K
O N U L A R
|
ANA
MENÜ |
ULUSLARARASI
TERÖRİZM |
OSAMA
BİN LADEN BİN MUHAMMED |
ULUSLARARASI
TERÖR ÖRGÜTLERİ |
ULUSLARARASI
TERÖR ÖRGÜTLERİ - TÜRKÇE
- |
ÜLKE
ETÜDLERİ |
T
Ü R K İ Y E |
KUZEY
KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ |
YUNANİSTAN |
BATI
TRAKYA |
ERMENİSTAN |
GÜNEY
KIBRIS RUM KESİMİ |
I
R A K |
KUZEY
IRAK |
İRAN
İSLÂM CUMHURİYETİ |
RADİKAL
İSLÂMİ HAREKETLER |
SURİYE |
FİLİSTİN |
ALEVİLİK |
AZINLIKLAR |
ASURİLER,
KELDANİLER, YEZİDİLER |
KAFKASYA,
ORTA ASYA,
TÜRK DÜNYASI |
ASYA,
ORTA
DOĞU, ATLAS, KÖRFEZ ÜLKELERİ |
İSTİHBARAT
VE GÜVENLİK KURULUŞLARI |
TÜRKİYE'DEKİ
DİPLOMATİK MİSYONLAR |
ULUSLARARASI
KURULUŞLAR |
DİNLER,
MEZHEPLER, TARİKATLAR |
ANARŞİZM
- ANARŞİSTLER |
BİZANS,
PONTUS, KIBRIS, ANTİ-TÜRK |
ORGANİZE
SUÇLAR |
ÖNEMLİ
GÜNLER |
YAZILAR |
FORUMLAR |
ÇEŞİTLİ |
INTERNET
MEDYA |
D O W N
L O A D |
|
|
GÖRÜŞ,
ÖNERİ VE KATKILARINIZ İÇİN |
tangoweb@hotmail.com |
|
|
Kuruluş |
30 Ağustos 1999 |
Güncelleme |
25 Şubat 2002 |
|
|
| |
FETHULLAH
GÜLEN |
|
FETHULLAH
GÜLEN'in 'GİZLİ' TARİHİ |
|
Ankara DGM tarafından hakkında gıyabi tutuklama kararı verilmesi, bu
kararın İstanbul'da kaldırılması ve buna Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nun
sert tepki göstermesi Fethullah Gülen'i yeniden gündeme oturttu.
Son yıllarda okulları, 'ışık evleri', siyaset ve medya dünyasıyla
olan ilişkileriyle tanınan Gülen'in uzun yolculuğu Nur tarikatıyla başladı.
Said Nursi 23 Mart 1960'ta Şanlıurfa'da yaşamını yitirince, tarikatı,
"Bundan sonra ne olacak?" kaygısına düstüler. Nurcuların
bir kesimi, cemaatin başına bir kişinin seçilmesini isterken, bir
kesimi de Said Nursi'nin en yakınlarından oluşan bir 'İstişare
Heyeti'nin kurulmasını ve bu 'Ağabeyler Konseyi'nin hareketi yönlendirmesini
uygun görüyordu. Bazıları ise siyasi bir teşkilat kurmayı, bazıları
da devlete başkaldırıp silahlı mücadele verilmesini önerdi.
Tahiri Mutlu, Mustafa Sungur, Ceylan Çalışkan, Hüsnü Yeğin, Bayram Yüksel,
Mehmet Fırıncı gibi 'Nur cemaatinin ağabeyleri', içlerinde 'en cevval
ve en fedakar' gördükleri Zübeyir Gündüzalp'i bu hareketin başına
seçtiler. Kendileri de, Zübeyir Gündüzalp'in altında bir istişare
heyeti oluşturdular. Zübeyir Gündüzalp'in lider seçilmesi, cemaatin içindeki
tartışmaları bitirmedi.
Nursi'nin sağlığında başlayan 'Yazıcılar-Okuyucular' bölünmesi bu
kez açıkça ortaya çıktı. Said Nursi'nin ölümünden ve 27 Mayıs
ihtilalinin gerçekleşmesinden sonra bu karışıklık daha da büyüdü.
'Yazıcılar', Hüsrev Altınbaşak önderliğinde ayrı bir grup haline dönüştü.
Altınbaşak, Tahiri, Hulusi Bey, Demirel'in de akrabası olan İslamköylü
Hafız Ali, Mübarek Mustafa, Santral Sabri gibiler 1930 ve 1940'larda,
Said Nursi'nin yazmış olduğu risaleleri bizzat el yazısıyla kaleme
alarak çoğaltmışlardı. Bu yazma ve yazarak çoğaltma işini yapanlar
Nurcular arasında 'Yazıcılar' diye anıldılar. Zübeyir Gündüzalp,
Ceylan Çalışkan, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Mehmet Fırıncı,
Mehmet Emin Birinci ve Bekir Berk gibi isimler ise ikinci kuşaktan
Nurculardı. Cemaate sonradan katılmışlardı. Bu ekip, Nursi'nin
eserlerini Latin harfleriyle kitap halinde basıyordu. Bu nedenle onların
adı 'Okuyucular'a çıkmıştı.
Bir başka lider adayı Mehmet Kayalar, etrafındakileri silahlandırma çabası
gösteriyordu. O, 'okumakla-yazmakla' değil, 'silahla' Nurculuğun yaygınlaşacağı
inancındaydı. Mehmet Kayalar gibi düşünen bir başka isim de Elazığ'dan
Müslüm Gündüz'dü. Gündüz'ün Kayseri tarafında yandaşlarıyla atış
talimleri yapacak kadar işi ileri götürdüğü söyleniyordu. Bir başka
aday Ankara'dan Said Özdemir'di. Nurcular için önemli bir 'ağabey'
olan Said Özdemir, cemaat içinde oldukça etkili bir isimdi. Daha sonra
Nurculuğun 'Tenvir' kolunu oluşturacak olan Said Özdemir'in Ankara'da
adamlarıyla silahlı dolaştığı söylentisi de yaygındı.
O dönemde bir lider adayı daha gizli hazırlıklar içindeydi: Erzurumlu
bir vaiz olan Fethullah Gülen. Nurculuğun Erzurum'da en etkili ismi
Mehmet Kırkıncı Hoca, Osman Demirci Hoca (AP'nin Nurcu milletvekili) ve
Muzaffer Aslan sayesinde cemaatle tanıştı ve onlara katılmak istedi.
1963-66 yılları arasında Edirne ve Kırklareli'nde görevli olduğu dönemde,
camilerde yaptığı konuşmaları yoluyla etrafında insanlar toplamaya
başlamış, Nurcuları ve diğer dini çevreleri etkilemişti. Hep ağlayan,
bazen kendini yerden yere atan konuşma tarzı ite dikkatleri üzerine çekiyordu.
Okuyuculuk, yazıcılık, silahlı mücadele gibi tarzlardan ayrı olarak
'hitabet' yoluyla etkiliyordu çevresindekileri. Bir başka tarz daha geliştirdi:
Açıkça Nurcu olduğunu söylemedi, Nurcu ağabeyleriyle hep mesafeli
bir temas içindeydi, konuşmalarında Said Nursi'nin adını pek
kullanmadı. Daha Edirne ve Kırklareli'ndeyken cemaatin içinde yeni bir
tarzın temsilcisi olmayı, etrafında yetiştirdiklerini devletin önemli
kademelerine yerleştirmeyi hedefliyordu. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı
Yaşar Tunagör'ün teşvikiyle Fethullah Gülen 1966'da İzmir'e tayin
edildi ve orada hedefine uygun ve kendine has bir örgütlenme içine
girdi.
'Yazıcılar'ın lideri Hüsrev Efendi, hareket içinde saygın bir kişiydi.
Onun etkisiyle 'Yazıcılar', Denizli, Kütahya, Eskişehir, İzmir gibi
yerlerde ağırlıklarını hissettiriyordu. Ege bölgesi Yazıcıların
kalesi oluvermişti. Fethullah Gülen ve yeni oluşan çevresi de, 'Yazıcılar'la
birlikte hareket ediyordu. Bunun üzerine 'ağabeyler konseyi'nden Zübeyir
Gündüzalp, Mehmet Fırıncı ve Bekir Berk, Ege bölgesine gitti. Çoğu
yerde dersanelere alınmadılar, kimi yerde tartışmalar, kavgalar yaşandı,
kimi yerlerde ağır hakaretlere maruz kaldılar.
Zübeyir Gündüzalp, ancak daha planlı ve merkezi bir yönetimin
ihtilafları çözebileceğini düşünüyordu. İstanbul'a dönünce Süleymaniye'de
Kirazlı Mescit Sokağı'nda bulunan 46 numaralı evi, Nurcuların merkezi
olarak tahsis etti. Mehmet Fırıncı, M. Emin Birinci, daha sonra aralarına
katılacak olan Mehmet Kutlular, Kirazlı Mescit Sokağındaki evin müdavimi
oldular. Cemaatle ilgili kararlar, Said Nursi'nin eserlerinin basımı, açılan
dersanelerin tespitleri hep bu evde düzenlendi. Öyle bir zaman geldi ki,
cemaat bu evle anılır oldu: Kirazlı Mescit Cemaati...
1960'lı yılların sonlarında Necmeddin Erbakan'ın
Odalar Birliğinden Demirel'in emriyle atılması olayı bütün İslami
kesimleri olduğu gibi Nurcuları da etkiledi. 'Mason' bilinen Demirel'in,
'Müslüman' bilinen Erbakan'a karşı gösterdiği bu tutum, genelde bütün
İslami çevrelerde büyük tepki oluşturmuştu. Müslümanlara hitap
eden bir parti düşüncesi de bu olayla birlikte gelince, bütün islami
kesimler heyecanlandı. Ardından gelişen Hatice Babacan olayı bu süreci
daha da hızlandırdı. Hatice Babacan'ın başörtüsü yüzünden İlahiyat
fakültesinden kovulması islamcıları ayağa kaldırmıştı. Bu olay
islamcı kesimler arasında AP'ye olan güveni azalttı ve yeni parti
kurma görüşü destek kazandı. Ancak Nurcuların 'ağabeyleri' içinde
parti konusunda bir birlik yoktu ve bazı' ağabeyler' Erbakan ismine çok
sıcak bakmıyordu.
NURCU-MHP SAVAŞI
Bu süreçte Nurcular Erbakan'dan endişelenirken, karşılarına MHP çıktı.
MHP, islamcıların desteğini sağlamak amacıyla onları partisine davet
ediyor, oy vermeyecekleri de mason uşaklığıyla suçluyordu.
MHP'liler Hüsrev Altınbaşak'la da görüşmüşler ve Yazıcıların
desteğini almışlardı. Fethullah Gülen'in tavrı da onlardan yanaydı.
Bir anda Isparta, Kastamonu ve Elazığ'daki Nurcular MHP'ye tam destek sağladılar.
Ankara, Adana, Yozgat gibi illerde de bir grup Nurcu MHP'ye sıcak davranıyordu.
Bunun dışında Alparslan Türkeş, Nurcuların arasına adamlarını sızdırdı.
Türkeş'in Nurcular içindeki adamları Nur derslerinde "Başbuğun
Risale-i Nur okuduğunu, ileride tam bir Nurcu lider olacağını"
yaydı.
Zübeyir Gündüzalp, liderliğindeki Ağabeyler Konseyi MHP'nin bu müdahalesine
karşı çıktı. Bu ekip, yayınladığı "Tarihi Vesikaların Işığı
Altında İslami Hareket ve Türkeş" adlı bir kitapla MHP'ye açık
tavır aldı. Bu eser aynı zamanda Nurcuların ilk siyasi kitabıydı. Bu
kitapta, Türkeş'in aslında M. Kemal ve İnönü'den farklı olmadığı,
din konusunda onlar gibi düşündüğü, Arapça ezana, çarşafa karşı
çıktığı kendi sözleriyle aktarıldı. Kitap, Gündüzalp'in talimatıyla
Türkiye'nin her tarafına gönderildi ve Nurcuların MHP'ye oy vermemesi
için geniş bir kampanya yürütüldü. Said Nursi'nin CHP'ye karşı
DP'ye oy verdiği, AP'nin de DP'nin devamı olduğu tekrar hatırlatıldı.
Fakat bu ilk açıktan muhalefet bir takım sıkıntıları ve tereddütleri
de beraberinde getirdi. Kimi yerde "MHP'ye karşı olmak ve onlarla uğraşmak
cemaate zarar verir dendi" ve broşürün dağıtımına karşı çıkıldı.
MHP aleyhtarı kampanyaya karşı çıkanlar arasında ilginç bir isim
vardı: Fethullah Gülen.
Fethullah Gülen, o sırada İzmir ve Ege bölgesinde vaazlarıyla ağırlığını
hissettirmeye başlamıştı. Nurculann önde gelenlerinin tavsiyelerine
pek uymadığı da görülüyordu. Ağabeylerden Mustafa Sungur ona
"Nur dersaneleri aç" demesine rağmen, Fethullah Gülen bu isteğe
başlangıçta uymadı. Daha sonra yakınlarından Mustafa Birlik ve
Mehmet Metin ile birlikte kendine özgü, sonraları "Işık
Evleri" diye anılacak olan dersaneleri açmaya başladı. Üstelik
Said Nursi'nin kitaplarını değil, sadece kendisinin hitabetini ön
plana alan bir çalışma tarzı tutturdu.
Fethullah Gülen'in konuşmaları kasetlere alınıyor
ve bu kasetlerle özellikle Ege bölgesinde hem taraftar, hem de para sağlanıyordu.
Abdullah Yeğin, Hulusi Efendi, Şerafettin Kartal,
Bayram Yüksel ve diğer önemli Nurcu Ağabeyler "Bantla hizmet
olmaz" diye bu örgütlenme tarzına karşı çıktılar. Buna rağmen,
Fethullah Gülen bu tarzda ısrar etti. Kemal Erimez, Mustafa Birlik, İlhan
İşbilen, Cahit Tuzcu, Bekir Akgün, Mustafa Asutay gibi bölgenin ileri
gelen Nurcuları da Fethullah Gülen'in yanında yer aldılar.
Fethulfah Gülen, Nurculuğun içinde bir 'Fethullahçılık'
oluşturma çabasına girmişti. Üstelik Fethullah Hoca vasıtasıyla
cemaate katılanların bazıları Fethullah Hoca'va Mehdi, Hz isa, Kahtani
qibi manevi sıfatlar yakıştırıyorlardı.
Fethullah Gülen, 'ağabeylere' ilk muhalefet bayrağını
MHP'ye yönelik savaşın hizmete yakışmadığını ifade ederek, açtı.
Erbakan etrafındaki hareketlenme de, Nurcuların
zeminini önemli ölçüde etkiliyordu. Özellikle Ankara'daki Nurcuların
Erbakan'ın yanında yer alması, İstanbul'daki Nurcuları kızdırdı.
Bu yüzden İttihad gazetesinde AP yanlısı yayınlara ağırlık verildi
ve yeni parti kurmak isteyenlerin aleyhinde yazılar çıkmaya başladı.
Bu durum ise bir anda yeni parti kurmak isteyenlerin tepkisini çekti.
ERBAKAN PARLAMENTOYA GİRİYOR
12 Ekim 1969'da yapılan seçimde Konya'dan bağımsız adaylığını
koyan Necmettin Erbakan milletvekili seçilince, AP içinde kendine yakın
kimi milletvekilleriyle yakınlaştı. Tevfik Paksu, Hüsamettin Akmumcu
ile kurulacak parti için birlikte çalışmaya girişti. Tevfik Paksu, Hüsamettin
Akmumcu ve arkadaşları, Nurculardan açıkça destek almaya çalıştıkları
için beklemek zorunda kaldılar.
Zübeyir Gündüzalp, Paksu ve arkadaşlarına yüz vermedi. Buna rağmen
Erbakan ve arkadaşları "Hak geldi, batıl zail oldu" ayetini
slogan haline getirerek 26 Ocak 1970'te Milli Nizam Partisi'ni (MNP)
kurdu.
Anayasa Mahkemesi'nin MNP hakkında kapatma davası açması da o güne
kadar partiye mesafeli duran birçok Nurcunun "İslam'ın partisi
olduğu tescil edildi" diyerek, MNP'ye yönelmesinde etkili oldu
Nurcuların tabanında çatlamalar ve kaymalar olmuştu. Bilhassa küçük
şehirlerdeki, kasaba ve köylerdeki Nurcular, MNP'nin saflarında faal
olarak çalışıyordu.
ZÜBEYİR GÜNDÜZALP ÖLÜNCE
12 Mart 1971 muhtırası Nurcuları da tedirgin eden bir darbe oldu. Muhtıradan
hemen sonra, 2 Nisan 1971 'de cemaatinin lideri Zübeyir Gündüzalp öldü.
Otorite, kontrol ve yönetme yeteneğine sahip Zübeyir Gündüzalp'in boşluğu
doldurulacak gibi değildi. Nurcu Yeni Asya cemaati için, "Bundan
sonra ne olacak?" kaygısı yeniden başladı.
12 Mart yönetimi genelde Nurcuları kollamasına rağmen, İzmir'de
Fethullah Gülen ve Mustafa Birlik tutuklandı. Bekir Berk onları
savunmak için İzmir'e gitti, itiraz dilekçelerini yazdıktan sonra Balıkesir'e
geçti ve orada bir 'nur ayini' sırasında yakalandı.
Tutuklanan Bekir Berk, İzmir Sıkıyönetim Komutanlığına sevkedildi.
Bademli Askeri Hapishanesinde Nurculuktan içeriye alınan dört gruba
mensup elli üç kişi vardı. Bekir Berk ve diğerleri açıkça Nurcu
olduklarını söyleyip müdafaa yaparlarken, Fethullah Gülen ve Mustafa
Birlik Nurcu olduklarını gizlediler. Ama bunun bir faydası olmadı;
Bekir Berk 1 yıl ceza alırken, Fethullah Gülen ve Mustafa Birlik üçer
yıla mahkum edildi. Diğerleri ise beraat etti.
Erbakan ve arkadaşları 12 Mart'tan sonra MSP'yi kurdu. MSP kısa zamanda
örgütlendi ve ilk seçimde Türkiye'nin üçüncü partisi olmayı başardı.
MSP'den sonra Yeni Asya cemaati en büyük dini gruptu. Fethullah Gülen
ise Yeni Asya cemaatinin içinde, adeta bir uçbeyi gibiydi. Gülen, bağımsızlığını
ilan etmek için uygun zaman kollayan bir küçük grubun lideriydi. Zübeyir
Gündüzalp'in ölümünden sonra Yeni Asya cemaatinin yıprandığını,
MSP'nin ise gün geçtikçe güçlendiğini ve siyasi yönden de etkin
olduğunu gözlüyordu.
Kafasındaki hedeflere ulaşabilmek için, MSP'nin atak, keskin ve
hareketli gençlerine ihtiyacı vardı. MSP'ye yakınlaşmak, uzun vadede
Fethullah Gülen için daha yararlı olacaktı. Bu düşünceyle MSP çevresine
adamları vasıtasıyla mesajlar gönderdi. Yeni Asya cemaatini eleştirdi,
MSP'nin gayretini övdü. Böylece MSP ile Gülen arasında bir yakınlaşma
başladı.
MSP'liler bu durumdan memnundu. Çünkü Yeni Asya cemaatini Fethullah Gülen
vasıtasıyla bölmek, zayıflatmak mümkündü. Erbakan, kurmaylarına
"Fethullah Gülen hocamıza sahip çıkın, onun etrafında bulunun,
yardımcı olun" talimatı verdi.
İşte bu yakınlaşmayla Fethullah Gülen'in yıldızı parlamaya başladı.
Temelini attığı, alt yapısını oluşturduğu cemaat bir anda
hareketlendi. İzmir Bornova Camii'ne her taraftan akın akın insanlar
gidiyor, cuma vaazları veren Fethullah Hoca'yı dinliyordu. Vaazdan sonra
misafirler, Gülen cemaatine ait dersanelerde ağırlanıyor ve teyp
kasetlerinden yine Fethullah Hoca'nın önemli vaazları dinletiliyordu.
Yeni Asya ileri gelenleri Fethullah Gülen ve cemaatini tamamen kopmaması
için, Fethullah Gülen'in vaazlarından bazılarını 'Hitap Çiçekleri'
adıyla kitaplaştırdı. Fakat istenilen yakınlık kurulamadı.
Bunun üzerine Mehmet Kırkıncı, Mustafa Sungur, Mustafa Bayram gibi
ileri gelenler Fethullah Gülen'i ziyaret ettiler. Ama artık kemikleşmiş
bir çevre oluşturmayı başaran Fethullah Gülen, kendi hareket tarzında
ısrarlıydı. Kemikleşmiş taban MSP'lilerden oluşmuştu. Mustafa
Birlik, Kemal Erimez gibi Nurculuğuyla tanınmış güçlü kişiler de
Fethullah Gülen'in yanındaydı. MSP teşkilatları Fethullah Gülen
cemaatinin gelişmesinde hayli etkindi.
MSP'liler her yerde Fethullah Gülen'in propagandasını yapıyorlardı.
MSP'lilere göre, Fethullah Gülen, diğer Nurcular gibi değildi, aslında
MSP'liydi ama açıkça siyaset yapmıyordu.
GÜLEN YENİ ASYA'DAN KOPUYOR
Fethullah Gülen "ortadaki insanlara"
MSP'lilerin teşkilatları sayesinde ulaşmayı hedeflemişti. Daha henüz
dikkate alınmıyordu, yeterince güçlü değildi ama bu yolda sessiz ve
derinden ilerlemesini sürdürüyordu. En büyük avantajı, hitabeti, gözyaşı
dökmesi, etkileyici yapısıydı. Zaten Yeni Asya cemaati gibi, kendi
cemaati de artık kamplara, dersanelere, dergiye, yurtlara, en önemlisi
zenginliğe sahipti. Yeni Asyacılar gibi Nurcuların şematik örgütlenmesini
kurmuştu. O cemaatten tek farkı, Yeni Asya'yı bir heyet yönetirken,
cemaati Gülen tek başına yönetiyordu. O bir yıldızdı.
Bu dönemde Fethullah Gülen devlete yakınlığını
da ilan etmeye başladı. 1977'de yurt çapında yapılan Yüksek İslam
Enstitüleri boykotunu eleştirdi, "İslam'da boykot yoktur"
diye konuşarak boykotu kırdı ve gücünü gösterdi.
MSP'lilerin tam desteğini alan, başka cemaatlerden de
taraftar kazandığını gören, maddi ve manevi olarak güçlendiği
belli olan ve Yeni Asya cemaatinin özellikle siyasi fanatikliği
nedeniyle yıprandığını gören Gülen, artık bağımsızlığını
ilan etme zamanı geldiğini anlamıştı. Yeni Asya'yı çok siyasi
olmakla, siyaseti hizmetin önüne geçirmekle suçlayıp, cemaatini Yeni
Asya cemaatinden ayırdı. Yeni Asya cemaatinden bazı dersaneler de
Fethullah Hoca'nın tarafına geçince büyük bir şok yaşandı. Yeni
Asya cemaatinde tam bir şaşkınlık hakimdi.
FETHULLAH GÜLEN - ERBAKAN KAPIŞMASI
Fethullah Hoca'nın gözü yaşlı vaazları çok etkili oldu. 1978'de yayınlamaya
başladığı Sızıntı dergisi etrafında oluşan beyin takımına
sahipti. MSP'lilerin teşkilatlarının desteği de buna eklenince
Fethullah Gülen ve cemaati etkili bir cemaate dönüşmeye başladı.
Yeni Asya cemaatinden kopan, ama MSP'nin gölgesinde kalan Fethullah Gülen
cemaati, bu hamlelerle cemaatler arasında üçüncü sıraya yükseldi.
Yazıcılar ve diğer Nurcu gruplar zaman içnde etkinliklerini yitirmiş,
çoğu Fethullah Hoca'nın cemaatinde yer almaya başlamıştı.
Fethullah Gülen yeteri kadar güçlendiği inancına varınca
MSP'lilikten de kurtulması gerektiğine karar verdi. Yurt müdürlüğü,
cemaatin çeşitli kurumlarındaki görevler, dersane sorumlukları gibi
çekirdek kadrolar, MSP'li olanların elinden alınıyor ve kendisini
Fethullahçı kabul edenlere devrediliyordu.
Çoğu kimse bu dönüşümün farkında değildi. Yapılan değişiklikler
'hizmette nöbet değişimi' olarak sunuluyor ve öyle değerlendiriliyordu.
Fakat bir süre sonra MSP'liler durumu fark ettiler. Bu yüzden ortaya
"MSP'lilik-Fethullahçlık" tartışmaları çıktı. 'Nazik' başlayan
tartışma giderek sertleşti. Fethullah Gülen 24 Haziran 1980'de yaptığı
bir vaazda isim vermeden MSP'yi ve MSP'nin yayın organı Milli Gazete'yi
eleştirince, kapalı devre süren tartışmalar açığa çıktı.
Bu olay, Fethullahçılarla MSP'lilerin ilk gerginliğiydi. Bu sürede
Fethullahçılar MSP'lilerin öfkesi ve görülmedik tepkisi yatışsın
diye sessiz kalmayı tercih etti. Bu süreç içinde kendilerini bu
noktaya getiren MSP'lilerin büyük bölümünü, bazı müridlerini de
kaybetti Fethullahçılar. Ama, MSP'lilerin öfkesi ve tepkisi zamanla yatıştı.
İki taraf da birbirlerini 'kazanmak' düşüncesiyle hareket ediyordu.
MSP yönetimi Fethullah Gülen'e karşı açıktan tavır almamıştı.
Erbakan da, açıktan Fethullah Gülen'i hiç eleştirmemişti. Ayrıca ülkedeki
gelişmeler bu kavganın açıkça sürmesini de engeller. 12 Eylül
askeri darbesi sonucu MSP kapatılır, Erbakan da cezaevine gönderilir.
12 Eylül 1980 darbesinin ilk günlerinde İslamcı çevreler büyük bir
korku yaşadı. Fakat çok geçmeden durumun pek de korkulacak gibi olmadığını
farkettiler. Darbenin lideri Kenan Evren, neredeyse dini cemaatlerin
yapmak istediklerini yapar hale gelmişti.
Evren yurt gezilerinde yaptığı konuşmalarda ayetler, hadisler okuyor,
İslamı övüyordu. Darbeciler, cemaatlerin desteği karşılığında
okullarda dini eğitimi zorunlu hale getirdiler. Buna karşı Felsefe
zorunlu ders olmaktan çıkarılıp seçmeli hale getirildi. Evren'in bu
tutumu dini cemaat ve tarikatları rahatlattı. Ortam neredeyse tam aradıkları
gibiydi.
DARBECİLER VE CEMAATLER İTTİFAKI
12 Eylül darbecileri de, özellikle Anayasa oylamasına taban bulmak amacıyla,
İslamcı çevrelere hoşgörülü davrandılar. Hatta kimi cemaatlerle de
doğrudan ilişkiye geçtiler. Nurcuların kimi ileri gelenleri,
darbecilerle yakınlık kurmuştu. Erzurum'da bulunan Mehmet Kırkıncı
Hoca bunların başında geliyordu.
Mehmet Kırkıncı Hoca, Kenan Evren'e mektup yazarak neler yapılabileceğine
dair önerilerde bulunmuş, darbecileri överek dualar etmişti. Mehmet Kırkıncı'nın
Demirel'e bağlı Yeni Asya cemaati içinde çok etkili olduğunu öğrenen
darbeciler de ona yakınlık gösterir ve özel görüşmelerde kendisine
yardımcı olacaklarını söylerler. Kırkıncı Hoca, Fethullah Gülen
ile işbirliği yapınca, ortaya büyük bir güç çıkar.
Fethullah Gülen hakkında aranıyor afişleri asılı olmasına rağmen
darbecilere tam destek veriyordu. Sızıntı dergisinde askerleri öven başyazılar
yazdı. Darbeden bir ay sonra yazdığı 'Asker' ile, daha sonra kaleme
aldığı 'Son Karakol' başlığını taşıyan başyazılarda askerlerin
'tepe' bir varlık olduğunu söyleyerek, anadan doğma asker millet olduğumuzu
belirtti. Gülen'e göre, asker tam zamanında yetişmeseydi, "Bütün
millet olarak inkisar içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı."
Ve Gülen 12 Eylül'den günümüze kadar 'ağlayarak' vaazların sürdürdü...
|
|
____________________________________________________________________ |
Kaynak :
Tolga Çelik, NTV MAG, Ekim 2000, Sayfa 58-61 |
|