İslam öncesi, yani 6. asırdan çok önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde meskun TÜRK ve PROTO-TÜRK ASYATİK-YAFETİK-TURANÎ topluluklar, Fars ve Sami komşularıyla üstünlük mücadelesine girmişlerdir.
Bu mücadele Heredot tarihinden, aslında bir Fars efsanesi olarak bilinen Şehnâme'ye yansımıştır. Şehnâme, bölücüler tarafından iddia edildiği gibi Kürtler'den değil; TÜRKLER ile İranlılar'ın mücadelesinden söz eder. Yani TÜRKLER, bazı uyduruk tarihçilerin ve Kürt bölücülerin iddia ettiği gibi 1071 yılında değil, çok daha önce bölgede idiler.
Buna rağmen kendilerine "TÜRKLÜK'ten başka ne olursa olsun" anlayışiyle Ermeni, Gürcü, Arap, Farisî, hatta Samî özellikler atfedilerek, Kürt adı altında ayrı bir kavim oluşturulmak istenmektedir.
Baştan beri söylüyoruz.. Kürt diye bir millet yoktur!..
Elegeş yazıtlarında da yer alan Orta Asya'lı bir Kürt oymağı
vardır... ve bir de adını onlardan alan, çeşitli milletlerden (Arap,
Fars, Ermeni, Yahudi, ve TÜRK) kopmuş, dağlı göçebe haline gelmiş
gruplar, aşiretler vardır. Ermeni Kürdü, Yahudi Kürdü diye bilinirler...
Türkiye'dekilerin çoğu da TÜRK isimleri taşır. Tatar aşireti,
Karakeçili aşireti, Türkan aşireti gibi..
Bu kişilerin nüfusumuza oranı % 5-10'dan ibarettir. Bütün iddialara
rağmen Güneydoğu'daki vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu TÜRKLÜĞE
BAĞLI, TÜRKÇE'yi ortak bir dil olarak kullanan ve hiç bir şekilde
TÜRKİYE'den ayrılma hevesi taşımayan kişilerdir.
Şimdi bu yazdıklarımızı okuyacak olan Kürt bölücüler buna
inanmayacaklar, ama yerli-yabancı araştırmacıların tesbitleri bunu
açıkça ortaya koyuyor. TÜRKİYE'de bir kaç şaşkın Kürt'ten başka
ayrılmak isteyen de yok, bölünecek etnik grup ta yok!..
Bir defa "TÜRKİYE bir mozaiktir" propogandası yapanlar, uluslararası
geçerli kuralları bilmiyorlar.
BİR ÜLKEDE, HALKIN %35'İ ETNİK GRUPLARDAN OLUŞMUYORSA, O ÜLKEDE
MOZAİKTEN SÖZ EDİLEMEZ!.. Dolayısiyle, etnik grubun diliyle yayın
yapma, onlara özel haklar, özerklik tanıma diye de bir şey olamaz!..
Peki, Türkiye'nin etnik yapısı nedir?
1927 ve 1935 sayımlarında "âile arasında konuşulan dil nedir?" sorusuna cevap
aranmıştır.
- 1940 ve 1950 nüfus sayımında, "ev içinde konuşulan dil nedir?" sorusu,
Benzer bir soru 1965-1985 arasındaki 4 sayımda da yer almıştır. Ancak 1990'da
böyle bir soru sorulmamıştır.
Sayımlarda
- YABANCI DİLLER: ALMANCA, İNGİLİZCE, İTALYANCA, vs. şeklinde;
belirtilmiştir.
Herhalde TÜRKÇE ile aynı sayıldığı için AZERİCE, TÜRKMENCE,
MESKETÇE, TATARCA'ya bu listede yer verilmemiştir.
1927 yılı sayımında KAFKAS dili olarak yalnız ÇERKESCE ayrı gösterilmiş ve
95.901 kişinin bu dili evde konuştuğu tesbit edilmiştir... GÜRCÜCE, LAZCA, ABAZACA
gibi KAFKAS dilleri 171.000'i bulan DİĞER DİLLER arasında yer almıştır ki,
bunlara ALMANCA, BULGARCA vs. de dahildi.
1927'de TÜRKİYE'nin nüfusu 14 milyon kadardı... Böylece o dönemde TÜRKİYE'deki
LAZ, ÇERKES, GÜRCÜ, ÇEÇEN, ABAZA, ADİGE olanların, nüfusun ancak %1.3'ünü teşkil
ettikleri kolayca görülür!..
1927 sayımında önemli bir tesbit te, evde "Kürtçe" konuşanların
oranının % 8.9 olmasıdır... Bu da 1.246.000 kişi demekti.
Yine 1927 sayımının ortaya koyduğu bir başka önemli husus ARAPÇA konuşanların
%3.98 gibi yüksek bir oranda olmasıdır. Bu, GÜNEY ve GÜNEYDOĞU illerimizde
"kürt" sayılan pek çok vatandaşımızın aslında ARAP kökenli olduğunu gösterir.
İbrahim Tatlıses gibi...
1927'den 1965'e kadar ANADİL üzerinden yapılan sayımlar, daha
sonraki araştırma ve tesbitler 2006 yılında 74.000.000 olmuş
nüfusumuza aşağıdaki şekilde yansımaktadır:
TÜRKLER ............ 66.600.000 .... % 90
Kürt Asıllılar ............ 5.000.000 .... % 6,76
Zaza asıllılar ............ 800.000 .... % 1,08
Arap asıllılar ............ 800.000 .... % 1,08
Çerkes asıllılar ............ 300.000 .... % 0,41
Laz asıllılar ............ 200.000 .... % 0,27
Diğerleri ............ 300.000 .... % 0,41 Yani TÜRKİYE'deki "etnik grup" mensupları nüfusun %10'unu ancak
bulur. Dolayısiyle mozaik falan yoktur!.. Halbuki Fransa'da toplam
nüfusun %20'sini oluşturan 16 grup vardır. Yine %35'i bulmadığı için
Fransa'yı "mozaik" saymazlar. İngiltere'de 15 ayrı etnik grup vardır,
ama onlar da kendilerini "mozaik" saymazlar.
Bu rakamlar Şubat 2007'de 15. baskısını yapan ALİ TAYYAR ÖNDER'in
TÜRKİYE'NİN ETNİK YAPISI adlı çok önemli eserinden alınmıştır...
Bundan sonraki bilgiler de o kitaptan alınmıştır.
"Kürt asıllı, Çerkes asıllı" dedik, amacımız onları kendimizden ayırmak
değil, sadece boy, oymak, aşiret farkını belirtmek için... Zazalar'ın
rakamında bir abartma olabilir, çünkü oran 1927'den beri hep % 0.5
olarak gelmiştir, buna göre 2006 yılında 370.000 olmaları gerekirdi...
"Diğerleri" kategorisinde Ermeniler 60.000, Yahudiler 25.000, Rumlar
1.800 kadardır. Kalanı Boşnak, Rus, vs.dir. Tabii bir de DÖNMELER'i
unutmamak gerek!..
Çerkes grubuna Adigeler, Çeçenler, Abhaz, Dağıstanlı, hatta TÜRK
olduklarından hiç kimsenin kuşku duymadığı Balkarlar ve Karaçaylar
da dahildir.
Bu rakam, yani 5 milyon sayısı, Kürt bölücülere çok düşük gelecek,
ve hemen itiraz edeceklerdir. Ama bakın, Rusya'da yayınlanan 1925
Albontin İstatistikleri'nde TÜRKİYE'deki Kürt nüfus yaklaşık 1,5 milyon
olarak gösterilmektedir. (Nowi Wostok, Moscow, 1925, vii 6) Abartılı
olduğu muhakkaktır, çünkü Kürt milliyetçiliğini ve bölücüğünü
başlatanlar Ruslar'dır. Aynı tarihte TÜRKİYE Aşiretler Müfettişliği
kayıtlarına göre Kürt nüfus yaklaşık 96.000 çadırdır. (Prof. V Minorsty,
Kurdistan, Encyclopedia of Islam, sf. 1131) Bu da bir milyonun altında
bir nüfus demektir.
TÜRKİYE'nin nüfusu 1925'lerde 15 milyon kadardı, 2006'da yaklaşık
5 kat artmış ve 74 milyon olmuştur. Kürt nüfus ta bir milyondan 5
milyona çıkmış, aynı oranda artmıştır.
Denebilir ki, Kürt nüfus daha hızlı artıyor, Kürtler'in daha çok
çocuğu oluyor... Bu, köyler kasabalar için doğrudur. Ancak 1950'den
itibaren şehirlere göç eden Kürtler hiç o kadar hızla çoğalmıyor.
Ayrıca şehirdekiler zaten bir "dağlılık, göçebelik" ünvanı olan
"Kürtlük"ten sıyrılıp, kendini TÜRK olarak niteliyor!.
Bunun da delilleri var... Meselâ, tarafsız KONDA ajansının 1993
yılında İSTANBUL'da yaptığı araştırma çok öğreticidir. Araştırmada
SADECE ana ve babası TÜRK OLMAYAN hedef alınmış, ve kendilerini
nasıl ifade ettikleri sorulmuştur. SONUÇ:
Kendini TÜRK hissedenler ... % 90,11
Kendini Müslüman olarak tanımlayanlar .... % 4,32 Kendini Kürt, Zaza, Arap, Çerkes olarak tanımlayanlar ......... % 4,49
Dikkatinizi çekeriz, sorular TÜRKLER'e sorulmamış, ana-babası
TÜRK olarak nitelenmeyenlere sorulmuş, ve ikinci neslin %90'ı kendini
TÜRK diye tanımlamış!.. Buna Kuzey Irak'ta "Ben TÜRKOĞLU TÜRK'üm"
diyen İbrahim Tatlıses'i de ekleyebiliriz.
TÜRKİYE'de maalesef çok yanlış olarak bütün Karadenizliler Laz,
bütün Doğulular Kürt, bütün göçmenler Boşnak,
Nusayrîler de (Şii bir mezhep mensubu) Arap sayılır. Halbuki, gerçek
hiç te öyle değildir.
Yabancı araştırmacılardan Bennighaus ile Meeker,
Zonguldak Ereğli'sinden Rize'nin Pazar ilçesine kadar batıdan doğuya
yaptıkları yolculukta, her yörenin, her ilçenin, doğuyu işaret ederek
"kendilerinin Laz olmadığını , Lazlar'ın daha ötede, doğuda" olduğunu"
belirttiklerini yazar. Böylece Lazlık sadece Rize, Pazar, Arhavi ve
Hopa ilçelerindeki küçük bir topluluğa has bir özellik olarak
karşımıza çıkar. Ancak Lazlar'ın hemen tümü kendisini TÜRK sayar, en
ufak bir ayırımcılık yapmaz.
Zazalar'ın zaten Kürtlükle ilgisi yoktur. Horasan, Harzem, Gur
Türkleri ve Karluk Türkleri ile bağlantılıdırlar. Yaşlılar hep
Horasan'dan söz ederler...
Güneydoğu Anadolu'nun 9 büyük ilinde, yani Diyarbakır, Gaziantep,
Şanlıurfa, Mardin, Adıyaman, Siirt, Batman, Kilis ve Şırnak'ta 2004'de
yapılan bir araştırma çok enteresan tesbitleri göstermektedir. Araştırma
Diyarbakır Dicle Üniversitesi öğretim üyesi Resul Erkan tarafından ,
bu üniversitenin öğrencilerine yaptırılmıştır. Yani bölücülerin
iddiasıyla "kürt" şehirlerinde, bir "kürt" üniversitesi tarafından,
"kürt" öğrencilere ve Kürtler üzerinde yapılmıştır. Buna göre bölgede:
Anadili Türkçe olanlar ...... % 32,5
Anadili Kürtçe olanlar ...... % 54,4
Anadili Arapça olanlar ...... % 8,9
Anadili Zazaca olanlar ...... % 3,6
Anadili Süryanî olanlar ...... $ 0,6 Rakamlarda "abartma" ihtimalini bir kenara koysak bile, anadili
Kürtçe olanlar bölge nüfusunun ancak yarısı... Yani Güneydoğu'da
herkes Kürt değil!...
Bitmedi!.. Araştırmada "günlük hayatta en çok kullanılan dil" de
sorulmuş. İşte sonuçları:
Türkçe ....... % 63
Kürtçe ....... % 30,6
Arapça ....... % 3,9
Zazaca ....... % 2,2
Süryanî ....... % 0,1 Yani Dicle Üniversitesi'nin bu araştırmasında bölge nüfusunun üçte
biri TÜRK görünürken, TÜRKÇE kullananlar yarıyı geçiyor!.. Yani
şehirlerde anadili Kürtçe olanların neredeyse yarısı Türkleşmiş
durumda!.
Bitmedi!.. Bu kişilere "kendini neyle tanımladığı" sorulmuş.
İşte cevaplar:
T.C. Vatandaşı ...... % 33,5
Dinî İnanç * ...... % 23,5
Etnik Köken * ...... % 13,4
Aile Kimliği ...... % 11,3
Siyasal Kimlik ...... % 5,6
Meslek ...... % 5, 4
Aşiret ...... % 3,9
Sosyal Sınıf ...... % 3,4 Dinî inanç müslüman, Hıristiyan, Süryanî şeklinde tanımlamadır.
Etnik kimliğe Türk, Kürt, Arap, Zaza, Süryanî dahildir, ve dağılımı
aşağıdadır:
Türk ..... % 7,2
Kürt ..... % 4,0
Arap ..... % 3,5
Zaza ..... % 0,6
Süryanî .... % 0,1 Son iki listedeki T.C. vatandaşı ve TÜRK diyenlerin toplamı
% 40,7 olmaktadır. Anadili Kürtçe olan % 54,4'lük grubun sadece ve
sadece % 4'u kendini her şeyden önce "kürt" olarak tanımlamaktadır!.
Bunlar Kürt bölücülerin asla duymak istemedikleri rakamlardır!..
(Güneydoğu Anadolui Bölgesi'nin sosyal Yapısı ve Değişme Eğilimleri,
Kalan Yayınları, 2005, sf. 271-294)
Bölgedeki Kürt diye tanımlananların hem bu kimliğe, hem de
Kürtçe'ye ilgisizlikleri, 2004'den sonra açılan "Kürtçe Kursları"nda
görülmüş, bu kurslar ilgisizlikten kapanmış, kurs yöneticileri "kendi"
halkını "kendi kültürüne sahip çıkmamak"la suçlamışlardır!.. O halk
suçlu değil, sizler bölücülük yapabilmek için her aracı kullanmaya
çalışmaktan suçlusunuz. Adam zaten istediği zaman Kürtçe konuşuyor,
ama çoğu zaman TÜRKÇE konuşmak, TÜRKÇE'yi iyi öğrenmek, Türkler'le
daha çok kaynaşmak istiyor!... Sizse bu kaynaşmaya engel olmak istiyor,
sun'î bir "kürt sorunu" yaratıyorsunuz!.
Kaldı ki, SESAR'ın Aralık 2000 tarihinde yaptığı bir ankette,
Güneydoğu ve Doğu Anadolu dışında yaşıyan Kürt asıllıların % 94'ü,
"TÜRKÇE yayın yapanlar dışındaki TV kanallarını izlemediklerini
söylemişlerdir. % 77,2 gibi bir çoğunluk ta "Kürtçe yayını, BÖLGE
için yararlı bulmadıklarını" belirtmişlerdir!.. Zaten "Kürtler'in
Gazetesi" Özgür Gündem'in sadece 9.250 olan tirajı da bu ilgisizliği
ortaya koymaktadır. Bir husus daha var, TÜRKİYE'de Kürtçe yayın yapan
yerel sadece 2 TV kanalı var, onun da izleyicileri son derece az.
Şimdi bölücüler diyebilir ki, "bunlar hep TÜRK kaynakları, hepsi
şişirme"... O zaman aynı kitaptan bir de "yabancı" araştırma sonucu
verelim.
Peter Alfrod Andrews adındaki yazar, 1992'de Türkçe'ye çevrilerek
basılan TÜRKİYE'DE ETNİK GRUPLAR adlı kitabında, tam 47 grup
bulunduğunu, ve TÜRKİYE'nin bir mozaik olduğunu öne sürmüştü.
Bu
kişinin TÜRKİYE'DE ETNİK DAĞILIM 2001 adlı raporunda (ABD'deki
Ethnoloque Data from Languages of the World adlı kuruluş için
hazırlanmıştır), Kürtler'in ve Çerkesler'in sayıları abartılmasına
rağmen, TÜRKİYE'deki aslî etnik grup sayısı 3'e indirilmiş, etnik
nüfus oranı da sadece &13,79 olarak gösterilmiştir.
Dağılım ise şöyledir:
TÜRK ....... % 86,21
Kürt ....... % 8,36
Çerkes ...... % 2,14
Arap ....... % 1,63
Zaza ....... % 0,53
Laz ....... % 0,02
Diğerleri .. % 1,02 Gördünüz mü?.. Öyle 20 milyon, 30 milyon Kürt yok!.. Kürtler'in
bölünme, bağımsızlık, feredasyon, Kürtçe eğitim, yeni bir cumhuriyet
gibi talepleri yok!.. Bunlar sadece TÜRKİYE'yi karıştırmak, parçalamak
ve batılılara peşkeş çekmek isteyen bölücülerin talepleri!.. Tabii
ki havalarını alırlar!.
Neden mi?.. Açıklayalım.
Bağımsız bir Kürt devleti oluşturmak için önce toprak almak gerekir.
Bu da iddia edildiği gibi 4 büyük ülkeden yapılacak ise, ancak onlar
savaş ile mümkündür. TÜRKİYE, İran, Irak, Suriye, hatta Rusya'ya kafa
tutmak ve onları yenmek gerekir. Halbuki nüfus içinde TÜRKİYE'den daha
etkili bir oranı olan Irak ve İran Kürtleri, bu ülkelerin savaş halinde
oldukları, yenilmiş oldukları dönemlerde dahi bir başarı gösterememişlerdir.
Son girişimlerinde ise bir hafta içinde hezimete uğramış, tabir caizse
pabuçsuz kaçmış ve TÜRKİYE'ye sığınmışlardır. (1991)
Arap ülkesi sayılan Irak'ın bu kişileri kendinden saymaması, tabii
görülmelidir. Çünkü bunların büyük çoğunluğu Arap değildir... İran'ın
da bu gruplara sert tepki göstermesi, ülkesindeki hem Kürt hem de
AZERİLER'i baskı altında tutması anlaşılabilir, çünkü bu iki grup ta
Acem veya Aryan değildir.
Ama TÜRKİYE, hiç bir zaman Kürt diye nitelenmek isteyen topluluğa
karşı cephe almamış, onları kendinden saymıştır, ki bu da son derece
tabiidir. Çünkü Kürtler'in en azından adlarını aldıkları
boy ve TÜRKİYE'de yaşayanların büyük bir çoğunluğu TURANİ'dir ve
bizdendir.
TÜRKİYE Kürt diye adlandırılan bu topluluğa daima şefkatli
davranmıştır. Silahla tedib edilenler daima isyancılar, eşkiya ve
teröristler olmuştur. Kürt ayırımcılığının sözde aydın takımı, aşırıya
kaçmadıkça muhatap dahi alınmamış, hele ayırımcı sempatizanlar, büyük
bir hata olmasına rağmen, devlet kadrolarında bile yükselme imkânından
mahrum edilmemiştir.
Bunlar ancak hırsızlık, katil, suikast, soygun, yaralama, dövme,
haraççılık, işgal gibi eylemlerden dolayı takibata uğramışlardır.
Yıl, yazar, yayın ve sayfa sayısı göz önünde tutulursa; tahrik ve
yalan iddialarla bölücülük suçlarından hüküm giyenlerin oranı da
tahminlerin çok altındadır... Kaldı ki, teröristleri ve yasadışı
örgütleri gizlemek için oluşturulan yüzlerce dergide sözde gazetecilik
yapan militanlar da bu sayının içindedir. Metin Göktepe aslında bir
gazeteci değil, faal bir terörist, bir bölücü idi!
Dünyanın hiç bir gelişmiş, medeni Batı ülkesinde ayırımcı bir
teröristin Fatsa'da (Terzi Fikri) ve Diyarbakır'da (Mehdi Zana veya Baydemir)
olduğu gibi Belediye Başkanı görevi yaptığı görülmemiştir!.. Bir
ayırımcının karısının da milletvekili olması (Leyla Zana), evlerinde
terörist saklıyanların milletvekili kalabilmesi, hatta Millet Meclisi
Başkan Vekilliğine yükselmesi (Fehmi Işıklar) imkânsızdır. TÜRK
Devleti'nin bu müsamahasını ve bu olgunluğunu unutmamak gerekir.
Ayırımcı örgütlerin en büyüğü olan PKK'nın TÜRKİYE'nin doğusundaki
20 ili Kürdistan sayması, bunları Botan, Serhat gibi eyaletlere bölmesi,
valiler, komutanlar tayin etmesi ve ERNK diye bir ordu kurduğunu öne
sürmesinin ciddiye alınacak hiç bir yönü yoktur. TÜRK devleti istese
bunları ezer geçer. Ne var ki, bazı politikacılar ve hımbıl bürokratlar,
hatta beceriksiz subay ve polisler yüzünden iş uzayıp gitmiştir.
Eşkiya olup devleti meşgul etmenin de hiç övünülecek bir yanı yoktur...
Çakırcalı Mehmet Efe bundan 100 sene önce çok daha az destek, imkân ve
elemanla OSMANLI Devleti'ni ülkenin batısında 15 yıl meşgul etmişti.
Ama bu kişi dahi çoluk çocuk, kadın, yaşlı öldürmemiş, yoksulun
yardımcısı olmuş, bu suretle halk arasında şöhrete ulaşmış, rahmetle
anılan bir kişi haline gelmiştir. Şimdiki bölücü teröristlerin soygun,
tecavüz, tahribat ve katliamdan başka yaptıkları bir şey yoktur.
PKK ise devlet gibi davranmaya çalışmasına, vergi toplamaya, ordu
oluşturmaya, idareci tayin etmeye kalkmasına rağmen, temsil ettiğini
öne sürdüğü insanları öldürmekten, medeniyet timsali her şeyi yakıp
yıkmaktan başka bir şey yapmaz. Üstelik lideri, gariban Çakırcalı
kadar bile cesaret sahibi değildi.
Abdullah Öcalan, kendisi yurt dışında yabancıların parasıyla, hayatı
onların iki dudağının arasında bir nevi esir gibi yaşarken; TÜRKİYE'de
kandırılmış militanlarına emirler yağdırmakta, onları cinayete
zorlamakta ve ateşe atmaktaydı... Halbuki Çakırcalı daima çatışmanın
hep ön safında olmuş, kimseden emir almamış, son nefesine kadar hür
yaşamıştı.
PKK'nın bütün elemanları, bir kaç istina dışında, zırcahildir.
Okuma yazma bilmeyenleri özellikle üst görevlere getirirler ki,
aşağılık duyguları ile verilen talimatları daha iyi uygulasınlar, soru
sormasınlar!
PKK'nın gücü Batı'dan aldığı bütün desteğe rağmen, katiyyen 10.000
gerilla filan değildir. Hiç bir zaman o rakama ulaşamamıştır.
2000-3000 kişiyi bir türlü aşamıyan yurt içinde ve yurt dışındaki
çapulcu nitelikli militan sayısı, aşiretlerde görülenden bile daha
kötü bir liderlik sistemi içinde "komutanlık"lara bölünmüştür. Hiç bir
zaman da 300 kişiden fazlasını bir araya toplıyamaz. Eğitimlerini de
Yunanlı, İsrailli, CIA mensubu yabancılar vermektedir. Yani bölücü
Kürtler dinsiz-imansız oldukları için, Müslüman TÜRKLER'le bir arada
olmayı bırakıp elin gavurunun kumandası altına girmekten
utanmamaktadırlar!
Bir tek tankı, bir tek uçağı bile olmayan bu ordu ve komutanlıkların
tek icraatı dağdan dağa gezip, fırsat buldukça savunmasız köyleri veya
gaflet uykusundaki karakolları basmaktı. Yollara kimi öldüreceği belli
olmayan mayınlar döşemek, halkın
yararlanacağı okul, köprü, TV anteni, elektrik trafolarını tahrip
etmekti. Bu ölen ve zarar gören halk ta, her nedense hep Kürt saydığı
kişilerdi!..
Ama 2003 yılında Irak zalim Amerikan güçleri tarafından işgal
edilince, Saddam ordusunun silahları kuzeydeki iki Kürt aşiretine
verildi. Türkiye'de 2005 yılında başlayan mayınlı saldırılar,
patlamalar işte bu silahlarla yapılıyor. Ayrıca büyük şehirlerde
sağa sola molotof kokteyli atıp, otobüs yakıyorlar!
Kolayca sezildiği gibi, 1970'lerden beri ülkeyi tedirgin eden bu
tür faaliyetin arkasında Kıbrıs harekatı, ekonomik gelişme ve ASYA
ve AVRUPA TÜRKLERİ'nin ön plana çıkması vardır. Bunlar hem eski Doğu
Bloğu'nu hem de Batı Dünyası'nı endişelendirmekte, TÜRKİYE'nin önüne
set çekmek için Ermeniler ve Kürtler kullanılmaktadır.
Çeşitli kaynaklardan elde ettiği maddi desteğe ek olarak bu terör
örgütü, geniş çaplı eroin, uyuşturucu imal ve ticaretine yönelmiştir.
ASALA gibi Ermeni, Kürt Hizbullahı gibi sözde islâmî terör örgütleri ile
işbirliği yapması bir yana; Avrupa'da Türkler'in evini yakan, insanımızı
öldüren dazlakların yanında yer alması da dikkate değer.
PKK'nın ve TÜRKİYE aleyhine çalışan bilumum terör örgütlerinin
arkasında olan Alman hükümetinin, bu olay göz önünde tutulursa, TÜRK
katliamında dazlakların da arkasında olduğu ortaya çıkar. Yani Almanya
hem orada, hem burada katliam yapmıştır!..
Ya İngiltere?.. APO'nun itiraflarından anlaşıldığı gibi, o da PKK
terörünün arkasındadır... Ve uzun süre MED-TV ile bölücülüğü ve terörü
destekledi. Şimdi aynı işi Danimarka'daki ROJ-TV yapıyor.
Fransa ise, bir Kürt bölücüsünün metresi olan Bayan Mitterand ile
bölücülüğe destek olmaktadır. Hatta bu fahişe kılıklı kadın, bizim
salak politikacılarımızın müsamahası ile Türkiye'ye gelip, kendi
ülkemizde onlara yardım sözü vermiştir!.. (1991)
Daima Antalya bölgesinde gözü olan İtalya, bazen Vatikan'ı ve
Papa'yı kullanarak ayırımcı Kürtler'e arka çıkmaktadır. İtalyan gazetecinin
1997'de Diyarbakır'daki Nevruz gösterilerinde ön safta yer alması,
onların art niyeti kadar Türk Devlet yetkililerinin ihmalini de
gösterir. Öte yandan Norveç'in Türkiye Büyükelçisi 2005 yılında
Diyarbakır'daki sözde Nevruz törenlerine katılmış, kaatil Öcalan için
slogan atanlara, kırılası parmakları ile zafer işareti yapmıştır.
A.B.D. ise her iki savaşta da TÜRKMENLER'i ezerken, petrol boru hattımızı
bombalayıp bize düşmanlık gösterirken, bizim Irak'ta operasyon
yaptığımız günlerde (1993) sözde yanlışlıkla PKK'lı teröristlere
uçaktan yiyecek ve giyecek, hatta askeri malzeme atmıştı!.. Hâlâ
hem PKK'yı, hem de birer aşiret reisi olmaktan öte hiç bir özelliği
olmayan Barzani ve Talabani'yi desteklemekte, onlarla birlikte
Irak'ta TÜRKMEN katliamı yapmaktadır.
Bu namussuz Batılıların hepsi TÜRK'e ve MÜSLÜMAN'a düşmandır!..
Onları hizaya getirmeden TÜRKİYE'de terörün sona ermesi zordur!
Üstelik bunlar "Kürtler'e Özgürlük" derken terör örgütlerinde Ermeniler'i
ve Süryaniler'i kullanırlar.
Bu arada Özgür Gündem gazetesinin dağdaki 300 eşkiya arasında
yaptığı ankette, "dinî önder" olarak % 34'ünün Zerdüşt, % 34'ünün
İsâ, % 11'inin Mani, % 10'unun Muhammed, % 7'sinin
Musa ve % 4'ünün İbrahim dedikleri ortaya çıkmıştır.
Bundan da anlaşıldığı gibi, eşkiyanın ancak % 10'u müslümandır...
Ona da "müslüman" denirse!..
Sözün kısası, Kürt kökenli müslüman vatandaşlarımız için iki
seçenek vardır. Ya bu emperyalist Batı ülkelerinin uşağı
Ermeni-Süryanî-Yezidî veya (Musa Anter gibi) Yahudi asıllı bölücülerin
kuyruğuna takılıp sömürge olma peşinde koşacaklar, ya da TÜRKİYE'de
TÜRKLER'le ayrım-gayrım gütmeden insan gibi yaşıyacaklar!..
Birinci tercihi yapanlara, hiç hayat hakkı yoktur!
(Bakınız:
Türkmen, Yürük,
Kürt Aşiret ve Boyları )
- 1955 sayımında "ev halkının kendi aralarında konuştuğu dil nedir?" sorusu
- 1960 ve 1965 sayımında ise, "ev içinde ve âile içinde konuşulan dil nedir?"
sorusu vardı.
- MAHALLİ DİLLER: KÜRTÇE, ARAPÇA, ABAZACA, ÇERKESCE, GÜRCÜCE, LAZCA,
BOŞNAKÇA, vs. şeklinde,
- AZINLIK DİLLERİ: ERMENİCE, RUMCA, YAHUDİCE şeklinde