Site hosted by Angelfire.com: Build your free website today!

ALİ HAYDAR BAŞVEREN'İN ARAŞTIRMA YAZISI


ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ

EK - BATI HAYRANLARINA İTHAF

RENE QUENON'UN GÖRÜŞLERİ

Her şeyi 50 yıl geriden takip eden aydınlarımız hâlâ "Batı Akılcı Düşünce Sistemi" üzerine övgüler düzerken, Batı'nın düşünürleri bu sistemin kendi felaketlerini hazırladığını belirten eserler yazmakta, kurtuluşun "Doğu Düşünce Sistemi"nde olduğunu savunmaktadırlar. Örnek mi istersiniz?..İşte Rene Guenon'un MODERN DÜNYANIN BUNALIMI'ndan (Ağaç Yayıncılık, İst. 1991) bazı alıntılar:

- Son zamana kadar el sürülemez ve hikmetinden sual olunamaz bir doğma sayılan "sonsuz ilerleme inancı", artık eskisi gibi oybirliği ile benimsenmiyor. ARTIK BATI UYGARLIĞI'NIN hep aynı yönde sürekli GELİŞECEĞİNE İNANMIYAN, bu uygarlığın bir gün durabileceğini, hatta büsbütün bir tufanın içine gömülebileceğini düşünen İNSANLAR VAR.

- Çağdaşlarımızın aklını başından alan bu uygarlığın, Dünya Tarihi'nde ayrıcalıklı bir yeri olmadığını kabul etmek gerekir. Batı'nın, geride hiç bir iz bırakmamış veya bıraktığı anlaşılmaz hale gelmiş kendinden önceki uygarlıkların akıbetine uğrayabileceğini anlamak da bir kazançtır.

- O halde "çağdaş dünya bir bunalım içindedir" veya "Yeni Dünya Düzeni" dendiği zaman söylenmek istenen şey, artık bıçaksırtı gibi tehlikeli bir aşamaya gelindiğidir!

- Bunca insanın "dünyanın sonu geldi" fikrine kafayı takmış olması, kesinlikle rastlantı değil. Bunun, çevremizdeki yaygın zihni karışıklıkla çok sıkı bağlantısı olduğu ortadadır.

- BUNALIM ARTIK İYİCE GÖZLE GÖRÜLÜR HALDEDİR ve YAKLAŞAN SON, mutlak anlamda dünyanın sonu değilse bile, belirli bir dünyanın, BATI DÜNYASININ SONUDUR!. Batı uygarlığının dışında bir şey görmemeye alışmış olanlar, onunla birlikte her şeyin sona ereceğini inanıyorlar!..

- Elde edilen sonuçlardan lehte-aleyhte , olumlu-olumsuz olanların birbirinden ayrılması; KESİNLİKLE seçilmişler-lanetliler veya İYİLER-KÖTÜLER ŞEKLİNDE BİR TEFRİKİN YAPILMASI GEREKİYOR. (Batı zihniyetinin en kötü taraflarından birisi iyi-kötü kavramlarının ortadan kalkmasıdır. Ticarette, politikada, ailede, sekste, dostlukta, sanatta, giyimde, endüstride, bilimde, hatta savaşta neyin makbul, neyin aşırı, neyin sapıklık olduğunu bilemez hale gelmiştir insanlar!.. Bu durum ülkemize de "yasakların kalkması, tabuların yıkılması, fikir özgürlüğü, insan hakları" şeklinde herkesin dilinden dökülüyor, uygulamaya konuyor. Adalet Bakanı 70,000 kaatil, cani ve hırsız için af çıkarırken öğünebiliyor!..Halbuki her toplumun her döneminin bir düzeni, her düzenin de yasakları vardır, kuralları vardır. Medeniyeti ancak o kurallara uyulması doğurur, yasakların uyulanması da medeniyetin koruyucusudur. Tabu yıkmak, ancak geçmiş dönemin hükmü kalmamış kural ve düşüncelerini yıkmaktır. Mesela bir zamanlar domates zehirli zannedilip yenmiyordu. Birinin ortaya çıkıp bir kilo domates yiyip ölmemesi, bu tabuyu yıkmıştır. Ama çıplaklığın insan ruhunda ve toplumda yaptığı tahribat tabu değildir. Kadınları soyup sokağa çıkarmak, toplumu ileriye götüreceğine taş devrinden bile daha azgın hale getirmiştir. İyi ve kötü farkı daima vardır, dinlerdeki melek-şeytan ikilisi buna işarettir. Cennet-Cehennem de tercihin sonucunda ulaşılan yüce veya aşağılık durumu gösterir...Bunlar Kainat durdukça var olacaktır.)

- HÜMANİZM, ASLINDA "her şeyi katıksız insani ölçülere indirgeme", "insanı aşan ilkeleri safdışı bırakma", yeryüzüne sahip olma bahanesiyle "GÖKLERDEN, TANRI'DAN YÜZ ÇEVİRME"DİR!.. Yunanlılar, hiç bir zaman bu kadar ileri gitmemişlerdi. Onlarda "faydacı" kaygılar, hiç bir zaman moderncilerde olduğu gibi birinci sırayı almamıştı.

- Hümanizm, Laisizm'in ilk şekliydi. Modern uygarlık, her şeyi kendinden ibaret sayan insanın ölçülerine indirgemeye kalkışmakla, adım adım en aşağı derecedeki unsurların seviyesine düşmüştür. Maddi ihtiyaçlarını karşılamak, biricik amacı haline gelmiştir. Bu amaç da bir yanılsamadır. Çünkü durmadan doyurulması mümkün olmayan, çok daha suni ihtiyaçlar doğurur.

- Batı'dan kaynaklanan bu düzensizlik ve kargaşa artık bütün dünyayı tehdit etmektedir!..

- Doğu, tefekkürün eylem karşısındaki üstünlüğünü savunurken, eyleme de layık olduğu yeri vermişlerdir.

- Değişmenin bir ilkeden kaynaklanması gerekir. Ama ilkenin de değişmez olması zorunludur. Aristo'nun "hareketsiz bir hareket ettirici"den söz etmesi bundandır. Batılılar ise, akli bilgiden daha üstün bir şey kabul etmezler. Bu aşağı bilgi türünü bile, ancak kısa vadeli pratik amaçlarına yarıyorsa, değerli sayoıyorlar.

- Sürekli koşuşturma, sürekli değişiklik, sürekli hız tutkusu...Her tarafta çokluk ve dağılma görüyoruz. Bilimsel düşüncede olduğu gibi, gündelik hayatta da bir çözülme en aşırı noktalara vardırılmıştır. Birleşim yeteneksizliği, zihin dağınıklığı buradan kaynaklanmaktadır.

- Aslında maddenin kendisi, "çokluk" ve "dağılma" anlamına geldiği için, bunlar maddileşmenin doğal sonuçlarıdır.

- Kurulur kurulmaz dağılan nazariyeler, varsayımlar, temelsiz kuramlar hızla önümüzden gelip geçmekte; insanlar bu ürkütücü ayrıntılar içinden bir şeyler bulup çıkartmaya çalışmaktadır.

- Bu süreç, analitik kafa yapısından doğan ve neticede kişilerin doğayı bütün olarak anlamaların imkansızlaştıran bir "uzmanlaşma"dır. Bunun yarattığı güçlükler hissediliyor.

- Ancak bu kişiler böylesine ayrıntılı bilginin kendi başına önemi olmadığını, sentetik bilgiyi feda etmeye değmeyeceğini görmüyorlar.

- MODERN ŞEKLİYLE BİLİM, sadece DERİNLİĞİNİ değil, GÜCÜNÜ de YİTİRMİŞTİR.

- FERDİYETÇİLİK ile "bireyi aşan herhangi bir ilkeyi tanımama"yı, bunun sonucu olarak ta "uygarlığı katıksız beşeri unsurlara indirgeme"yi kastediyoruz.

- FERDİYETÇİLİK, HÜMANİZM İLE AYNIDIR!.. DİNDIŞI GÖRÜŞÜN ÖZELLİKLERİNDEN BİRİDİR. Eskiden de zaman zaman ortaya atılmış ancak son dönemde görüldüğü gibi, bütün bir uygarlığı kaplamamıştır.

- BATI'NIN BUGÜNKÜ ÇÖKÜŞÜNÜ BELİRLEYEN ETKEN FERDİYETÇİLİKTİR, diyebiliriz. Çünkü beşeriyetin ancak süfli yeteneklerinin gelişmesini sağlıyan itici güç, bireycilikten kaynaklanmaktadır.

- FERDİYETÇİLİK, herşeyden önce bireyi aşan bir durum olduğu için, entellektüel sezginin inkarıdır. Bu sezginin kapsamına giren bilgi tabakasının yani metafiziğin yok sayılması demektir.

- FERDİYETÇİLİĞİN yaygın sonuçları, sezginin inkar edilmesinin ardından aklı her şeyin üstüne çıkarmak, bu beşeri melekeyi zekanın en üst tabakası, hatta tamamı saymaktır. Descartes'in kurduğu rasyonelizmin altında yatan budur. Kendisi katıksız bilimden çok gündelik uygulamalarla ilgileniyordu, Doğa dışandaki her şey, bireyin ulaşamıyacağı türden olduğu için, bireycilik doğalcılığa karşı çıkar.

- Sonuçta ister Kant kritisizmi, ister August Conte pozitivismi olsun, rölativizm çıkar. Çünkü AKLIN KENDİSİ İZAFİDİR!.

- Zeka, kesinlikle kendisinin en aşağı şubesine indirilmiştir. Akılsa endüstriyel amaçlar için kullanılmaktadır. Bundan sonra atılacak tek adım kalmıştır: "Doğru"nun yerine "işine yarıyan"ı koymak!.. Pragmatizm işte budur!.

- Bireyciliğin benimsenmesi, doğada bireyden daha yüksek bir otorite tanınmaması demektir. Bireysel akıldan daha üstün bir meleke tanımamak demektir.

- PROTESTANLIK, "LÂİK AHLÂK" DENEN ŞEYE DÖNÜŞMÜŞTÜR. Liberal protestanlık ortaya çıkmıştır. (Bunun sonucu kadın papazlar, homoseksüel papazlar, bezbiyen rahibeler, kadınla kadını, erkekle erkeği kilisede evlendiren bir "liberal, lâik ahlâk" gelişmiştir.)

- Maddecilik kelimesinin tarihi ancak 18. asıra kadar gider. Kelime Berkley tarafından icat edilmiştir. Son yüzyıllarda DİNDIŞI BİLİMİN TÜMÜ, "5 DUYUYLA ALGILANABİLEN DÜNYA"NIN İNCELENMESİYLE UĞRAŞMAKTADIR. BU BİLİMİN UFKU, SADECE DÜNYA VE GÖZLENEBİLEN UZAY İLE SINIRLIDIR. Diğer bütün yöntemler bir kenara itilerek, sadece bu yöntemin bilimsel olduğu iddia edilmekte, ve bu tavır sonunda maddi şeylerle uğraşmayan bir bilimi inkara varmaktadır.

- Modern bilimin "maddeci" mi, "tanrıtanımaz" mı olduğu tartışılmaktadır.

- Descartes fizik üzerinde çalışırken bir mekanik tıp ve ahlâk sistemi çıkartmak istemişti. Anglo-Sakson ampirizmi büyük değişikliklere yol açtı. Mesele "gözüyle görmek,eliyle tutmak" oldu.

- PRAGMATİZM, modern felsefenin en son ürünüdür. ÇÖKÜŞ SÜRECİNİN SON AŞAMASINI SİMGELER! Halk genellikle ona "sağduyu" adını verir. BUNA GÖRE SAĞDUYU, "dünyevi ufukların ötesine açılmamak, KISA VADEDE ÇIKAR SAĞLAMAYAN HİÇ BİR ŞEYİ BENİMSEMEMEK"TİR! "Sadece duyular dünyasını gerçek sayan, duyularla algılabilenin ötesini kabul etmeyen şey" sağduyudur.

- Pratik amaçlar dışında zekaya yer yoktur. PRAGMATİZM, GERÇEĞE TAM BİR İLGİSİZLİK DEMEKTİR!

- Bu şartlar altında endüstri "bilimin uygulaması" sayılamaz. Tersine BİLİM, ENDÜSTRİYE BAĞLIDIR. Endüstri bilimin ilk amacı olmuştur.

- Sosyologların "İŞBÖLÜMÜ" ADI ALTINDA savundukları "uzmanlaşma" sadece bilim adamları üzerinde değil, teknisyenler, hatta sıradan emekçiler üzerinde de etkili olmuş, ZİHNİ İLGİLENDİREN HER TÜRLÜ ÇABA İMKANSIZ HALE GELMİŞTİR.

- Önceki yüzyılların zenaatkarlarının aksine, günümüzün emekçileri makinaların kölesi olmuşlardır. Bu insanlar daha önceden belirlenmiş, hiç değişmeyen hareketleri sürekli tekrarlamak zorundadırlar.

- Endüstride nitelik pek önemli değildir. KANTİTE daima KALİTENİN YERİNİ ALMIŞTIR. Modern uygarlık kantitatif bir uygarlıktır. (çok domates üretmek makbuldür. Ama üretilenin tadı, kokusu, kırmızılığı, tazeliği, hatta hormon, zehir, ve suni gübreden dolayı zararlı olması bile önemli değildir.)

- Endüstri, ticaret, finans... önemli olan sadece bunlardır. TEK TOPLUMSAL AYIRIM, MADDİ ZENGİNLİĞE DAYANIR! Her şeyi sadece iktisatla açıklanabileceğini söyleyen kuram bile vardır: Marks'ın tarihi maddeciliği!..

- İnsanların şu veya bu yöne güdüldükleri doğrudur. Bugün yığınları gütmek için maddi araçlara sahip olmak yyeterlidir. Üstelik bu yığınlar bir de güdülmediklerine, kendi istedikleri şekilde davrandıklarına, kendi kendilerini yönettiklerine inandırılmışlardır!.

- Eğer Doğulular endüstriyi benimsemek noktasına sürüklenirlerse, bu ancak endüstriyi Batı istilasına karşı varlıklarını koruyabilmek için bir silah gördüklerinden dolayı olacaktır. (Ancak bu arada marifet zannedip Batı tipi tahrip edici üretim tarzını benimseyenler aynı kötü sonu yaşıyacaklardır.)

-BATILILAR kendi üstünlüklerine dayanarak, UYGARLIKLARINI DÜNYANIN GERİ KALANINA KABUL ETTİRMEĞE ÇALIŞMAKTA ve kendilerinden hiç bir zaman, hiç bir şey istemememiş bu İNSANLAR ARASINDA FESAT SAÇMAKTADIRLAR!

- UYGARLIĞI YAYMA BAHANESİ; İKİYÜZLÜLÜKTEN, İSTİLA VE SÖMÜRME EMELLERİNİ GİZLEMEKTEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİRr. (BÖyle olmasaydı, önce dünyadaki hastalık, kuraklık, açlık ve susuzluk sorununu çözerlerdi.)

- Batı zihniyetine göre maddi şeyler üretmeyen herkes, tembel sayılmaktadır.

- Anglo-Sakson spor tutkusunun günden güne yayılması boşuna değildir. Modern dünyanın en büyük ideali, kas gücünü olağanüstü hale getirmiş bir hayvan-insandır. Hayvan görünüşlü olsalar bile, atletler dünyanın meşhur insanlarından olurlar. Halkı çoşturan onların vahşi mücadelelerıdır. Böyle şeylerin mümkün ve makbul olduğu bir dünya, gerçekten çok aşağılara düşmüştür ve sonu yakındır.

- MODERN UYGARLIĞIN BÜTÜN ÇABASI, gittikçe daha çok suni ihtiyaçlar doğurmaktır. HER ZAMAN DOYURABİLECEĞİNDEN DAHA FAZLA İHTİYAÇ YARATMAKTIR. BÖYLE BİR DÜNYA NASIL MUTLU OLABİLİR Kİ?..

- İnsanların bütün çabası maddi doyum sağlayabilecek nesneleri elde etmektir. Tadına varabildikleri tek doyum, bu kalmıştır. Gırtlaklarına kadar para kazanma tutkusuna batmışlardır.

- Bu varlık mücadelesinde, BU VAHŞİ REKABETTE ANCAK EN GÜÇLÜ OLANIN HAYAT HAKKI VARDIR. BU SEBEPLE REFAHA SAHİP OLMAYANLAR, OLANLARA gıpta, hatta NEFRETLE BAKARLAR.

- "EŞİTLİKÇİ" KURAMLARLA DOLDURULMUŞ BU İNSANLAR, en duyarlı oldukları maddi konularda, ETRAFLARINDA BU KADAR EŞİTSİZLİK GÖRÜRLER DE, TEPKİ GÖSTERMEYİP NE YAPABİLİRLER?

- EĞER MODERN UYGARLIK, kitlelerde uyandırdığı bu dizginlenemez maddi tutkuların baskısı altında BİR GÜN TEPETAKLAK OLURSA, BUNU kendi hatasının adil bir karşılığı olarak HAKETTİĞİNİ GÖRMEK GEREKİR!

- İncil'e göre KILIÇLA ALDIKLARINI KILIÇLA VERECEKLER! Bu demektir ki, MADDENİN KABA GÜCÜNÜ YULARINDAN ÇÖZENLER, artık söz geçiremedikleri BU GÜCÜN AYAKLARI ALTINDA EZİLİP GİDECEKLERDİR! Çünkü bu güç bir kere zincirinden boşandı mı, bir daha durdurulamaz! İster doğa gücü, isterse beşeri ihtiras olsun, farketmez. Çünkü hepsinde geçerli olan maddenin yasalarıdır.

- MODERN KARGAŞANIN KÖKENİ BATI'DADIR! Kargaşa her tarafa yayılıyor ve DOĞU da ONUN ALTINDAa EZİLİYOR. Pek usta olan bu Batı propogandasının bütün çabalarına rağmen, Doğu ruhu bütün bu sapıklıklara karşı direnebiliyordu. Ancak artık modern sapıklıkları benimsemiş Doğululara rastlanıyor. AVRUPA VE AMERİKA ÜNİVERSİTELERİNDE EĞİTİM GÖRÜRKEN BAŞTAN ÇIKARILMIŞ OLAN DOĞULULAR, KENDİ ÜLKELERİNDE HUZURSUZLUĞA VE KARGAŞAYA SEBEP OLMAKTADIRLAR.

- MİLLİYETÇİLİK tanımı gereği geleneksel tavra karşı olduğundan, ULUSLAR DÜŞÜNCESİNİ DOĞU'YA SOKANLAR YİNE BU İNSANLARDIR! Bunlar Batılıların kendi sorunlarını çözmek içni kullandıkları yöntemleri hemen benimserler. Ancak bu düşünceler bölünmeden ve yıkımdan başka bir şey doğurmaz. MODERN UYGARLIĞIN ŞÖYLE VEYA BÖYLE YIKILACAK OLMASININ NEDENİ DE BU DÜŞÜNCELERDİR. (Milliyetçilik 19. asırda Avrupa'da birleştirici rol oynamış, küçük Alman ve İtalyan devletleri bütünleşmişlerdi. Halbuki, Avrupa'dan yayılan milliyetçilik akımları Doğu'da bölücü bir nitelik kazanmıştır. Osmanlı böyle parçalandı. Şimdi ok tersine döndü, Sovyetler ve Balkanlar hatta İtalya, Fransa, İngiltere paramparça olmak üzere. Tabii ABD daha önce yıkılmazsa!..)

- Bilinen anlamda istilalar, sadece insanların bedenlerini etkiliyebildiği halde; BATI'NIN SON İSTİLASI, onların ZİHİNLERİNİ BULANDIRMAKTA, MANEVİYATINI ÖLDÜRMEKTEDİR! BATI kendi ETKİSİNİ her yerde sadece KABA KUVVETLE KABUL ETTİREBİLMİŞTİR!

- Aslında bunun şaşılacak bir tarafı yoktur. Çünkü bütün diğer alanlarda zavallı olan BATI'NIN KURDUĞU UYGARLIK, SADECE BU ALANDA ÜSTÜNDÜR. (Vandallar Batı Roma'yı nasıl yıkınca geride hiç bir medeniyet eseri bırakmadıysa, onların torunları olan Batılılar da gittikleri yerde ne medeniyet, ne de yerli halkı bırakmıştır. Amerika, Avustralya, Endülüs buna en iyi örnektir.)

- Batı'nın çullanışı, aslında maddeciliğin çullanışıdır. Ne ikiyüzlülük, ne ahlaki bahaneler, ne insaniyetçi nutuklar, ne de propoganda incelikleri bu gerçeği örtebilir.

-Propoganda Batı kaynaklıdır. Söz gelimi Batılılar yabancı istilaya direndiler mi, bunun adı vatanseverliktir. Aynı şeyi Doğulular yapınca adı yobazlık, isyandır. AVRUPALILAR HER ŞEYDE "HAK-HUKUK", HÜRRİYET-MEDENİYET" ADINA kendi hakimiyetlerini kabul ettirip, BAŞKALARININ farklı düşünüp FARKLI YAŞAMASINI ÖNLEMEDİLER Mİ?

- DOĞULULARIN KİMSEYE ZARARI YOKTUR, Batı'yı istilayı filan da düşünmemektedirler. Şimdilik AVRUPA'NIN ZULMÜNE DİRENEBİLMEKTİR AMAÇLARI!..

- BÜTÜN BUNLAR, bizim DİNDIŞI ANALİTİK GÖRÜŞLER DEĞİL DE, SENTETİK GÖRÜŞLER ÖNE SÜRMEMİZİ GEREKTİRİYOR! Çünkü onlar, analitik görüşlerin hiç bir zaman varamıyacakları anlatım noktalarına varabilmektedir.

- Başlangıç noktası bilgidir. Eğer İNSANLAR MODERN DÜNYANIN ÖZÜNDE YATAN ŞEYİN NE BOŞ OLDUĞUNU gerçekten ANLASALAR, BU DÜNYA O ANDA ORTADAN KALKAR!.. ÇÜNKÜ varlığı bilgisizlik gibi, tamamen olumsuz bir varoluş tarzıdır. VARLIĞINI sadece geleneksel ve beşerüstü HAKİKATIN İNKARINA BORÇLUDUR.

- Eğer seçkinler henüz vakit varken kendilerini biçimlendirebilirlerse, değişikliğin getireceği huzursuzluğun asgariye inmesini sağlıyabilir.

- Batı'nın her şeye rağmen bir bütünün parçası olduğu, ancak modern çağın başından itibaren bu bütünden koptuğunu unutmamak gerekir.

- Ya Batı kendi geleneğine dönerek gerekli araçları kendi içinde bulacaktır. Ya da Doğu öğretilerini alarak onarım görevini yerine getirecektir.

- Burada karşımıza bir engel çıkar. BATI'NIN kendi dinine çevirme TUTKUSU, yani MİSYONERLİK. Bu da ANLAYIŞSIZLIĞIN BİR SONUCUDUR!

- İNSANLAR, MODERN BİLİM BİZZAT DOĞRULARIN İNKARINA DAYANDIĞI HALDE ONUN ARACILIĞI İLE YÜKSEK DOĞRULARA ULAŞABİLECEKLERİNE İNANIYORLAR. Bütün bu yanılmasalar yoldan çıkmaya sebep oluyor. Modern tavra karşı çıkmayı, içtenlikle isteyenlerin çoğu bir şey yapamıyorlar.

- Umutsuzluğa kapılmamak gerekir. Modern dünya bir felaket sonucu yerle bir olmadan, gözle görülür bir sonuca ulaşmak mümkün olmasa bile!

- İçlerinde umutsuzluğun ayartıcı fısıltılarını duyanlar, karanlığın ve yanlışın ancak gecici olarak galip gelebileceğini unutmamalılar. Hakk'ın karşısında hiç bir şeyin sonuna kadar direnemiyeceğini hatırlamalılar. Latincesi vincit omnia veritas. HAKK HER ŞEYİ FETHEDER!..(Müslümancası HAK GELDİ, BATIL ZAİL OLDU!..)

***
  • ÖNEMLİ SAYFALAR: E. F. SCHUMACHER'İN GÖRÜŞLERİ , ALEVİ-SÜNNİ AYIRIMI 2. MAHMUD'LA BAŞLAMIŞTIR! , NOTLAR , MEKTUPLAR ,TABLOLAR , KAYNAKLAR , BAŞ TARAF