İKİNCİ KISIM
Bu nakledeceklerimizi
SÜNNİLER'in büyük çoğunluğu bilmez. Ama hayretle gördük ki, 12 İMAM'ın
adını kolayca saymasına rağmen, pek çok ALEVİ de onları
tanımıyor!.. Onların her birinin hayatından neler öğrenmesi gerektiğini
bilmiyor!.. Hepsini birbirinin aynı sanıyor!..
Halbuki hiç te öyle
değil! Her birinin ayrı birer vasfı var. Tıpkı PEYGAMBERLER'de olduğu
gibi!... Hz. EYÜP sabrıyla, Hz. YUSUF nefsine hâkim oluşuyla, Hz. SÜLEYMAN
ihtişam ve zenginliğiyle meşhurdur ya... işte 12 İMAM da öyle... Her
birinin bariz bir vasfı var... Biz çok bilinen olaylardan ve özelliklerden
ziyade az bilinenleri aldık. Okuyalım, görelim.
BİRİNCİ İMAM HZ. ALİ
---------------------------------
- "Ya Resullullah!.. Beni kadınlarla çocuklara mı halife ediyorsun?"
deyince HZ. MUHAMMED,
- "Razı değil misin? HARUN, MUSA katında ne mertebedeyse, sen de benim katımda o mertebedesin. Yalnız şu var ki, benden sonra peygamber yok!"
buyurdu... Bunun üzerine ALİ " Razı oldum, Razı oldum" cevabını
verdi ve ondan sonra MURTAZA diye anılmaya başladı.
HENDEK savaşında müşriklerin meşhur kahramanı VUDOĞLU AMR'a karşı
teke tek döğüşe çıkmak istemiş; bunun üzerine Hz. MUHAMMED kendisine
İMAME'sini (sarıklı börk), zırhını verdi. Hz. ALİ, ZÜLFİKÂR ile
vuruştu, AMR'ı öldürdü. Bunun üzerine PEYGAMBER, "ZÜLFİKÂR gibi KILIÇ,
ALİ gibi YİĞİT yoktur," buyurdu.
Hz. ALİ, bir gün ZÜLFİKÂR'ı
denemek için TAŞ'a çalmış. Hem TAŞ ikiye yarılmış, hem de ZÜLFİKÂR!.. Bu
kılıç şimdi KONYA'da KOYUNOĞLU müzesindedir. Pek çok taklidi yapılmıştır,
ama hakiki ZÜLFİKÂR'ın eşi benzeri yoktur!
MEKKE alındığında Hz.
MUHAMMED KÂBE'deki bütün putları kırmış, ancak bir tanesine yetişememişti.
En üstteki o son putu da ALİ'yi omuzuna alarak ona kırdırtmıştı!..
ALEVİLER
bu olaya çok önem verirler.
Hz. ALİ güler yüzlü idi. Mizahı, latifeyi
severdi. Bilgide, tevazuda, merhamette, yiğitlikte, takvada eşi benzeri
yoktu. HALİFE iken bile, gece sırtına erzak torbası yüklenir, kapı kapı
dolaşıp yoksullara yiyecek taşırdı... Bu işi kimin yaptığı
bilinmediğinden, vefatında KUFE'nin 300 hanesi aç kaldı!..
Zamanının
çoğu Hz. MUHAMMED ile geçerdi. Yalnız kaldıklarında MANEVİ konularda
sohbet ederler, iyice derinleşirlerdi. Bu sebepledir ki, Hz. MUHAMMED,
"BEN İLM'in şehri isem ALİ de kapısıdır!" buyurmuşlardı. Hz. ALİ ile ilgili
başka pek çok HADİS vardır.
PEYGAMBER'in vefatında yanıbaşında
idi. O yıkadı, kefenledi, yatağının bulunduğu yere defnetti. Rivayete
göre bu oda AYŞE'nin odası idi.
Hz. FATMA'nın vefatına kadar (632)
başka kadınla evlenmediği rivayet edilirse de, 626'da MAHZUM OĞULLARI'ndan
ÜMMÜ SALAMA'yı aldığı bilinmektedir. HZ. FATMA ile evliliği 624 yılındadır.
Ayrıca vefatından sonra geriye dört
karısı kaldı: UMAME, SEYLA, UMM-AL BANİN ve ESMA... Toplam 33 çocuğu
oldu ki, bunların 17'si erkekti.
ERKEK evlatlarının adları
şöyledir:
HASAN, HÜSEYİN, HADİ, ABDÜLVAHİD, EBUBEKİR,ÖMER,
OSMAN,
MUHAMMED, ABDURRAUF, ALİ EKBER, ABDÜLVEHAB, ABDÜLCELİS,
ABDÜRRAHİM, ABDÜLMUİN, ABDULLAH, ABDULKERİM, ABDUSSAMED
Bu
muhterem zatlar ALEVİLER ve BEKTAŞİLER tarafından 17 KEMERBESTEGÂN olarak
bilinirler ki, kemerden (belden, dölden) ALİ'ye bağlı demektir.
ABBAS, CAFER, ABDULLAH, OSMAN, MUHAMMED ve EBUBEKİR KERBELÂ'da
ŞEHİT düşmüştür.
Hz. ALİ'nin soyu HASAN (5 İMAM), HÜSEYİN (12
İMAM), MUHAMMED ve ÖMER'den sürmüştür. HASAN soyundan gelenlere ŞERİF,
HÜSEYİN soyundan gelenlere SEYYİT, MUHAMMED soyundan gelenlere ise HÂCE
denir... SEYYİTLER daha çok ORTA ASYA'ya yayılmışlardır. ŞERİFLER ise
daha çok MEKKE EMİRİ olmuştur. HÂCE AHMED YESEVİ ise Hz. ALİ'nin OĞLU
MUHAMMED'in soyundandır... ÖMER soyundan gelenlerin sonradan HÜSEYİN'ın
torunları gibi SEYYİT diye adlandırıldığını sanıyoruz.
(Bakınız:
NOTLAR - 2, 12)
Alevilerin bilmediği, ve şimdi duyunca hayrete düşecekleri bir husus daha
vardır. ALİ, peygamberimiz Hz. MUHAMMED'in damadı idi. Ama bilindiği gibi,
tek damadı değildi. OSMAN da Hz. MUHAMMED'in damadı idi, hem de Rukayya ve
Ümmü Gülsüm adlı iki kızıyla peşpeşe evlenmişti... Peki, ALİ'nin 16 kızından
dolayı damatları kimdi?.. İkisini söyleyelim: Biri ÖMER, biri de OSMAN idi!..
HZ. ALİ bir gün hutbesinde:
- "Ey ALLAH'ın kulları! Sorun bana! Andolsun ALLAH'a ki, hiç bir âyet yoktur ki, ben o âyet gece mi indi, gündüz mü?.. Düzlükte mi indi, dağda mı? Hükmü nedir, bilmiyeyim (mümkün değil)!"
demişti. Bu derin bilgi Hz. MUHAMMED ile geçen
beraberliğinden geliyordu. BEKTAŞİLİK'te MUHAMMED-ALİ beraberliğinin
NUR'una, CEMÂL-İ MUHAMMED ALİ, İLMİ'ne de KEMÂL-I İMAM HASAN, İMAM HÜSEYİN
denir.
İMAM ALİ, 62 yaşında iken HARİCİ
fedaisi İBNİ MÜLCEM tarafından zehirli bir hançerle alnından yaralandı.
661 yılının Ramazan ayının 21. günü Hak'kın rahmetine kavuştu.
HZ. ALİ, HAYDAR,
ESEDALLAH( ALLAH'IN ARSLANI), ŞAH diye de bilinir... Kendisine
atfedilen ALİ DİVANI diye bir şiir kitabı vardır. Ayrıca hutbeleri, mektupları
NECH'ÜL BELÂGA adlı bir kitapta toplanmıştır. Ne yazık ki, Aleviler'in pek çoğu bu
eserlerden habersizdirler, haberdar olanlardan da bukitapları okumuş olanlar
pek azdır.
Bir
savaşta kendisine saldıran kâfiri altetmiş, tam kellesini uçurmak üzere
kılıcını kaldırdığında kâfir onun yüzüne tükürmüş... Bunun üzerine Hz. ALİ
kılıcını indirip kâfiri bağışlamış. Şaşıran kâfir sebebini sormuş. Hz. ALİ
de şu cevabı vermiş:
- "Ben seni ALLAH adına öldürmek üzereydim ki,
sen bana hakaret ettin. Eğer o an seni öldürsem, nefsime uymuş
olurdum."
Bu cevap üzerine kâfir MÜSLÜMAN olmuş!
Yine
bir gün Hz. MUHAMMED ile yaptıkları derin sohbetten sonra, yüklendiği
manevi bilginin ağırlığı ile ne yapacağını bilememiş, kendini çöllere
atmış. O bilgileri birilerine anlatıp rahatlamak istiyormuş ama, tabii ki
gönlündekiler öyle herkese söylenecek şeyler değilmiş. Kör bir kuyu
bulmuş. İçindekileri, bağırarak kuyuya anlatmış... Kör kuyu o bilgilerin
kudretinden tekrar su kaynamış, kabarıp taşmış!..
Hz. ALİ uzuna
yakın orta boyluydu. rengi esmere yakındı. Yüzü uzunca, kaşları kavisli ve
birbirine yakındı. Gözleri iri ve açık elâ idi. Başı büyükçe, burnu iri ve
muntazam, alnı açıktı. Saçları dökülmüştü. Sakalı kumraldı, göğsünü
doldururdu. Göğsü geniş, kolları baldırları kalın pazuları güçlü idi.
Parmakları uzundu. Şişman değildi. Kardeşi çoktu. İkisinin adı UKAYL ve
CAFER'dir.
Elinde bir değnek olduğu halde çarşı pazarda dolaşır,
- "ALLAH'tan korkun, doğru söyleyin, doğru tartın, ey ALLAH'ın kulları!"
derdi. Kendi ne yer içerse, adamlarına da onu yedirir içirirdi. Ne giyerse
onu giydirirdi. Bu davranış iyi müslüman zenginler arasında âdet haline
gelmiştir.
-- İnsanların en âcizi, DOST kazanamıyan insandır!.. Ondan daha âcizi de kazandığı DOST'u kaybedendir!
-- Seni üzen, nedamete düşüren KÖTÜLÜK, sana BENLİK veren İYİLİK'ten daha makbuldür TANRI katında!.
-- Muhtaç olduğun şeyi elde edememek, ehil olmayandan istemekten yeğdir!.
-- ZAMAN; bedenleri yapar, dilekleri yeniler, ölümü yaklaştırır, istekleri uzaklaştırır... Ondan faydalanmayı bilmeyen, zahmete düşer! Onu yitiren (boşa harcayan) yorulur, gider!
-- İnsanın NEFES alışı, ÖLÜM'e doğru adım atışıdır!
-- Dünya halkı, gemiden UYURKEN giden yolculara benzer!.
-- Birbirine AYKIRI DAVA'ya düşüldü mü, iki itaraftan biri mutlaka SAPIKLIK'tadır!.
-- DÜNYA kendisi için değil; başkaları için yaratılmıştır!
İKİNCİ İMAM HZ.
HASAN
----------------------------------------------
--YAKIN, sOyca uzak olsa bile SEVGİ'de yakın olandır. UZAK, soyca yakın olsa bile SEVGİ'de uzak olandır!
İçinde hiç bir ŞER bulunmayan HAYIR, nimete ŞÜKRETMEK, bir müsibet gelince de DAYANMAK'tır (SABRETMEK).
-- HİLM (yumuşaklık), bir ziynettir.
VEFA adamlıktır. Yakınlarla YARDIMLAŞMAK nimettir. KİBİR (ululanmak)
aşağılık bir şeydir. ACELE ETMEK akılsızlıktır. AKILSIZLIK
zayıflıktır. İFRAT (aşırı gitmek) ÇUKURA DÜŞMEKTİR!
-- Özür dilemek
zorunda kalacağın işi yapmaktan sakın! Çünkü MÜMİN suç ta işlemez, özür
de dilemez!
-- TANRI'ya korkarak İBADET edenlerin ibadeti, KÖLELERİN
İBADETİ'dir. Bir şey umarak İBADET edenlerin ibadeti TACİRLERİN
İBADETİ'dir. TANRI'ya şükrederek edilen İBADET, HÜRLERİN İBADETİ'dir.
En mükbulü de budur!
-"Ben böyle ok atan görmedim,"
deyince İMAM,
- "Biz KEMÂL'i (olgunluğu), TANRI'nın Yüce PEYGAMBER'ine, 'BUGÜN OLGUNLAŞTIRDIM DİNİNİZİ VE TAMAMLADIM SİZE NİMETİMİ,' ayetini indirdiği günden miras aldık,"
cevabını verdi.
BEKTAŞİLER'de CEMÂL-İ MUHAMMED-ALİ
ifadesinin yanısıra bir de KEMÂL-İ İMAM HASAN-İMAM HÜSEYİN" tabiri vardır.
HASAN'la HÜSEYİN'in olgunluğunun MUHAMMED-ALİ'nin nurundan olduğu,
onlardan diğer İMAMLAR'a intikal ettiği kastedilir. Bu NUR, İMAMLAR'dan
VELİLER'e yansımıştır.
Senet zikretmeden HADİS okur,
- "Senedini anmadım mı, bilin ki BABAM'dan duymuşumdur. BABAM da BABASI'ndan, o da BABASI'ndan, o da CEDDİM'den (HZ. MUHAMMED) duymuştur,"
derdi.
Rivayete göre Hz. ALİ'nin bastırdığı para HALİFE ABDÜLMELİK'e
kadar kullanılmıştır. ABDÜLMELİK kendisi para bastırmak isteyince İMAM
MUHAMMED BÂKIR'ı davet etmiş, ağırlamış, paranın ağırlığını, üstündeki
yazıları onun tesbit etmesini istemişti.
İMAM MUHAMMED öleceği
günü bilmiş, vefatından önce, "İMAM'ı ancak İMAM yıkar," diyerek oğlu
CAFER'in kendisini yıkamasını istemiş, böylece İMAMLIK postunu ona
devretmiştir. Ayrıca kardeşi ABDULLAH'ın İMAMLIK davasına kalkışacağını da
belirtmiştir.
Gerçekten de ABDULLAH, İMAMLIK davasına girişti.
Ancak ABDULLAH'ın İMAM CAFER-ÜS SÂDIK Hazretleri ile mücadelesi kısa
sürmüş, kendi ölümüyle sona ermiştir.
Bu olay Hz. ALİ HALİFE
olsaydı bile, neden HİLAFET'in oğullarına geçmiyeceğinin delilidir. Çünkü
bir süre sonra onun oğulları arasında da HİLAFET ve TAHT kavgası
başlıyacak, bazı isimler kaçınılmaz şekilde lekelenecekti... ALLAH, Hz.
ALİ'yi böyle bir VEBAL'den ve LEKE'den korumuştur!
İMAM MUHAMMED
BÂKIR Hazretleri'nin 4 eseri vardır. Biri TEFSİR, üçü RİSALE'dir. Bunların
da bulunup neşredilmesi, tartışmaları sona erdirmeye yardımcı olacaktır.
- "Ben HALİFELİK için hak görüyorum kendimde. ŞİA'mız da HORASAN'dan bu iş için gelmiş,"
deyince İMAM,
- "Onlar nereden senin ŞİA'n oluyor?.. Sen mi gönderdin EBU MÜSLİM'i HORASAN'a?.. Sen mi emrettin siyah elbise giymelerini?.. Onların birinin olsun, soyunu sopunu biliyor musun?.. Senin tanımadığın, seni tanımıyan insanlar, nasıl senin ŞİA'n olabilir?.."
cevabını vermişti.
(Bakınız NOTLAR - 2, 17)
Böylece İMAM CAFER Hazretleri'nin,
İMAM ABDULLAH'ın (Hz. HASAN soyundan 5 İMAMLI ALEVİLER'in lideri) ve
Hz. HÜSEYİN'in diğer torunlarından ÖMER'in HALİFELİK görevini kabul
etmemeleri üzerine, EBU MÜSLİM-İ HORASANÎ tarafından yıkılan EMEVİ
saltanatının yerine ABBASİ HALİFELİĞİ kurulmuş oldu. Saltanat ÜMEYYE
OĞULLARI'ndan, PEYGAMBER'in amcası ABBAS'ın OĞULLARI'na geçti. Bazıları
bundan da memnun olmayıp bu sefer EBU TALİB OĞULLARI ile onlar arasında
bir mücadele yaratmaya çalıştılar... Yani, yine iki amca oğulları birbirine
rakip gösterildi!..
İMAM CAFER-ÜS SÂDIK Hazretleri 4'ü EMEVİ, 2'si
ABBASİ 6 HALİFE gördü. ABBASİLER'in 2. HALİFE'si MANSUR 765 yılında
İMAM'ı yanına çağırttı,
- "IRAKLILAR seni İMAM tanıyor, dağıtasın diye ZEKÂTLAR'ını sana gönderiyor. Saltanatıma ortak oluyorsun,"
dedi... Fakat
İMAM CAFER Hazretleri'nin samimi ve dürüst konuşmalarından etkilenerek onu
öldürmekten vazgeçti.
HALİFE MANSUR tedirgindi. Çünkü o günlerde
Hz. HASAN'ın torunlarından MUHAMMED, MEDİNE'de ayaklanmış, ancak MANSUR'un
ordusu ile yaptığı savaşta şehit düşmüştü...
Ama HALİFE'nin İMAM CAFER'den yana çekinmesi gereken hiç bir husus yoktu. İMAM, ne MUHAMMED'in
davranışı desteklemiş, ne de kendisi HİLAFET mücadelesine kalkışmıştır.
İMAM CAFER Hazretleri'nin bir başka özelliği de, "SÜNNİ" diye
vasıflandırılan 4 MEZHEP'ten en yaygın olanın kurucusu sayılan İMAM EBU
HANİFE ile çağdaş olmasıdır. İkisi sık sık bir araya gelirler, sohbet
ederlerdi. İMAM EBU HANİFE, CAFER-ÜS SÂDIK Hazretleri'ne büyük saygı
gösterirdi. Bir tek KIYAS konusunda anlaşamazlardı. İMAM CAFER Hazretleri
KIYAS'ı delil saymazdı.
EBU HANİFE, İMAM CAFER Hazretleri'nin
engin bilgisini derlemiş ve eserlerine yansıtmıştır. Diyebiliriz ki, BALIM
SULTAN'ın HACI BEKTAŞ için yaptığını, EBU HANİFE de İMAM CAFER için
yapmıştır. Yani, HANEFİ MEZHEBİ bir açıdan da İMAM CAFER
MEZHEBİ'dir!
(Bakınız: NOTLAR - 2, 18)
İMAM CAFER
Hazretleri'nin 7'si erkek 10 evladı vardı. 765 yılında vefat etmeden önce
oğlu MUSA-L KÂZIM'a kendisini yıkamasını vasiyet etti. Böylece İMAMLIK
postu ona geçmiş oldu. BÂKİ Mezarlığı'na, diğer İMAMLAR'ın yanına
defnedildi.
Kendisinin birçok RİSALE'si, yakınlarına yazdığı pek
çok öğretici MEKTUB'u vardır. Bulunup tercüme edilerek yayınlanması
gerekir.