K
O N U L A R
|
ANA
MENÜ |
ULUSLARARASI
TERÖRİZM |
OSAMA
BİN LADEN BİN MUHAMMED |
ULUSLARARASI
TERÖR ÖRGÜTLERİ |
ULUSLARARASI
TERÖR ÖRGÜTLERİ - TÜRKÇE
- |
ÜLKE
ETÜDLERİ |
T
Ü R K İ Y E |
KUZEY
KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ |
YUNANİSTAN |
BATI
TRAKYA |
ERMENİSTAN |
GÜNEY
KIBRIS RUM KESİMİ |
I
R A K |
KUZEY
IRAK |
İRAN
İSLÂM CUMHURİYETİ |
RADİKAL
İSLÂMİ HAREKETLER |
SURİYE |
FİLİSTİN |
ALEVİLİK |
AZINLIKLAR |
ASURİLER,
KELDANİLER, YEZİDİLER |
KAFKASYA,
ORTA ASYA,
TÜRK DÜNYASI |
ASYA,
ORTA
DOĞU, ATLAS, KÖRFEZ ÜLKELERİ |
İSTİHBARAT
VE GÜVENLİK KURULUŞLARI |
TÜRKİYE'DEKİ
DİPLOMATİK MİSYONLAR |
ULUSLARARASI
KURULUŞLAR |
DİNLER,
MEZHEPLER, TARİKATLAR |
ANARŞİZM
- ANARŞİSTLER |
BİZANS,
PONTUS, KIBRIS, ANTİ-TÜRK |
ORGANİZE
SUÇLAR |
ÖNEMLİ
GÜNLER |
YAZILAR |
FORUMLAR |
ÇEŞİTLİ |
INTERNET
MEDYA |
D O W N
L O A D |
|
|
GÖRÜŞ,
ÖNERİ VE KATKILARINIZ İÇİN |
tangoweb@hotmail.com |
|
|
Kuruluş |
30 Ağustos 1999 |
Güncelleme |
25 Şubat 2002 |
|
|
| |
FETHULLAH
GÜLEN |
|
UZUN
VADELİ 'KAZANMA' MÜCADELESİ |
|
1999'un 21 Haziran'ı, St. Petersburg... Bir grup gazeteci, bilim adamı
ve sanatçıyla birlikte, Fethullah Gülen cemaatine bağlı kişilerce
kurulan ve yönetilen okullardan ikisini (St. Petersburg ve Moskova)
gezmek üzere Rusya'dayım.
St. Petersburg Havaalanından şehir merkezine, bize tahsis edilen bir
otobüsle gidiyoruz. Okulun genç edebiyat öğretmeni (buradaki 'genç'
vurgusu fazla aslında, okuldaki bütün Türk öğretmenlerin yaşı
30'un altında Çoğunluğu oluşturan Rus öğretmenler çok daha yaşlı),
elinde mikrofonla bize şehir hakkında bilgi verirken, birden bilgi
vermeyi kesiyor ve bir şiir okumaya başlıyor. Bir aşk şiiri,
neredeyse erotik denebilecek kadar ateşli bir aşk şiiri, ama aşık
olunan kim, belli değil. içinde sürekli olarak 'sevgili, ey sevgili' sözcükleri
geçen şiir, bir noktadan sonra 'laik' konuklar arasında bariz bir
gerilime yol açıyor. Herkesin kafasından şöyle şeyler geçiyor:
"Anlatılan bir kadın-erkek aşkı olamaz, geriye tek bir olasılık
kalıyor, okunan olsa olsa Allah ya da peygamber aşkıyla ilgili bir aşk
şiiridir."
Otobüstekiler, "Kıstırdılar bizi, daha ilk dakikadan itibaren
propaganda çekiyorlar" duygusu içinde. Kafalarda şu soru:
"Rus aileler nasıl gönderiyor çocuklarını bu okullara?"
Otobüstekiler bu düşünceler içinde şiirin son dizelerini dinliyor ve
rahatlıyor: "Sevgili, ey sevgili, en sevgili. Ey Petersburg..."
Orada kalacağım günler içinde, okuldaki öğret-menler arasında dal
budak sarmış St. Petersburg sevgisini o gün açıklayamamıştım, bugün
de açıklayamıyorum. Petersburg'la ilgili olumsuz hiçbir eleştiriye
katlanamıyorlardı bu gençler. Kendilerine, "Siz Petersburg
milliyetçisi olmuşsunuz" dediğimde hiç itiraz etmediler, gülümseyerek
onayladılar.
Şunu ciddi olarak öne sürüyorum: Oradaki Türk öğretmenler için Türk
ve Müslüman kimliklerinin yanı sıra 'St. Petersburglu'yu eklemezseniz,
kimlikleri eksik kalır. (Bu gözlem, cemaat üyelerinin biraz sonra
aktaracağım 'etkileme' misyonlarının yanı sıra etkilenmeye de çok açık
olduğunu belirtmek içindi.)
Okula vardığımızda, -bu kez okulun tümü Rus olan öğrencileriyle
ilgili- ikinci bir kültür şoku yaşıyoruz. Yaşları 12-18 arasında
o!an bu gençler, yemekhanede, Türkiye'den gelen konuklara hizmet ediyor.
Kimi ekmek servisi yapıyor, kimi tabaklarımıza yemek koyuyor. Ve bunu
bir görev gibi yapmıyorlar, evlerine misafir gelen bir Türk aile nasıl
davranırsa öyle içten davranıyorlar; bunu herkes hissediyor. Öğrencileri,
o anda zihnime takılan bu izlenim açsından uzun uzun inceliyorum. Evet,
modern, dinine bağlı tipik bir Müslüman Türk ailenin çocukları
gibiler; terbiyeli, büyüklerine saygılı, biraz mahcup...
Asıl büyük şoku, son gün Moskova'da yaşıyoruz: Az sonra mezuniyet
diplomalarını alacak 30 kadar Rus gençten oluşan koro, Istanbul Türkçesine
yakın bir mükemmellikle ve -bu daha önemli- büyük bir heyecanla İstiklal
Marşını seslendiriyor. Bu koronun sadece öğretmen-yöneticisi Türk.
Mezunlar arasında Türkçe'yi en iyi konuşan öğrenci olan Timothy'nin,
konuşması sırasında Türklerden söz ederken 'Biz Türkler' demesi, öbür
arkadaşları bilmiyorum ama benim algı sınırlarımı zorlayan bir etki
yarattı.
Bu üç kültür şokundan yola çıkarak, Fethullah Gülen cemaatine bağlı
yurtdışındaki okulların pozisyonlarını ve amaçlarını şöyle
yorumlayabilirim. Ama önce okullar hakkında kısa bilgiler vereyim:
Okullarda hiç Türk öğrenci yoktu; tamamı Rus'tu. Hazırlık sınıfında
öğrenciler Türkçe ve İngilizce öğreniyor, sonraki sınıflarda
dersler Rusça ve Türkçe olarak yürütülüyordu. Okullarda sadece
erkek öğrenci vardı ve öğrencilerin tümü yatılıydı.
279
EĞİTİM KURUMU VAR |
Ankara
DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel'in Fethullah Gülen hakkında
hazırladığı iddianamede, Gülen grubunun 1992'den bu yana 54 ülkede,
6 üniversite ve yüksekokul, 236 lise, 2 ilkokul, 8 yabancı dil ve
bilgisayar merkezi, 6 üniversiteye hazırlık kursu ve 21 öğrenci
yurdu olmak üzere toplam 279 eğitim kurumunu faaliyete geçirdiği
yer aldı.
Okulların mali portresi ise 1.5 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Bu eğitim kurumlarının yayıldığı ülkeler şunlar:
Afganistan, Azerbaycan, Nahçıvan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan,
Rusya, Doğu Sibirya, Dağıstan, Çuvaşistan, Başkurdistan,
Tataristan, Moğolistan, Pakistan, Bangladeş, Kuzey Irak, Gürcistan,
Ukrayna, Kırım, Makedonya, Bulgaristan, Moldova, Romanya,
Arnavutluk, Macaristan, Almanya, Fas, Güney Afrika, Sudan,
Avustralya, Endonezya, Bosna-Hersek, Filipinler, Tayland, Kore,
Kamboçya, Vietnam, Burma, Hindistan, Çin, İngiltere, Danimarka,
Tanzanya.
|
KÜLTÜREL MİSYONERLİK
Şimdi, anlaşılması ve tabii kabulü çok zor bir gözlemimi aktaracağım:
Okulların Rus öğrencileri (ve galiba onların etkilemesiyle aileleri)
okulların Türk öğretmen ve yöneticilerinde somutlaştırdıkları Türkleri
ve Türkiye'yi kendilerinden ve kendi ülkelerinden daha yüksek bir
mertebede görüyorlar. Mesala Türkiye'de Fransız okullarındaki Türk
öğrencilerin Fransa'ya ve Fransız kültürüne olan bakışları gibi.
Belki geniş anlamda Rus kültürü ile geniş anlamda Türk kültürü
karşılaştırması için geçerli sayılmayabilir bu gözlem, ama en azından
konjonktürel olarak Türkiye'nin ve Türklerin Rusya'dan ve Ruslardan
daha 'çağdaş', daha modern olduğunu düşündükleri bence çok açık.
Bunu yalnızca deklare ettikleri fikirlerinden değil, davranışlarından
ve vücut dillerinden de seziyorum. Rus öğrencilerdeki bu derin
etkilenme, Türkiye'de bir çoklarının sorduğu, "Cemaat, neden dünyanın
her yerinde okullar açıyor? Niyeti yalnızca yabancı ülke çocuklarını
iyi bir eğitimden geçirmek değil herhalde" biçiminde formüle
edebileceğimiz soruya da cevap niteliğinde: Cemaat, böylece uzun vadede
kendi üzerinden İslamiyete (eksik olmasın diye ve Türklüğe) bir
sempati yaratmaya çalışıyor... Yani açık bir misyonerlik faaliyeti
ile karşı karşıyayız. (Burada kendimi, Türkler ve Müslümanlar üzerine
uygulanan türleri de dahil olmak üzere misyonerliğin bütün türlerini
meşru saydığımı belirtmek zorunda hissediyorum.)
Misyoner faaliyeti denince akla hemen doğrudan propaganda geliyor. Oysa
okullarda direkt Türklük ya da İslamiyet propagandasının zerresinin
bulunmadığını bana bizzat Rus aileler anlattı. Çocuklarını okula
kaydettirirken, cemaatin Türkiye'deki 'şöhreti' nedeniyle başlangıçta
çok tedirgin olmuşlar, ama sonradan en küçük bir etkileme çabasının
dahi olmadığını görünce içleri rahat etmiş. (Velilerin çoğunun
inançlı Ortodokslar olduğunu düşünürseniz, îma yollu propagandanın
dahi nasıl ters tepeceğini tahmin edebilirsiniz.)
Türkiye'de çok sayıda insan, yurtdışındaki bu okullarda İslam şeriatı
propagandası yapıldığına inanıyor. Ama okullardan bu yönde hiçbir
'kanıt' devşirilemeyeceğini kendilerine söyleyebilirim. Bunu yapmıyorlar,
çünkü etkili olmayacağını biliyorlar.
Peki, ne yapıyorlar da Rus çocukları yarı-Türk olarak yetişiyor? Şöyle
bir modelin, 'yanlış'tan çok 'doğru' içerdiği konusunda güvence
verebilirim:
Öğrenciler, yıllar içinde, gece gündüz beraber oldukları bu
insanlara hayran oluyor. Ahlaklı ama bağnaz olmayan: Rusya'daki en büyük
toplumsal illetlerden sayılan içki ve uyuşturucu karşısında inanılmaz
bir irade gösteren bu abilerle bir gün Rus edebiyatı tartışıyor,
ertesi gün onlara mesela aşk acılarını anlatıyor... Başları her sıkıştığında
yanı başlarında onları görüyor, ailelerinde dahi şahit olmadıkları
bir diğerkamlıkla tanışıyorlar... Ve sonuç: Öğrenciler, yıllar içinde,
öğretmenlerini bu tür insanlar haline getiren 'şey'in iyi bir şey
olduğuna dair belli belirsiz bir fikir geliştiriyorlar.
Sürecin bir sonraki aşamasında, ihtimallerden biri olarak Müslümanlaşma
var tabii, ama doğuracağı sonuçlar düşünüldüğünde, bunun
istenen ve gerçekleşmesi için çaba sarf edilen bir sonuç olmadığını
güvenle öne sürebiliriz (en azından şimdilik).
Bu tür (ve bu kadarcık) bir 'etkileme'nin cemaati 'kesmeyeceğini',
mutlaka başka amaçlarının da olması gerektiğini öne sürecek
okurların bu 'kaygı'larını ne ölçüde giderir bilmiyorum ama 'amaç'
faslında bir noktayı belirtmezsem, çok şeyin eksik kalacağının ben
de farkındayım. Büyük, modern ve önemli ölçüde gönüllülüğe
dayanan kurumlaşmalarda herkese 'iş' vermek, kurumun canlılığının
temel şartlarından biridir. Kurum (burada cemaat) ne kadar çok
fonksiyonel ve anlamlı 'iş' üretebilirse, o kadar canlı kalır. Ben,
cemaat önderliğinin 'eğitim işi'ni organize ederken, işin bu yanını
da ciddi ciddi düşündükleri kanaatindeyim.
Özetlersek; cemaate bağlı okulların öbür profesyonel okullardan hiçbir
farkının olmadığını, işlerinin sadece eğitim vermek olduğunu
tabii ki söyleyemeyiz. Ama buraların birer kaba propaganda merkezi olduğu
düşüncesi de külliyen yanlış. Sabırlı, uzun vadeli bir 'kazanma' mücadelesi
yürütülüyor ki, bunun meşru olmadığını öne sürebilmek hiç
kolay değildir.
Cemaatin uzun vadeli amaçlarını kendi hayat tarzı, vb. açısından
tehlikeli bulanların bu amaçlara karşı mücadeleleri de meşru
elbette. Ama şu var: Gönül ve kafa kazanmaya dayalı sabırlı bir mücadeleye
karşı geliştirilen mücadelenin yöntemleri bugün revaçta olan yöntemler
olamaz. Bunu, okulları gezdikten sonra bir kez daha anladım.
|
|
____________________________________________________________________ |
Kaynak :
Alper Görmüş, NTV MAG, Ekim 2000, Sayfa 70-71 |
|