İKİNCİ KISIM
1. İMAM ALİ ile 2. İMAM HASAN
bir süre HALİFELİK yapmışlardır ama, onlardan sonra gelen İMAMLAR'ın böyle
bir talebi olmamıştır. 12 İMAM DÖNEMİ içinde en acıklı bölüm HÜSEYİN'in
yaşadığı KERBELÂ FACİASI'dır.
Ancak KERBELÂ VAK'ASI'nın
SÜNNİLİK'le ALEVİLİK'le bir ilgisi yoktur. TÜRKLER'le de bir bağlantısı
yoktur. ARAP EMEVİ AİLESİ'nin HAŞİM OĞULLARI'na olan düşmanlığının bir
sonucudur. Okuyun, siz karar verin!
- "Gitme! Çünkü ALLAH, RESULULLAH'ı DÜNYA ve AHIRET'ten birini seçmekte serbest bırakınca, o AHIRET'i seçmişti. Sen onun etinden bir parçasın. DÜNYA'ya nail olamazsın,"
demişti. ABDULLAH İBNİ ABBAS ta,
- "Ey amcamın oğlu! Ben KÛFE halkından korkarım. Gaddardırlar. Sen HİCAZ halkının efendisisin. Mutlaka buradan çıkacaksan, bari YEMEN'e git. Ora halkı babanı sever,"
dedi.
Ancak KUFE halkı israrla HÜSEYİN'i çağırınca, o da yola
koyuldu. Halbuki HZ. HÜSEYİN'i ikaz edenler onun gerçek dostu, gerçek ŞİA'sı idi!..
ŞİA'yı dinlemesi gerekirdi...Yolda kendisine 30.000 kişi
BİAT etti.
HÜSEYİN yola BELKİ DE HALİFE olmak için
çıkmamıştı. O, çevreden gelen arzuya uyarak "halifelik"
üstlenmiş oldu. Yoksa ne valisi, ne vilayeti, ne de hazinesi vardı!..
Bu arada YEZİD halkın şikâyet ettiği NUMAN BİN BEŞİR'in yerine
ABDULLAH BİN ZİYAD'ı KUFE'ye vali tayin etmişti. ABDULLAH gelir gelmez
durumu kontrol altına almış, HÜSEYİN'i bekliyen topluluğu dağıtmış,
başlarında bulunan HÜSEYİN'in amcaoğlu MÜSLİM'i de idam etmişti.
İdam haberi gelince, HÜSEYİN'in yanındakiler de dağılıp gitti.
Yani bu insanlar duygulu falandı ama, bugünün tabiriyle SEMPATİZAN'dan öte
değillerdi. Öyle HÜSEYİN'in yoluna başını koyacak kişi pek yoktu
aralarında... Geride sadece ailesi (EHL-İ BEYT) ve çok yakınları
kaldı... ki işte asıl
bunlara ŞİA demek gerekir. CAN DOSTU anlamına kabul edilebilir... Ama
bir MEZHEP ayrılığı filan asla söz konusu değildi. Bırakıp gidenler ise
ŞİA falan sayılmaz!
HÜSEYİN yine de
yola devam etti. Duruma bakılırsa dönmesi gerekirdi. AKABE'ye
yaklaştığında bir ARAP şahıs, HÜSEYİN'i karşıladı ve
- "ALLAH Aşkına geri dön! Çünkü kılıçların üstüne gidiyorsun,"
dedi. HÜSEYİN de,
- "Dediğin, bana gizli değildir. Ama ALLAH'ın emrine kimse karşı gelemez,"
diye cevap
verdi... Bundan da anlıyoruz ki, HÜSEYİN başına gelecekleri biliyordu!..
O sadece İLAHİ TAKDİR'e uydu.
KÛFE yakınlarında HURR adındaki
YEZİD'in komutanı, emrindeki 2000 asker ile onlara yetişti. HÜSEYİN,
- "Ben buraya sizin davetnamelerinizle geldim. Eğer siz döndünüzse, ben de döner giderim,"
dedi... HURR,
- "Benim davetnâmelerden haberim yok. Sizi ABDULLAH'ın huzuruna götürmek için emir aldım,"
diye cevap verdi... HÜSEYİN belki de
yanındakileri tehlikeye atmamak için, dönmek istedi. Ama izin
vermediler!..
ABDULLAH BİN ZİYAD'ın emriyle de susuz bir bir yerde, KERBELÂ diye bilinen
mahalde konaklattılar. Sonra 4000 asker daha geldi.
ABDULLAH,
- "BİAT etmezlerse su vermeyin,"
dediği için kendilerine su verilmedi. Böylece çoluk çocuk 8 gün orada susuz kaldılar. Sonra gene ABDULLAH'ın emri ile askerler üzerlerine saldırdı. HÜSEYİN izin vermesine rağmen, kimse onu terketmedi.
Rivayete göre yanında 72 kişi vardı. 6000 askere karşı
tertibat aldılar. HURR yaptıklarından pişman olmuştu ama, artık komutan
değildi, yeni komutan SAD İBNİ VAKKAS'ın oğlu AMR idi. Durumu değiştiremiyen HURR, atını sürüp
HÜSEYİN'in yanındakilere katıldı!.. Bizce YEZİD HALİFELİK peşinde idi ama, HÜSEYİN'in bu
şekilde ŞEHİT edilmesi ona gerçekten dokunmuştu. Zaten olayda
YEZİD'den çok ABDULLAH BİN ZİYAD'ın rolü vardır. -"Ben olsaydım, HÜSEYİN'in teklifini
kabul ederdim,"
demiştir. Son gün HÜSEYİN, AMR ile görüşmüş ve rivayete
göre geri dönmeyi veya İSLAM hudutları içinde herhangi bir yere gitmeyi
teklif etmişti. AMR ise bunu kabul etmemişti.
Bir sürü olaylar, teke tek
vuruşmalar, acıkla konuşmalardan sonra MUHARREM ayının 10. günü HÜSEYİN ve
yanındaki erkekler ve kadınlardan bazıları çarpışmalarda öldü. Diğer
kadınlar ve üç oğlu kurtuldu... Bunlardan ZEYNEL ABİDİN o tarihte 20 yaşında
idi.
ŞEHİT olanlar arasında HÜSEYİN'in oğulları ALİ EKBER ve
ABDULLAH;
HASAN'ın oğlu EBUBEKİR ve KASIM;
Hz. ALİ'nin 6 oğlu,
yani kendisinin kardeşleri olan ABBAS, CAFER, ABDULLAH, OSMAN, MUHAMMED ve
EBUBEKİR;
Amca oğlu (Hz. ALİ'nin kardeşi CAFER'in oğlu)
ABDULLAH'ın oğlu AVN ve MUHAMMED;
ve yine amcası (Hz. ALİ'nin
kardeşi) ÂKİL'in oğlu CAFER ve ABDURRAHMAN;
yine amca oğlu
ABDULLAH;
Amca oğlu (Hz. ALİ'nin kardeşi ÂKİL'in oğlu) MÜSLİM'in oğlu
ABDULLAH;
ve EBU SAİT'in (amca ÂKİL'in oğlu) evlâdı MUHAMMED de
vardı.
Nihayet AMR'ın komutası altında savaşan Şemir adlı mel'un
kişi ŞEHİT düşmüş olan HÜSEYİN'in başını kesti. Alıp YEZİD'e götürdü.
KERBELÂ FACIASI ile ilgili rivayetler adeta birer DESTAN haline
getirilmiş, özellikle ALEVİLER arasında dilden dile dolaşmış, bugüne
ulaşmıştır. FUZULÎ'nin SAADETE ERMİŞLERİN
BAHÇESİ adlı eserinde
KERBELÂ FACİASI
yürek parçalayıcı bir tarzda tasvir edilir. Bu konuda nice eser verilmiştir... ALEVİLER olayı dile getiren
bir şiir veya türkü duydular mı, sanki o günü tekrar yaşıyormuş gibi duygulanırlar.
HÜSEYİN, ŞEHİT olduğunda 55 yaşında idi... Başı, diğer esirler
ile birlikte getirildiğinde, YEZİD gözyaşlarını tutamadı...Yine de bu konuda
rivayetler muhtelif... Kimi "hakaret etti," diyor, kimi de
"rahmet okudu," diyor...
YEZİD, HÜSEYİN'in
oğlu 4. İMAM ZEYNEL ABİDİN'e ve diğer esirlere iyi davranmış, onları
MEDİNE'ye geri yollamıştır... Ya MAZAALLAH HÜSEYİN'in her üç oğlunun da
boynunu vursaydı, HÜSEYİN SOYU İMAMET nice olurdu?.. ALEVİLER ve ŞİİLER meselenin bu
yönü üzerinde hiç durmazlar.
YEZİD ayrıca HÜSEYİN'in başını kesen
ŞEMİR İBNİ MERCANE'ye lânet yağdırmış,
HÜSEYİN
başlangıçta ağabeyi HASAN'ı dinlememiş, HİLAFET'in 30. yılda bittiğini
farketmemiş görünüyor. Bu konuda yapılan bütün ikazları
dinlemiyor... Belki de İLAHİ MURAD'ı sezdiğinden!.. Önünü kesen
ARAB'a söylediği gibi,
kimse İLAHİ TAKDİR'e karşı gelemez...Ve görünüşte baştaki hatası yüzünden,
yani VELAYET ile, İMAMET ile yetinmeyip davet üzerine HİLAFET peşine
düşmesinden dolayı başını veriyor!
Biz deriz ki, bu olaydan
çıkarılacak DERSLER vardır. Alınacak İBRET vardır. Artık döğünüp durmak
yerine bunların üzerine eğilmek gerekir. ALLAH isteseydi, HÜSEYİN'in
başını ŞEMİR'in eline bırakmazdı. Ama ne İBNİ MÜLCEM'i, ne CÂDE'yi, ne de
onu durdurmuştur... Bunda da anlıyamadığımız bir HİKMET vardır.
Meseleye bir de şöyle bakmak gerekir: Eğer HÜSEYİN kurtulup
yaşasaydı, köşesinde yaşlansaydı ve bir gün mesela sıtmadan ölseydi,
bugünkü kadar sevilir, bugünkü kadar gönülleri coşturur muydu?..
Her insan
günü gelince ölecektir. Önemli olan geride bir şeyler bırakmak ve insan
onuruna lâyık bir tarzda bu dünyayı terketmektir. Hz. HÜSEYİN mertebelerin
en yücesine ulaşarak HAK'ka kavuşmuştur.
Rivayete göre
HÜSEYİN,
- "BENİM BABAM onun babasından, BENİM ANAM onun anasından, BENİM CEDDİM, onun ceddinden HAYIRLI'dır... BEN de ondan HAYIRLI'yım. O halde HALİFELİK benim hakkımdır,"
demiş... YEZİD de onun HAYIR konusundaki sözlerinin haklı olduğunu söylemiş, ancak
"Kalellahü mülikül mülk, tüetil mülk mentena"
ayetini unuttuğunu belirtmiş!...
Yani MÜLK ALLAH'INDIR. İSTEDİĞİNE VERİR!