Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI


ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ

BEŞİNCİ KISIM

OTUZUNCU BÖLÜM: SULTAN 2. BAYEZİD DÖNEMİ

Bayezid'in hükümdar olmasından sonra Polonyalılar, Macarlar ve Venedikliler Osmanlılarla anlaştılar. Ancak 1497'de Lehistan (Polonya) Boğdan'a saldırınca akıncı Malkoçoğlu Bali Bey bu ülkeye girdi. Zaten kontrolümüzde olan Boğdan ise, 1504'de Osmanlı ülkesine katıldı.

Dülkadiroğlu Alaüddevle Bozkurt güneyde Mısır Memlük Devleti ile uğraşıyordu. Osmanlıların yardımı, iki ülkenin arasını açtı. Memlükler üzerine gönderilen Hersekzade Ahmet Paşa esir düştü. Bu sefer Hadım Ali Paşa gönderildi. Memlük ordusunun başında Emir Özbek vardı. Adana yakınlarındaki savaşta Osmanlılar yine yenildi. (1488) Bu savaşlarda da Gedik Ahmet Paşa gibi bir kumandanın eksikliği görüldü. Memlüklerin ağır bastığını gören Alaüddevle onlara yanaştı. Ancak Osmanlı'nın savaştan vazgeçmediği görülünce sulh yapıldı.

2. Bayezid zamanında Bohemya, Macaristan, Napoli krallıkları ve Venedikliler, Floransa, Piza, Milan, Papalık ile barış hüküm sürmüştür. Çünkü bu devletler kendi aralarında sürtüşüyorlardı. Yine de 1492'de Macaristan, 1496'da Bosna, 1499'da Venedik kaleleri üzerine sefer yapılmıştır. Venedik donanması ile Osmanlı donanması kıyasıya dövüştüler. Kemal Reis ve Burak Reis bu savaşta şehit düştü. Türk denizcileri bu savaşta denizde de güçlü olduklarını gösterdiler, ama sadece çaptan düşmekte olan Venediklilere. Aynı tarihlerde İspanyol ve Portekiz gemileri Amerika kıtasını fethediyor, dünyayı dolaşıyorlardı.

Daha sonra İnebahtı, Mudon, Koron ve Navarin gibi önemli liman ve kaleler alındı.

1409 yılında Küçük Kıyamet adıyla meşhur olay cereyan etti. Amasya, Tokat, Sivas, Çorum, İstanbul ve Edirne'de çok şiddetli depremler oldu. Halk iki ay dışarda çadırlarda yaşadı. Binlerce ev, cami, hatta saraylar hasar gördü. Binlerce kişi öldü.

2. Bayezid daha hayatta iken oğulları arasında taht mücadelesi başladı. 8 oğlundan hayatta kalan üçü babalarının yumuşaklığından yararlanarak kendilerini saltanata götürecek girişimlerde bulundular.

Büyük oğlu Ahmet, l465 doğumlu idi. Sadrazam Hadım Ali Paşa onu tutardı. Mutedil ve müdebbir olduğu için devlet ricali arasında taraftarı çoktu. Şahkulu isyanı bastırılırken, kendini hükümdar gördüğünden askere bahşiş dağıtmış, ancak yeniçeriler, "Padişahımız hayatta olduğu sürece kimseyi hükümdar tanımayız," diyerek kendisini sukut-u hayale uğratmışlardı.

Ortanca oğlu Korkut 1467 doğumlu idi. Âlim, fazıl, şair ve musikişinastı. Babasının zamanında devlet idaresinin bozulduğunu, halkın sıkıntılarının arttığını görüp padişahı ikaz etmişti. Kardeşinin saltanat konusunda daha şanslı olduğunu görünce 8 gemi ile Mısır'a gitti. Sonradan pişman oldu. Geri döndü. Rodos şövalyeleri Cem Sultan gibi bir fırsat çıktığını görerek yolunu beklemişler, yalnız Korkut'u ele geçirmeye muvaffak olamamışlardır.

Küçük şehzade Selim ise 1470 doğumlu idi. Trabzon valisi idi. Şiddet ve cevvaliyeti ile devlet ricaline korku veriyor, ancak kimseye danışmadan giriştiği önemli faaliyetler ile yeniçerilerin gönlünü kazanıyordu. Erzincan havalisinden Şah İsmail'i kovduğu, Gürcüler üzerine sefer yaptığı için hayranlık uyandırmıştı.

Selim tahta kardeşlerinden biri oturursa, Fatih Kanunnamesi'ne göre öldürüleceğini bildiği için harekete geçti. Kendine payitahta yakın Rumeli'de bir sancak istedi. Cevabı beklemeden oğlu Süleyman'ın vali bulunduğu Kırım'a geçti. Oradan aldığı kuvvetle Rumeli'ye geçti. Ne yaptılarsa yolundan dönmedi. İhtiyar babası da ordu ile ona karşı çıktı. Sounda Rumeli beyleri savaş istemediklerinden Selim'e Semerdire sancağı verilerek isteği kabul edildi.

Bu arada 4. şehzade Şehinşah ölünce, Bayezid ziyadesiyle üzüldü, tahtı bırakmaya karar verdi. Devlet ricali Şehzade Ahmed'i çağırmaya kararlaştırdılar. Bunu haber alan Selim 40.000 kişilik bir kuvvetle babasının üstüne yürüdü ise de, mağlup oldu, Kefe'ye zor kaçtı. Böylece Ahmed'in padişahlığı kesin gibi görülürken, yeniçeriler toplanıp Ahmed'i tanımamaya karar verdiler ve ayaklandılar. Vezirlerin evlerini ve bazı dükkanları yağma ettiler. Bunun üzerine Ahmet gelemedi, Konya'ya gidip şehri aldı. Orada kaldı.

Devlet ricali bu sefer Korkut'u çağırdılar. Yeniçeriler Korkut'a saygı gösterdiler ancak Selim'den başkasını kabul etmiyeceklerini de kendisine bildirdiler. Bunun üzerine Bayezid tahtı oğlu Selim'e terkederek 2 milyon akçe yıllık maaş ile Dimetoka'ya çekildi. Ancak yolda vefat etti.

2. Bayezid'in hayatı iki zıt devreden oluşur. Şehzadeliğinde son derece zevk ve sefaya düşkün biri idi. Afyon dahi kullanmıştı. Ancak saltanatın yarısından sonra bütün bunlardan uzaklaşmış, tarikata girmiş, "Veli" lakabını hakedecek kadar sofulaşmıştı. Sakin ve rahat bir hayattan hoşlanırdı. Vaktinin çoğunu okumakla ve mütalaa ile geçirir, düşüncelerini kaleme alırdı. Fatih Sultan Mehmed zamanında devlet adına el konulmuş olan toprakları geri dağıttığı için, devlet ricali kendisini pek severdi.

2. Bayezid'in sükünetten hoşlanmasına rağmen, döneminde çok önemli olaylar cereyan etmiştir. Bunların ilki ENDÜLÜS olarak bilinen İberya yarımadasında (İspanya) son müslüman devletin ortadan kalkmasıdır. İkincisi yine aynı yarımadadan yola çıkılan Kolomb'un AMERİKA seferidir. Üçüncüsü de Şii SAFEVİ hareketidir.

OTUZBİRİNCİ BÖLÜM: ENDÜLÜS MÜSLÜMANLARI

İspanya'nın fethi Emevi halifesi Velid zamanında başlamıştır. Dönemin Kuzey Afrika valisi Musa bin Nusayr, İspanya'da hüküm süren Vizigot krallığının çok zayıf bir durumda olduğunu öğrenince, Halife'yi haberdar etmiş, Velid de İspanya'nın fethini emretmişti.

Tam o sıralarda Rodrik adlı bir asilzade, kralı öldürüp Vizigot tahtına oturmuş, Septe muhafızı Kont Jülyanus da, Nusayr'dan yardım istemişti. Nusayr bunun üzerine kumandanlarından Tarık bin Ziyad'ı İspanya'ya çıkmakla görevlendirdi.

Bu muhterem zat, 12.000 kişi ile şimdi kendi adıyla anılan Cebelitarık Boğazı'nı geçtikten sonra, askerlerinin geri dönme ihtimalini ortadan kaldırmak için gemilerini yaktı, İspanya'yı fethe girişti. Kral Rodrik müslümanları durdurmak için 100.000 kişilik bir ordu toplayıp hemen güneye indi. İki ordu Kadiz denilen yerde karşılaştı. Savaş bir hafta sürdü. Tarık bin Ziyad bizzat kralın üzerine saldırdı, ve kralı öldürmeye muvaffak oldu. Bunun üzerine Vizigot ordusu dağıldı ve İslam ordusunun önü açıldı. (711) Şehirler birer birer ele geçmeye başladı.

Ancak Tarık bin Ziyad'ın bu zaferi Kuzey Afrika valisi Nusayr'ı kıskandırdı. Tarık'a ilerlememesini emredecek kadar nefsine mağlup düştü. Ancak Vizigotlar her an toparlanıp saldırabilirlerdi. Tarık durumu değerlendirdi ve fetihlerine devam etti. Sonunda Toledo'yu da aldı. Hz. Süleyman'a ait olduğu söylenen altın ve elmas işlemeli 36 ayaklı bir sofra ile kralın hazinelerini de ele geçirdi.

Bu arada 30.000 kişi ile İspanya'ya geçmiş ve batı tarafındaki şehirleri zaptetmiş olan Nusayr, Toledo'ya geldi ve emirlerini dinlemediği için Tarık'ı hapse attırdı. Ancak Halife, Tarık'ı eski görevine iade etti, ve ikisi bütün İberya'yı ta Pirene dağlarına kadar fethettiler. İberya bundan sonra bir İslam ülkesi olarak ENDÜLÜS diye anıldı.

Endülüs'ün fethinden 20 yıl sonra Araplar Pireneler'i aşıp Fransa'ya girdiler. Endülüs valisi Abdurrahman Gafiki bütün güney Fransa'yı işgal etti. Ne yazık ki Araplar, Şarl Martel kumandasındaki Frank ordusuna yenildiler. (732) Gafiki şehit düşünce, Araplar da güney Fransa'yı terketme zorunda kaldılar. Eğer başarsalardı, kısa bir süre sonra Roma'ya girmeleri işten bile değildi.

Bundan sonra Endülüs dünyanın en medeni ülkelerinden biri haline geldi. Tuleytula (Toledo), Kurtuba, İşbilye (Sevil), Gırnata önemli kültür merkezleri oldu.

Abbasiler Emevi saltanatını ortadan kaldırınca, Endülüs'te bir karışıklık meydana geldi. Kime bağlanacaklarını bilemediler. Şam katliamından kurtulan Halife Hişam'ın torunu Abdurrahman Kuzey Afrika'ya kaçınca, onu davet ettiler ve onu emir tanıdılar. Böylece Endülüs Emevi Devleti kurulmuş oldu. (Bakınız: NOTLAR - 5B, 59) Abbasiler Endülüs'e bir ordu gönderdiler, ancak Abdurrahman bu orduyu yendi ve bağımsızlığını sürdürdü. Aslında Abdurrahman dönemi Avrupa'da Hıristiyan Roma Germen İmparatorluğu'nun da güçlü olduğu dönemdi. Şarlman İspanya üzerine yürüdü, bazı şehirleri aldı, ama yenilince geri çekilmek zorunda kaldı.

Endülüs hükümdarlarından 2. Abdurrahman (822-857) zamanında Kurtuba'ya Avrupa'dan eğitim için gelen öğrencilerin sayısı binleri buluyordu. Yani, sadece müslümanlar değil, hıristiyanlar da buradan feyz alıyordu.

3. Abdurrahman (912-96l) ise ilk olarak halife ünvanını kullandı. Böylece Abbasi halifesi, Fatımi Halifesi'nin yanısıra bir de Endülüs Emevi Halifesi aynı anda hüküm sürmeye başladı.

Bu olay bizim ta baştan beri savunduğumuz "Halifeliğin Hz. Hasan'dan sonra saltanata dönüştüğünün en önemli delillerindendir. O dönemde din liderliği, manevi liderlik, imamet yolu ile Hz. Ali'nin torunlarında idi.

3. Abdurrahman zamanında Endülüs en parlak devrini yaşamıştır. Ondan sonra gelen 2. Hakem (961-976) bu ihtişamı sürdürdü. Büyük İslam âlimi İbni Rüşt onun zamanında yaşamıştır. Ancak 2. Hakem'den sonra Endülüs Devleti gerilemeye başladı ve 1031'de parçalandı. Buna mukabil Hıristiyanlar güçlendikçe ortaya önce Aragon. Navar, Leon krallıkları, sonra da Kastilya ve Portekiz krallıkları çıktı.

Endülüs Emevilerinden arta kalan küçük islam devletleri bir süre daha varlıklarını korudular. Bunlardan en kuvvetlisi Ubbat Oğulları Devleti idi. Ancak Kastilya kralı Alfons Toledo'yu ele geçirince, Endülüslüler kendi güçlerinin yetmiyeceğini anladılar ve Fas'ta hüküm süren Murabitlerden yardım istediler.

Murabit hükümdarı Yusuf, Endülüs'e geçerek İspanyolları yendi. (l086) Ama geri döneceğine, diğer beylikleri kendi hakimiyetine almaya başladı. Bunun üzerine Hıristiyanlar ile anlaşan beylikler bile oldu. Hıristiyanlar ayrıca bir Haçlı Seferi düzenlediler. Murabitleri yendiler. Kurtulduklarını sanan küçük beylikler aldandıklarını kısa zamanda anladılar. Çünkü Hıristiyanlar bu sefer onların üzerine yürümeye başladı.

Endülüslüler bu sefer Murabitlerin yerine gelen Muvahhitlerden yardım istediler. Endülüs'e geçen Muvahhit ordusu İspanyolları yendi. (1145) Fakat onlar da Endülüs'te kalıp idareyi ele geçirdiler. 80 yıl kadar hüküm sürdükten sonra, İspanyollara yenildiler ve geri döndüler. (1235)

Keşke Murabitler veya Muvahhitler ile Endülüs'ün müslüman halkı kaynaşabilseydi... O zaman belki İspanya hâlâ müslüman olurdu. Ne yazık ki, Arap beylikleri birer birer düşmeye başladı ve sonunda batıda Portekiz krallığı kuruldu.

Kastilya krallığı da iyice güçlenmişti. Kral Ferdinand Avrupa'dan aldığı yardım ile Kurtuba'a saldırdı ve şehri ele geçirdi. Dönem Engizisyon'un en hızlı olduğu dönemdi. Hıristiyanlar şehri yaktılar, Kurtuba camiini bir süre ahır olarak kullandılar. 3. Abdurrahman'ın yaptırmış olduğu Medinet-üz Zehra adlı muhteşem sarayı tahrip ettiler.

Ancak Kurtuba kütüphanesine dokunmadılar. Çünkü o tarihte Kurtuba kütüpnanesinde 500.000 cilt kitap vardı ve bu sayı bütün Fransa'daki mevcut kitap sayısından daha fazla idi. Diğer müslüman şehirler de Kurtuba'dan geri kalmazdı!.. Batı Rönesansı'nı işte bu Kurtuba kütüphanesinin İslam eserleri hazırlamıştır!.. (Bakınız:NOTLAR - 5B, 60)

Hırıstiyanlar Gırnata'daki Beni Ahmer Devleti hariç, bütün diğer Arap beyliklerini ele geçirdiler. Gırnata Devleti ise, 250 yıl daha direndi, ve Endülüs'te İslam varlığını sürdürdü. Nihayet 1492'de Kastilya Kralı Ferdinand ile Aragon kraliçesi İzabel evlendiler, krallıklarını birleştirdiler ve iyice güçlendiler. Ortaya İspanya Krallığı çıktı.

Ferdinad hemen Gırnata'ya saldırdı. İspanyollar Cebelitarık Boğazı'nı ele geçirdiklerinden Afrika müslümanlarından yardım gelemedi. Bunun üzerine Beni Ahmer hükümdarı Abdullah, şair Ebul Beka'nın kaleminden çıkmış bir feryatname ile 2. Bayezid'den yardım istedi. (1486) Ancak tam o sırada Cem Sultan Osmanlı Devleti'nin başına dert olduğundan 2. Bayezid bir şey yapamadı. Bunun üzerine Abdullah, Memlük Sultanı'na başvurdu. Memlüklerin de yardım edecek donanması yoktu. Yine de Memlük Sultanı Papa'ya bir mektup yazarak Ferdinand'ı durdurmasını istedi, aksi takdirde bütün Filistin hıristiyanlarını keseceğini bildirdi. Ama bu da etkili olmadı.

Gırnatalılar sonuna kadar döğüşmek istedilerse de, hükümdar Abdullah bazı şartlarla şehri İspanyollara teslim etti. Sonra bir tepeye çıktı, şehre bakıp ağlamaya başladı. Yanına gelen anası ise onu şöyle azarladı: "Şimdi karı gibi ağlıyacağına, o zaman erkek gibi döğüşseydin!"

Anlaşmaya üç hafta uyuldu. Ondan sonra şehir yer yer yakıldı, İlk Gırnata hükümdarı Muhammed'in yaptırtmış olduğu ünlü Elhamra sarayı tahrip edildi. 300 yıldır süren müslüman kıyımı, İslam'ı Endülüs'ten silecek boyuta ulaştı. Hıristiyanlar sadece işlerine yarıyacak müslüman sanat ve zenaat erbabını hayatta bırakıyorlar, onları da eza ve cefa içinde çalıştırıyorlardı.

Kıyım sadece müslümanlara karşı değildi. Endülüs'te yaşıyan Museviler de bundan nasibini aldı. Yahudiler ya hıristiyan olmak, ya ölmek, ya da İspanya'yı terketmek durumunda kalmışlardı. Aslında bu eziyet 250 yıldır sürüyordu, ama artık kaçacak yer kalmamıştı. Büyük bir kısmı Avrupa'da da hoş karşılanmadıklarından Osmanlı Devleti'ne sığındılar. 2. Bayezid 1505 yılında Kemal Reis komutasında bir kaç gemi göndererek müslümanlardan ve Yahudilerden bir kısmını daha İstanbul'a getirtti. Bunların bir bölümünü de Selanik'e yerleştirdi... Bu Yahudiler konuştukları İspanyolca'yı hâlâ muhafaza etmektedirler.

Endülüs; İslam diyarını kana bulamış olan Şii faaliyetlerden, mezhep kavgalarından masun kalmıştır. İbni Rüşt'ün Aristo'nun fikirlerini tasavvufla birleştiren felsefesi, aydın tabakayı etkilemiştir. İmam Gazali ise Endülüs'te hiç sevilmezdi. Endülüslülerin İslam'a bakışı diğer Araplarınkinden daha müsamahalı idi.

Bizce daha Osmanlı Devleti kurulmadan Gırnata dışında çöken Endülüs ile ilgilenmek, Yıldırım Bayezid'e düşerdi. Çünkü Batı dünyası ile yakından ilgilenen Roma'yı hedef alan ilk hükümdar o idi. Eğer gerekli hazırlıklar o dönemde başlasaydı, Aydınoğulları'nın sahip olduğu deniz gücüne ulaşmak mümkün olabilirdi.

Sonra Fatih Sultan Mehmet donanmaya önem verdiği kadar Endülüs meselesine eğilseydi, daha henüz saldırıya uğramamış Gırnata'yı 1470'lerde güçlendirebilirdi. Portekiz ve İspanya'daki denizcilikle ilgili gelişmeleri, Kolomb'un girişimlerini öğrenebilirdi. Belki de Kolomb'u Osmanlı Devleti adına yola çıkartabilirdi. Ve nihayet, l482'de tahta oturmuş olan 2. Bayezid, zamanının birazını Endülüs'e ayırsa idi, müslümanlar İspanya'da yok edilmezdi.

Sultan 2. Bayezid'in Endülüs'e zaman ve kaynak ayıramamasının başlıca iki sebebi vardır. Birincisi Cem Sultan, ikincisi ise doğuda başgösteren Şah İsmail propogandasıdır.

  • ÖNEMLİ SAYFALAR: DENİZLER, KEŞİFLER VE ELDEN KAÇANLAR , YAVUZ SULTAN SELİM VE SONRASI , NOTLAR - 5B , 12 İMAM DÖNEMİ , ORTAASYA TÜRKLERİ'NİN MÜSLÜMAN OLUŞU , SİTEMİZDEKİ SAYFALAR