OKURLARLA
SOHBET – 34
H.B.H. , 7.11.2011
Değerli Türk İlim
adamımız Tahir hocam ;
Güneş-Dil Teorisi bölümünü biraz daha açıklayıcı olarak yani halkın diliyle
halkın anlayabileceği genişlikte düzenleyebilir misiniz?
Ayrıca AĞ kelimesi Süryanicedir ve 'Ey Rabbim' anlamına gelir, AĞ kelimesinin (
A + A + A + A = AĞ ) Türkçeden başka bir de
Süryanicede anlamı bulunuyor; bu gerçek Güneş-Dil Teorisini delmiyor mu ?
Güneş-Dil Teorisi bölümümüzde şu çözümleme : YAĞMUR =
AY+AĞMUR derken AĞMUR kelimesi neden çözümlenmeden bu kelimeye direk 'akarsu'
anlamı verilmiştir? Oysaki yat kelimesi ; AY + AT =
AYAT = YAT şeklinde çözümlenmiştir?
Roma Medeniyeti Etrüsklerden Yunan Medeniyeti Pelasglardan
gelse bile sonuçta Sanayi Devrimi-Aydınlanma yıllarında kazanan yine batı oldu;
bizi Etrüsk-Pelasg ya da Prototürkçe
bilimsel belgeler kurtarmadı.demekki
Avrupa rönesansının ruhunu - esprisini anlamamız
gerekiyor, medeniyetlere ev sahipliği yaptığımız gerçeğinden önce, bilmiyorum Sizne düşünürsünüz ?
Kuzey Anadolunun Türklüğü bölümünün tamamlanmış son
haline ulaşmayı çok istiyorum.
Hayırlı Bayramlar dilerim hocam. Esselamun Aleyküm.
CEVAP:
Güneş-Dil Teorisi bölümünü daha geniş hâle
getirmeye çalışacağım. Ancak bu konudaki diğer sorularınıza cevap verecek kadar
“linguistik” bilgim yok. Belirttiğim gibi, ben bu
sayfayı o konu üzerinde çalışmış olanların kitaplarından yararlanarak
hazırladım. Yalnız şu kadarını belirtebilirim: O tarihlerde SÜMER-AKAD-ELÂM-ASUR kabileleri sıkı
bir ilişki içinde idi ve birbirlerinin dillerinden yararlanıyorlardı. İki dilde
yazılmış pek çok tablet, ve iki dilde ortak pek çok kelime vardır.
Avrupa ruhu-espirisi bir yana, sizin espri anlayışınıza bayılıyorum!.. Avrupa’nın kalkınmasını ruha falan bağlıyorsanız,
yanılırsınız. Avrupa’yı zenginleştiren,
vahşî ama teknoloji sahibi bir toplum yapan köleci zihniyeti ve 1492’den
itibaren Amerika kıt’alarını, 1700’lerden itibaren de
Afrika, Hindistan, Çin
ile Pasifik adalarını iliğine kadar sömürmesidir. Yoksa gittikleri
ülkelerde Rönesans eserlerinden çok daha ileri heykeller, binalar,
edebiyat eserleri ile karşılaştılar ama bunları listelerine almadılar.
“Dünyanın Yedi Harikası” hep Batı ile İlgilidir. O yüzden “Batı Anadolu’nun
Türklüğü” bölümüne şimdilik eklemek istediğim bir şey yok.
Ben de sizi ve bütün
okurlara, bütün İslam Dünyası’na hayırlı bayramlar dilerim.
***
C. Melangolia , 11.11.2011
iyigünler birsorum o lacak tı?
CEVAP:
Olsun
kardeşim de, soru nerede???
***
S.E. , 13.11.2011
Bu arkadaşımız bize Türk Dünyası HaberAjansı sitesinde yayınlanan “Bu Aileye mi Sınır Teslim Edilecek?..” başlıklı yazıyı
göndermiş. Hükûmetin Amerikan uşağı Mesut Barzani ile yaptığı görüşmeyi
anlatıyor. Tamamen haklı. Siteden yazıyı okuyabilirsiniz.
***
S.A. , 23.11.2011
Yoxdur harayına gälän Kärkükün
Irak Türkleri öldürülmeye, kaçırılmaya ve göçe zorlamaya maruz kalmaktadır. Bu
baskı, zulüm ve insan hakları ihlalleri Irak Türklerini yıldırmak ve sindirmek
amaçlıdır. Dünya ve insan hakları kuruluşları Irak Türklerine yapılan bu
haksızlıklara seyirci kalmaktadır. Haklı olarak insanın aklına şu soru geliyor,
Irak Türkleri insan sayılmıyor mu? Azeri şairŞirinxanım
Kärimbäyli Şadiman
hanımefendi Kerkük’te yaşananlara çok güzel ve anlamlı bir şiirle ithaf
ediyor.
Yoxdur harayına gälän Kärkükün
Şirinxanım Kärimbäyli Şadiman
Äli Kärküklünün “Kerkük kan
ağlıyor, Anavatan ise Gazze sevdasında”mäqaläsinä
ithaf
İndi göylärindä güllädi
uçan…
Yoxdur harayına gälän Kärkükün.
Varmı ağrısına bir qucaq
açan,
Axan göz yaşını silän Kärkükün?!
Hanı naläsinä bir hay deyäni?
Keçib şär älinä göy at yüyäni,
Uzanan savaşlar bitmäzmi yäni?
Olmazmı üzünä gülän Kärkükün?
Yağı gözün dikib malı-mülkünä,
Bürünüb düşmäni hiylä kürkünä.
Tuş gälib fitnäyä, tuş gälib kinä,
(Şär toru toxunur bu Ärtürkünä…)
Dinmäyir halını bilän Kärkükün.
İraqı batıran qana, qırğına,
Hiyläni qaldırır şeytan
dağına,
Kim çatır yurdunun ağlar çağına?
Därdläri yığılır ilnän Kärkükün.
O imdad diläyir türk ellärindän,
Asılıb färyadı can tellärindän,
Nä gälär kömäksiz, täk ällärindän…?
Ağrısı deyilmir dilnän Kärkükün.
Türk türkün halına niyä yanmayır?
Yatdığı yuxudan bir oyanmayır,
Türk Türk arxasında, heç dayanmayır,
Yurdu yağmalanır elnän Kärkürkün.
Qalxın mäzarlardan, yatmış
Sultanlar,
İşğallar altında inlär
Vatanlar,
Filin qulağına girib
yatanlar –
Gälir düşmänläri selnän Kärkükün.
Ordusuz, silahsız türkmän neyläsin?
Haqqı saymazlara nä ärz eyläsin?
Çocuq harayların kimä söyläsin?
Naläsi oylanır yelnän Kärkükün.
İncidib sıxırlar qaçsınlar yurddan,
Keçir ağrıları lap yeddi qatdan,
Düşüb igidläri daha yel atdan…
Alovu basılır külnän Kärkükün.
Orda sinäläri ahla sökürlär,
Başbilänlärini äzib-tökürlär,
Dağların üstünä dağlar çäkirlär,
Ağlayır üräyi telnän Kärkükün.
Biz niyä birläşä bilmirik, Türklär?
Bir-birin göz yaşın silmirik,
Türklär,
Daha öncälärtäk gülmürük, Türklär?
Çapmır göy atları çölnän Kärkükün.
Haqq dada yetmäsä şärlär qollanar,
Bağlı ayaqları attäk nallanar,
Qardaş harayına qardaş yollanar,
Başı sığal tutmur älnän Kärkükün.
Biz dä Kärkük täki täkländik bir vaxt,
Yağı evimizdä qurdu qanlı taxt!
Ayılın, ey Türklär, gözlämäyir
vaxt…
Qazılır mäzarı belnän Kärkükün…
Şadiman, “evlärin dalı qayaydı…”,
İndi qayalarda min ahı-vaydı,
Bäbäkdän tökülän gurşadı çaydı,
Süzülür göz yaşı gölnän Kärkükün.
19.09.2011 / Pirallahı
Yalquzaq
http://www.yalquzaq.com/?p=21301
Kerkük Kan Ağlıyor, Anavatan İse Gazze Sevdasında
Ali Kerküklü
Irak işgalinden beri Irak Türklerini sindirmek, yıldırmak, öldürmek, göçe
zorlamak ve mallarını ele geçirmek ve fidye istemek için, kaçırılmaları sıkça
yaşanmaktadır. Kerkük’ün güvenliği ABD ve Kürtlerin denetiminde, Kerkük’te
kaçırılan ve öldürülenler ise hemen hemen tamamı Irak
Türkleridir, bunun bir anlamı olmalıdır. Ayrıca Türkmenlerin Kerkük’ün kaderinde
ciddi rol oynamalarına mani olmak ve onları yıldırmak ve sindirmek amacıyla
özellikle tehdit, öldürme ve tutuklamalar yapılıyor, Türkmenler işsiz
bırakılıyor ve kamu da çalışmaları engelleniyor. Ayrıca Irak Türklerine
psikolojik savaş uygulanıyor ve bu savaşın boyutları tahmin edilenden daha
büyüktür. Amaç Korkutmak, sindirmek, yıldırmak, öldürmek, toplum arasında
güveni sarsmak ve kaos yaratmaktır. Tüm bunlar göz
önüne alınıp son 8 yıllık gelişmelere bakılınca, bazı güçlerin Kerkük’te gizli
siyasi ajandası olduğu ortada. Ama bu hain eller sevinmesinler, Irak Türkleri
yerini yurdunu dağdan ve çölden gelenlere bırakmayacaktır.
2003’te ABD 1 Mart Tezkeresi reddinin ardından Kerkük’teki asker, istihbarat ve
sivil idaresini işgalcilere öncülük eden Kürt gruplarına teslim eder. Kerkük’te
yaşanan bu olaylar sistematik, düzenli, bilinçli bir şekilde yapılmaktadır.
Amaç Irak Türklerini göçe zorlamak. Irak Türkleri bölgede silahsız bir
toplumdur, şayet Irak Türkleri bölgede söz sahibi olmak istiyorsa, silahlı güce
sahip olmalıdır. Her ülke kendi menfaati doğrultusunda bir grubu
desteklemektedir, ama Irak Türkleri sahipsiz. Bu milletin sahibi olsaydı bu
hallere düşer miydi? Irak’ta devlet diye bir şey yok. Eline silah alan herkes,
kendi hakimiyetini ilan edebilmekte. Irak Türkleri
bugün kan ağlıyor, öldürme, kaçırma ve göçe zorlamaya maruz kalmaktadır.
Türkmen doktorlar, bilim adamları, iş adamları kaçırılıyor veya öldürülüyor.
Hedef açık ve net Türkmenleri yerinden yurdundan edip göçe zorlamaktır. Tarihi
sorumluğu olan anavatan Türkiye nerede? Kardeşleri Gazzelilere
ağlıyor!!!! Türkmenleri bu hallere koyanlar
utansın.
CEVAP:
Bu
kardeşimiz son derece haklı. Nedense, Cumhuriyet’in hiçbir döneminde Türk hükûmetleri Musul-Kerkük-Halep Türkmenleri ile hiç ilgilenmemiştir. Âdeta onları
yok saymıştır. Halbuki bırakın, bu bölgeleri bütün
Arabistan yarımadası bundan 100 sene önce TÜRKİYE idi.
Nasıl
bu kadar kolay hem o bölgeden, hem de o bölge halkından vazgeçilebilir?.. Yani, yarın, ALLAH korusun, Adana-Mersin-İskenderun-Hatay
elimizden çıksa, hemen oraları ve orada yaşayan vatandaşlarımızı unutacak mıyız?.. Hiç olur mu öyle şey?..
Bu
bakımdan Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu
başta olmak üzere bütün hükûmet ve medya, en az Libya, Suriye
olayları ile ilgilendikleri kadar Irak ve Suriye Türkmenleri ile ilgilenmelidirler!
Aksi takdirde büyük vebâl altında olurlar.
Sırası
gelmişken ekleyelim, Erdoğan on tane iş yaparsa 1-2’si iyi, gerisi kötü oluyor!.. Hani
İsrail’e çatması, Filistin halkını
savunması iyi idi, ama Amerika’nın ve Obama’nın borazanı gibi Kaddafi’ye
ve Esad’a
çatması çok büyük bir yanlış idi. Hele zalim NATO güçlerine katılıp
Libya üzerine gemi göndermesi, bırakın
Türklüğü; gerçekten ne insanlığa, ne de İslam’a sığar bir davranış idi!.. Sen nasıl olur da, elin gavuru ile bir olup Müslüman bir
ülkeye sefer açarsın?.. Hiç yakışır mı?.. Kaddafi zalimmiş!.. Kim demiş?.. Hıristiyan, emperyalist Batılılar!
Olsun!.. Senin kuyruğuna takıldığın o zalim Batılılar altı ayda,
zalim(!) Kaddafi’nin kırk yılda öldürdüğünden daha
fazla masum insanı
Öldürdüler!.. Bütün Libya şehirlerini yakıp yıktılar! Halkı aç, susuz,
sefil bıraktılar!..
Saddam
için de aynını dememişler miydi?.. Otuz yılda 30.000
kişi öldürmüş!.. Doğrudur... veya doğru olabilir!.. Peki, 1991’den bu yana geçen yirmi yılda zalim
Hıristiyan Batılılar ve onların Özal-Çiller-Demirel-Ecevit-Erdoğan gibi
destekçileri 3.000.000 insanı bombalarla, kurşunlarla, aç, susuz, elektriksiz,
ilaçsız bırakarak öldürmediler mi?.. Yine milyonlarcasını yaralayıp sakat bırakmadılar mı?..
Ülkeyi
Bir uçtan
bir uca yakıp yıkıp üstüne bir de bölmediler mi?
Bırakın
artık bu palavraları!.. Hiçbir ülke dıştan müdahale
ile kurtulmaz!.. Kurtarılamaz!..
Yapılacak şey, “ Biz Libya halkının yanındayız.
Eminiz ki,
en kısa zamanda kendi meselelerini halledecek ve düze çıkacaktır,” demekten
ibaretti. Aynısı Suriye için de
geçerlidir!.. Bugün
Irak ta
Şiiler de, Kürtler’in çoğu da, Sünniler gibi Saddam’ı,
Saddam dönemini arıyor!.. Yarın Libya halkı Kaddafi’yi ve
Kaddafi dönemini aramaya başlayacak!..
Esad alevî azınlığın
temsilcisidir, Sünniler bundan rahatsız olabilir. Ama Amerika’nın,
Avrupa’nın kışkırtması ile
onu devirirlerse,
ülke karışacak, belki bölünecek, ve ilerde Suriye halkı da Esad’ı
arayacaktır!.. Bizimkilere düşen Amerika’nın kirli
ağzıyla Esad’ı azarlamak değil, “Suriye’deki
kargaşadan üzüntü ve endişe duyuyoruz. İnşallah Suriye halkı en kısa zamanda en
uygun çözümü bulur ve ülke sükûna kavuşur,” demektir.
Böyle
yapılsa idi, ne Suriye devleti tekrar Türkiye düşmanı olurdu, ne Suriyeliler
bizim hacıların otobüsüne saldırırdı!
Dediklerimize
inanmıyorsanız, aşağıda S.A. tarafından göndelirmiş
olan Ali Kerküklü’nün makalesini okuyun.
***
ABD, ÖZGÜRLEŞTİRİLMİŞ
IRAK’TAN ÇEKİLİYOR !
Ali Kerküklü (Irak'a Özgürlük Operasyonu ve Kerkük
Kitabının Yazarı)
Yavrusunu
Kaybeden Bir Türkmen
Anne
2003 baharında insanlık, doğanın güzelliklerinin tadını çıkarmaya
hazırlanırken talihsiz Irak halkı, dünya tarihinin en büyük emperyalist güçleri
olan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin saldırı ve işgallerine maruz
kaldı. Demokrasi ve özgürlük vaadi ile sahneye çıktılar, ama “Demokrasi ve
özgürlük” oyununun her sahnesinde, insanlık adına yüz kızartıcı görüntülerden
başka bir şey sergileyemediler. Bu toprakları, mazlum insanların kan ve
gözyaşları ile suladılar. Okyanus ötesinde hazırlanan ve yirmi iki ülkenin
sınırlarını değiştirmeyi öngören Büyük Orta Doğu Projesi bu coğrafyada adım adım uygulanıyor. Bu kapsamda bir Kürt Devleti'nin
temellerini atan işgalci güç Amerika ve İngiltere Türkmen kentlerini de bir bir kürt aşiret reisleri
kontrolündeki peşmergeye teslim ediyor. Saddam
Hüseyin'in otuz beş yıl baskı ve zulüm altında tuttuğu ve Araplaştırma
politikalarına maruz bıraktığı Irak Türkleri, bugün hem işgalci Amerikan ve
İngiliz güçleri hem de işbirlikçi Peşmergelerin zulmü
altında yaşam ve kimlik mücadelesi veriyor. Petrol yatakları üzerinde kurulu bulunan Kerkük'ün, gelecekte
çok daha önemli bir petrol üretim merkezi haline geleceği biliniyor. Kürt
grupları, bu zengin kaynaklar üzerine oturmanın hayallerini kuruyor. Kürt grupları, Türkmen şehri Kerkük’ü ele geçirmek için işgalci ABD ve
İngiliz güçlerinin de desteği ile Kerkük’e 700 bin Kürt ithal edildi. Kerkük’ün
demografik yapısı değiştirilmeye çalışılıyor. 1927 yılında Türkmen Şehri
Kerkük'te Baba Gürgür'den çıkan petrol herkesin can
damarı olacaktı. Olacaktır da bunun Kerkük'e faydası ne? Kerkük, bu gezegende,
aklımıza gelebilecek en büyük servetin (zengin petrol yatağı) üzerinde oturup,
ama yoksulluk ve sefalet içinde yaşatılan insanların kenti.
İşgal güçlerinin, Irak'lı tutuklulara işkence yapması -tutukluların
dövülmesi, aşağılanması, cinsel istismara uğraması ve öldürülmesi dünyanın
gündemine oturmuştu.“Medeniyetin taşıyıcısı” olduğunu iddia edenlerin,
hemcinslerine karşı yaptığı işkenceler, insanın kanını donduracak türdendi. ABD
ve İngiltere Irak'ı işgal ederken Sünni, Şii ve Kürt diye ithal bir proje ile
geldiler. Iraklılık kimliğini silmek için her yola başvurdular, tüm oyun ve
planlarını iki mezhep ve bir etnik üzerine kurmuşlardı “böl ve yönet”. İşgalden
sonra Irak’ta ölenlerin sayısı 1milyondan fazla ve 4 milyon Iraklı ise yerinden
yurdundan oldu. Bu oyunun adı ise “ Özgürlük ve demokrasi” idi, ama ne özgürlük
değil mi? Bugün Irak, Can güvenliğinin olmadığı, dünyanın en tehlikeli
ülkesidir. İşte Irak'a ve Iraklılara vaat edilen ve getirilen “özgürlük ve
demokrasi”!
ABD ve İngiltere'nin yeni emperyalist stratejisinin pilot bölgesi olan
Irak'ta, bölgeyi giderek ateş, vahşet, nefret ve kin girdabına sürükleyecek
olan kaos stratejisini lanetlerken, bu stratejinin
gölge oyuncuları ve piyonları, olma rolünü üstlenmiş olanların insanlık dışı
zihniyetin yaptıklarına karşı susmak istemiyoruz. Ama taraftar gürültüsü içinde
sesiniz cılız kalıyor.
BM diplomasisinin “iyi uygulamaları”
(Ekonomik Ambargo ve Silah Denetimleri) kullanılarak Irak’ın diz çökmesi
sağlandıktan, insanları aç bırakıldıktan, yarım milyon çocuk öldürüldükten,
Irak’ın altyapısında onarılmaz yaralar açtıktan, hatta silahlarının büyük
çoğunluğu tahrip edildikten sonra (Diktatör Saddam’a Bu silahları Satanlar
İşgalcilerin Kendileri Değil miydi?) tarihte görülmemiş düzeyde bir korkaklık
ile “Müttefikler”/”İstekliler Koalisyonu” (nam-ı diğer ‘Korkutulmuşlar ve
Satılmışlar Koalisyonu’) – Irak’a işgalci ordularını saldılar!
Küresel
çapta hükümet, kurum ve şirketlerin sakladıkları belgeleri kamuoyuna sunmasıyla
tanınan WikiLeaks sitesi, ABD’nin Irak işgaliyle
ilgili tam 400 bin belgeyi gözler önüne serdi. Washintgon’ın
resmi politikası hâlâ ABD’nin ‘ahlâki liderliğinde Irak’a özgürlük ve demokrasi
getirildiğini’ iddia ederken, Ocak 2004-Ocak 2010’u kapsayan belgeler
sistematik işkence, toplu infaz, kontrol noktalarında yüzlerce sivilin
öldürülmesi ve daha önce bilinmeyen binlerce sivil ölümünü daha içeriyor. Belgeler
işgalci Amerikalıların işledikleri yüzlerce cinayet, işkence ve tecavüzü
saptasalar bile hiçbirini soruşturmadıklarını, zira bu yönde gizli emir
bulunduğunu gösteriyor.
Yeni
belgelerde, İşgalciler tarafından eğitilen Irak güçleri işgalcilerden eksiği
bulunmadığını gösteriyor. Bazısı ölümle sonuçlanan ve tıbbi kanıtları da olan
kötü muamele yöntemleri şöyle: Gözlerini bağlama, imkânsız pozisyonlarda
saatlerce bağlı tutma, kablo, metal-tahta çubuk, su borusu, motor kayışı,
zincir gibi aletlerle kırbaçlama, cinsel taciz veya tecavüz, yaralara acı
biber, vücuda asit dökme, parmak kesme. Ayrıca kadınlara tecavüz edilmiş,
engellilerin sakat yerleri hedef alınmış, çocuklar bile tavana asılarak
dövülmüş.
Ebu Gureyb Habishanedeki ABD Askerlerinin İşkence Yöntemlerinden biri
Amerikan
ordularının başı olan Başkan George W. Bush’a göre
“işkenceciler birkaç kişi”ydi. Bush, haftalık radyo konuşmasında: “Irak’taki görevimiz sürecek. Ülkeyi caniler
ve katillerin merhametine bırakmaya niyetimiz yok. Özgür ve istikrarlı bir Irak
kurulmasına yardımcı olmaya kararlıyız.” diyordu.
üç ay Amerikan işkencesi altında kalan ve sonra hiçbir suçlama
yapılmadan serbest bırakılan Abdülrahman Muhammed
Salih’in sözleri tüm gerçekleri olanca açıklığıyla göstermektedir: “Tek istediğim, Amerikalıların gitmesi.
Çektiklerimizin tazminatı budur. Onlar tüm uygarlığı yok etmeye gelmiştir.”
Amerikan
kontrol noktalarına yaklaştıkları için aralarında hamile kadınlarla zihinsel
engellilerin de bulunduğu yüzlerce sivil öldürülmüş, binlerce sivil yaralanmış.
Şubat
2005’te Amerikan konvoyunun yakınında koştuğu için vurduğu Iraklı o yolda
dilenen bir zihinsel engelli çıkmış. Eylül 2005’te iki Amerikan askeri
kendilerine yaklaşan bir araca makineli tüfekle 100 kurşun sıkmış. Iraklı
erkeklerin hamile eşlerini ya da hasta akrabalarını hastaneye yetiştirmek için
aceleyle sürdüğü araçlar pek çok kez hedef olmuş.
Wikileaks kurucusu Julian Assange, “Savaş suçlarına dair çok güçlü kanıtlar.
Afganistan’la kıyaslandığında Irak’ta beş katı fazla öldürme, daha büyük bir
kan gölü var” dedi.
Sızdırılanlar
arasında Amerikan ordusu askerlerinin kontrol noktalarında ve operasyonlar
sırasında sivilleri öldürdükleriyle ilgili de pek çok belge de yer alıyor. Söz
konusu bu sivil ölümlerinin bir çoğu kamuoyuna
yansımayan ölümler. 2007 yılı Temmuz ayında meydana gelen bir olayda sivil
olan 26 Iraklının bir helikopterden açılan ateşle öldürüldüğü de faaliyet
raporlarına kaydedilmiş.
İşgalci ABD askerleri Irak’ın Hadisa kasabasında çoluk çocuk 24 sivili soğukkanlı biçimde
öldürdüler (Katliam yaptılar). Erbaş Humberto Mendoza “vur” emrini, komutanı çavuş Frank Wuterich’den aldığını itiraf etti. Hadisa
kasabasında 19 Kasım 2005’te girişilen bir operasyonda erbaş Mendoza: “Bir evin
kapısını çaldık, deniz piyadeleri bekliyordu. Çavuş Wuterich,
kapıyı açtıklarında ateş açın, dedi. Ateş edip antrede
duran bir erkek çocuğunu öldürdüm. Bir başka evde yatak odasının kapısını
açtığımda kadın ve çocuklar gördüm. Dışarı çıkıp erbaşı Stephen
Tatum’a, sadece kadın ve çocuklar var, dedim. O da,
güzel, öldür onları, dedi. Evin ön cephesine döndüm, arkamdan kapı açıldı ve
bir gürültü koptu. Öğleden sonra geri dönünce bir oda dolusu cesetle
karşılaştım.” ( Radikal Gazetesi, 1
Eylül 2007, Cumartesi)
Hadisa
Katliamından saklanarak yaralı kurtulan 10 yaşındaki İman, yaşadığı dehşeti
şöyle anlattı: “Okula gitmek için
kalktım. Babam namaz kılıyordu. Dışarıdaki bazı patlama seslerinin ardından
askerler evimize girdi. Dedemin ve ninemin odasına bomba attılar. Annemi
gözümün önünde katlettiler. Teyzemi kucağındaki bebekle, dayımı ise evden
kaçmaya çalışırken vurdular. Bacağımdan yaralandım. Sadece ben ve kardeşim Abdurrahman kurtulduk. Çok korkmuştuk. Kımıldamaktan bile
çekindik. Yakınlarım hemen ölmedi. Amerikalı askerler gidince ailemin inleyerek
ölmesini seyrettik.”
AMERİKA’NIN IRAK FİYASKOSU
Eylül 2007’de İngiliz bağımsız
araştırma kuruluşu Opinion Research
Business, Irak savaşının toplam zayiatı konusunda
yaptığı araştırmada, Iraklı kaybının bir milyonu aştığını duyurdu. Washington
Post’un deneyimli Pentagon muhabiri Thomas E. Ricks,
“Fiyasko” adıyla yayımlanan kitabında, ABD
açısından işlerin nasıl sarpa sardığını, Irak’a Özgürlük Operasyonu’nun Iraklıları nasıl Saddam Hüseyin’i bile
aratacak hale getirdiğini anlatmaktadır. Amerikan yönetiminin savaşı ele
alışı ve işgali sürdürme konusundaki beceriksizlikleri üzerine kurgulamaktalar.
Orduya yönelik eleştirilerdeyse, özellikle işkence ve kötü muamele skandalları
üzerinde durulmaktadır. Irak’taki Amerika için sıkça “züccaciyeci
dükkanındaki fil” benzetmesi yapılmaktadır.
Amerikan yönetimindeki birimler
arasındaki ahlaksız çekişmelerin Hollywood senaristlerinin hayal gücünden
ibaret olmadığı da görülmektedir. Farklı “şahin” grupların iç çekişmelerinde
işinin ehli memurların önü kesilirken faturanın Irak halkına kesilmesi acı bir
gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Amerikan askerlerinin “spor olsun” diye
suçu kanıtlanmamış Iraklı tutukluları yere yığılana kadar dövmeleri ya da çelik
beysbol sopalarıyla kemiklerini kırmaları raporlara geçen vahşet sahnelerinden
sadece birkaçıdır.
Acı gerçeklerden biri de, kamuoyunun
şiddeti ne kadar kanıksadığı: İkinci Felluce
Savaşı’nda (Kasım 2004) bir camiye giren Amerikan deniz piyadesinin yerde yatan
yaralı ve silahsız Iraklıyı öldürmesinin video görüntüleri, dünya kamuoyunda
pek yankı bulmadığı gibi bugün o korkunç olayı hatırlamamız için hafızamızı
zorlamamız gerekmektedir. Bu duygu erozyonunun günümüzdeki yansıması ise artık
“küçük zayiatlı” bombalamaların, haber değeri bile taşımamasıdır!
“Irak’a
özgürlük” adı altında başlatılan savaş, Irak halkının tarihine, kültürüne,
ulusal kimliğine ve varlığına yönelmiş bir şiddete dönüştü. Ülkede on binlerce masum sivilin katledileceği, bir o kadarının
sakat kalacağı, ülkenin mezhep çatışmaları karanlığına teslim gömdüğü felaketin
başlangıcı oldu. 20 Mart 2003’ten bu yana ülkede şiddet ve saldırıların
yaşanmadığı gün olmadı. İşgal öncesinde bir arada yaşayan Iraklılar arasındaki
mezhep farklılıklarını gün ışığına çıkararak kardeş kavgasının fitilini yakan
ABD ve İngiltere oldu. Samarra’daki Askeriye
Türbesi’ne yapılan provokasyon, mezhep çatışmalarının
başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
IRAK’IN
TARİHİ YAĞMALANDI
Bağdat daha düşmeden
işe koyulan yağmacıların Amerikan askerleri tarafından engellenmediği, hatta
yönlendirildiğini gören çok insan vardır. Aralarında Independent’in
ünlü muhabiri Robert Fisk’in de bulunduğu birçok
güvenilir kaynak, yağmacıların, mavi beyaz otobüslerle şehre geldiğine ve
ellerindeki haritalarda belirlenen binaları, Amerikan askerlerinin gözleri
önünde yağmaladıklarına şahit olmuşlardı. Bu binalardan bazılarının duvarları
da bizzat Amerikan tankları tarafından yıkılmıştı. İçinde yüzlerce yıllık
elyazmaları bulunan Evkaf Kütüphanesi, Milli Kütüphane ve sahip olduğu emsalsiz
tarihi eserlerle dünyanın en önemli müzelerinden biri olarak gösterilen Irak
Ulusal Müzesi de yine bu “otobüslü-haritalı” insanlar tarafından yağmalanıp
yakılmıştı. Hangi binaların yağmalanması, hangilerinden uzak durulması
gerektiğini gösteren bu haritaların yağmacıların eline nasıl geçtiği,
yağmacıların geldikleri otobüsleri nereden buldukları ya da bu otobüslerle
birlikte geldikleri insanlarla bu kadar koordineli çalışmaya nasıl karar
verdikleri konusundaki birçok soru ise hâlâ cevabını aramaktadır.
Müzedeki emsalsiz
tarihi eserlerin yağmalanması planlı bir şekilde yapılmıştı: olayın şahidi
Robert Fisk, yağmacılardan bazılarının, anahtarlara
sahip olduklarını belirtmişti. Bir müze görevlisinin söyledikleri ise bütün bu
olup bitene bambaşka bir boyut getirecek türdendi: O, Amerikalı askerlerin
yağmacılar gelmeden önce, üç saat boyunca müzede gezindiklerini söyledi.
Müzenin bahçesindeki Babil arkeolojik yerleşiminden
esinlenerek yapılmış dev giriş kapısının üzerindeki kocaman delik de yine bir
Amerikan tankının işidir. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’e,
tüm dünyada büyük tepki uyandıran bu tarih ve kültür talanının nasıl olup da
engellenmediği sorulduğunda alınan yanıt, belki de her şeyi açıklar
niteliktedir. Basın toplantısında, bu tarz soruların sorulmasından duyduğu
rahatsızlığı gizleme gereği hissetmeyen Rumsfeld,
gazetecileri azarlar bir tonda: “Sadece özgür insanların suç işleme özgürlüğü
vardır.” şeklinde konuştu.
The
Guardian yazarı Seumus Milne: “Irak felaketi
sadece hatalar ve planlama eksikliğinden değil, halkın işgale direneceği
gerçeğini inkârdan da kaynaklandı.” demektedir. Yazara göre, bugün
Iraklıların çoğunluğu, ülkede hüküm süren şiddet ortamını yabancı askerlerin
(İşgalcilerin) varlığına bağlamaktadır. Iraklıların 85% (Iraklı Kürtler hariç)
bu askerlerin derhal çekilmesini istemektedir.
Birleşmiş Milletler silah
denetçilerinin eski Başkanı Hans Blix,
İngiliz The Guardian
gazetesinde işgali ve sonuçlarını şu sözlerle değerlendirmekte: “Irak’ın işgali, Irak için, Amerika için,
Birleşmiş Milletler için, hakikat ve insanlık onuru için bir trajediydi.
Savaşın tek kazancı, Saddam Hüseyin gibi katil bir despotun devrilmesi oldu.
Saddam Hüseyin iktidarda kalsaydı, kendi halkına zulmeden, ancak dünya için tehdit
oluşturmayan, başka bir Kaddafi ya da Castro
olacaktı. 10 yıl süren yaptırımlar (ambargo), Irak’ı zaten dize getirmişti.
Savaşın hedefi (Sözde) kitle imha silahlarını yok etmekti. Çünkü başka türlü bu
savaşı halka kabul ettirmenin yolu yoktu.”
Irak’ta 500 ayrı tesisin 700 kez
denetlendiğini ve kitle imha silahı bulunamadığını belirten Blix,
yazısına şöyle devam etmekte: “Kitle imha
silahları mevcut olmadığı için yok edemediler. El Kaide’yi de ortadan
kaldıramadılar. Çünkü El Kaide, Irak’a işgalden sonra geldi. Üçüncü hedef de
Irak’a demokrasi getirmekti. (Getirilen ise Kan, Ölüm, Gözyaşı ve Kargaşa
olmuştur). Irak tüm bölgeye örnek olacaktı. Bu şimdiye kadar başarılamadı.
Irak’a, demokrasiden daha fazla terör getirdi. Savaşın açıkça telaffuz
edilmeyen diğer bir hedefi belki de İsrail’in güvenliğini artırmaktı. Bu da
başarılamadı, zira savaş İran’ı güçlendirdi. Bu trajedinin sorumluluğu,
gerçekleri görmezden gelenlerin boynundadır.”
IRAK İŞGALİNİN GEREKÇESİ
PETROLDÜ
ABD ve İngiliz işbirliğiyle 20 Mart
2003’te “Irak’a Özgürlük Operasyonu” adı altında başlatılan Irak işgali, her
geçen gün biraz daha artan bir şiddetle günümüzde de devam etmektedir. Irak’ta
yasaklanmış kitle imha silahları bulunduğu bahanesiyle başlatılan
operasyonun/işgalin, aslında Irak petrollerine yönelik olduğu daha işgal
başlamadan, gündemdeki yerini almıştı. Hatta bu süre içerisinde işgalin gerçek
nedenleri gerek resmi gerekse de gayri resmi ağızlardan birçok kez kaçtı.
İşgal sırasında İngiltere Başbakanı Tony
Blair, “Irak’ın Özgürlüğü Operasyonu’nun amacının,
Irak petrolünün yine Irak halkına geri verilmesi” olduğunu söyleyerek içimize
su serpmektedir. Yani Irak petrolünün çok uluslu şirketler aracılığı ile Irak
halkına geri verilmesi... Örneğin Shell, Chevron ya da Halliburton. Burada
atladığımız bir şey mi var acaba? Acaba Halliburton
aslen bir Irak firması olabilir mi? Halliburton’un eski direktörü olan Amerikan Başkan
Yardımcısı Dick Cheney,
acaba gizli bir Iraklı mı?!
Amerikan ekonomisini tam 18 yıl
boyunca yöneten Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan,
“Türbülans Yılları: Yeni Bir Dünyada
Maceralar” isimli kitabında Irak’ın işgal gerekçesini ilk kez açık dille
ifade etti. “Herkesin adı gibi bildiği ama bir türlü kabul etmediği şeyi size
açıkça söyleyeyim: Irak Savaşı petrol için çıktı. Saddam Hüseyin’in
Ortadoğu’daki petrol stokları için bir tehdit oluşturduğunu düşünüyorduk. O
yüzden kendisini devirmeye ve petrolü garanti altına almaya karar verdik.”
Amerika ve İngiltere,
Irak’ın işgali ve Petrolü ele geçirilmesi operasyonuna koydukları ad (Kod)
Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’nun İngilizcesi olan “Operation
Iraqi Liberation”
sözlerinin baş harflerinin kısaltılmasından meydana gelen “OIL” kelimesinin
anlamı petrol dür. Zaten amaçları da bu
değil miydi ? Yoksa mazlum Irak halkını zalim ve diktatör Saddam’dan kurtarmaya mı
geldiler zannettiniz ?
Amerikan ordularının başı olan
Başkan George W. Bush, açık ve net bir mesaj veriyordu: “Irak Özgürlüğe
Kavuşturulacak.” (“Irak Will Be Liberated”)
Belki de demek istiyordu ki, Irak’lı insanların vücutları öldürülse bile,
ruhları özgür olacak. Evet bugün Irak’lı insanların vücutları değil ruhları
özgür!!!!
Şayet bu insanlık
ayıbına sessiz kalırsanız, bilin ki sıra size de gelebilir!..
***
· DİĞER BÖLÜMLER : OKURLARLA
SOHBET - MEKTUPLAR , OKURLARLA SOHBET - MEKTUPLAR / 34
, TÜRKLER'İN
TARİHİ - MURAD ADJİ , KÜRT
KÖKENLİLERİN DTP-PKK-AÇILIM ALEYHİNE AÇIKLAMALARI , BATI
ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ , DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN
PAYI , TÜRKLERLE İLGİLİ LİNKLER , GİRİŞ