|
"Ben de o kadar fikir var ki, eğer benden daha iyi
görmesini bilenler bir gün onları derinleştirecek ve benim
zihin emeğime kendi kafalarının güzelliğini katacak
olurlarsa, sonraları belki bir işe yarayabilir"
diyen Gottfried Wilhelm Leibniz, 1 Temmuz 1646
günü Leibzig'de doğdu. Ancak yetmiş yıl yaşadı.
14 Kasım 1716 yılında Hannover'de öldü. Babası ahlak
ilmi öğretmeni olup üç nesilden beri Saksonya hükümetine
hizmet etmiş bir aileden geliyordu. Bu nedenle, Leibniz'in
ilk yılları oldukça ağır bir politika ile yüklü bir bilgiçlik
havası içinde geçti.
Leibniz altı yaşındayken babasını kaybetti. Tarih hevesini
babasından almıştı. Leipzig'de bir okula devam ediyordu.
Babasının geniş kütüphanesinde bulunan çok sayıdaki kitapları
sürekli okuyordu. Sekiz yaşında Latince'ye başladı. On iki
yaşına gelince, Latince şiir yazacak kadar bu dilini ilerletti.
Latince dilini öğrendikten sonra, kendi gayreti ile Yunan'ca
öğrendi. Bu devirdeki zihni ve zekası Descartes'e benziyor ve
çok iyi işliyordu. Klasik çalışmalardan usandığı için mantık
ilmine başladı. On beş yaşından küçük olan bu çocuğun,
klasiklerin ve skolastik Hıristiyanların büyüklerinin
ortaya koyduğu mantığı düzeltmek için "Characteristica
Universalis" adlı ilk denemesini verdi. Couturat, Russell
ve başkalarının. dediği gibi, bu eser metafiziğin
anahtarıdır. Yine İngiliz matematikçisi Boole'un
söylediği gibi, kendisinin yarattığı sembolik mantık,
Leibniz'in Characteristica'sının bir parçasıdır.
Leibniz, on beş yaşındayken Leipzig Üniversitesine bir
hukuk öğrencisi olarak girdi. Zamanının tümünü hukuka
vermiyordu. İlk iki yıl içinde birçok felsefe eseri
okudu. Zamanının filozofları olan Kepler, Galile ve
Descartes'ın keşfettikleri yeni dünya hakkında bilgiler edindi.
Sonuçta, matematik öğrenmeden bu ilimleri
kavramının olanaksız olduğu kanaatine vardı.
1663 yılının yazını Jena Üniversitesinde geçirdi.
Orada matematikçi olan Erhard Weigel'in derslerini izledi.
Leibzig'e dönünce yeniden hukuka başladı. 1666
yılında yirmi yaşındayken doktora sınavı için
hazırdı. Oysa, aynı yıllarda Newton, Woolsthorpe'ta
bir köyde diferansiyel ve integral hesap ve genel çekim
kanununu oluşturacak olan düşüncelere dalmıştı. Bu
konuda Leibniz de geç kalmış sayılmazdı. Onu bu ateşe
itecek ve tutuşturacak bir kıvılcımın çıkması
gerekiyordu. Bu kıvılcım da, o zamanın Avrupa'sının
ilme karşı görevini yerine getirme isteğiydi.
Leibniz'e gıpta eden titiz Leipzig Fakültesi ona
resmen gençliğinden, gerçekte tüm profesörlerden
fazla hukuk bildiğinden dolayı, doktora ünvanını
vermeyi kabul etmedi. Halbuki, 1863 yılında on sekiz
yaşındayken parlak bir tezle başölye ünvanını almıştı.
Leipzig Fakültesinde egemen olan mistik düşünceden
iğrenen Leibniz, doğduğu şehri bırakıp Nürnberg'e gitti.
5 Kasım 1666 yılında Alfdorf Üniversitesine bağlı
Nürnberg Üniversitesi Tarihi Yöntem adlı çalışmasından
dolayı doktora ünvanını verdi. Aynı zamanda hukuk
kürsüsünü de kabul etmesini rica etti. Descartes
kendisine verilen generallik ünvanını kabul etmemişse,
Leibniz de öneriye yanaşmayıp isteklerinin ne olduğunu
söylememişti. Fakat bu arzuların küçük prenslerin
lehine çene yarıştırmak olduğuna ihtimal verilmezse
de tarih bir süre sonra kendisini bu adamlara
bağlamıştır. Leibniz'in hayatındaki bu acıklı öykü,
kanun adamlarına, ilim adamlarından önce rastlamış olmasıdır.
Leibniz, hukuk derslerinin düzeltilmesi üzerine
yazdığı kitabı, Leipzig'den Nürnberg'e olan bir
seyahatinde kaleme almıştı, Bu da, Leibniz'in hangi
koşullarda olursa olsun, durmadan okuması, yazması
ve düşünmesini gösteren örneklerden biridir. O,
durmadan okurdu, yazardı ve düşünürdü. Matematik
çalışmalarının çoğunu kendisini çağıran
aristokratlara giderken çağın o kötü yollarında
kötü arabalar içinde sallana sallana giderken
yollarda yazmıştır. Bu çalışmalarının tümü bugün
Hannover kütüphanesinde bağlı olarak durur, Kimse
de ona yanaşıp el atamaz. Çünkü, bunlar araştırmak
için araştırıcı bir ordunun sabırlı bir çalışması
gereklidir. Bu eserler ve fikirler o kadar çoktur
ki, yayınlanmış veya yayınlanmamış fikirlerin
yalnız bir tek kafadan çıktığına bile inanmak
zordur. Bu kadar eseri düşünüp yazan kafa
frenelog ve anatomistlerin dikkatini çekmiştir.
Bir söylentiye göre, Leibniz'in kafasını mezardan
çıkarıp ölçmüşler, incelemişler ve normal bir
adamın kafasından pek küçük olduğunu görmüşlerdir.
Gerçekten de, sağlığında da kafasının ölçüleri
fazla büyük değildi. Bu kadar küçük kafalı olup da
sürekli okuyan, düşünen ve yazan bir kimse dünyaya
az gelmiştir.
|
|
|
|