MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ - AÇIKLAMALAR
(1)-Buradaki açıklamalarımız daha çok Dr. Rıza
Nur'un hatıralarından derlenen MİLLİ KIYAM adlı kitaptan ve Hasan İzzettin
Dinamo'nun dev eseri KUTSAL İSYAN'dan alıntılardır... Amacımız ufak notlar
halinde 1908-1923 döneminin şartlarını vermektir.
Olaylar ve notlar incelenince görülecektir ki, TARİH TEKERRÜR EDİYOR!..
Sadece DERS ALINMADIĞI için değil, TARİH BİLİNMEDİĞİ için!..
Kemal Tahir, Yakup Kadri gibi yazarların ibret verici tasvirlerini de
dikkatle okumanızı istiyoruz... Bunlar roman sayfaları arasına serpiştirilmiş
HAKİKİ İNSAN MANZARALARI'dır. Ayrıca Attila İlhan, Yalçın Küçük gibi yazarların
da değerlendirmelerini de ekledik.
Bir an için verdiğimiz yılı unutsanız; politikacının da, "aydın"ın da,
sosyete hatunlarının da bugünün "üst tabaka" insanı olduğunu sanabilirsiniz...
Aradan geçen 90 yıla, BATI ile yaptığımız bunca savaşa, yediğimiz bunca kazığa,
ve "çağ atlama" iddialarına rağmen; bu kişilerin "dondurulmuş yiyecek" gibi
bayatlığını koruduğunu hayretle görürsünüz.
Sahte yüzlerce "yazar"ın "edebiyatçı, sanatçı" diye yutturulduğu günümüzde,
bu milliyetçi yazarlar unutturulmaya çalışılmaktadır. Sebep aşikardır... Bu
MİLLİ YAZARLAR okunursa, halkı "demokrasi, insan hakları, Gümrük Birliği,
özelleştirme, Avrupalılaşmak, dünyayla bütünleşmek" palavraları ile uyutmak
mümkün olmaz. PPalavra sadece bunndann ibaet değildir. Bizi TARİH'imizden,
DİL'imizden, DİN'imizden, MİLLÎ ÖRF ve ÂDETLER'imizden, MUSİKÎ'mizden
uzaklaştımak; KOMŞULAR'ımızla, SOYDAŞLARIMIZ'la ve DİNDAŞLARIMIZ'la aramızı
bozmak için tarihî olayları çarpıtmışlardır. Bu amaçla bazen ATATÜRK'ü göklere
çıkarmış, onu bir mitoloji kahramanı, bir ilah haline getirmişler, her şeyi tek
başına yaptı gibi göstermişler; bazen de en değerli sözlerini saklayarak, kendi
fikir ve amaçlarını "atatürkçülük" diye yutturarak onu bir kukla haline
dönüştürmüşlerdir... Öyle ki, 1.65 m. boyundaki ATATÜRK'ün müzedeki heykelini,
halk "Aaa, bu kadar kısa boylu muymuş?" dedi diye, 1.85 m. ebadına
yükseltmişlerdir!.. Bu herifler daha millete ATATÜRK'ün boyunda posunda bile
gerçeği söyleyecek durumda değillerdir!...
Bizim amacımız da o hainlerin oyununu bozmak, kurdukları tuzağı boyunlarına
dolamaktır. Bu yüzden tarih kitaplarında tesbit edebildiğimiz yanlışları, ve
ATATÜRK'ün hatalarını dile getirmekten kaçınmayacağız. Bunlar bizce ATATÜRK'ün
büyüklüğüne asla halel getirmez. Tam tersine, hatalarıyla sevaplarıyla daha iyi
anlaşılmasını, ve bugünün meselelerinin daha kolay çözülmesini sağlar.
(2)- Selanik kozmopolit bir kentti... Bundan başka Selanik'te iyi örgütlenmiş
bir YAHUDİ azınlığı vardı ki, bunların bir çoğu gerçek aydınlar ve
ihtilalcilerdi. Aralarında bir çok İTALYAN teb'ası vardı. Hepsi de FARMASON
localarına kayıtlıydı... MASON localarının İttihat ve Terakkicilere yaptığı
önemli para yardımı da teşkilatın gücünü arttırıyordu...
Yahudilerin İtalyan teb'ası olanları Türk ihtilalcilere yardım ediyordu.
Hafiyelerce kıstırılmaya çalışılanlar soluğu doğruca bu ahbaplarının evinde
alıyor ve ele geçmekten kurtuluyordu. Localardan birine kapılanmış bir Türk
ihtilalcisi, YAHUDİ evlerinde yapılan gizli toplantılara daha kolay girip
çıkabiliyordu.
MUSTAFA KEMAL'in paralı yahudilerin beslediği FARMASON localarının desteğine
yaslanan İttihat ve Terakki cemiyetiyle tek başına başa çıkamıyacağı
meydandaydı... İttihat ve Terakki içinde değer sahibi olabilmek için, MASON
localarından birine kapılanmak gerekiyordu!
Bu ihtilalci yahudiler arasında sosyalistler, anarşistler, nihilistler gibi
hep başka memleketlerde ihtilal çıkarmayı düşünenlere rastladıkça, MUSTAFA
KEMAL'in nevri dönüyordu... Bu yüzden hiç bir locaya girmedi ve FARMASON OLMADI!
Bunların hepsinin yıkmak istediği şey, sözde 2. ABDÜLHAMİD'in uyguladığı
İSTİBDAT'tı. Salt bunda birleşiyorlardı... Yoksa bir ERMENİ bu yıkımın sonunda
kocaman bir ERMENİSTAN koparmayı düşünüyor, bir RUS ya ESKİ BİZANS hülyası
peşinde koşuyor, ya da PONTUS'u hortlatmak istiyordu...
YAHUDİ'nin tek düşüncesi ise "Vadedilmiş Topraklar"!.. O toprak ta OSMANLI
DEVLETİ'nin küçük bir parçasıydı. KÜRTLER bir KÜRDİSTAN, ARAPLAR da bir
ARABİSTAN peşinde idiler...
SİYONİST Yahudilerle tıklım tıklım dolu MASON localarının her bakımdan
desteklediği ve tuttuğu İttihat ve Terakki örgütünün elebaşlarıyla düştüğü
çelişki, MUSTAFA KEMAL'i Yahudilerle de çelişmeye sürüklüyordu... İttihat ve
Terakki'nin büyüyüp gelişmesinde SİYONİZM'in büyük menfaati vardı... Bütün
Yahudiler KIZIL SULTAN'ın başında kopacak kıyameti babalarının hayrına
beklemiyorlardı!.. Ana Yurt'un kurtuluşu için oluk oluk altın akıtıyorlardı.
Yahudiler, ilk önce FİLİSTİN'i SULTAN ABDÜLHAMİD'den para ile satın
alacaklarını sanmışlar, ona başvurmaya karar vermişlerdi... SİYONİZM'in
uluslararası kurucusu TEODOR HERZL kalkıp İstanbul'a gelmiş, Hahambaşı'yı da
beraberinde alarak ABDÜLHAMİD'in huzuruna çıkmıştı.
Onları Yıldız Sarayı'nda kabul eden ABDÜLHAMİD ne istediklerini sormuştu.
TEODOR HERZL dileğini açıkça söylemişti. Dünya yahudileri bir yurt istiyordu.
Pahasını bütünüyle ödeyeceklerini söyledikten sonra:
- "Zat-ı Haşmetpenahileri'ne arz edeyim ki, KUDÜS
için kaç milyon altın tensip buyurursanız, derhal takdime amadeyiz." ABDÜLHAMİD bu rüşvet önerisi karşısında küplere binmiş:
-"Yıkılın karşımdan! VATAN PARA İLE
SATILMAZ!" diye bağırmıştı...
ARZ-I KENAN'ı rüşvet ve altınla koparamıyacağını anlıyan DÜNYA SİYONİZMİ,
SULTAN'ın baş düşmanı kesilmiş, OSMANLI DEVLETİ'nin yıkılıp parçalanması için en
önemli araç olarak "hürriyet" parolasını kullanmaya başlamış, ERMENİLER ile
ittifaka girmişti. (Kutsal İsyan, cilt 2, sf. 34-39)
Halbuki Özal zibidisi hem de hiç bir taviz koparmadan VATAN TOPRAĞI’nı
yabancılara, GAVURLAR’a satabilmek için kanun çıkardı!.. (1987) Ondan sonra
gelenlerin kansızların da hiç birisi de bu ihaneti düzeltme yoluna gitmedi!..
Tam tersine Tayyip Erdoğan'ın gayr-ı millî hükümeti bu kanunu tarım alanlarına
yaydı. Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, İngiliz,Fransız, Almanlar vatanın en güzel
yörelerini ele geçirdiler, TÜRKİYE'Yİ KÜÇÜLTTÜLER!...
Ne diyelim?.. Dünya ahiret iki elimiz yakalarındadır!.. Bu durum düzelene
kadar da 72 sülâlelerine beddua etmeye devam edeceğiz!..
Kemal Tahir bu olayı şöyle anlatır:
- "Hürriyet gelecek, Abdülhamid despotluğuyla
birlikte hepsini sürüp atacak... Nasıl, diye sormayı hiç kimse aklına
getirmiyor... İmparatorluğun gerçekleri nedir?.. Hiç fikrimiz yok..."
- "HÜRRİYET, ÖLÜ DİRİLTME İLACI!... Öylesine ki, bunca yılın despotu (!)
Abdülhamid'i bile Meşrutiyet padişahı yaptı..."
"Rumeli Çingeneleri'nden mürekkep, aralarında Bulgar, Sırp, Yunan
komitacıları da olan HAREKET ORDUSU işe karıştı. Serasker, "Ruhsat ver
padişahım, iki bölük efratla Hareket Ordusu denilen eşkiyayı tuz gibi eriteyim,"
demiş, ama Efendimiz MÜSLÜMAN kanı dökülmesine razı
olmamıştı." (3)- Kemal Tahir bu peşpeşe savaş ve mağlubiyetlerin
ülkeyi ne hale getirdiğini şöyle anlatır:
- ""Kıtlık İstanbul'da ilk defa sahici kılığı ile
Kasımpaşa'da göründü... Bakkal dükkânları birdenbire boşaldı. İnsanlar
fırınların önüne biriktiler... İlk hafta bu hal amele ve usta ailelerine pek zor
geldi. Fakat gitgide din, iman, namus kalmadığını anladılar. İlk önce sabah
gelen ekmek, sonra sonra öğleye, ikindiye gelmeye başladı. Daha beteri artık
getirilen şeyin de ekmekle hiç bir alâkası kalmamıştı. Kimi süpürge tohumundan,
kimi mısır koçanından yapıldığını öne sürüyordu. İçinden neler çıkmıyordu
Yarabbi!...Böcekler, sinekler, tırtıllar, hatta sıçanlar!.."
- "Açlık, ayıp-utanma bırakmadı. NAMUS, falan hep karnı tok adamlara
mahsustu. Babası, ağabeyi, kocası cephede olan genç kadın ve kızlar sokaklara
döküldü."
- "Dağlar eşkiyalarla doluydu İzmir bölgesinde. Ay geçmiyordu ki, birini
vurup leşini hükümet meydanına sürümesinler."
- "Doğu'da bozgunun sağnağı Burdur'a çöktü... Kürtler evlerini yüzüstü
bırakarak sırtlarına sardıklarıyla bir gün çıkageldiler., Dilleri anlaşılmaz,
gözleri korku dolu... Boş Ermeni evlerine yerleştiler. Bir müddet titreştiler,
nihayet oturdukları evin ahşap kısımlarını yakmaya mecbur oldular. 15 gün içinde
bütün mahalle değişiverdi... Evler birer odadan ibaret kaldı. Abtesane bilmez
olmalılar ki, avlular bok kokusundan geçilmez oldu... Hükümetin verdiği bir
haftalık tayını üç günde bitiriyor, sonra şehre dağılıp dileniyorlardı... Alayın
bekâr askerlerine gün doğdu. Kürt kızları, gelinleri dişlerini gösterecek kadar
gülüyor, asker de koltuğunun altındaki ekmeğe işaret ediyordu... İki taraf ta
yaklaştıkları pislikten iğreniyorlar, hemen ayrılıyorlardı."
- "Bir Ermeni kadını: "Ermeniler'e yaptıklarının cezasını çekiyorlar. Bize
onlar böyle yapmışlardı. Fazladan hepsini öldürdüler. Kürt şeyhleri, 'Gavur
öldürmek sevap,' dediler," diyordu." (4)- DÖNME ve MUHTEDİ kelimeleri aynı anlamda
kullanılır, ama aslında ikisi çok farklıdır... MUHTEDİ gerçekten inanarak
MÜSLÜMANLIĞA GEÇEN başka dinden insanlara denir... DÖNME ise, müslüman olmadığı
halde MÜSLÜMAN GÖRÜNEN, MÜSLÜMAN ADI TAŞIYAN bir YAHUDİ GRUBU'dur... 1660'larda
ortaya çıkan sahte Yahudi Mesihi Sabatay Sevi'nin takipçileridir. Bir kısmı
zaman içinde MÜSLÜMAN olmuştur...
Dönmeleri TÜRK'ten ayırmak zordur... Pek çoğu namussuz olmasına rağmen,
aralarında iyi kişiler de vardır.
(5)- O dönemde yenildikçe kahraman yaratmak moda olmuştu... Meselâ Enver Paşa
"Edirne Fatihi" ilan edilmişti!.. Rauf Orbay da öyle idi. Kemal Tahir "Hamidiye
kahramanı" diye yutturulan bu kişi için şöyle der:
- "HAMİDİYE kruvazörü arka tarafı suya gömülmüş
olarak limana girdi. RAUF BEY gene gemisini kurtarmıştı!..."
- "Müstakil torpido filotillası komutanı olan RAUF BEY, hücum işaretini
görmediğini söylüyordu..Hücum işareti lazım mı? Torpidoların vazifesi
nedir?...Gemisini yaralattıktan sonra kaçıp kurtulmak kahramanlık sayılırsa!..."
- "AVEROF'u niye batıramadığını soruyorlar... (Cevap yok)... İlk atışta
elektrik santralı tahrip edildiği için muattal kalan bir gemi batırılamaz
mı?.." Ancak RAUF ORBAY'ın şimdiki politikacılardan ve
yerini alan İSMET PAŞA'dan çok daha iyi olduğunu belirtmek gerekir.
(6)- Diplomaside sözlerin değil; bazen imzaların bile değeri yoktur!.. Hele
BATILILAR hiç bir zaman verdikleri sözleri tutmazlar. Örnek mi istersiniz?..
ORTAK PAZAR'da TÜRKLER'e SERBEST DOLAŞIM HAKKI'nı imzalamalarına rağmen hâlâ
uygulamazlar! Amerika defalarca PKK'yı ortadan kaldıracağını söylemesine rağmen
kılını kıpırdatmaz. Ama nedense bizim zibidi politikacılarımız daima onlara
inanırlar!
Diplomaside başarının esası, silah kuvvetine bağlıdır. Güçlü olan haklıdır ve
kazanır. Güçlü olan imzası da olsa, bildiğini okur. Bunun için TÜRKİYE yazılı
anlaşma metinlerine güvenme saflığından kurtulmalıdır.
(7)- İşgal sonrası İstanbul'u Kemal Tahir şöyle anlatır:
- "Mütarekeyle birlikte Kürtler yerlerine
döndüler... Tehcirden her nasılsa kurtulmuş Ermeniler birdenbire meydana
çıktılar. Nerede bir üniformalı görseler hakaret etmeden bırakmıyorlardı!.."
- "İşgal polisi Ermeniler'i tercüman olarak kullanıyordu... Rumlar malum...
Yahudiler bile kendilerine birer bayrak uydurup, bunu orijinal bir ticaret
vasıtası yaparak cigara kâğıtlarının kapaklarına bastırmışlardı!.."
- "TÜRK ordusuna küflü saman, kurtlu bakla veren ve milyonlar kazandıktan
sonra bir de harp madalyası olan müteahhitler, derakap düşman ordusuna birinci
sınıf malzeme satmaya başlamışlardı. O zamanlar "ALTAYLAR, TURAN, ERGENEKON,
KIZILELMA" diye bağırıyorlardı. Şimdi de "Düvel-i muazzama dostluğu, İngiliz
muhipleri, Amerikan mandası, ANADOLU'nun eşkiyadan istihlası" laflarını
ediyorlardı!.."
- "Kibar muhitlerde işgal ordusu yağması vardı... Yüksek tabaka kadınları,
Bir İngiliz zabiti tarafından saçından tutularak ücreti ödenmiş bir orospu gibi
öpülmekle övünüyorlardı!.."
- "Medeni oluyorduk!.. Oluyorduk ne demek, olmuştuk!..
- "Yalnız bir cihet vardı... Cahil tabaka (!), ayak takımı inat ediyordu!..
Asra uymak istemiyordu(!)."
- "Bunlar sırık hamalları, sandalcılar, küçük esnaf, küçük rütbeli zabitan
idi... Hiç bir gizli teşkilata mensup olmadıkları halde, işgal ordusundan kimi
gece tek başına görseler, bir bıçakla işini bitiriveriyorlardı!.."
- "Sanki bu hergeleler(!) yüksek tabakayı, polis müdürü Arnavut Tahsin ile
Divan-ı Harp Reisi Kürt Mustafa Paşa'yı müşgül vaziyete düşürmek için
sözleşmişlerdi!.." Bu satırlar ibret vericidir!.. İki yönden..
Birincisi, TÜRKİYE'de "aydın" geçinenlerle sade vatandaş arasındaki
tanzimattan beri süregelen farkı çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Sözde aydın, zengin, okumuş kesimin büyük kısmı medeniyet(!), kalkınma(!),
batılılaşma(!) uğruna namusunu, şerefini, hatta VATAN'ı, İSTİKLAL'i gözden
çıkarmış görünmektedir!
Ama cahil, köylü, kendini bilmez sayılan TÜRK İNSANI böyle şeylere kanmaz,
GAVUR'a papuç bırakmaz!
İşin en komik yanı nedir, biliyor musunuz?.. Bu kendini bilmez züppe aydın
bozmaları kendi tavırlarına unuturlar da, OSMANLI'yı "TÜRK'ü küçük görürdü!"
diye suçlamaya kalkarlar!
İkincisi, bunca yıl TARİH okuruz. İlkokul 4'den başlar, taa lise son sınıfa
kadar gider. Ama MİLLİ MÜCADELE ile ilgili gerçekleri, esas hainleri, hiç
öğrenemeyiz...Hatta o çok sözü edilen YUNAN MEZALİMİ hakkında bir satır
okuduğunuzu hatırlıyor musunuz?.. Doğu'da ERMENİLER'in yaptığı MÜSLÜMAN
KIYIMI'na dair bir tek satır yazıya rastladınız mı?
Halbuki YUNAN MEZALİMİ hakkında koca bir HEYET RAPORU var!.. ERMENİ MEZALİMİ
hakkında RUS subayların hatıraları bile var... Peki, İngilizler'in,
Fransızlar'ın, İtalyanlar'ın ve de Amerikalılar'ın MİLLÎ MÜCADELE'de yaptıkları
haksızlıklara hiç rastladınız mı?.. Neden bunlar OKULLAR'a girmez?.. TARİH
KİTAPLARI'nda yer almaz?..
Neden mi?..Çünkü TARİH kitaplarının meşhur yazarı EMİN OKTAY bir ERMENİ
idi!... MÜSLÜMAN KATLİAMI fotoğraflarının teslim edildiği ARA(M) GÜLER(YAN) bir
ERMENİ idi!... Onları bir sahte yangınla yok etmiştir... Kendisine belge ve
kitap teslim edilen PARS(AK) TUĞLACI(YAN) bir ERMENİ'dir... Hepsini yok
etmiştir! Sonradan gelen hükümetler BATI'ya yaranmak için sürekli TARİH ve DİN
dersleri ile oynamışlar, HAÇLILAR'ı tarih kitaplarından, İSLAM'ı da din
kitaplarından çıkarmışlardır!
(8)- Kâzım Karabekir 1919 Nisan ayında MUSTAFA KEMAL ile görüştüğünü, MİLLİ
MÜCADELE'ye DOĞU'da başlamak gerektiğini ona anlattığını, ancak kabul
ettiremediğini anlatır... MUSTAFA KEMAL o tarihte İstanbul'da kalıp Harbiye
Nazırı olmayı ve olaya tepeden müdahale etmeyi düşünmektedir.
MUSTAFA KEMAL'in MÜTAREKE'den hemen sonra görevini terkedip İSTANBUL'a
gelmesi şaşırtıcıdır, ve eleştirilmektedir. Ayrıca Anafartalar Kahramanı olması
doğrudur da, ÇANAKKALE savaşı bir tek onun etrafında dönmemiştir. O dönemde,
yağcı tarihçiler ve politikacıların sonradan şişirdiği kadar meşhur değildir.
İstanbul'un işgali sırasında pek çok kişi tutuklanırken MUSTAFA KEMAL
önemsenmemiş ve aranmamış ve yakalanmamıştır...
Kâzım Karabekir 19 Nisan'da Trabzon'a çıkar... Orada Muhafaza-yı Hukuk
Cemiyeti'nin 21 âzâsı ile görüşür. Bu arada bir Fransız Jandarma yüzbaşısı gelip
ondan kışlanın teslimini ister, elinde Harbiye Nezareti'nden verilmiş emir
vardır!.. Paşa buna rağmen kışlayı teslim etmez!..
Aynı şekilde Lord Curzon'un kayınbiraderi Albay Ravlingson Erzurum'daki
cephanelikleri boşaltıp Trabzon limanına gönderiyordu... Kâzım Karabekir Paşa 9.
ordunun başına geçmeye giderken Trabzon'da durumu öğrenmiş; silah ve cephaneleri
gizlice ele geçirerek güvenli yerlere taşıtmıştır...
İngilizler İstanbul'da Meclis'i basıp tutukladıkları milletvekillerini ve
önemli kişileri Malta'ya sürgüne gönderince, Albay Ravlinson da Erzurum'da rehin
alındı!.. Daha sonra Malta'daki esirler ile mübadele edildi.
Bu olaylar mağlup sayıldığımız, silah bıraktığımız bir savaş sonrasında
cereyan etmektedir!..
Günümüzde Çekiç Güç'ü, Fransız yüzbaşıdan tokat yiyen kaymakamı düşündükçe,
tüylerimiz diken diken oluyor!.. (1993) Irak'ta askerimizin başına çuval geçirip
esir alan sözde müttefikimiz Amerika'ya (2005) bir nota bile vermeyenlere gece
gündüz lânet ediyoruz!
Kâzım Karabekir Paşa 3 Mayıs'ta Trabzon'dan 15. Ordu'nun bulunduğu Erzurum'a
geçer... Ali Fuat Paşa daha önce 20. kolorduyu Ankara'ya çekmiştir. Kilikya'daki
7. ordu görevini sürdürmektedir... MUSTAFA KEMAL ise bundan 2 hafta sonra
"müfettiş" olarak görevlendirilir. Yani ANADOLU'ya geçişi diğer paşalardan daha
sonradır... Aslında MİLLİ MÜCADELE, o geçmeden başlamıştır!
Bu gerçekler asla ATATÜRK'ü küçültmez!.. Tersine, onu MİLLİ MÜCADELE'yi tek
başına kazanmış gibi göstermek, TÜRK MİLLETİ'ni küçültmek olur... Kemal Tahir bu
konuda şöyle der:
"KURTULUŞ SAVAŞI'nın aslında bir tek
kahramanı vardır. O da KURTULUŞ SAVAŞI'nın kendisidir!.." Zaten MUSTAFA KEMAL de bu ifadeyi:
- "Bir MİLLET, bir memleket için NECAT ve
MUVAFFAKİYET istiyorsak, bunu bir ŞAHIS'tan hiç bir vakit talep etmemeliyiz."
sözleri ile tasdik eder.
Peki, o zaman niye bu gerçekleri kimse bilmez?.. Çünkü dalkavuklar, yalakalar
her başarıyı ATATÜRK'e maledip, MİLLİ MÜCADELE'nin esas unsuru TÜRK
MİLLETİ'ndeki potansiyeli gizlemek isterler.
(9)- Bu savaşın adının ne olacağına tarihçilerimiz ve yazarlarımız bir türlü
karar veremez... Kemal Tahir şöyle der:
- "Ben "Anadolu İhtilali, Kurtuluş Savaşı, Halk
Hareketi" gibi deyimlerin karşısındayım..."
- "Anadolu İhtilali ne demek?...1923 yılında bile İstanbul'da bir saray
var... Halife resmen Devlet bütçesinden tahsisat alıyor!.. Saraya karşı tek
kurşun yakılmamış ki, ihtilal olsun!"
- "Kurtuluş Savaşı" deyimi de oturmuş değildir. Bir kez ele geçeceksin ki,
kurtulasın!.. TÜRKİYE hiç bir zaman BATILI düşmanlarının eline geçmiş
değildir... Ordu dağılmamıştır. Ankara'da bir Meclis, bir Hükümet var... Savaş
sürüyor... Bu, bir savunma ve saldırı şeklinde gelişen ulusal-milli savaştır."
İşte bu sebepten biz MİLLİ MÜCADELE deyimini uygun
gördük... Bazı yerlerde de İSTİKLAL SAVAŞI ifadesini kullandık... Ancak bununla
sadece 1919-1922 arasındaki silahlı mücadeleyi değil; OSMANLI DEVLETİ ve TÜRKİYE
CUMHURİYETİ DEVLETİ'ni EKONOMİK, SİYASI ve KÜLTÜREL bakımdan KISITLAMIŞ OLAN
YABANCI UNSURLARDAN KURTULMASINI, yani TAM İSTİKLAL'e kavuşmayı kastettik.
(10)- Kazım Karabekir Erzurum Kongresi'ni halkın bizzat düzenlediğini,
kendisinin de bu arada ordu tanzimi, 4000 yetim çocuğun barındırılması ile
uğraştığını belirtir... MUSTAFA KEMAL'in 19 Mayıs'ta Samsun'a çıkmasına rağmen,
Erzurum'a 3 Temmuz'da gelmesini eleştirir... Sebepsiz yere oyalandığını ima
eder... Bizce haklıdır.
Aslında MUSTAFA KEMAL o dönemde İtilaf ordularının Ermenistan üzerinden veya
sahilden bir müdahale yapmasından çekinmekteydi... Erzurum'daki ordunun komutanı
aslında Yakup Şevki Paşa idi. Mütareke şartlarına rağmen silahlarını teslim
etmiyor, mukavemetçilere dağıtıyordu. Emirlere karşı geliyordu. Bunun üzerine
ordu, kolordu seviyesine indirildi. Yakup Şevki Paşa İstanbul'a dönmek zorunda
kaldı. Yerini Kâzım Karabekir aldı. Onun da elde kalan orduyu derleyip
toparlaması, silahları teslim etmemesi BATILI işgalçilerin şimşeklerini üzerine
çekmişti.
Nihayet 10 Temmuz'da MUSTAFA KEMAL Erzurum Kongresine katılma arzusunu
belirtti... Delegeler buna itiraz ettiler... Sebep olarak ta ordudan istifa
etmiş olmasına rağmen üniformasını ve PADİŞAH yaveri kordonlarını çıkarmamış
olmasını, ve İstanbul Hükümeti'ne açıktan karşı çıkmamasını gösterdiler...
Yani ANADOLU İNSANI MİLLİ MÜCADELE'de LİDER'inden ilerde idi!.. Bu daima
böyle olmuştur.
MUSTAFA KEMAL 23 Temmuz'da toplanan kongreye bütün ikazlara rağmen PAŞA
üniforması ve YAVER kordonları ile katıldı... Gümüşhane delegesi ZEKİ BEY
tarafından sert bir şekilde uyarılınca üniformasını çıkardı, ancak ondan sonra
Kongre'ye alındı ve Başkan seçildi!..
Kongre başkanlığı için ilk akla gelen isim Doğu illerinin yakından tanıdığı
ve çok sevdiği Kâzım Karabekir Paşa idi... Ancak Paşa ordudaki görevinden
ayrılmayacağını söylediği için, sıra MUSTAFA KEMAL'e geldi... Yalçın Küçük'ün
değerlendirmesine göre Mustafa Kemal geldiğinde Erzurum Kongresi âzâları
aralarına bir kahramanın katıldığının farkında değillerdi!..
(11)- Bazı yazarlar Erzurum Kongresi'nin "yerel" olduğunu, milli mücadelenin
yurt sathına yayılmasının Sivas Kongresi ile olduğunu belirtirler... Olayların
içinde yaşamış olan Kâzım Karabekir ise, gerekli bütün kararların Erzurum
Kongresi'nde alındığını, aslında Sivas Kongresi'nin fuzuli olduğunu, bir çok
delegenin de bunu dile getirdiğini belirtir...
Ayrıca MUSTAFA KEMAL'in Erzurum Kongresi'nde uzun yazışmalar yapmasına
rağmen, Amerikan Mandası konusunu neticelendirmeyi Sivas Kongresi'ne bırakmasını
eleştirir.
Kâzıım Paşa burada haklıdır!.. Biz MUSTAFA KEMAL'i çok sevmemize irağmen
tarihî geçekleri saklamak iyetide değiliz. O yüzden Mustafa Kemal'in Sivas'ta
Amerika mandacılarına karşı çıkmadığını yazmak durumundayız.
Türkiye'ye manda konusunu araştırmak üzere gelen Amerikalı general Harbord,
"Sivas Kongresi'nin OYBİRLİĞİ ile AMERİKAN MANDASI kararı aldığını ve bunu
açıkladığı" görüşündedir. Hatta gönderdiği raporda Mustafa Kemal'in, "Netice
itibariyle ve tecrübelerimize dayanarak Amerika'nın bize yardım edebilecek tek
devlet olduğu inancındayız. Ermeniler'e karşı yeni hiç bir şiddet olayı
olmayacağını garanti ediyoruz," mealinde bir sözüne yer verir.
Bu konuda araştırma yapmış olan Dr. Mine Erol, "Türkiye'de Amerikan Mandası
Meselesi" adlı monografisinde "Mustafa Kemal Paşa niçin Amerikan Mandası lehinde
konuşanlara söz alarak kesin ve açık bir cevap vermedi?" sorusunu sormaktadır.
Doğan Avcıoğlu da "Mustafa Kemal taktik gereği böyle konuşmuştur," diye
yazıyor... Biz bu tavrı "denize düşen yılan sarılır" atasözüyle yorumluyoruz.
Mustafa Kemal de o dönemdeki bütün vatanseverler gibi kurtuluş için bir çare
arıyordu. Kısa zamanda bunun başka devletlere yamanmakla olamıyacağı sonucuna
varmıştır.
Sivas Kongresi'nin temsil gücü zayıftı... Batı Anadolu ve Rumeli'den temsilci
yoktu.
Kâzım Karabekir "o dönemde kendisinin Doğu'da
Ermeniler üzerine saldırıya geçmek istediğini; ancak MUSTAFA KEMAL'in İngiliz
albay Ravlinson'un 'Cumhuriyet kurarsanız, size yardım ederiz' vaadine kapılarak
meseleyi siyasetle çözmeye çalıştığını; bu yüzden Doğu'da zaferin
geciktiğini" TÜRKİYE'de SALTANAT mı, HİLAFET mi, CUMHURİYET mi
olacağı İngiltere'nin ne derdidir ki?.. Hele ki, kendisinde SALTANAT varken,
KRAL aynı zamanda ANGLİKAN KİLİSESİ'nin başı iken, yani bir nevi HALİFE iken;
TÜRKİYE'ye CUMHURİYET ve LÂİKLİK teklifleri samimi olabilir mi? Arkasında acaba
neler vardır?.. Bunların her biri ayrı bir araştırma konusudur.
MİLLİ MÜCADELE boyunca 28 yerel kongre toplanmıştır. Bunlardan 7'si MUSTAFA
KEMAL'in Samsun'a çıkmasından dahi öncedir... MUSTAFA KEMAL sadece 4 kongrenin
toplanmasında önderlik etmiştir. (Sivas, Afyon, 1. ve 2. Pozantı Kongreleri) Bu
da MİLLİ MÜCADELE'yi başlatanın MUSTAFA KEMAL olmadığını, onun sadece
tutuklamalardan sonra ortada kalan EN KIDEMLİ KOMUTAN olması dolasıyle hareketin
başına geçtiğini gösterir. (Konya'daki Mersinli Cemal Paşa İstanbul'a dönünce
Anadolu'daki en kıdemli paşa Mustafa kemal olmuştu.)
Ancak bu durum, hareketin MUSTAFA KEMAL'den başkasıyla başarıya ulaşmasının
adeta imkânsız olduğu gerçeğini unutturamaz!..
(12)- Aslında MİSAK-I MİLLİ'ye BATI TRAKYA, EGE ADALARI, KIBRIS, HALEB,
MUSUL, KERKÜK dahildir!.. Bunu biz söylemiyoruz... Ali Fuat Cebesoy MUSTAFA
KEMAL'in 1907 yılında TÜRKLER'e dayalı yeni devletin sınırlarını böyle
düşündüğünü yazıyor... (Bak: Sınıf Arkadaşım Atatürk 2, Cumhuriyet yayınları)
Zaten yukarda verdiğimiz konuşmasında da MUSTAFA KEMAL sadece EGE ADALARI'nı
dile getirmemiştir.
Demek ki daha çok KURTARILACAK toprağımız var... MİLLİ MÜCADELE bitmedi!
(13)- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'nin açılması üzerinde ibretle durulması
gereken bir olaydır. MUSTAFA KEMAL'in LİDER olduğunun, halkını iyi tanıdığının
bir göstergesidir.
21.4.1921'de Meclis'in açılışıyla ilgili olarak MUSTAFA KEMAL imzasıyla 6
maddelik şöyle bir tamim yayınlandı:
1- ALLAH'ın izniyle Nisan'ın 23. günü CUMA
NAMAZI'ndan sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2- Açılış gününü CUMA'ya rastgetirmek, mebusların hepsiyle HACI BAYRAM-I VELİ
CAMİİ'nde CUMA NAMAZI kılınarak, KUR'AN'ın NURLARI'ndan yararlanmak içindir.
Namazdan sonra HİLYE-Yİ SAADET ve SANCAK-I ŞERİF alınarak MECLİS binasına
gidilecektir.
3- İl merkezlerinde vali hazretlerinin tertibi ile HATİM ve Buhari-i Şerif
okunmasına başlanacak, HATİM'in son bölümü CUMA NAMAZI'ndan sonra MECLİS binası
önünde tamamlanacaktır.
4- Kutsal vatanımızın her köşesinde HATİMLER, CUMA NAMAZI ezandan önce
SALAVAT-I ŞERİFLER okunacak, ve HUTBELER'e "bütün millet çocuklarının bir an
önce kurtuluş ve mutluluğa nail olmaları" eklenecektir. Namazdan sonra DİN ve
DEVLET'imizin, VATAN ve MİLLET'imizin KURTULUŞU, SELAMETİ ve İSTİKLALİ İÇİN DUA
EDİLECEKTİR!.. 5. ve 6. maddelerde ise bu tamimin en uzak köylere
dahi ulaştırılması talep edilmekte, ve CENAB-I HAKK'a yalvarılmaktadır. MECLİS
23 Nisan günü TEKBİRLER ile açılmıştır!.. ANKARA'da yatan HACI BAYRAM-I VELİ
HAZRETLERİ, bu ziyaretle yeni DEVLET'İN de MANEVİ HAMİSİ olmuştur!
MUSTAFA KEMAL'in Ankara'da bir SEYMEN alayı ile karşılanmasının sebebi yeni
bir devletin müjdecisi olarak görülmesindendir... Türkmen ve alevi çevrelerinde
bu tip alaylar ancak "kızılca günlerde" kurulurdu.
Yeni TÜRK DEVLETİ'ni ORDU kurmuştur. gerek savaşta, gerek barışta paşaların,
subayların rolü büyüktür. Bu katkı yeni devletin yapılanmasında da aynı oranda
yüksektir.
Bu yüzden TÜRKİYE CUMHURİYETİ başka devletlere benzemez!.. ORDU siyasi
gelişmelerin dışında kalamaz!.. ORDU'nun istemediği yöne devlet götürülemez!...
Bizce bunda hayret edilecek, hayıflanılacak bir yön yoktur.
Bizim askerlerimiz, politikacılarımızdan, iş adamlarımızdan, basınımızdan ve
bürokratlarımızdan daha vatanperverdir. Tek önlenmesi gereken husus, ORDU'ya
politikanın, yani particiliğin, dönmeliğin, masonluğun ve menfaatin bulaşmasını
önlemektir. Tıpkı CAMİ'ye ve OKUL'a politika bulaştırmanın kötü olduğu gibi!..
(14)- Kemal Tahir bu konuyu şöyle değerlendirir:
- MUSTAFA KEMAL PAŞA Kurtuluş yıllarında Rusya ile
dostluk kurdu, yardım sağladı.
- "ma amacı bu değildi... O, Sovyetler Birliği'ni BATI'ya karşı
kullanıyordu!. "Üzerime gelirseniz, kozunuzu Kızıl Ordu ile paylaşırsınız,"
demek istiyordu!..
- O sıralarda TÜRKİYE'de Yeşil Ordu, İştirakiyun Fırkası, Türk Komünist
Partisi gibi örgütlerin kurulmaları dağılmaları hep bu ihtiyacın belirmesinden
veya ortadan kalkmasından dolayıdır.
- TÜRKLER tarih içinde hiç DEVLET'siz kalmamışlardır. Bu çok önemli bir
şey!.. Sebeplerinden biri TÜRKLER'in DEVLET kurmak için yapmıyacakları şey
yoktur. (15)- Bu bölümde Rıza Nur'un Moskova seyyahati
sırasında edindiği önemli intibalara yer vermek istiyoruz:
- "Rus'u kazı, altından ya TÜRK, ya TATAR çıkar." (Rus atasözü)
- "Gürcü tarihçi Şvanitze (Stalin'in akrabası), Gürcüler'in Urartular'dan
geldiğini söyler." (Yani TÜRKLER ile akrabadırlar)
- "Ukraynalılar Ruslar'ı hiç sevmiyorlar. Çok milliyetçiler. Bağımsızlık
istiyorlar. Bolşeviklikleri sahtedir. İlk dönemlerde parasını, tahılını Rusya'ya
yollamaz, kendileri kullanırdı. Okullardan Rusca'yı kaldırıp kendi dillerini
koydular."
- "Ukrayna dilinde şimdiki Türkçe ile çok eski Türkçe'den çok kelime
vardır... Halılarında, işlemelerinde TÜRK motifleri vardır. Pek çok adetleri
TÜRKLER'e benzer. Bu millet ile biz beraber yaşamış, birbirimize çok
yaklaşmışız."
Aslında Ukraynalılar'ın kökü İskit Türkleri'ne dayanır... Sonra bölgede
TATARLAR yaşamıştır. Pek çok TÜRK sonradan Ukraynalı olup aralarında
kaybolmuştur.
- "Moskova'da iki büyük TATAR mahallesi vardır. Dağınık TATARLAR da vardır.
Rusya'da TATARLAR pek açıkgöz şeyler... Gayet iyi tüccardırlar. Esnaf
bunlardandır... Büyük ticarethaneler, büyük oteller ihtilalden önce bunların
elinde idi. Yahudi gibi bu işin erbabılar... Ruslar saf insanlardır. TATARLAR
onları dolaba koyarlar."
Ancak TATARLAR'ın bir bölümü Bolşevik olmuş, Rusların oyuncağı haline
gelmiştir.
- "TATAR milleti tarihlerinin şanlı zamanlarından beri bir ahlâk bozukluğu
içindedir. Ruslar'a âlet olurlar... TÜRKİSTAN TÜRKLERİ'ni İSLAMİYET'ten
kopartmak için Ruslar TATARLAR'ı kullandılar. Yine de bir kısmı dindar ve
milliyetçidir, Ruslar'ı hiç sevmez... Volga boyu halkı hep TATAR'dır."
- "Rusya'yı Rusya yapan Alman âlimleridir. Baltık sahilinde oturanlar Deli
Petro döneminden beri Rus kalkınmasına hizmet etmişlerdir... Japonya'nın
gelişmesinde de Alman âlimlerin rolü büyüktür." (ATATÜRK'ün 1930'larda Alman
bilim adamlarına kapıyı açması bu yüzden çok yararlı olmuştur)
- "Rusya'da her on yılda bir bir kuraklık ve bunun sonucu kıtlık olur.
Açlıktan çok adam kırılır... Ruslar kıtlıklarda TÜRK çocuklarını toplayıp
yetimhanelere yerleştirir, bunlara Rus adı verir, Hıristiyan ve Rus yapardı."
- "Ruslar Ermeniler'i ve Yahudiler'i sevmezler."
- "TİFLİS'in dörtte biri tamamiyle AZERİ idi!.. Ermeniler Gürcüler'den
çoktu... Gürcüler Ermeniler'i hiç sevmezler... Zakagal, Ardıhan tarafları da hep
ACAR TÜRKÜ'dür."
(16)- Bahsi edilen şair ve edebiyatçı kişi Hamdullah Suphi Tanrıöver'dir...
ATATÜRK'ün pek çok konuşmasını o kaleme almıştır. Fikirler ATATÜRK'ten, ifade
Hamdullah Suphi'den olurdu.
(17)- KISSADAN HİSSE: TÜRK'ten kopan erir gider!. Erimeyen de UŞAK olur.
(18)- Ahmet Altan adlı kendini bilmez "Kurtuluş Savaşı küçük bir Türk-Yunan savaşı idi, Atatürk
anti-emperyalist değildi" (19) - Kral Alexandros (1893-1921) babası Konstantin'den sonra tahta geçmiş
(!917), ve Venizelos'u başbakan yapmıştı. Bu adamın bir maymun ısırığı yüzünden
ölmesi, Yunanistan'ın kargaşaya düşmesi, ve Yunan ordusunun
Kralcılar-Cumhuriyetçiler diye ikiye bölünüp adeta Türkler'i unutup
birbirleriyle çatışmaya girmesi, ve sonunda yenilip denize dökülmeleri Lloyd
George'u çok kızdırmış,
- "Doğu ve belki de Batı tarihinin bir maymunun
bir adamı ısırması yüzünden değişmesi, her büyük facianın sahifelerinde
rastgelinen tuhaf tesadüflerinin oyunundan başka bir şey değildir,"
demişti. Zavallı!... Bu tarz olayların arkasındaki İLAHÎ TAKDİR'i
göremediğinden olacak, işi tesadüfe bağlamıştır. Tabii maymun bu olaydan sonra
öldürülmüştür.
Maalesef bu son derece önemli olayı Türk tarihçiler arasında farkeden,
üzerinde duran yoktur.
Ne enteresandır ki, olayı bir tek Said-i Kürdî (Nursî diye bilinir)
farketmiş, hatta maymuna bir de mersiye yazmıştır:
İşte o cümuttan bir gazi şehid
KAYNAKLAR:
- Rıza Nur, Milli Kıyam
> İÇİNDEKİLER < >
Nev-i hayvandaki meymun-u said
Ey maymun-u meymun!.
Müminleri memnun,
Kâfirleri mahzun,
Yunan'ı mecnun eyledin!
Öyle azim tokat vurdun ki,
Lloyd George'u kudurttun!
Venizelos'u geberttin!
Mizan-ı siyasette pek ağır oturdun
Ki, küfrün ordularını,
Zulmün leşkerlerini,
Bir hamlede fırlattın!
Başlarındaki maskelerini düşürüp
Maskara ederek
Bütün dünyayı güldürdün!
Cennet'le mübeşşir olan
Hayvanların esrine gittin!
Cennet'te saidsin,
Çünkü gazi, hem şehitsin!.
- Y. Kadri Karaosmanoğlu, Hüküm Gecesi
- Y. Kadri Karosmanoğlu, Politika'da 50 Yıl
- Kemal Tahir, Bir Mülkiyet Kalesi 1-2
- Kemal Tahir, Esir Şehrin Mahpusu
- Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları
- Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan 1-8
- Kazım Karabekir, İstiklal Harbimizin Esasları
- Feridun Kandemir, Rauf Orbay
- Mustafa Kemal ATATÜRK, Nutuk