzerlerine saldırdı. HÜSEYİN izin vermesine rağmen, kimse onu terketmedi.

Rivayete göre yanında 72 kişi vardı. 6000 askere karşı tertibat aldılar. HURR yaptıklarından pişman olmuştu ama, artık komutan değildi, yeni komutan SAD İBNİ VAKKAS'ın oğlu AMR idi. Durumu değiştiremiyen HURR, atını sürüp HÜSEYİN'in yanındakilere katıldı!..

Bir sürü olaylar, teke tek vuruşmalar, acıkla konuşmalardan sonra MUHARREM ayının 10. günü HÜSEYİN ve yanındaki erkekler ve kadınlardan bazıları çarpışmalarda öldü. Diğer kadınlar ve üç oğlu kurtuldu... Bunlardan ZEYNEL ABİDİN o tarihte 20 yaşında idi.

ŞEHİT olanlar arasında HÜSEYİN'in oğulları ALİ EKBER ve ABDULLAH;
HASAN'ın oğlu EBUBEKİR ve KASIM;
Hz. ALİ'nin 6 oğlu, yani kendisinin kardeşleri olan ABBAS, CAFER, ABDULLAH, OSMAN, MUHAMMED ve EBUBEKİR;
Amca oğlu (Hz. ALİ'nin kardeşi CAFER'in oğlu) ABDULLAH'ın oğlu AVN ve MUHAMMED;
ve yine amcası (Hz. ALİ'nin kardeşi) ÂKİL'in oğlu CAFER ve ABDURRAHMAN;
yine amca oğlu ABDULLAH;
Amca oğlu (Hz. ALİ'nin kardeşi ÂKİL'in oğlu) MÜSLİM'in oğlu ABDULLAH;
ve EBU SAİT'in (amca ÂKİL'in oğlu) evlâdı MUHAMMED de vardı.

Nihayet AMR'ın komutası altında savaşan Şemir adlı mel'un kişi ŞEHİT düşmüş olan HÜSEYİN'in başını kesti. Alıp YEZİD'e götürdü.

KERBELÂ FACIASI ile ilgili rivayetler adeta birer DESTAN haline getirilmiş, özellikle ALEVİLER arasında dilden dile dolaşmış, bugüne ulaşmıştır. FUZULÎ'nin SAADETE ERMİŞLERİN BAHÇESİ adlı eserinde
KERBELÂ FACİASI yürek parçalayıcı bir tarzda tasvir edilir. Bu konuda nice eser verilmiştir... ALEVİLER olayı dile getiren bir şiir veya türkü duydular mı, sanki o günü tekrar yaşıyormuş gibi duygulanırlar.

HÜSEYİN, ŞEHİT olduğunda 55 yaşında idi... Başı, diğer esirler ile birlikte getirildiğinde, YEZİD gözyaşlarını tutamadı...Yine de bu konuda rivayetler muhtelif... Kimi "hakaret etti," diyor, kimi de "rahmet okudu," diyor...

Bizce YEZİD HALİFELİK peşinde idi ama, HÜSEYİN'in bu şekilde ŞEHİT edilmesi ona gerçekten dokunmuştu. Zaten olayda YEZİD'den çok ABDULLAH BİN ZİYAD'ın rolü vardır.

YEZİD, HÜSEYİN'in oğlu 4. İMAM ZEYNEL ABİDİN'e ve diğer esirlere iyi davranmış, onları MEDİNE'ye geri yollamıştır... Ya MAZAALLAH HÜSEYİN'in her üç oğlunun da boynunu vursaydı, HÜSEYİN SOYU İMAMET nice olurdu?.. ALEVİLER ve ŞİİLER meselenin bu yönü üzerinde hiç durmazlar.

YEZİD ayrıca HÜSEYİN'in başını kesen ŞEMİR İBNİ MERCANE'ye lânet yağdırmış,

-"Ben olsaydım, HÜSEYİN'in teklifini kabul ederdim,"

demiştir. Son gün HÜSEYİN, AMR ile görüşmüş ve rivayete göre geri dönmeyi veya İSLAM hudutları içinde herhangi bir yere gitmeyi teklif etmişti. AMR ise bunu kabul etmemişti.

*****


KERBELÂ FACIASI'nın ve HÜSEYİN'in ŞEHADET'inin bir değerlendirmesini yapmak gerekirse;

HÜSEYİN başlangıçta ağabeyi HASAN'ı dinlememiş, HİLAFET'in 30. yılda bittiğini farketmemiş görünüyor. Bu konuda yapılan bütün ikazları dinlemiyor... Belki de İLAHİ MURAD'ı sezdiğinden!.. Önünü kesen ARAB'a söylediği gibi, kimse İLAHİ TAKDİR'e karşı gelemez...Ve görünüşte baştaki hatası yüzünden, yani VELAYET ile, İMAMET ile yetinmeyip davet üzerine HİLAFET peşine düşmesinden dolayı başını veriyor!

Biz deriz ki, bu olaydan çıkarılacak DERSLER vardır. Alınacak İBRET vardır. Artık döğünüp durmak yerine bunların üzerine eğilmek gerekir. ALLAH isteseydi, HÜSEYİN'in başını ŞEMİR'in eline bırakmazdı. Ama ne İBNİ MÜLCEM'i, ne CÂDE'yi, ne de onu durdurmuştur... Bunda da anlıyamadığımız bir HİKMET vardır.

Meseleye bir de şöyle bakmak gerekir: Eğer HÜSEYİN kurtulup yaşasaydı, köşesinde yaşlansaydı ve bir gün mesela sıtmadan ölseydi, bugünkü kadar sevilir, bugünkü kadar gönülleri coşturur muydu?..

Her insan günü gelince ölecektir. Önemli olan geride bir şeyler bırakmak ve insan onuruna lâyık bir tarzda bu dünyayı terketmektir. Hz. HÜSEYİN mertebelerin en yücesine ulaşarak HAK'ka kavuşmuştur.

Rivayete göre HÜSEYİN,

- "BENİM BABAM onun babasından, BENİM ANAM onun anasından, BENİM CEDDİM, onun ceddinden HAYIRLI'dır... BEN de ondan HAYIRLI'yım. O halde HALİFELİK benim hakkımdır,"

demiş... YEZİD de onun HAYIR konusundaki sözlerinin haklı olduğunu söylemiş, ancak

"Kalellahü mülikül mülk, tüetil mülk mentena"

ayetini unuttuğunu belirtmiş!...

Yani MÜLK ALLAH'INDIR. İSTEDİĞİNE VERİR!

*****


  • Önemli Sayfalar: MUAVİYE SOYU'NUN KURUMASI , FUZULİ'DEN HZ. HÜSEYİN'İN ŞEHADETİ , 12 İMAM'IN ÖZELLİKLERİ ,NOTLAR - 2 , TABLOLAR , SAYFALAR , KAYNAKLAR