OKURLARLA
SOHBET - 27
welat , 16.8.2009
Subject:BU PELGELER SİZE YETER ZAZALARIN ARYANLARDAN
HİNT-AVRUPA DİLİNİ KONUŞTUKLARI İSLAMİYETİN SASANİ İMP YIKMASIYLA
SASANLAR(ZAZALAR) HORASANA GOÇ ETTİLER BU BERNARD LEWİSİN ORTADOĞU KİTABINDA
YAZIYOR T.C NİN ASİMİLETİ 5000 SENELİK KÜRD HALKINI YOK ETMEYECEKTİR ZATEN TÜRKLERİN
KÜRDLERİ SAHİPLENECEK TARİHİ DERİNLİGE KÜRTÜRE SAHİP DEĞİLLER BU SİZE KAPAK
OLSUN TEMELSİZ BARBARLAR
***
welat , 16.8.2009
DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ
sizin yalanlarınıza ve temelsiz iddialarınız kimseyi etkilemez nasıl bir azari türk ise bende bir zaza olara kürdüm ARYANIM (HİNT-AVRUPA) IRKINDA GÖRÜN BAKIN
CAHİLLER BİZ KÜRDÜZ İŞTE BİZ ZAZALAR SASANİ İMP TORUNUYUZ BİZ ARYANIZ HİNT AVRUPA
YIZ HİNT- AVRUPA DİL GRUBUNA BAGLIYIZ(SASANİ-ZAZANİ)
CEVAP:
Bu kardeşimiz peşpeşe iki mektup, ve mektup
eklerinde de iki siteden yazı göndermiş, Sâsânî
Devleti ile ilgili olanı, bir sonraki sayfada vereceğiz.
Bir defa bu kardeşimiz
kendisini "Zaza" hissediyorsa,
"değilsin" diyecek hâlimiz yok!.. Ama Zazalar'ın kim olduğu konusunda diyeceklerimiz çok, daha
doğrusu dedik, sayfalar dolusu!
BERNHARD LEWIS'in hem Ortadoğu kitabı, hemde
"Babil" kitabı bizde de var. Hiç öyle Sâsânî-Zazani diye bir kısım
dikkatimizi çekmedi. Sâsânîler HORASAN'a
gitmiş... Olabilir... Peki, niye orada TÜRK adları almışlar? Niye ANADOLU'ya TERKEN HATUN'un
torunu, AYÇİÇEK HATUN'un oğlu CELÂLEDDİN HARZEMŞAH'ın TÜRK maiyeti olarak dönmüşler?.. HORASAN'da GUR devletini
Kürtler mi, Zazalar mı, GUR-GUZ-OĞUZ TÜRKLERİ mi
kurdu? Kürtler, Zazalar kurduysa, bu devlet niye
TÜRKÇE konuşurdu?
GURLULAR, AFGANİSTAN'ın GUR bölgesinde kurulan devlettir. Genel olarak
GUR halkı ve emirleri, HERAT’ın doğu ve güneyinden
geçen kervanları vurmak ve savaşmakla hayat süren bir kavimdi. GAZNELİLER'den, SEBÜK TEGİN’in
oğlu Sultan GAZNELİ MAHMUD ve oğlu MES’UD, GUR topraklarında seferler
düzenlediler. GUR emirlerinden bazıları Gazne
sultanlarının hakimiyetine girdilerse de bu hal uzun
sürmedi. On birinci yüzyılın sonlarında İzzeddin
Hüseyin adlı GUR emiri, hem Sultan Sencer’e hem de Gazne Sultanına hediyeler sunarak bağlılığını bildirdi.
Daha sonra İzzeddin'in yedi oğlundan Alaaddin zamanında Sultan Sencer ile aralarında savaş
çıktı. Alaaddin'in ordusundaki TÜRKLER, sULTAN SENCER
tarafına geçti. Alaaddin esir düştü, sonra affedilip
tekrar GUR'a döndü, hüküm sürdü.
Bu arada Sâsânî Devleti'nin milâd öncesi
"Za-Za"lar ile
birleştiren ve TÜRK olarak görenler de var... Konu uzun, ama biz deriz ki,
bugünün Zazalar'ı, HORASAN'dan
1200'lerde gelen GUR TÜRKLERİ'DİR. Çünkü bölgedeki yerleşik Kürt aşiretleri
daha önce müslüman olmuş, ve
dönemin halifesinin etkisiyle Şâfi mezhebini kabul
etmiştir. Zazalar ise, hem HORASAN'dan
dolayı, hem de daha sonra bölgeden geçen TÜRKMEN aşiretlerinin etkisiyle alevi
olmuşlardır. Bu fark dahi onların Kürt olmadığının delilidir.
Kürtçe ve Zazaca diye bilinen ağızların bir kısmı elbetteki
Hint-Avrupa dil grubuyla ilişkisi vardır, çünkü bölge uzun süre İRAN devleti ve
FARS dili etkisinde kalmıştır. Ancak ne Hindistan'la, ne de Avrupa ile en ufak
bir ilişkileri yoktur. Ne Kürtler, ne Zazalar, Batılılar'ın kullandığı şekliyle "aryan" falan
değillerdir. Batılılar "aryan" ifadesini "Beyaz Batı
Avrupalı" anlamında kullanır. Kürtler'i, Zazalar'ı, hatta pek koruduğu Ermeniler'i,
ne "beyaz", ne de "Avrupalı" sayar.
Zazalar hakkında her türlü lehte aleyhte
bilgiyi ERMENİ VE KÜRT SİTELERİ sayfasında
bulabilirsiniz. Buna rağmen, bu kardeşimizin bir bölücü Kürt sayfasından alıp
gönderdiği yazıyı, noktasına dokunmadan, aşağıda veriyoruz. Açıklamalarımızı
altına ekleyeceğiz.
TÜRK
IRKÇILARININ "1000 YILLIK TÜRK YURDU" VE CENGİZ ÇANDAR'IN
"TARİHİ TÜRK" ŞEH
Dem: 07.02.2005 Sehet: 02:04
Sernivîs: Haber_Yorum_Dünya
ASO ZAGROSİ *
Türk Devleti, Irak devletinin kuruluşundan, Saddam'ın başını çektiği
kanlı Baas rejiminin 2003 Nisanında yıkılışına kadar,
hep Irak rejimlerinin yanında oldu.
Baas rejiminin Kürdlere
karşı giriştiği soykırımlara her türlü desteği verdi. Kürdlere
karşı yapılan kıyımların dünya kamuoyuna yansımaması için, Saddam'dan daha
aktif çalışmalar yürütebiliyorlardı.
Halebçe sonra Kuzey Kürdistan
topraklarına geçmek zorunda kalan kimyasal silahların mağdurlarının dış dünya
ile tüm bağlarını kopardı...
Belçika Üniversitesinde görevli, kimyasal ve biyolojik silahlar konusunda
uzman olan Prof. Heindereckz ve ekibinin alana
girmesini aylarca engelledi. Amaç sıcağı sıcağına var olan kimyasal gazların
tespitini engellemekti. Saddam yönetiyle Kürdleri "yok etme toplantıları"na
kadar her türlü anti Kürd faaliyetleri içinde
oldular.
Türkmenlerde Baas partisinin Kurbanları içinde
yer alıyordu. Ama Türk devleti bu meseleyi hiç bir zaman sorun haline
getirmedi. Irak devletiyle anti Kürd ortaklığını her
zaman sürdü...
1991'de Güney Kürdistan'ın özgürleşmesinin ardından, Kürdler
seçimler yapıp, kendi Parlamentosu ve Hükümetini oluşturmaya giriştiği andan
itibaren. Türk devleti Türkmenleri hatırlamaya başladı.
Türklerin esas amacı hiç değişmedi. Bu sefer Saddam'ın denetiminden çıkan
Kürdlere karşi Türkmen
azınlığı ajanlaştırıp, yıkıcı faaliyetlerini sürdürmek istedi. Bu konuda kısmen
başarılı da oldu. Türkmen Cephesi adı altında Ankara'da kontra bir oluşuma
gitti. Bu konra grubun ilk işi, Güney Kürdistan seçimlerine,
Parlamentoya ve Kürdistan Hükümetine karşı çıkmak oldu. Daha sonra, Kürdistan
Hükümeti bu ajan örgütlenmesinin ele başlarının alana
girmesini yasakladı.
Türk devleti Bir yandan, Jitem, Özel Tim ve
Özel Harp Dairesine bağlı bir dizi karanlık güçler aracılığıyla Güney
Kürdistan'da her türlü yıkıcı faaliyetleri
sürdürürken, alanda askeri operasyonlarını sistemli hale getirirken; diğer
yandan, Kızıl Ay vb oluşumlar adı altında "legal" yıkıcı
faaliyetlerini yürütüyorlardı.
Kızıl Ay, Kürdistan'da çok kötü yaşam koşulları içinde olan insanlara
zorla Türkmenliği empoze etti. İnsanlar kendilerini
Türkmen olarak yazdırarak, erzak alabiliyorlardı..
Bazı kaynaklara göre kendilerini Türkmen olarak yazdırmak zorunda kalanlar
alabildiğine kabarık, bir milyona varıyordu.. Tabii
ki, Türk Devleti bu isim listelerini çesitli
diplomatik ilişkilerinde kullanmaya çalıştığı bilinmektedir.
Türkler her tarafta yaygaralar koparmaya ve korkunç desinformasyon
girişimlerini sürdürebiliyordu. onlara göre Güney Kürdistan'da 4 milyon
Türkmen yaşiyordu. O dönem hâlâ Kerkük ve Musul Saddamın denetimindeydi. Türkler, Duhok,
Hewler ve Suleymaniye
vilayetlerinde bir milyon Türkmenden söz ediyorlardı.
Bu konuda Irak devletinin yaptığı nüfus sayımları vardı. Bu gerçekleri
Türklerde biliyordu.
1957'de yapılan nüfus sayımında: Hewlêrde
halkın % 89'u Kürd, %6,5'i Arap ve %2,5'i Türkmen,
%1,8'i Suryani ve %0,13 diğer etnik gruplardan
oluşuyordu. Suleymaniye'de ise halkın %98,6'sı Kürd, %1 Arap, %0,1 Türkmen,0,1 Suryani
ve % 0,2 diğerler etnik yapılamalardan oluşuyor..
Yine 1977'de yapılan bir nüfus sayımı var. Hewlêr
nüfusunun % 86 Kürd,% 10,4 Arap, %1,6 Türkmen, % 1,7 Suryani ve %0,22 diğerlerinden oluşuyor.
Suleymaniye'de ise halkın % 94'ü Kürd, % 5,5'i Arap, %0,1 Türkmen, % 0,60 Suryani ve %,0,3 diğerleri diye not edilmiştir.
Bu sayımları Irak rejimlerine karşı elde silah savaşan Kürdler yapmamıştır. Irak devletide
Kürdleri az göstermek, dağıtmak, sürgün etmek ve
kıyımdan geçirmeke olduğu bir ortamda, herhalde Kürdlere karşı adil davranmış olmaz. Terörle karşıya kalan Kürdlerin belli kesimleri kendi gerçek ulusal kimliklerini
söylemedikleri biliniyor. Kürd din adamları büyük
oranda Arap olarak sayılmıştır. Türkmenler ise her zaman iktidarlarla iyi
geçinmeye çalışmışlar ve Irak'ta hiç bir direnişe katılmamışlar. Hep devletçi
olmuşlar. (TC'nin ajan örgütlenmesi Türkmen Cephesinin Kürdistan Hükümetine
karşı tavrı hariç).Suya sabuna dokunmadıklarından dolayı daha rahat bir şekilde
kendilerini ifade etmişlerdi. onlara uygulanan baskı Kürdlerin
yanında milyondan bir kalır..
Türklerin ileri sürdüğü, Hewlêr, Duhok ve Suleymaniye'de 100
binlerce Türkmen'in varlığı, tipik bir Türk yalanıdır. Eğer bu bölgede 100 bin
Türkmen olsa, Türkmenler yaklaşık olarak nüfusun % 1'ini oluşturduklarına göre,
bu 3 şehirde 10 milyon insanın ve bir milyon Türkmen yaşıyorsa, bu alanda 100
milyon insanın yaşaması gerekirdi. Eldeki rakamlar ortada 3 ve 4 milyon
arasında insan bu 3 şehirde yaşıyor.
Kerkük çevresine gelince, yine 1957 sayımında Kerkük nüfusunun % 48,5'ı Kürd, %28,2'sı Arap ve %21,2'sı Türkmen, %0, 5'ı Suryani ve %1,6'sı diğerleri diye Irak rejimince tespit
edilmiştir.
1977'de yapılan sayım'da Kerkük nüfusunun % 37,6'ısı Kürd,
%44,4'ü Arap, %16,3 Türkmen vs...olarak tespit
edilmiştir.
Türkmenler 1957'de Kürdistan nüfusunun % 3,7'sını, Irak nüfusunun
%1,2'sını oluştururken; 1977'de ise Kürdistan nüfusunun %3,3'ünü ve Irak
nüfusunun% 2,1'ini oluşturuyordu.
Arapların bölgenin demografik yapılanmasını değiştirmeye çalıştığı bu iki
sayım arasında geçen dönem içindeki Arap nüfusundaki artışındanda
açıkça görülüyor. Burada esas olarak üzerinde durduğum nokta bu olmadığından
geçiyorum. Bu nüfus sayımları doğru okunduğu zaman Türklerin tüm söylemleri
yalandan başka bir şey değildir.
Irak'ta 4 milyon Türkmenden söz ediyorlar. %
2'si 4 milyon olursa, o zaman Irak'ta 200 milyon insanın yaşaması gerekirdi.
Herkes biliyorki 20 milyon civarında insan bu ülkede
yaşıyor... Zaten bu son seçimler, Türklere ve tüm yalanlarına bir tokat
olacak... Aylardır, parayla oy satın almalarına rağmen, belirli bazı anti Kürd Arapların Türkmen Cephesine oy vermelerine rağmen
sonuçlar ortaya çıkacak ve "herkese haddini" bildirecek...
1947'de yapılan bir sayım var. O zaman Kerkük'te Kürdlerin
oranı % 53 civarındadır.
Tüm Türk çevrelerinin anti Kürd tutumları
bilinmektedir. Haftalardır, tüm devlet güçleri, siyasal partiler ve mehmetçik basın elele vermiş ve Kürdlere karşı kin kusuyorlar...Bu
alıştığımız söylemlerini bir kenara bırakarak, Cengiz Çandar'ın
Kürdleri savunuyormuş gibi görünen "Türk Kimlik;
Kürd çoğunluk" makalesinde tam bir tarih
çarpıtıcısı olarak karşımıza çıkıyor. Çengiz Çandar, David Mc
Dowall ve Hana Battu'dan
birer alıntı yaparak Kerkük ve Hewlêr'i "Tarihi
Türk şehirleri" ilan ediyor... Daha sonra Kürdler
bu şehirlede çoğunlugu
sağladı, diyerek olayı açıklamaya çalışıyor. ona göre Şemseddin
Sami'nin "Kamus ul Âlem" de söylediği
"Kerkük nüfusunu dörtte üçü Kürd, geriye kalan
Arap, Türkmen vs" belirlemesi yanlış. Çünkü "o Kerkük'e hiç
gitmemiş" diyor.
Sözü Şemseddin Sami'ye bırakalım. Ş. Sami 1898 yılında
yayınladığı "Kamûs ul-Âlem"
adlı eserinde Kerkük'ten söz ederken “Kürdistan'ın Musul ilinde ve Musul'un 160 km.......uzaklıkta bulunur" diye tarif etmektedir. O, sadece
Kerkük nüfus yapılamsının esasının Kürd oluduğunu söylemekle
yetinmiyor. Kerkük'ün bir Kürdistan şehri olduğunu söylüyor. Var sayalım o
Kerkük'e gitmedi. O zaman sözü Kerkük'e giden birine bırakalım.
Evliya Çelebi "Seyahatname"sinde Kürdistandan
söz ederken, diyor ki: "Kürdistan; Erzurum, Wan,
Diyarbekir, Cizire, Ciziri ibn Ömer, İmadiye, Musul, Şarezor (KERKÜK)
ve Ardelan adlı 9 vilayetten oluşuyor". Sadece
Evliya Çelebi değil, Katip Çelebi de "Cihanname"
de , Şerefxan Bitlîsi ve yüzlerce Avrupalı, iranlı
hatta Arap araştırmacı Kerkük'ün Kürdistani bir şehir
olduğunu kabul ediyorlar.
Türk ırkçılarının "1000 yıllık Türk yurdu" dedikleri ve Cengiz Çandar'ın "tarihi Türk şehri" dediği Kerkük ne
zamandan beri Türk şehri oldu.
Bu tezi ileri sürenler,Türkmenlerin alanda
bulunmasını Harun Reşid'in bir Türkmen kadınla
evlenmesi olayına bağlıyorlar...
Böyle bir mantık doğru olmuş olsaydı, Selahadin
den dolayı Kahire, Kudüs ve Şam, Canpolatlarını
kızının Korkunç İvan'la evlenmesi olayından Moskova , Babil Kralının Med Kralının kızıyla evlenmesinden dolayı bugünkü Irak'ın
tümü üzerine hak iddia ederdik...
Böyle bir mantıksızlığı ancak Kürdlere ve Kürdstan'a karşı düşmanlığın kronik bir hastalık hastalık haline geldiği Türk çevrelerinde rastlanabilir.
Ak Koyunlular ve özellikle Osmanlılar döneminde işgalci olarak alana
gelen, yolların güvenliği için bir hat üzerine yerleştirilen ve işgalcilerin
yenilgilerinin ardında alanda kalan Türkmenler üzerine yapılan tüm bu spekülasyonların hiç mantıklı bir tarafı yoktur. Böyle bir
mantık yürütüldüğü taktirde, Moğolların, Makedanyalıların da gelip bizim bu topraklarımız üzerine
hak talep etmeleri gerekir. Çünkü, onlarında artıkları alanda kaldı.. Kürdlerin tüm Ortadoğu üzerine
"tarihsel hakları" olurdu. Haçlı seferleri ve Eyubu
Devleti böyunca 10 binlerce Kürd
Mısır vb.. ülkelere yerleşti ve kaldı..
Sormak lazım bu çevrelere, sizin bu topraklara ayak basmanızdan önce bu
topraklar kimin vatanı yada sizin sevdiğiniz kavramla
yurduydu?
Tarihi belgeler ne diyor? Sizin elinizdeki ve herkesten gizlediğiniz
tarihi belgelere hiç bakıyormusunuz?
Bir kere Kerkük ve dönemin ismiyle ARAPXA, M.Ö 3000'li yıllarda Kürdlerin ataları olan Gutilerin başkenttiydi. Prof. Dr. Kemal M azhar'ın
Kerkük'le ilgili çalismasindan tarihi bilgi açısından
geniş bir pasaj aktarmak istiyorum:
"Kürdistan'da Hurilere ait bir çok eski
yerleşim alanlarının eski isimleri, hala günümüze kadar korunmuş ve
kullanılmaktadır. Örneğin; Dukan'a yakın olan Şimşar yerleşim alanı, Hurilerce Şuşra
diye adlandırılmaktaydı. Bu yer ve daha başka Hurilerden kalma kalıntılar,
bölge baraj suları altında kalmadan bulunmuştu. Hurilerle Arilar
arasında, çok sıkı ilişkiler olduğunu burada vurgulamak gerekmektedır.
Kuşkusuz Huriler başka halklarla karışmışlardı. Ariler, M.Ö 15. yy'dan 4. yy'a kadar Huriler
içinde yönetici bir sınıf olarak vardılar. O dönem Huriler, " fiilen Kuzey
Irak'ın sahipleriydiler".(14) Huriler ülkesinin bir diğer ismi de, "Mitaniler ülkesi"ydi.
Mitaniler de Ariler için kullanılan bir
ismi seçmişlerdi. Kerkük ile ismi bütünleşen ve çivi yazıtlarındada
ispatlanan Zagros halklarından bir diğeri olan ve M.Ö
3000 yılarında "Şarezor ovasının güney bölgesine
yerleşen"(15) Gutiler, Lulular,
Huriler, Subartular gibi Kürd
halkının oluşumunda önemli bir rol oynamıştır. Sonradan Gutiler,"Arapxa"(16) diye yeni bir isimle anılan Kerkük ve
çevresini de kontrol altına aldılar.
Önce Sümerler ve daha sonrada Akadlar küçük Zap, Dicle Nehri, Suleymaniye
dağları ve Diyale nehri arasına yerleşen, "Arapxa"yi kendilerine başkent olarak seçen Gutileri resmen tanıdılar.(17) Sir
Cidny Smith "M.Ö 1000
yıllına kadar Asur Tarihi" adlı kitabında bu gerçekliği teyit ediyor ve
diyor ki: " Gutilerin vatanı Küçük Zap , Dicle
adlı iki su, Suleymaniye dağları ve Diyale nehri arasındaki karesel alan olup, başkenti Arapxa, bugünkü Kerkük'ün bulunduğu alandır". Gutiler ülkesinde, asayiş ve güvenlik vardı, vatandaşları
birlik ve bir kral tarafından M.Ö 3000 yılların ortalarında yönetiliyorlardı.
Görülen odur ki Sümerler, Akadlar ve Asuriler, Gutilerle sürekli bir
savaş içindeydiler. Bundan dolayı Gutiler
"saldırıdan ziyade hep savunma"daydılar.
Tarihi belgelerle de ispatlanmıştır ki Gutiler, büyük
bir güç olan Akad İmparantorluğuna
yönelik saldırılarda bulunmuşlar. Gutiler bir
asır(M.Ö 3000 yılların sonuna doğru) boyunca "Babil"
idare etmişler ve değerli olan bir çok şeyi
Başkentleri olan Arapxa'ya taşimışlardı.
Arapxa'nın ismi olduğu gibi kalıyor. En son olarak
"Erefa" yada
"E'rfe" olarak değiştirilmiş. Kerkük petrol
kumpanyalarına bağlı işçilerin ikamet ettikleri mahale
de "E'rfe" olarak tanınmaktadır".
Daha sonra bu topraklar Medlerce yönetildi ve Kürdler her zaman alanda oldular.
Elde bulunan tarihi verilere göre, Kürdler 5000
yıldan beri Kerkük ve çevresi olan bölgelerde yaşıyorlar....
Yani kısacası Kerkük 5000 yıldan beri Kürdün vatanıdır....
Bunlar belgeli ve sadece Kürdler söylemiyor...
Türklerin eski tarihle ilişkileri yok. onlar
Kerkük'ü "bin yıllık Türk Yurdu" olarak lanse ediyorlar...
Bunun için bir kaç Arap ve Avrupalı tarihçiye başvurmak yararlı olur.
Coğrafyacı Qelqeşendî 1418'de yazdığına
göre:" Iran ve Arap memleketi arasında Hemazan
ve Şarezor dağlarında başlayarak Tekqura
kadar olan bölge de Kürdler yaşamaktadır...... Kerxine(Kerkük), Duqak'da Mirleri tarafından yönetilen Kürdler
yaşamaktadır. ".. (Akt.. Dr. K.M. Ahmed)
Daha fazla alıntıya bu yazıyı boğmamak için, İbni
Haldun, Yaqut, M. Streck, Guy Le Stange
daha bir çok tarihçi Kerkük'ün bir Kürd şehri
olduğunu, Şarezor'un bir Kürdistan bölgesi olduğunu yazıyor.olduğunu yazıyor...
Çaldıran savaşından sonra, Kerkük, Musul ve Hewlêr
Soran Beyliği'nin Miri olan Sinali'nin oğlu Seyid 'in denetimine giriyor. (bunun için Şerefname ve M. E. Zeki'nin Kürdistan Tarihi'ne bakmak
yeterli olacak)
Yine 1514 yıllında Sultan Selim'in İdrisi Bidlisi aracılığıyle Kürd Mirleriyle ilişkiye geçerken, "Akrad Hükümetleri"nin kurulmasını kabul ediyor. Ayrıca
Osmanlı Sultanı "kimsenin Kürd beylerinin
kalelerine, arazilerine dokunma hakkı olmadığını, beyliklerini kendi oğullarına
ve torunlarına bırakabilecekleri vs...."(Kürd ve Kürdistan- Safrasian)
garanti veriyor.. Kerkük'te Kürd beylerinin
denetimindeydi...
Bu konuda o kadar belge ve dokuman var ki, tek bir tanesi ne Cengiz Çandar'ın "Tarihi Türk Şehri" tezini ve ne de
" Türk yurdu Kerkük" tezini doğruluyor..
* www.newroz.com
Navnîşana malpera
vê nûçeyê: Rizgari
http://www.rizgari.com
Navnîşana vê nûçeyê:
http://www.rizgari.com/modules.php?name=News&file=article&sid=687
AÇIKLAMALAR:
Bir defa Cengiz Çandar gibi Amerikancı, Avrupa
Birlikçi ve her türlü TÜRKİYE aleyhine işbirlikçi birinin, TÜRK KERKÜK'ten bahsetmesine şaştık, ama kesinlikle haklıdır.
Yukarıdaki yazıda bir takım "nüfus sayımı" rakamları var.
Bunların İngiliz ve Araplar'ın bölgeyi TÜRK
etkisinden korumak için yaptıkları boşaltmalardan sonra olduğunu, yine de
rakamlarda şişirme ve saptırmalar olduğunu unutmamak gerekir.
Aslında MİSÂK-I MİLLÎ'ye dahil
olan ve bu yüzden aslında TÜRKİYE'ye bağlanması
gereken MUSUL-KERKÜK bölgesi, eğer söylendiği gibi "Kürt ağırlıklı"
olsa idi, İngilizler orada plebisiti kabul ederlerdi. 2003 yılında Amerikan işgâlinden sonra da Kürtler hemen nüfus ve tapu dairelerini
basıp kayıtları yakmazlardı!.. Eğer iddia edildiği
gibi bölge her bakımdan Kürt olsaydı, TÜRKMENLER'i ve
Araplar'ı zorla bölgeden sürüp, KERKÜK'e
Amerikan desteğiyle Kürt nüfus kaydırması yapmazlardı!..
Eğer gerçekten bölgede Kürtler her noktada çoğunluk olsalardı, bugün dahi
gerçek bir nüfus sayımı yaptırmaktan kaçınmazlar, seçimlerde çeşitli hilelere
başvurmazlardı!
Yazının geri kalan kısmında gene HURRİLER, MİTANİLER, GUTİLER , MEDLER "kürt" ilân ediliyor ki, artık yazmaktan bıktık,
bunların hiç birisinin "kürtlük"le alâkası
olmadığını diğer sayfalarımızda açıkladık. Kürtler ancak kendilerini TÜRK
saymaları durumunda bu halklar ile bir yakınlık kurabilirler. Unutmasınlar ki,
bölgedeki kaya resimleri, mezar taşları, kitabeler hepsi ORTA ASYA'daki TÜRK boylarının eserleriyle tıpatıp uyumlu!..
Çaldıran savaşından sonra bölgedeki "kürt hükûmetleri" palavrasını da defalarca cevapladık. OSMANLI her bölgeye sipahilerden bir yönetici tayin ederdi. Kürtler'in yaşadığı bölgeler dağlık ve dağınık olduğu için, onlarla uğraşmamış, ne askere almış, ne de merkezden vali sipahi göndermiştir. Kürtler'e kendi içlerinden birini yönetici olarak tayin etmiştir. Eğer o kişi densizlik ederse, hemen boynunu vurup yerine bir başkasını tayin etme hakkına daima sahipti! Nitekim, Tanzimat sonrasında Kürtler'in de askere alınması söz konusu oluncaya kadar hiç birinden ses çıkmamış, kuzu kuzu itaat etmişlerdir.
Coğrafyacı bilmemkim "bölgede Kürtler'in yaşadığını" söylüyormuş!...
Allah Allah!..
"Türkiye'deki Rumlar genellikle İstanbul'da yaşar" desek, bu
İstanbul'un bir Rum şehri olduğunu mu gösterir?..
Elbette KERKÜK'te de yaşayan Kürtler vardı, OSMANLI'nun MUSUL VİLÂYETİ'nde de!.. Ama bu, bölgenin "kürdistan"
olması demek değildir!.. Orada gerçekten 4 milyon
civarında TÜRKMEN yaşıyordu. Hem İngiliz idaresi altında, hem de Saddam
yönetiminde sürekli kırılmışlar, sürülmüşlerdir. Eğer sağa sola dağıtılmış
TÜRKMENLER, eski bölgelerine dönecek olsa, gene oradaki Kürtler'den
fazla TÜRKMEN olduğu görülecektir. Bölgedeki uşak ruhlu Barzani ve Talabani
yönetiminin korkusu da budur!
O yazıyı yazanın haklı olduğu bir tek nokta var. O da TÜRKİYE'yi
son 50 yıldır yöneten yavşakların çevremizdeki TÜRKLER ile,
bilhassa IRAK'ta zulüm gören TÜRKMENLER ile hiç mi
hiç ilgilenmemesidir. Bunun için Menderes'ten başlayarak Demirel, İnönü, Özal,
Çiller, Yılmaz, Ecevit, Erbakan ve Erdoğan'ı lânetliyoruz. Dünya ve ahırette iki elimiz yakalarındadır!
üstelik bakın, Kürt bölücülerin en önde gidenlerinin Ermeni kırması
olması bir yana, diğer güvendikleri de aslen TÜRKMEN'miş!.. En
iyileri TÜRK sayfasından aldık, okuyun:
Gazi Üniversitesi'nden bir grup bilim adamı Bingöl-Muş-Varto üçgenindeki
aşiretleri araştırdı.
Bölgede iki kardeşten birinin kendisini TÜRK, diğerinin "Kürt"
olarak tanımlanmasından etkilenen ekip, elde ettiği bilgileri Osmanlı
arşivleriyle karşılaştırdı.
Gazi Üniversitesi'nden bir grup bilim adamı Türkler'in
Anadolu'ya ilk geldiği Bingöl-Muş-Varto üçgeninde aşiret araştırması yaptı. 3 il, 5 ilçe ve 17 köyde 42 kişiyle görüşen
akademisyenler, ulaştıkları "sözlü tarihi", 15 bin sayfalık OSMANLI
arşiv belgeleriyle karşılaştırdı ve Türkiye'nin uzun süredir tartıştığı üç
açılıma kadın, Alevi ve Kürt açılımlarına katkı sağlayacak üç
ayak çıktı ortaya. Prof. Dr. Alemdar Yalçın'ın koordinatörlüğündeki 12
kişilik ekibin OSMANLI tapu tahrir kayıtları ve mühimme
defterlerinde (Divan-i Hümayun toplantılarının kayıtları) rastladıkları en
ilginç ayrıntı, Kürt aydınlar Musa Anter'in aşireti
ANTER aşireti ve Kemal Burkay'ın aşireti ŞADILLI
aşiretinin TÜRKMEN orijinli olduğu!..
Bölgede benzer zıtlıklara sık rastlandığını kaydeden Prof. Yalçın ilginç
bir örnek veriyor:
"Kürt kökenli olduğu halde kendisini TÜRK; TÜRKMEN kökenli olduğu
halde kendisini Kürt olarak tanıtanlara sık rastlanıyor. Mesela Varto'daki Hormek aşireti aslında TÜRKMEN soyundan. Ancak bu aşiretten
olanların yarısı TÜRK, yarısı "Kürt" olduğunu söylüyor."
"Bunun en ilginç örneğine de Teker ailesinde rastladık. Ailenin
büyük oğlu Cemal Teker, Celaleddin Harzemşah soyundan geldiklerini bu nedenle TÜRKMEN
olduklarını ifade ediyor. Ona göre Şeyh Sait isyanında HORMEKLER'in
Kürtler'e karşı mücadele etmiş olmaları da bunun
kanıtı."
Buna mukabil ziraat mühendisi kardeşi Mehmet Teker atalarının Zazaca konuştuklarını söyleyerek "Kürt" olduklarını
savunuyor. Aradaki çelişkiyi ise açıklayamıyorlar.
Prof. Yalçın 13. yüzyılda Bilecik Söğüt'te yaşayan Ekrad
(Kürt) aşiretini de hatırlatıyor:
"Ekrad beyinin kızı Osmanlı Devleti'nin
fikir babası Şeyh Edebali'nin ikinci eşi. Bu da
gösteriyor ki etle kemik gibi girmişiz birbirimize. Şu Kürt, şu TÜRK diye ayırt
etmek mümkün değil."
Araştırmanın sonuçlarına göre en büyük yanlış, bölgeyi tek unsurlu olarak
(yani "Kürt bölgesi Kürdistan olarak) kabul etmek!.
Çünkü Anadolu'nun hiçbir yerinde, soyutlanmış, lokalize olmuş bir topluluk yok!..
Prof. Yalçın, üniversitelerin çok iyi örgütlenerek yöreyle ilgili çok
yönlü alan araştırmaları yapması gerektiğini söylüyor:
"Bunu Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) koordine edebilir. Elde edilen veriler
siyasilere aktarılır. Ancak bu şekilde kalıcı kardeşliği sağlayacak köklü
önlemler oluşturulabilir."
Prof. Yalçın'ın sözlerini üniversitenin rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan da
destekliyor:
"Kürt açılımının öncelikle bilimsel altyapısının oluşturulması
gerekir. Ayrıca pahalı bir çalışma. Sadece bizim bu bölgede yaptığımız
araştırmanın bütçesi 500 bin dolara kadar çıkacak. Bizim çalışmamız deryada bir
zerre. Oradaki kültürel ve sosyolojik yapı bilinmeden, bölgede yaşayanların
psikolojileri ve ne istedikleri tespit edilmeden yapılacak açılım sakıncalar
doğurabilir. Devlet desteklerse birkaç yıl içinde tüm alan çalışması
tamamlanabilir."
Prof. Alemdar Yalçın Bingöl Dağları'nı İsviçre'ye benzetirken Kürt
açılımına katkı sağlayabilecek ipuçları veriyor:
"Besicilik yörenin bitki örtüsü açısından Türkiye için öyle bir
avantaj ki; binbir çeşit bitkiden beslenmiş
koyunlarla besicilik yapıldığında Avrupa'da kimse bizimle rekabet edemez! 16.
yüzyılda bölgede ipekböcekçiliği varmış. Şu anda da ipekböcekçiliğine dönülecek
yerler var. Türkiye ipek ihraç edebilecekken ithal ediyor."
"Bölge, en kaliteli demir madeninin çıktığı yer. Maden ocakları hâlâ
duruyor. Bölge, sağlık turizmi, yamaç paraşütü, kültürel etkinlikler için
bulunmaz güzellikte. Terör medyada fazla abartılı gösterilince memur ağlayarak
gidiyor. Önce Sivas?tan öteki taraf yaşanmaz yargısı
yıkılmalı."
Araştırmalar sırasında bugüne kadar kimselere gösterilmeyen sandıklar
çıktı ortaya. Bir Alevi dedesinin sandığında bulunan pembe kağıt
üzerine yazılmış 6 metrelik şecere (soy ağacı) tüm ekibi heyecanlandırdı. Arap
alfabesiyle yazılmış metnin altındaki 1231 tarihi doğruysa, belge 718 yıldır
bez torbalarda saklanıyor. (BU CÜMLE HABERCİNİN BELKİ DE AÇIKLAMAYI YAPANIN
CEHÂLETİNİ GÖSTERİYOR!..BÖYLE BİR BELGENİN ÜZERİNDEKİ
TÂRİH, MİLÂDÎ DEĞİL; HİCRÎDİR, 1231 HİCRÎ, MİLÂDÎ 1817'E FALAN DENK GELİR...
AYNI TARZ HATA, BAYBURT'TAKİ "ARAP BABA" TÜRBESİNDE DE YAPILMAKTADIR.) Yazının karakteri, kök boyadan özel olarak üretilmiş
mürekkebi çok eski bir belge olduğuna işaret ama gerçek yaşın tespiti için
kâğıttan bir parça, "âcil" kodlu olarak
karbon testine gönderildi. TÜBİTAK'tan testin sonucu bekleniyor.
Sünni ile Alevi aşiretler arasındaki ilişkileri de inceleyen ekip, en
önemli farkın evlilikte olduğunu gözlemledi: Sünnî aşiretlerde çok evlilik göze
çarparken, Alevilerde tek eş hüküm sürüyor. Mesela İmam Rıza Ocağı'na bağlı
TECİRLİ Alevilerinde, tek evliliğin garantisi mavi ferace. Eşi zina yapan
kadın, mavi feraceyi giyerse, kocasını boşamış sayılıyor. Bu geleneğin 1900'lü
yıllara dek devam ettiği anlatılıyor.
Araştırma sonucunda bir de aşiret haritası oluşturuldu. Bölgede değişik
dönemlerde yüzden fazla aşiret yaşadığına işaret eden Yalçın, göçler ve
savaşlar nedeniyle çok fazla sirkülasyon olduğuna
dikkat çekiyor. 18. yüzyıldan önce CİBRAN aşiretine rastlanmadığını, padişah
fermanlarında geçen ULUS aşireti mensuplarının ise bugün varolmadığını
anlatan Prof. Yalçın, bölgede hangi yüzyılda hangi aşiretlerin varlığını
sürdürdüğüne, sürdüremeyenlere ne olduğuna ilişkin verilerin üç cilt halinde
çıkarmayı düşündükleri kitapta yer alacağını ifade ediyor. (BU DA HATA!.. "ULUS" AŞİRET DEĞİL, KONFEDERASYON DEMEKTİR.
"KARA ULUS" DENİNCE, O AD ALTINDA TOPLANAN AŞİRET TOPLULUKLARI
KASTEDİLİR.)
SAYILARLA AŞİRET ARAŞTIRMASI
Kaç gün sürdü: 15 gün alan, 2 ay arşiv çalışması
Kat edilen yol: 3300 km
Görev alan kişi: 12
Yüz yüze görüşülen kişi sayısı: 42
Çekilen fotoğraf: 2285
Çekilen görüntü: 19 saat
Ses kaydı: 22 saat
Taranan kitap: 195
İncelenen mühimme defteri: 15 cilt
Vakıf belgesi: 150
İncelenen tapu tahrir defteri: 2000 sayfa
İncelenen hazine-i evrak defteri: 1800 sayfa
Taranan toplam metin sayfası: 15.000
EK AÇIKLAMA:
Bu açıklamada YÖK'ün araştırmalara öncülük etmesi istenmiş. YÖK Başkanı
da geçenlerde bilir bilmez, "türkiye'de 12-13
milyon kişinin >kürtçe< konuştuğunu" öne
sürüp, "Kürt Dili ve Edebiyatı" bölümü açmaya kalktı!.. Bu yanlış ta, doğru olan bir taraf var. ANADOLU KÜLTÜRÜ
ve ANADOLU AĞIZLARI araştırılmalı!.. AŞİRETLER, GÖÇLER
araştırılmalı!.. ALEVİLİK araştırılmalı, ve kimin ne
tür bir alevî olduğu ortaya çıkarılmalı!.. Çünkü bugün bin çeşit alevî
var, kendini tek gerçek müslüman sayandan, İslâm'la,
Muhammed'le, hatta Ali'yle hiç ilişkisi olmadığını öne süren, güneşe dönüp
secde eden alevi var!.. Bu konular özellikle doğudaki
üniversitelerde kurulacak enstitülerde hevesli gençler, akademisyenler
tarafından araştırılmalı, ve sonuçlar yayınlanmalı!..
O zaman kapalı kutular açılır, gerçekler ortaya çıkar, asıl AÇILIM bu olur!
***
-- Y.A. , 20.8.2009
SEVGİLİ DOSTLAR BİLİYORSUNUZ, BUGÜNLERDE DEVLETİ BÖLME OPERASYONU ABD -
AB İSTEĞİ OLARAK SÜRDÜRÜLÜYOR, TÜRK CUMHURİYETİNİ DEVLETİNİ BÖLDÜRMEMEK ADINA;
SULTAN YAVUZ SELİM'DEN BU YAN BAŞKALDIRACAK DİYE DEVŞİRMELERİN MARİFETİYLE
KÜRTLERE ASİMİLE ETTİRİLEREK KÜRTLEŞTİRİLEN MİLYONLARCATÜRKMEN VAR BUNLARIN
AİLE SOY ADLARI, YERLEŞKELERİ DEVLETİN ELİNDE DURUYOR,
BU TÜRKMEN SOYDAŞLARIMIZIN TEK TEK AÇIKLANARAK DOĞUDA
KÜRT DENEN GÜRUHUN KAÇ KİŞİ OLDUKLARININ BİLİNMESİ, BU VATANIN TÜRKLÜĞÜNÜN
İSPATI, MANDACILARIN OYUNLARININ BOZULMASI İÇİN OLMAZSA OLMAZ ACİL ŞARTTIR. BU
KONU DA BÜTÜN TANIDIKLARA BU DURUMU AKTARARAK KAMPAYALAR DÜZENLEMELİYİZ,
SAYGILARIMLA, TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR, NE MUTLU TÜRK(ÜM) OLANA(DİYENE), BÜTÜN
TÜRKLER BİRLEŞİN
CEVAP:
Haklısın kardeşim. Hep diyoruz, TÜRKİYE'de
herkesin kökünü, kökenini, ana dilini (ağız-lehçe olmak üzere), varsa
aşiretini, tahsilini, mesleğini, ve varsa sakatlığını
belirleyecek doğru-dürüst bir nüfus sayımı yapılması lâzım. İşte o zaman "TÜRKİYE'de 20 milyon kürt"
veya "7 milyon özürlü" gibi palavralar sona erer!..
Gavurların elinden de TÜRKİYE'yi
bölme malzemeleri alınmış olur. Bölücübaşı, bebek kaatili, ruh hastası Artin Agopyan kalkmış, "40 milyon Kürt beni bekliyor,"
diyor!.. Yahu, seni destekleyen partinin aldığı oy 2,5
milyon bile değil!.. Yani 40 milyon Kürt olsaydı bile,
ancak % 5'i sana kanmış anlamına gelirdi!..
Maalesef Özal'ın yaptığı en büyük kötülüklerden biri de, nüfus
sayımlarını on yıla çıkarıp âdeta ortadan kaldırmasıdır. 1985'den bu yana
gerçek bir sayım yapılmamıştır. O yüzden rakamlar ortalıkta uçuşup duruyor!
***
-- M.M. , 28.8.2009
sayın yetkili merhabalar nasılsınız , neden
tarihimizi bizlere öğretecek şekilde kitaplaştırmıyosunuz.
bildiklerinizin binde birini bilmek öğrenmek istiyorum
saygılarımla
CEVAP:
Maalesef yazdıklarımızı kitaplaştıracak ne paramız var, ne de
yayıncılarla uğraşacak vaktimiz... Ama yazıları internetten indirip ciltleterek
siz kitap haline getirebilirsiniz.
***
-- A.B. , 28.8.2009
Selamun Aleyküm,
Değerli hocam, başvekilimiz R. Tayyip ERDOĞAN' ın
Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin eşbaşkanı
olduğu ve son zamanlardaki "Kürt Açlımı"nın
bu eşbaşkanlığın bir gereği olduğu ile ilgili
belgelere ulaştım. Bu durumu size de sorup teyit etmek gereğini duydum. Bu
durumla ilgili herhangi bir bilginiz varsa benimle paylaşır mısınız? Şimdiden teşekkürler...Vesselam...
CEVAP:
Elbette. Bu hükûmetin bütün üyelerinin ta ilk
kurulduğu günden beri yaptığı her iş ABD ve AB talimatı ile yürütülmüştür ve
hâlâ öyle yürütülmektedir.
Nereden mi belli?.. Hatırlarsınız, Tayyip Efendi
daha milletvekili bile selçilmemişken, kendini deli
danalar gibi bir Avrupa'ya bir Amerika'ya attıydı ya, o günlerde ABD Başkanı
Bush, bu hiç bir sıfatı olmayan kişi ile görüşmüştü. Neden? Emirlerini,
isteklerini dile getirmek için. Daha sonra Abdullah Gül, Başbakan iken 3 Nisan
2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell gizli mutabakatı, hem de televizyonda
"içeriğini size açıklayamam" diyerek Sedat Sertoğlu'na
dile getirmişti. (Vatan Gazetesi 24 Mayıs 2003) Aydınlık Dergisi'nin defaatle yayınladığı bu gizli anlaşma metni tüyler
ürperticidir. Sadece Kürt Açılımı'nı değil; Ermeni Açılımı, Rum Açılımı'nı da
kapsar!
Gizli
mutabakatın içeriği özetle şöyledir :
1. Türk askeri Irak’ın kuzeyinden çekilecek: Irak’ın kuzeyinde bulunan
bütün Türk birlikleri ve Türk ordusuna bağlı özel kuvvetler, dört ay içinde
aşamalı olarak Türkiye sınırları içine çekilecek. (2003 den Sonra Cekildi)
2. Sınır harekâtlarına son: Türk ordusu bundan böyle hangi gerekçeyle
olursa olsun, sınır ötesi harekâtta bulunmayacak. PKK/KADEK’in
Türkiye egemenlik alanı dışında takip ve bastırılması harekâtlarına da son
verilecek.
3. PKK’ya askerî harekât için ABD’den izin: PKK/KADEK’E karşı Türkiye
devletinin egemenlik alanı içinde yapılacak askerî harekâtlar için, ABD askerî
makamlarına haber ve bilgi verilecek, izin alınacak.
4. Türkiye’ye ambargo ve askerî yaptırım tehdidi: Eğer Türk Silahlı
Kuvvetleri, PKK/KADEK’e karşı ABD askeri makamlarına
bilgi vermeden ve izin almadan harekât yapacak olursa, ABD hükümeti, “Kürt
halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı” çerçevesi içinde
uyarıda bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo
ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak.
5. ABD’nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek ve katılım:
Türkiye, ABD’nin İran’a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı sınırlı
askerî harekâtlara, ABD’nin talep etmesi halinde şartsız olarak üs ve taşıma
kolaylıkları sağlayacak, askerî birlik verecek. Türk birliklerinin üst komuta
yetkisi, ABD komutanlığında olacak. (Radikal, 14 Mart 2006)
6. Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim: Türk ordusunun asker
sayısı ve silah kuvveti, ABD’nin uygun bulduğu sayı ve kabiliyete indirilecek,
özellikle tank ve ağır silahların miktarı düşürülecek, savaş uçağı sayısı
sınırlanacak, bütün silah ve cephane bundan sonra ağırlıklı olarak kısa
menzilli taktik savunma kavramına [Belgede konsept
deniyor] göre ayarlanacak, Türkiye’de bulunan ABD ve NATO irtibat subaylarının
görev alanları ve yetkileri genişletilecektir.
7. Irak’ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen
tanınacak: Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan ve sözümona
‘Kürdistan’ adı verilen kukla devlet, resmen ilan edildikten sonra, Türkiye
tarafından da resmen tanınacak. Türk devletinin kukla devletin kuruluşunu
“savaş nedeni” sayan Millî Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve
kararları kaldırılacak.
8. PKK/KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af: Abdullah Öcalan ve diğer
dört lideri dışında bütün PKK/KADEK yönetici ve elemanlarına geniş kapsamlı af
çıkarılacak.
9. PKK/KADEK yasallaştırılacak: Etnik grupların yasal siyasete
katılmaları önündeki bütün yasal kısıtlamalar ve engeller kaldırılacak. Af
yasasıyla bağlantılı olarak PKK/KADEK’e yasal siyaset
düzleminde yer alma olanağı sağlanacak, hapiste veya dağda bulunan
yöneticilerin siyasal mücadeleye katılmaları için gerekli hukukî ve siyasal
önlemler alınacak ve uygulanacak.
10. Belediyelere özerklik: Kamu Reformu Yasası ve yeni Yerel Yönetim
Yasaları hızla çıkartılarak, Türkiye’deki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı
şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak
yürütülecek.
11. Dört yılda aşamalı olarak federasyona geçiş: Türkiye, dört yıl içinde
uygulanacak bir planla, üniter devlet yapısını terkederek, federasyona geçecek. (Bölgesel Kalkınma
Ajansları kanunu çıkarıldı, aslında Türkiye'yi 26 eyâlete
bölen kanundur.,)
12. Kıbrıs’ta Denktaş devredışı bırakılacak ve
Annan Planı küçük değişikliklerle uygulanacak: KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş,
“Arafat modeli” denen uygulamayla devre dışı bırakılarak, Kıbrıs’ta Annan Planı
bazı küçük değişikliklerle hayata geçirilecek.
13. Ege’de Yunanistan’ın taleplerine esnek tutum: Ege kıta sahanlığı
konusunda Türkiye, Yunan doktrinine daha esnek davranacak, Türk jetlerinin uçuş
alanı daraltılacak, sık sık ortaya çıkan “it dalaşı”
sorunu Yunanistan rahatsız edilmeden çözülecek.
14. Ermenistan’a yönelik kısıtlamaların kaldırılması: Türkiye’nin
Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek, sınır
ticaretinde Ermeniler lehine düzenlemeler yapılacak, Ermenilerin Türkiye’ye
gezilerindeki bazı kısıtlamalar kaldırılacak.
Yani, bu başımızdaki hükûmet TÜRK DEVLETİ'nin hükûmeti değil; ABD
ve AB hükûmetidir!.. Bilmiş
olun!
***
From:M. B. , 28.8.2009
sayın yetkili merhabalar nasılsınız,
neden tarihimizi bizlere öğretecek şekilde kitaplaştırmıyosunuz.
bildiklerinizin binde birini bilmek öğrenmek istiyorum
saygılarımla
CEVAP:
Kitaplaştıracak param da yok, vaktim de. Ancak aklıma bir fikir
geldiğinde, bir tarihî gerçek tesbit ettiğimde
bilgisayarın başına oturup tuşlara basıyorum. Kitaplaştırmayı da başkaları
yapsın artık.
*****
· DİĞER BÖLÜMLER : OKURLARLA
SOHBET - MEKTUPLAR / 7 , OKURLARLA SOHBET -
MEKTUPLAR / 28 , BATI ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ , DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN PAYI , TÜRKLERLE
İLGİLİ LİNKLER , GİRİŞ