- Cengiz Eroğlu'ndan aldığımız bir makaleyi ayrı bir sayfa olarak yayınlıyoruz.
Bu yazı son derece önemli, çünkü Kürt aşiretleri Anadolu'ya Alparslan'ın Türkmenleri'nin peşine takılarak geldiler. Bölücülerin iddia ettikleri gibi 5.000 yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da değillerdi. Hazret-i Ömer'in oğlu Abdullah'ın tarif ettiği gibi, "Kürtler Araplar'ın göçebeleri GİBİ İran çöllerinde ve Irak dağlarında yaşıyan Fars göçebeleri" idiler. Irak'ın hemen tümü aynı dönemlerde Türkmen aşiretleri ile dolmuştur.
Irak’ta Türklerin Tarihi
Cengiz Eroğlu
Kerkük Kalesi ve Tarihi Taş Köprü (Yıkılmadan Önce)
Irak Türkleri ya da Irak Türkmenleri, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı Devleti'nden ayrılmış, Irak adı ile kurulan devletin vatandaşları olarak varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Osmanlı döneminde bu insanlara uzun yıllar "Türkler" diye söz edilmiştir. Ancak Lozan Konferansı sıralarında İngiliz heyeti "Türkmenler" olarak ifade etmişlerdir. Buna karşılık olarak Türk delegesi başkanı İsmet İnönü Türkmen ile Türk'ün eşanlamlı oluğu ve Türkiye Türklerin de Türkmen olduklarını savunmuştur. 1923 Lozan ve 1926 Ankara Antlaşmalarında "Musul Türkleri" denilmiştir. 1959 yılında Abdülkerim Kasım'ın yönetimi ele geçirdikten sonra Irak'ta yaşayan biz Türklere "Türkmen" denilmeye başlamıştır. Türkmenler sadece Irak’ta değil, Anadolu’dan Kafkasya’ya, Balkanlardan Suriye ve Filistin’e kadar birçok coğrafyaya yayılmışlardır. Hatta Afganistan’da ve İran’da Türkmen boyları bulunmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, toprakları İngiliz işgaline uğrayan Musul, Kerkük ve Erbil Türkmenlerinin ileri gelenleri, istilacı güçlere karşı mücadele etmek için, hemen harekete geçmişlerdi. Anadolu toprakları üzerinde yürütülen Milli Mücadele'ye paralel olarak başlayan, bölgedeki hareketler, gücünü yine Anadolu'dan alıyordu. İlk olarak, İngilizlerin, halkı Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtmalarını önlemek için, acil biçimde önlemler alınmaya başlandı. İngilizlerin bölgedeki siyasi hakimleri, para vererek elde ettikleri bazı aşiret reislerini yanlarına çekmek için büyük gayret gösteriyorlardı. Buna karşılık, Türklerin ileri gelen liderleri, İngilizlerin bu gayretlerini boşa çıkarmak için, olağanüstü çaba harcıyorlardı. Bunların arasında Erbil Türklerinin çok sevilen ve sayılan din alimi Küçük Molla Efendi (1867-1943)'nin, halkı İngilizlere karşı mücadeleye davet eden ve işgalcilerin propagandalarına karşı uyanık olmağa yönelik konuşma ve sohbetleri, büyük etki yapıyordu.(1)
Irak’ta yaşamını sürdüren Türkler Orta Asya bozkırlarından Batı’ya doğru sel gibi akıp gelen Türkmen boy ve oymakları Anadolu’ya yerleşmeden önce bugünkü Irak’a yerleştirmişlerdir.(2) Nitekim Osmanlı Arşiv belgelerinde bölge ile ilgili vesikalarda bu hadise önemle vurgulanmaktadır. Örneğin; Dâhiliye Nazırlığından (İçişleri Bakanlığı) Sadarete gönderilen 20 Ağustos 1330 tarihli belgede Telafer Halkı hakkında verilen bilgilerde, Anadolu’dan önce Telafer’e yerleştirildiği vurgulanmaktadır. Türkler, aralıklı olarak Musul ve Kerkük bölgesine gelerek yerleşmeleri sonucu, Irak’ta büyük ve önemli bir Türk varlığı ortaya çıkmıştır. Bölge çok çeşitli Türk unsurlarından meydana gelmektedir. Bu düşünceyi destekleyen en büyük delil bölgede kurulmuş olan Türk devletleri ve beylikleridir.(3)
Ancak Irak’ta Türk varlığının en eski kanıtını veya belgesini ortaya koymadan önce bu konu hakkında daha önce yazmamıza rağmen(4) ne yazık ki, Türkmenlere ait hiçbir siyasi parti ve kuruluş internet sayfalarında bu konuya değinmediği için tekrar ele almayı gerekli gördük. Hemen hemen tüm kuruluşlarımızın sitelerini incelediğimiz zaman neredeyse tamamında bu konuya değinmediği gibi, Irak’ta Türk varlığının tarihini H.54 yılına bağlamaktadır. Ancak bu tarih doğru değildir. İngiliz kaynaklarından Arap (Irak) kaynaklarına intikal etmiş ve Irak Türklerini birer paralı asker (yırtıcı savaşçı) gibi göstermeye yönelik olan bu propaganda yaklaşım tarzını terk etmek mecburiyetindeyiz.
Evet, H.54 yılında da Irak’a Türkler gelip yerleşmişlerdir. Hilafet merkezi olan Irak’ta görünmeleri Emevî Devletinden sonra Abbasî Devleti döneminde de devam etmiştir. Zira Türkler Irak’a yerleşmeleri uzun vadede olmuş ve çeşitli dönemlerde akın akın bu bölgeye yerleşmişlerdir.
Ancak Irak’ta Türk varlığını gösteren en eski belge bunlar değildir. En eski belge ünlü Arap tarihçisi Yakut El-Hamavî’nin “Mu’cemu’l-Buldan” adlı eserinde bulunmaktadır.(5)
Bu kaynak eser bize Halid bin Velid komutasındaki İslam Ordusunun Irak’ı fethederken karşısına ilk olarak Furslar değil, Türkler çıktığını göstermektedir. Ve bu eserde Banukya Antlaşması’ndan bahsetmektedir. Anlaşma İslam ordularının günümüz Irak’ı (Mezopotamya) fethederken (H.12) (M.632-633) karşılaştıkları ilk kavim ile yapılan bir akittir. Ayrıca bu anlaşmayla alınan cizye, İslam devletinin kasasına giren ve Medine’ye gönderilen ilk cizyedir. Ama her şeyden önemlisi, İslam ordularının meşhur komutanı olan Halid bin Velid’in o bölgede Fars halkı ve devleti ile karşılaşmadan önce, bir Türk devleti ve bir Türk lideriyle karşılaşması ve onlarla bu anlaşmayı imzalamasıdır. Tarihçi Abdizâde Hüseyin Hüsamettin’in verdiği bilgilere göre; İslam dini ortaya çıktığında, Irak bölgesinde çok sayıda Türk aşireti ve Türk beyliği bulunmaktaydı. O dönemde söz konusu aşiretlerden en meşhuru olanı, Fırat kenarında yerleşen Banuklu aşiretidir. Bu aşiret Banukya(6) denilen şehirde yerleşmiştir. Bu milletin lideri (Başbuğu) olan Basbahri (?????? bu isim, Bozbörü kelimesinin Arapçalaşmış yazı şeklidir) İslam ordularıyla giriştiği çatışmalarda vefat ettikten sonra oğlu Bay Sülü Han(7) (Basluhan - ????????) babasının yerini alır. İslam ordusuyla çatışmanın bir faydası olmayacağını anlar ve Halid bin Velid’den barış talep eder. Bu zat çok zeki ve akıllı olduğundan halkını büyük bir felaketten kurtarır. Bay Sülü Han veya Sülü Han Bey, İslam ordusu komutanı Halid b.Velid ile bir anlaşma yapar. Ayrıca ondan birde bir Amannâme alır. Yakut El-Hamavî’nin “Mu’cemu’l-Buldan” adlı eserinin “Banukya” maddesinde yer alan anlaşmanın metni şudur;
“Bismillahirrahmanirrahim; Halid Bin velid’in bu mektubu (akdi), Fırat kenarında mukim olan Sülü Bay Bin Basbahri’ye mahsustur. Sen, kendin, aşiretin ve köyün Banukya halkı tarafından, belirlenen bin dirhem cizyeyi,(8) can ve malın korunmak üzere verdikçe aman-ı ilâhî ile eminsin. Biz senden bu miktarı kabul ettik. Yanımda bulunan Müslümanlar da razı olmuştur. Allah’ın ve Resulü Hazreti Muhammed’in ve Müslümanların özel koruması altındasın.
Şahitler; Hişam Bin Velid, Cerir Bin Abdullah Eba Avuf ve Said Bin A’mru’dur. Vesselam… Sene H.13’te (bir diğer rivayete göre H. 12.’de) yazıldı.”(9)
Bay Sülü Han, bu anlaşmayla halkını yok olmaktan kurtararak, günümüze kadar bölgede var olmasını sağlayan kişidir. Bu belge Irak’ta yaşayan Türkler için son derece önemlidir. Zira bugüne kadar bilinen bir gerçeği değiştirmektedir. Daha doğrusu bilinen gerçekleri alt üst etmektedir. Peki, bilinen bu gerçekler nelerdir?
Irak’ta yayınlanan tarih kitaplarına baktığımız zaman genel olarak hepsinde Irak Türklerinden bahsederken Türklerin Emevî Devleti döneminde ilk olarak Irak bölgesine yerleşen ufak bir topluluktan ibaret olduğu belirtilir. Başta Iraklı tarihçi Dr. Mustafa CEVAT olmak üzere bazı tarihçiler de, Türklerin Irak’a gelişlerini Hicri 32 yılına bağlıyorlar ki, bu yılda Müslüman Araplar ilk olarak Türklerin anayurduna girerek burada bazı Türkleri esir almışlardı. Bu esirler, içlerinde Irak da olmak üzere birçok Müslüman bölgesine gönderilmiştir.(10) Ancak bildiğimiz kadarıyla bu esirler birkaç yüz kişiden fazla değildi ve bunların Irak’ta önemli hiçbir rolü olmamıştır. Ünlü Arap Tarihçisi El-Tabari, Türklerin yoğun olarak Irak’a gelişlerini, Emevî Devletinin ilk halifesi olan Muaviye b. Ebusüfyan’ın Basra Valisi Ubeydullah b. Ziyad zamanında özelikle Hicri 54 yılında (Miladi 674) kaydetmiştir.(11) Ancak El-Tabari, bunu özet bir şekilde Arapların fetihleri sırasında Türk memleketlerine girdiklerinden bahsettiği vakit belirtmiştir. Bu konuyla ilgili bize derli toplu bilgi veren en önemli Arap bilgini coğrafyacı El-Belaziri’dir.(12) El-Belaziri’ye göre; Halife Muaviye, Basra Valisi olan Ubeydullah b. Ziyad’ı Horasan’a tayin etti ve 24.000 kişiyle Ceyhun Nehrini aşan Ubeydullah, Buhara şehrine varıp burada Türkmenlerin başı olan Kaboç Hatun’la anlaşmaya varmış ve bu anlaşma sonucunda Ubeydullah, Türkmenlerden 2000 okçuyu yanına alarak Basra’ya yerleştirmiştir. Türkmenleri Basra’ya getiren Ubeydullah, bunları kendilerine özgü adlarıyla anılan bir sokağa yerleştirmiştir.
Yine Meşrik(13) Valisi Yezid b. Ömer, Miladi 749 senesinde Buhara’dan 300 kadar Türkmen askerini getirerek ordusuna katmıştır.(14)
Türklerin, hilafet merkezi olan Bağdat’ta görünmeleri Emevî Devletinden sonra Abbasî Devleti döneminde de devam etmiştir. Özellikle Abbasîlerin ikici halifesi olan Ebucafer El-Mansur kurmuş olduğu Bağdat şehrinde Türklere de yer ayırmıştır. Bu Türkler geldikleri yerler göz önüne alınarak Bağdat’ın çeşitli semtlerine yerleştirilmiş ve bu semtlere bunların adları takılmıştır [Örneğin Derbu’l-Buhara (Buhara Evleri)].(15)
Daha sonra gelen Abbasî halifeleri, siyasî ve askerî merkezlerini güçlendirmekte Türk askerlerine büyük önem vermişler, hatta Halife Harun Reşid döneminde (786–809) muhafız birliğini tamamen Türklerden oluşturmuştur. Halife Mu’tasım devrinde de (833–842) Türk askerlerin kalması için Bağdat ile Kerkük arasında 70.000 kişinin yaşayacağı Samarra şehri kurulmuştur.(16)
Bu dönemden sonra, Türklerin Hilafet merkezinde söz sahibi olduklarını gösteren bir başka gelişme de Halife Mu’tasım’ın kendini güvende hissetmeyerek hilafet merkezini Bağdat’tan Samarra’ya nakletmesi ve Türk muhafızları himayesinde buraya yerleşmesidir.(17) Bu gelişme Irak Türklerinin tarihinde bir dönüm noktası ve yeni bir çığırın başlamasına yol açmıştır. Bu dönemde Samarra şehri bir Türk şehri halini aldı. Semtlerine, yollarına ve ırmaklarına Türk isimleri verildi. Şehir o suretle yapılmıştı ki, Türkler kendi vatanlarında hangi kabile ve oymakla hem civar ise burada da aynı şekilde iskân edilmişlerdi.(18)
Bütün saydığımız bu bilgiler herkesçe kabul gören doğrulardır ve hiç kimse bunları inkâr edemez. Ancak yukarıda bahsedilen “Banukya Anlaşması” bize bazı gerçekleri değiştirmek zorunda bırakmaktadır. Bu gerçeklerde şunlardır:
1. Türklerin Irak bölgesine gelişlerinin Emevî Devleti döneminde olmadığı, daha önceden de bu bölgede var olduklarını ispat etmektedir. Yani Türklerin Mezopotamya bölgesinde İslamiyet’ten çok daha önce var oldukları ispatlanmış durumdadır.
2. Irak Türkleri, Emevî veya Abbasî devletlerinin paralı askerleri olarak bölgeye yerleşmemişlerdir. Zaten bölgede var olan ana unsurlardan biridir. Yani dışarıdan getirilmiş yabancı bir güç değildir. Hatta şunu söylemek hiç yanlış olmaz ki, Türkler (Türkmenler) en az Araplar kadar bu bölgenin en eski sakinlerinden birisidir.
3. Türkler, Irak bölgesinde sonradan olduğu gibi önceden de bir devlet geleneğine sahiptir. Bu topluluk bölgede kurulan her devletin içinde şu veya bu şekilde yer almıştır.
4. Irak Türkleri, Irak’ın devlet geleneğinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle uzun bir kültür tarihi ve tecrübesi olan bu topluluk, devlet geleneğinde vazgeçilmemesi gereken bir unsurdur. Aksi takdirde işin tabiatına aykırı bir siyaset izlenmiş olur. Buda Irak’ın geleceği için hiçte doğru bir politika olamaz.
5. Türkler, Irak’ın binlerce yıldır kültürü, ekonomisi, siyasi yapısı ve medeniyetinin içerisinde yer almış bir topluluktur, gelecekte de Irak için çok önemli bir zenginlik olacaktır. Bu nedenle sadece varlığı Irak’ın bütünlüğü için büyük önem arz etmektedir.
Sonuç olarak; karşımıza çok önemli bir netice çıkmaktadır. O da, Türklerin Irak’ta varlığı H.32 veya H. 54 yılında başlamamaktadır. Türklerin Irak’ta varlığı en az 1400 yıldan fazladır. Yine önemli bir neticede, Türkler Irak’ta en az 1000 yıllık bir hâkimiyeti söz konusudur.
Bu nedenle tüm Türkmen Siyasi Partilerine, Sivil Toplum Örgütlerine ve kuruluşlarına sesleniyorum, lütfen gerek internet sayfalarınızda ve gerekse tanıtım kitaplarınızda kendi tarihinize sahip çıkın. Sizler Irak’ta her kesten önce vardınız ve en az Irak’taki halklar kadar eski ve asıl bir unsursunuz. Bu gerçeklere siz sahip çıkmazsanız boşluğu başkaları doldurur. Tarih bunlara şahittir.
Kaynaklar:
(*) Cengiz Eroğlu, araştırmacı-yazar.
(1) Akgündüz Ahmet, Osmanlı Devleti Zamanında Irak Türkmenleri Bozuluslar,
adlı makale.
(2) BOA. DED. Siyasi 12 (2–5)
(3) Irak’ta sırasıyla 1055 tarihinden itibaren Selçuklu Devleti, Atabelikler, İlhanlı Devleti, Celayirli Devleti, Karakoyunlu Devleti, Akkoyunlu Devleti ve Osmanlı İmparatorlu hâkimiyetiyle yaklaşık bin yıllık bir Türk hakimiyeti söz konusudur. Büyük İslam Tarihi Ansiklopedisi, c. 13, Çağ Yayınları, İstanbul 1989. s. 174.
(4) Daha detaylı bilgi için bkz. Irak Türklerinin Kökeni, Kardaşlık Dergisi,
Sayı 43, yıl 11, Eylül-Ekim 2009.
(5) Yakut El-Hamavî, Mu’cemu’l-Buldan, (ilk yayınlandığı tarih, Halep,
20 Safer 621 H./13 Mart 1224 M.), Beyrut, 1977, 1.cilt, s.331.
(6) Yakut El-Hamavî’ye göre; Banukya veya Banikya Küfe şehri yakınlarında
Fırat nehri kenarında bir yerleşim yeri, Hz. İbrahim döneminde adı geçmektedir.
(7) Türkler arasında “Baysülü Han” lakabıyla meşhur olmuştur. Sonra bu isim
Araplaştırılarak “Basluhan” denilmiştir. Şu halde “Basluhan” adının aslı olan
“Baysülü Han” bizim lehçemizde “Bey Sülü Han” veya “Sülü Han Bey” demek olur.
Orhan Bey (?? ??????? ) ve Turhan Bey (?? ??????) örneğinde olduğu gibi. Buna
eski Türk dilinde “Sülay veya Sülav” denirdi. Örneğin Sülav Han adı
Arapçalaştırıldığında Seluhan” diye telaffuz edilmiştir. Hüsamettin Amasyalının
ilgi makalesinden alınmıştır.
(8) Cizye İslam Devletlerinde zimmî statüsündeki (İslam devleti tebaasında
olan) Müslüman olmayanların erkek nüfusundan alınan Şer?î vergilerdendir.
(9) Yakut El-Hamavî, a.g.e. 1.cilt, s.332.
(10) Fazıl Mehdi Bayat, Türkmen Tarihinden Yapraklar, Bağdat 1975, s.17.
(11) El-Tabari, İbni Cerir, Tarihil Umem velmülük, Kahire 1939.
(12) Fazıl Mehdi Bayat, Türkmen Tarihinden Yapraklar, Bağdat 1975, s.19.
(13) Meşrik bölgesi Hicri 54 ile 93 yılları arasında Müslümanlar tarafından
fethedilen Semerkand, Buhara ve Afganistan sınırına kadar olan bölgedir. Stanley
Lane Pool, Dynasties Of İslam, Farsça diline Abbas İkbal tarafından tercüme
edilmiştir. Farsçadan da Arapçaya, Maki Tahir Al-KAABİ tarafından 1968 yılında
tercüme edilmiş ve Bağdat’ta Basr’s Publication House tarafından yayınlanmıştır.
(14) Dr. Sinan Marufoğlu, Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, Eren Yayıncılık,
İstanbul 1988.
(15) Fazıl Mehdi Bayat, Türkmen Tarihinden Yapraklar, Bağdat 1975, s.22.
(16) Dr. Sinan Marufoğlu, Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, Eren Yayıncılık,
İstanbul 1988.
(17) Laszlo Rasonyi; Tarihte Türklük, TKAE Yayınları, 2. Baskı, Ankara 1988,
s. 160.
(18) M. Fuat Köprülü, Türkiye Tarihi, İstanbul 1923.
- İkinci yazı Ali Kerküklü'den.
Irak, tarih boyunca pek çok medeniyete beşiklik eden bir ülkedir. Örneğin M.Ö. 5000 yıllarında Sümerlerin, 2750’lerde Akadlar’ın, 2000 dolaylarında Asurluların, 1171 yıllarına kadar da Babilliler’in yurdu olan Mezopotamya, M.S. Romalılar ve Sasanilerin elinde kalmıştır. 7. yy.’da Mezopotamya Müslümanların akınlarına sahne olmuş ve 637 yılında bölgenin tamamı İslam idaresine bağlanmıştır. Sırasıyla Emevi Devleti, Abbasi Devleti, Selçuklu Devleti, Musul ve Sincar Atabeyliği, Erbil Atabeyliği, Celayirliler Devleti, Karakoyunlu Devleti, Akkoyunlu Devleti, Osmanlı İmparatorluğu Irak’ta hüküm süren devletler oldular. Irak I. Dünya savaşına kadar Osmanlı idaresinde kaldı.1918 Kasım ayında bölgenin tamamını işgal eden İngiltere’nin nezaretinde 1921 de Irak devleti kuruldu. Görüldüğü gibi tarih boyunca bölgede Kerkük’ü içine alan hiçbir zaman ne bir Kürt devleti, ne de beyliği kurulmuştur. Bölgede Türkler tarafından kurulan Türkmen devlet ve beylikleri şunlardır:
a. Irak Selçuklu Devleti 1118-1194
b. Atabeylikler
(1) Musul Atabeyliği 1127-1233
(2) Erbil Beyliği 1144-1233
c. İlhanlılar Devleti 1258 -1339
d. Celayirliler Devleti 1339 -1410
e. Karakoyunlu Devleti 1411 -1468
f. Akkoyunlu Devleti 1468 -1508
Bu dönemden sonra 1918’e kadar Osmanlı İmparatorluğu Irak’ta hüküm sürmüştür. Irak’ta Türk hâkimiyeti 900 yıldan daha fazladır. 400 yılı kesintisizdir. Yani Kürtlerin, Kerkük’ün tarihi bir Kürt kenti olduğu iddiası bir hayal ve safsatadır. Bunu ben söylemiyorum tarih söyliyor.
Türk Kimliğini Yok Etme Politikası
1930'lu yıllardan itibaren Irak hükümetleri tarafından bölgeye yönelik olarak sistematik bir şekilde "Araplaştırma" politikası başladı. Bu politika Saddam Hüseyin'in iktidarı döneminde büyük yoğunluk kazandı. Saddam rejimi, Irak'taki Türklerin merkezi durumunda olan Kerkük'te, "Araplaştırma politikasını büyük bir hızla uygulamaya koydu. Bir tarafta güneyde yaşayan Arapları Kerkük'e yerleştirirken, Kerkük'te yaşayan Türkmenleri de göçe zorladı. Devrim Komuta Konseyi’nin 29 Ocak 1976 tarih ve 41 no’lu kararı ile Kerkük’ün adını Araplaştırma politikası gereğince Al-Tamim olarak değiştirildi ve Kerkük’ün en büyük Türkmen ilçesi olan Tuzhurmatu, Saddam’ın doğum yeri olan Tikrit’e (Selahaddin’e) bağlandı. Saddam Hüseyin'in rejimi 1979 yılında Türkmen liderlerini göz altına alır, ağır işkencelere maruz kalırlar. Bunların arasında, Türkmen Kardaşlık Ocağı'nın uzun yıllar başkanlığını yapmış Emekli Albay Abdullah Abdurrahman ile Bağdat Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Necdet Koçak başta geliyordu. Ayrıca Abdullah Abdurrahman'ın yakın çalışma arkadaşı Dr. Rıza Demirci ve Müteahhit Adil Şerif de tutuklanarak, işkencelere tabi tutulurlar. 16 Ocak 1980’de idam edilirler. Ancak bugüne kadar Dr. Rıza Demirci’nin ne cenazesi teslim edilmiş, ne de idamı doğrulanmıştır.
Yıllar boyunca binlerce masum Türkmen, aydın, öğrenci, öğretmen tutuklandı, hapsedildi ve katledildi. Diktatör Saddam Hüseyin, Kerkük‘ün Türk kimliğini ortadan kaldırmak istedi. 1960'lı yılların başlarına kadar Kerkük nüfusunun %95’i Türk iken, bu rakam sistemli göç hareketleri ile ve Kerkük ilinin sınırlarının daraltılması nedenleriyle 1980’li yıllarda %75’e düştü. Birçok yerleşim yerinin Türkçe olan adları Arapça isimler ile değiştirildi. Hamzalı, Beşir, Belova, Türkalan, Leylan, Ömer Menden, Çardaklı, Yayçı, Kümbetler, Karahasan, Kızılyar, Sarıtepe, Topuzova, Yahyaova,Tisin, Kerkük Kalesi ve onlarca Türkmen köyü ve yerleşim yeri yıkılmış ve Türkmenler Irak’ın güneyine ve farklı illerine sürülmüştür.
İran-Irak savaşı süresince (1980-1988), vatanını savunmak için cephelere koşan onbinlerce Türkmen gözünü kırpmadan vatanı için şehit düşerken, Devrim Komuta Konseyi’nin 20 Ekim 1981’de 1391 numaralı karar ile Türkmenlerin Güney illerine tehcir edilmeleri kararlaştırır. 27.09.1984 tarihinde ise 1081 numaralı karar ile Türkmenlerin arazilerinin istimlak edilerek güneyden getirilen Araplara dağıtılması sağlanır. Dikkat edin bu zalim kararlar hangi tarihte alınıyor ? Irak Türkleri savaşta (İran-Irak savaşında) vatanları Irak’ı cephelerde savunurken ve şehit düşerlerken alınıyordu.!!! Böyle utanmaz, ahlaksız, zalim ve insafsızca karalar dünyanın neresinde görülmüştür. Irak devleti ve başındaki diktatör Saddam’ın Türkmenlere yaptıkları, inanın İnsan düşmanına bile yapmaz. Türkmenlerin Suçu neydi ? Petrol yatakları üzerinde doğmak, vatanını sevmek ve Türk soyundan olmaktı.
Türk bölgelerine Arapların yerleştirilmesine devam edildi ve bu amaçla, 1984 ve 1986 yılında Devrim Komuta Konseyinin almış olduğu karar ile, nüfus kütüğünü Kerkük’e nakleden ve buraya yerleşen Araplara 10.000 Irak dinarı (33 bin dolar) ve bedava arsalar verildi. Türkmenlere gayrimenkul alım-satımı ve resmi dairelerde bile aralarında ana dilleri ile konuşmaları yasaklandı. Göç ettirilen Türkmenlere hiçbir tazminat ödenmediği gibi, gönderildikleri yerlerde kendilerine kalacak yer dahi gösterilmemiştir. Türkmenlerin mülklerine yerleştirilen Araplara ise Irak devletinden her türlü mali destek sağlanmış, arazi ve konut tahsis edilmiştir. Türkmenlere yönelik her türlü zulüm, sürgün, işkence ve idam eylemleri sıradan hale gelmişti. Binlerce Türkmen, Irak yönetiminin insanlık dışı uygulamalarının kurbanı olmuş ve bir o kadarı da kayıp olmuştur.
Türkmenlerin simgesi olan Kerkük Kalesinde oturanların tamamı Türkmen idi ve Kale dört mahalleden oluşmaktaydı: Meydan, Hamam, Ağalık ve Zindan. 1995 yılında Saddam Hüseyin'in talimatıyla kale sakinleri zorla boşaltılır ve 1997'den itibaren 2003'e kadar yüzlerce geleneksel tarihi Türk evleri buldozerlerle yerle bir edilir. Kerkük’te Türkmenlerin bugünkü durumunu en iyi tanıtan şey, tarihi Kerkük Kalesi'nde tanık olduğumuz içler acısı görüntü olsa gerek. Yakın tarihe kadar yüzlerce evi barındıran ve Türkmenlerin yüzyıllar boyunca yaşadıkları kalenin içi bugün dozerlerle yerle bir edilmiş halde duruyor. Saddam yönetimi sürekli olarak ülkede Türkmen toplumunun yaşamadığı veya çok az sayıda olduğu iddiasını ileri süregelmiştir. Yukarıda anlatılan baskı ve zulümlerin önemli bir kısmı BM İnsan Hakları raporlarında da yer almaktadır.
Başlangıçta, Araplaştırma politikası ile Türk kimliğini eritme çabaları, günümüzde, yani ABD'nin Irak'ı işgali ile "Kürtleştirme" politikasına dönüştü. Irak yönetimlerinin Türkmenlere yönelik insanlık dışı uygulamalarının daha beterini bugün Kürtler yapmaktadır. Türkmenler, yağmurdan kurtulduk derken, doluya yakalandılar. 2003 Nisan ayında ABD işgalinin hemen ardından Kürtlerin Kerkük'e girmeleri, Irak'taki bu Türk şehri için sonun başlangıcı olmuştur. Kürtler, şehre girer girmez nüfus ve tapu dairesine saldırarak, yakıp yıkıp yağmaladılar. Bir anlamda, bunu yaparak, kentin tarihini/hafızasını yok etmek istediler. Bundan sonra, diğer bir deyişle işgalden hemen sonra Kürtler hızla bölgeye/Kerkük'e göç etmeye başladılar (Kerkük’e 700 bin Kürt ithal edildi). Aslında, bu göçler bir anlamda teşvik edildi ve desteklendi. Kürtler, Türkmenlere ve devlete ait arazilere ev yaptılar ve yerleştiler. İşgal güçlerinin göz yummasıyla Kerkük’ün demografik yapısı Kürtler tarafından hızlı bir şekilde değiştirilmeye çalışıldı. Kürtler, sözde Kerkük’ün tarihi bir Kürt kenti olduğunu iddia etmeye başladılar.Yani Yahudilerin, Filistin’de kendilerine ait olmayan toprak talebi gibi. İnsanın aklına şu soru geliyor; “Türkmen şehri Kerkük neden bu kadar önemlidir?“ Bunun cevabını yazımızın devamında bulabilirsiniz. Herkes bilmelidir, Irak Türkleri çok çileler çekti, çok ağır bedeller ödedi. Gerekirse yeni bedeller ödemeye hazırlar. Ancak, Irak'taki Türkmen varlığını silmeye ve yok etmeye kimsenin ama kimsenin gücü yetmeyecektir. Zalim Saddam, Irak Türklerini yok etmeye gücü yetti mi? Ki bu küçük Saddam’ların gücü yetsin.!!
Belgelerle Kerkük’ün Kimliği
Kürtler, Kerkük konusunda siyasi çalışmalarının yanı sıra, siyasetçiler ve yazar çizerleri ile de, bölgenin yani Türkmeneli topraklarının Kürt bölgesi olduğu, nüfusunun da Kürt olduğu iddiasını yazarlar ve dünyayı yanıltmaya ve kandırmaya çalışırlar.Onlarca yazarın eserlerinde ve resmi devlet kayıtlarındaki mevcut bilgilerle Kerkük’ün Türk, nüfusunun çoğunluğunun Türk, konuşulan dilin de Türkçe olduğu belgelenmektedir.Birçok Arap, Türk ve yabancı araştırmacı ve yazarın bu konuyu yani Kerkük'ün bir Türkmen şehri olduğu teyit eden birçok eseri mevcuttur. Gertrude Bell, 1. Dünya Savaşı sonrasının Irak’ını kurmuş, sınırlarını cetvelle kendisi çizmiş ve yarattığı Irak’ın kralını bile bizzat kendisi tayin etmiş bir İngiliz ajanıdır. 14 Ağustos 1921 tarihinde babasına yazdığı mektubunda “Referandum yapıldı ve Kral Faysal oy birliği ile seçildi, ama Kerkük, Kralın lehine oy kullanmadı. Kerkük’ün içi ve ilçeleri Türkmenlerden oluştuğu, bazı köylerin ise Kürtlerden sakin olduğunu yazmaktadır.[1] Irak’ın kurucusu Gertrude Bell’in mektuplarında Kerkük’ün Türkmen şehri olduğu açık bir şekilde yazılmaktadır.
Kerkük’te İki buçuk sene il danışmanlığını, idari müfettişliğini ve Irak’ın kuzeyinde Kürtlerin yoğun yaşadığı Süleymaniye de de yıllarca görev yapan C. J. Edmonds, "Kürtler, Türkler ve Araplar" adlı eserinde anlatır. Kendisi Kerkük’te Belediye gibi şehri ilgilendiren konularla uğraşan Miller (Ingiliz subayı), daha önce de söylediğim gibi Türkçeyi düzgün ve akıcı bir biçimde konuşmaktaydı ve özellikle Belediye Başkanı Abdulmecid Yakubi ile dostane bir ilişki kurmuş, sık sık kentten ayrılmam gereken dönemlerde iyi bir iş çıkararak mükemmel bir zemin çalışması gerçekleştirmişti. Livanın resmi dilinin Türkçe olarak kalması ve memurların da yerel ahaliden olmasını güvence altına alacak bir bildirimde, bulunmasıydı. Bu formül, Kerkük için kaydedilen büyük bir aşamaydı.[2] Görüldüğü gibi Kerkük’ün Türk olduğunu ispatlayan bu belge açıkça gösteriyor ki Kerkük’ün resmi dilinin Türkçe kalmasının nedeni, şehrin ahalisinin Türk, dilinin Türk olmasıdır. Kürtlerin dostu, işgalci İngiltere tarafından bile kabul edilmiştir.
İngiliz işgali sırasında, Kürtlerin Lawrence'i diye tanınan İngiliz istihbarat subayı Binbaşı Edward William Charles Noel, Şeyh Mahmut Berzenci‘yi Kürtlerin yoğun yaşadığı Süleymaniye temsilcisi olarak atama yetkisini almıştı. Noel bu yetkiyi hemen kullanmış, ancak “Kerkük bölgesi Türkmen olup, Türkçe konuştukları için, Şeyh Mahmut’un nüfuz alanında olmayı reddetmişler, bunun üzerine işgal kuvvetleri de bu bölgeyi, Kerkük Bölgesi ismiyle özel bir bölge olarak ilan etmişti. Kerkük’te siyasi subay olarak görev yapan binbaşı Stephen Hemsly Longrigg “Irak’ın Yeni Tarihinde Dört Asır” adlı eserinde, Türkmenlerin yerleşim bölgelerini anlatarak şöyle demektedir: “Türkmenlerin, Telafer’de ve uzun bir çizgi olarak Musul yolunda Deli Abbas’tan Büyük zab’a kadar uzanmaktadır. Güzel Kerkük şehri ise son iki asırda pek değişmemiştir. Ve büyük güzergah üzerindeki Türkmen köylerinin konumu, hatta yağmura dayalı tarımla uğraşan çeşitli köylerin konumu da hiç değişmemiştir. Türk kanının hakim olduğu bölgelerde, Türkçe’nin ve Türk bariz bir şekilde görüldüğü yerlerde, her zaman Türk ağırlığı görülmüştür.”[3] Longrigg bu kapsamda Kerkük’ü anlatırken, konuşulan dilin Türkçe olduğunu söylemektedir. Bir İngiliz subayı olarak Kerkük’te görev yapmış olan Stephen Hemsly Longrigg, Kerkük’ün bir Türk şehri olduğunu söylemektedir, bu Kerkük’ün bir Türkmen şehri olduğu tescili değil midir?
İngiliz işgali sırasında Erbil'in siyasi valisi olan W. R. Hay, bölge hakkında yazdığı bir kitapta şöyle demektedir:, “Kerkük şehrinin bölgedeki Türklerin ana merkezi olduğunu ve savaştan önce 30.000 nüfusu bulunduğunu, ayrıca civarda bir çok köy halkının da Türkçe konuştuğunu” yazmaktadır. [4] Alman araştırmacı Reinhard Fischer’in Berlin üniversitesinde yüksek lisans diplomasını almak için sunduğu tezin konusu “Irak Türkmenleri”. Irak’taki Türkmenlerin en önemli merkezi Kerkük’tür. Kerkük’ün rolü yalnız önemli bir kültür merkezi olmaktan ziyade, Türkmenlerin en yoğun olduğu şehirdir“.[5) Fransız araştırmacı ve yazar Chris KUTSCHERA’nın "Kürt Ulusal Hareketi" adlı kitabında : "Kerkük’ün çok özel bir statüsü vardı. Teorik olarak Irak’a bağlıydı. Bağdat’la ilişkilerinde resmi dil olarak TÜRKÇE kullanılıyordu. Kerkük, danışmanları İngiliz olan bir Türk mutasarrıfı (vali) tarafından yönetiliyordu. İngiliz yetkililer (Faysal’ın 23 ekim 1922 tarihli genelgesi çerçevesinde) Kerkük eşrafını kendi bölgelerinde bir kurucu meclis seçimi yapılacağından haberdar etmişlerdi".[6]
1890'lı yıllarda Duyun-i Umumiye müfettişi olarak bölgeye gelen Fransız Vital Cuinet, "Le Turquie î D'Asia" isimli eserinde, Kerkük şehrinin nüfusunu 30 bin olarak verirken, bu nüfusun 28 bininin Türkmen olduğunu belirtmektedir.[7] Rus araştırmacı Vladimir F.Minorsky “Türkmenler; Telafer, Erbil, Altunköprü, Kerkük, Tazehurmatu, Tavuk, Tuzhurmatu, Kifri ve Karatepe gibi şehir ve kasabalarda ve Musul bölgesinin güneyinden geçen tarihi “İpek Yolu” denilen yol üzerindeki bölgede çoğunluğu teşkil etmektedirler.”[8] Kerkük katliamı 1959’da Kerkük’te Kürt komünistleri, Kürt askerleri ve KDP peşmergeleri silahsız ve suçsuz Türkmenleri 3 gün 3 gece hünharca katlettiler. Ve bu tarihe “Kerkük Katliamı” olarak geçecektir. Bu olay Amerikan basınında da yankı bulmuştur. Amerikanın tanınmış gazetelerinden The Newyork Times Gazetesi bu konuda haber vermiştir. "Bağdat'ın 150 mil kuzeyinde olan Kerkük'ün çoğunluğu müreffeh Türkmenlerden oluşmaktadır. eyleme, çeşitli silahlarla donatılmış sivil Kürtlerle, ordu ile işbirliği içerisinde olan komünist ağırlıklı Halkın Direniş Grubu (çoğu Kürtlerden oluşuyordu) katılmışlardır.[9] Kürt asıllı Prof. Dr. Nuri Talabani, Kerkük Bölgesinin Araplaştırılması adlı kitabında, Kerkük’ün 2. tümen komutanı Nazım Tabakçalı’nın Kerkükteki gelişmeleri Bağdat’ta ki Savunma Bakanlığı’nın askeri istihbaratına gönderdiği raporu açıklar:
(belge)- "Kerkük eyaletinin Arap, Hıristiyan (Asuri,Keldani, Ermeni) azınlıklarıyla bir Türkmen çoğunluğuna sahip olduğuydu. Kerkük eyaletinde Kürt Eğitim Müdürlüğü kurulması veya girişimi buradaki diğer milliyetler arasında projeye karşı huzursuzluk duyguları uyanmasına yol açacaktır. Ayrıca öğretmenler birliği (Arap milliyetçiler, Baasçılar ve Türkmenlerden oluşan "Ulusal Liste" içinde Öğretmenler Birliği seçimlerini kazanan hepsi Türkmen olan grup) bunu bana kamu yararı için bildirdiklerini, ilkeleri Kürt olmayan çoğunluğun yaşadığı bir eyalete asla uyarlanamayacak bir müdürlüğün varlığıyla tehdit altına girebilecek ülke geleceği, eğitimin birliği için yaptıklarını da söylediler."[10]
İmza: Tümgeneral Nazım el-Tabakçalı
İkinci Tümen Komutanı
Askeri istihbarat Müdürlüğü
Aslı Arap olan ancak Amerika'da yaşayan Said K. Aburish, Saddam hakkında İngilizce kaleme aldığı eserinde bir gerçeği aydınlatmak istiyor "Saddam, Kerkük'ü Araplaştırmaya çalışıyordu. Saddam Kerkük'ün bir Arap, Kürtler de bir Kürt şehri olduğunu iddia ediyorlardı. Aslında bu şehir ne Arap ne de bir Kürt şehridir. O şüphe götürmez bir Türkmen şehridir. Kürtler 1960 yıllarından itibaren planlı bir şekilde Kerkük'e gelmeye ve yerleşmeye başlamışlardır".[11]
Filistinli yazar ve araştırmacı Hanna Batatu : “Kerkük şehri yakın tarihe kadar kelimenin tam manasıyla bir Türk şehri idi. Kürtler bu şehre yakın köylerden göç etmeye başladılar. 1959 yılında Kürtler şehrin yaklaşık üçte birini oluşturmaya başladılar.[12] Ferik El-Mızhır El-Firavn “Irak’taki azınlıklar şöyledir: Süleymaniye de Kürtler ve Kerkük’te Türkler.[13] Seyyar El Cemil “Irak’ın kuzeyinde belirli bölgelerde yaşayan Türkmenler Dicle nehrinin doğusundaki Kerkük’te ve nehrin batısındaki Telafer’de yoğun olarak yaşamaktadır. Bunların asılları Irak’ta egemenlik kuran Türkmen Devletlerine dayanmaktadır.[14]
Araştırmacı yazar Sati Al-Hisri “Irak’ta Hatıralarım” adlı eserinde 1921 yılında, o dönemin Eğitim Bakanlığı baş müşaviri görevinde bulunan İngiliz yüzbaşı N.Varel ile olan ihtilafı ve çarpışmasını, Eğitim Müdürü muavinliği görevini reddettiğini açıklarken, Varel’in kendisine: “Kerkük’e git, orada Eğitim Müdürlüğü görevini sana verelim, orada Türkçe konuşulur, sen de Türkçe biliyorsun”, dediğini hatırlatıyor. Varel bu önerisini Kraliyet Sarayı Başkanı Rüstem Haydar’a da tekrarlamış ve Al-Hisri’den Türkçe konuşulan Kerkük’te yararlı olabileceğini söylemişti.[15] Bir başka yazar, Abdulmecid Hasip Al-Kaysi’ye bakacak olursak, 1 Haziran 2000 tarihinde Londra’da çıkan el-Hayat gazetesinde Asuriler adlı kitabı hakkında yayınlanan bir eleştiriye verdiği cevapta, kendisini tanıtırken Irak’ın siyasi tarihiyle ilgilenmesinin elli yılı bulduğunu ifade eden bu yazar, adı geçen kitabında Kerkük’ün bir Türkmen şehri olup, halkının Türk ırkından olduğunu yazmaktadır.[16] Dr. Mecit Khudduri “Cumhuriyet Döneminde Irak” adlı esrinde Kerkük, Altunköprü ve Telafer’e temas ederken, buraların Türkmenlerce meskun olduğunu yazar.[17]
Iraklı yazar Mir Basri “Yeni Irak’ın Edebiyat Yıldızları” adlı eserinde Irak’ta gelişen edebiyattan söz ederken, Kürtlerin Süleymaniye bölgesinde edebi eserler vermelerine karşın, Kerkük’te Türkmen edebiyatının yaygın olduğunu yazarak, Fuzuli, Fazli, Rizai, Ahdi, Şemsi ve Hüseyni ile başlayan edebiyat akımının, sadece Türkmen edebiyatı ile geliştiğini ve Hicri Dede, Hıdır Lütfü, Naci Hürmüzlü, Mehmet Sadık ve Ahmet Faiz ile doruğa çıktığını, Kürt asıllı Şeyh Rıza Talabani’nin de Türkçe yazmak durumunda olduğunu bildirmektedir.[18] Irak’ın yeni tarihi üzerine pekçok araştırması ve eseri bulunan Hayri Emin Ömeri de, Irak’ın yeni tarihinden politik hikayeler (Arapça) , Bağdat, 1969, S. 66. Irak tahtı üzerine yaşanan tartışma ve çatışmaları anlatırken Kerkük’te çoğunluğun Türkmen olduğunu yazmaktadır.
Dr. Fazıl Hüseyin’in “Musul Sorunu” kitabının 2’nci baskısının 92’nci sayfasında, Erbil, Kerkük ve diğer Türkmen bölgeleri hakkında Milletler Cemiyeti raporunda şunu yazmıştır: “Milletler Cemiyeti komisyonu bu şehirlerin sakinlerinin asıllarının Türk olduklarını belirterek Erbil’de, Türklerden beş, yarısı Türk, yarısı Kürt olan ve bir de Yahudi mahalle vardır. Komisyonun ifadesinde, hükümet denetiminde tek gazete basıldığını, burada yayınlanan resmi fermanlarda Arapça ve Türkçe dillerinin kullanıldığını belirtmiştir. Kerkük’te bulunan İngiliz siyasi subayı Arapça ve Kürtçe konuşmayı dahi bilmiyordu. Yalnızca Türkçe’yi öğrenmişti.
Altınköprü ve Tuzhurmatu tamamen Türk veya Türkmen şehirleridir. Bunlar içinde birkaç aile Yahudi bulunmaktadır. Karatepe %75’i Türk, %22’si Kürt, %3’ü ise Araplardan oluşmaktadır. Tazehurmatu ve Dakuk tamamen Türk şehirleridir. Yalnız çevresindeki köyler Kürtlerden oluşmaktadır.” Ansiklopedik bilgilere başvuracak olursak, Cambridge Üniversitesi yayını olan “Dünyanın Yöresel Mimarisi Ansiklopedisi” adlı eserin Kirkuk (Kerkük) maddesi, Kerkük’te çoğunluğun Türkmen olduğunu ve Irak’ta Türkmen nüfusunun 2.5 milyonun altında olmadığını yazmaktadır.[19] Ana Britannica Ansiklopedisi’nin “Kerkük” maddesini J.H. Kramers yazmıştır. Kramers ilgili maddede “Kerkük’ün 1. Cihan Harbi’nden az evvel 20.000 kadar tahmin edilen nüfusunun hakim unsurunu Türkler teşkil ediyordu” diye yazmaktadır.[20] Microsoft Ansiklopedisinde ise Kerkük Irak’ın petrol sanayisinin merkezidir. Akdeniz’e ham petrol taşınması için petrol boru hattıyla bağlıdır. Kerkük nüfus çoğunluğu Türkmendir. Ayrıca Kürt, Arap, Asuri ve Ermenilerde bulunmaktadır.[21] 28 Ekim 1992 tarihli Meydan Larousse’un Türkiye baskısının Kerkük maddesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Kerkük’te yoğun bir Türk topluluğu ile onun geliştirdiği Türk kültürü vardır. Şehirde 350 aile kadar olan Hıristiyanlar da Türkçe konuşur ve Türkçe’yi Süryani harfleri ile yazarlar ve bir bölümü de Kerkük Kalesi’nde otururlar.” Irak’ın kuzeyinde bütünüyle Türkmen kasaba ve köyleri vardır. Önemli bir kent olan Kerkük’te bunlardan biridir.[22]
Kerkük konusunda yalan söylemekten çekinmeyen Kürtler, Kerkük'ün aslında Osmanlı arşivlerine göre de Kürt şehri olduğunu söylerken, gerçek Osmanlı arşivleri bu konuda tam tersini söylemektedir. Belgelerle dolu olan bu kitap, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Dairesi Başkanlığı Nu: 64, “Kanuni Devri”nde 111 numaralı Kerkük’e ait tahrir defteridir, yayın tarihi: 2003. Tahrir defteri incelendiğinde, bölgede yaşayan toplumların etnik kimlikleri, bağlı oldukları aşiretler ve bu aşiretlerin kimliği, bölgenin idari yapısı, nüfusu, din ve mezhepleri, vakıflar, toprağın yani arazilerin tasarruf şekli ve kime ait olduğu, hayvancılık hakkında bilgilerin yanı sıra 7320 erkek nüfusunun bulunduğu ve bunların da % 90’ının TÜRK OLDUĞU GÖRÜLMEKTEDİR. Kürtlerin gösterdiği ve her yerde ibraz ettikleri tek kaynakları, Arnavut asıllı Şemseddin Sami’nin verdiği bilgilerdir. Şemseddin Sami Türkçeyi öğrenerek kitaplar ve makaleler yazmaya başlamıştır. Semseddin Sami Kerkük’ü hiç görmeden bazı Fransız ansiklopedilerden yararlanarak Kamus-i A’lam’inin Kerkük maddesinde Kürtlerin Kerkük’te çoğunluğu oluşturuyor yazmaktadır. Verdiği bilgilerin bilimsel, gerçekçi ve doğru olduğunu kabul etmemiz gerekirse, Bağdatı’n da bir Türk şehri olduğunu kabul etmemiz gerekir. Çünkü Şemseddin Sami aynı eserinde, Bağdat’ta halk tarafından konuşulan birinci lisanın Türkçe, İkinci derecede ise Arapça olduğunu da tespit ettiğini yazmaktadır,
Belge: Devlet arşivinden alınmış bir devlet belgesidir. Tartışma götürmez gerçek bir belgedir. “Musul Vilâyeti-Salnâme-i Resmiyesi"dir. 1904 yılında bundan 100 yıl önce yazılan bu belge, Şemseddin Sami’nin yazdıkları ile aynı tarihlere rastlar. İki belge arasındaki farklara bakılmak suretiyle bilimsel olarak konuyu iyi değerlendirmek gerekmektedir. Eski Türk alfabesi ile yazılan belgeden bazı satırları okuyalım. S. 212, 213, 214.:
- “Kerkük Sancağına dair malûmat:
... Kerkük şehrinde 26510 İslâm ve 432 Keldani ve 463 Musevi, buna bir misli ünas (kadın), üç binden aşağı olmayan yabancı ilâve olunursa şehrin nüfus mecmuası 57810’a baliğ olur. Kerkük şehri “kale” ve “karşı yaka” ve “korya” namları ile üç kısma münkasim (bölünmüş) olup, bu her üç kısımda 14 mahalle vardır. AHALİ-İ ŞEHİR: UMUMİYETLE TÜRK OLUP TÜRKÇE TEKELLÜM EDERLER. (konuşurlar). GURABA (yabancı) OLARAK BİR MİKTAR ARAP VE KÜRT İLE KALİL’İL (az)- MİKTAR İRANİ BULUNUR”. Aynı yıllara rastlayan, biri resmi devlete, diğeri şahsa ait olan bilgi arasındaki farka bakanlar ve Kerkük’ü, çevresini yakından bilenler, tanıyanlar, orada yaşayanlar, Kürtlerin ne kadar tarih bilgisinden yoksun, hayal peşinde koştuklarını anlayacaklardır.
Kerkük Kalesini Kürtler mi Yaptı?
Sözde bazı Kürt araştırmacı, yazar ve çizerleri Kerkük’ü hayal edilen Kürt devletinin sınırları içine almak için türlü yalan ve uydurma belgelerle insanları yanıltıyorlar. Bu sözde Kürt Araştırmacıları: "Bu bölgede yaşayan Kürtlerin bağımsız devletleri, imparatorlukları, devletçikleri ve emirlikleri olmuştur... Irak kuzeyinin kalesiyle meşhur olan şehri Kerkük'tür”. Kürtlerin küçük ve dağınık beylikler kurduklarını kabul etmek mümkündür. Ancak, devletler, hatta imparatorluklar kurduklarını iddia etmenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Bu devletler ve imparatorluklar ne zaman ve nerede kurulmuştur? Adları nedir, hükümdarları kimlerdir? Hiç belli değildir.[23] Zira tarihsizler, yapay geçmiş yaratmaya çalışıyorlar. Kürt siyasitçileri, tarihçileri ve aydınları bir dala tutunmak ve yeni bir tarih yaratmak istiyorlar, ama tarihi dayanakları yok ve iddialarını da hiçbir tarihi kaynak doğrulamıyor. Yapabildikleri tek şey, başka milletlerin tarihi şahsiyetlerini ve kültürel varlıklarını kendilerine mal etmeye çalışmak. Yarında Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucularının Kürtler’in olduğunu söylerlerse kimse şaşmasın. Yoksa Kerkük Kalesini Kürtler mi Yaptı?!! Kerkük'te diktikleri, tarihi değeri olan bir mimari eserleri var mı? Bir tane yoktur. Ama bu hayalperestler utanmadan Kerkük’ün tarihi ve coğrafi olarak Kürt şehridir derler!
Bir Ortadoğu uzmanı olan David McDowall Modern Kürt Tarihi isimli kitabında diyor ki: "Az sayıda Kürt, 1958 gibi yakın bir tarihten bu yana daha büyük bir Türkmen nüfusa sahip olmasına rağmen, bugün bile Kerkük şehrinin kendilerinin olduğunu öne sürecektir"[24] Kerkük’ün Türkmen şehri olduğunu gösteren önemli belgelerden birisi de, Irak liselerinde okutulan ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından seçilen “Irak Coğrafyası”adlı ders kitabında Kerkük nüfusuna dair verilen bilgilerdir. 1929 tarihinde Irak eski Başbakanı ve Savunma Bakanı General Taha El-Haşimi tarafından yazılan ve Bağdat’ta Dar El-Selam yayınevinde basılan bu kitap; Irak Coğrafyası 1929
Irak Coğrafyası - Lise Okulları
Yazar: Zaim Taha El Haşimi
(Maarif Bakanlığı tarafından Liselerde okutulmasına karar verilmiştir)
Darulselam Matbaası - Bağdat
1929-1348
sayfa : 242
Kerkük Livası
Bu liva Irak`ın kuzeyinde bulunmaktadır. Nüfus yoğunluğu 4:8/km2 (Çemçemal ve Kifri ) ila 16:32/km2 (Kerkük ilçeleri). 1920 yılının verilerine göre bu livanın toplam nüfusu 92.000 kişi, nüfusun çoğunluğu ise Türktür , daha sonra kürt ve arap . Yapılan son sayıma göre Kerkük kazası 59216, Kifri kazası 32789 ve Çemçemal ve Kifri 35054 kişi olarak tespit edildi. Kerkük : Kerkük şehri Kara Hasan dağının doğu eteklerinde yer almaktadır. Hasa Su ırmağının iki tarafına bölünmüş bir şekildedir. Hasa Su`nun doğu cephesinde kale yer almaktadır. Doğu cephesine kale tarafı, batı cephesinede Korya olarak adlandırılmaktadır. Korya tarafında çok sayıda bağ ve bostan bulunmaktadır. Şehrin kuzeyinde Şaturlu mahallesi yer almaktadır. Konut sayısı yaklaşık 40.000 dir. Evler taş ile yapılmıştır. Son sayımda Kerkük merkezinin toplam nüfusu 32191 olarak tespit edilmiştir. Nüfusun çoğu Türktür . Bağdat -Kerkük demir yolları bu şehirden geçmektedir. Kerkük Irak`ın çok önemli merkezlerinden biridir. Bu önemli belge, Kerkük’ün bir Türk şehri olduğunun Irak resmi makamlarınca tescil edildiğini göstermektedir. Hem de Kerkük ve civarının Türk olduğunu belirten bu belgenin yazarı, o dönemin Irak Başbakanı ve Savunma Bakanıdır. Kerkük’ün Türkmen şehri olduğuna dair en küçük bir şüphesi olanlara bu belge ithaf olunur. Irak Devletinin resmi belgelerinde bulunan en eski nüfus sayımı olan 1947 nüfus sayımı için yayınlanan resmi kitapçıklarda Kerkük şehrinin o zamanki mahalleleri ve her mahalledeki aile sayısı beyan edilmiştir. Bu mahallelerin isimleri kitapçığın ikinci cildinin 101. Sayfasında şöyle beyan edilmiştir:
(1) Sarıkahya, (2) Şaturlu, (3) Begler, (4) İmam Kasım, (5) Bulak, (6) Ahi Hüseyin, (7) Meydan, (8) Ağalık, (9) Hamam Mülim, (10) Hamam Mesihi.
Bu resmi belgeye göre Kerkük şehri 1947 yılında isimleri belirtilen 10 adet mahalleden oluşmaktadır. Kürt ve Türkmenlerden oluşan ‘’İmam Kasım’’ mahallesi yer almakta ve Şorca mahallesi de geçen yüz yılın kırkları ve ellilerinde yoktur. Kerkük’te sonradan ihdas edilen ‘’iskan’’ ile ‘’Rahimava’’ Kürt mahalleleri bu listede yer almamıştır. Listedeki kalan 9 mahallenin hepsi ki bunlar yüz yıllardan beri yerleşim bölgeleridir, Türkmenlerin oturduğu bölgelerdir. Bu bölgelerdeki tüm konutlar, tesisler, mağaza ve dükkânlar, hanlar, hamamlar, kahvehaneler ve camiler de Türkmenlerin mülkiyetinde olduğu yapılardır. Bunun yanında Begler, Sarıkahya ve Şaturlu mahallelerinde belirli sayıda Ermeni ve Süryani aileler de oturuyordu. 1947 yılında ne şimdiki Kürt mahalleleri olan Şorca, Rahimava, İskan, Azadi mahalleleri vardı, ne de sonradan Baas partisi döneminde asimilasyon politikası doğrultusunda Araplar için inşa edilen mahalleler vardı. 1947 yılında bir adet Kürt ya da Arap mahallesi olsa idi, bu durum anılan resmi belgede yerini almış olurdu. Buna bağlı olarak Kürtler hissedilir bir şekilde kentin başka mahallelerine de sızmaya başladılar.
Kerkük’le ilgili bütün resmi belgeler, açıkça gösteriyor ki,1958 yılına kadar Kerkük’te Kürtlerin nüfus oranı kesinlikle %10’u geçmiyordu. 1957 sayımına göre Kerkük’te mahalleler şunlardır: “Sarıkahya, Mahatta (İstasyon), Tisin, Begler, Şaturlu, Hasa, Elmas, Bulak, Ahi Hüseyin, Çay, Çukur, Piryadi, Avçı, Musalla, Ağalık, Kale Meydan, Hamam Müslim, Yeni Kerkük (Arafa), İmam Kasım, Şorca, Cırıt Meydanı, İmam Abbas, Zeve, Meydan, Hamam Mesihi, Altuncular, Nefçiler, Yeni Tisin, Hamzeli, Bağdat Yolu, Çiniçiler, Helvacılar”. Yalnız iki mahallede Kürtler yoğun olarak yaşıyorlardı: İmam Kasım ve Şorca, ki Şorca Mahallesi Kırklarda daha kurulmamıştı. Kürt mahallelerinden bir tanesi tamamen Kürt’tür (Şorca); diğeri ise (İmam Kasım) Kürt ve Türkmen karışımından oluşmaktaydı. Kürtlerin yoğun yaşadığı Şorca mahallesinde sadece 126 hane bulunmaktaydı. Arapların oturduğu tek bir mahalle vardı, o da Araplar mahallesi diye biliniyordu. Bir mahallede ise (Elmas mahallesi) Hıristiyanlar (Asuri, Keldani, Ermeni) ve Türkmenler karışık halde yaşıyorlardı. Kerkük Kalesinde oturanların tamamı Türkmen idi ve burada dört mahalle bulunuyordu: Meydan, Ağalık, Zından ve Hamam mahalleleridir. Yalnız kale içinde yaşayan Türkmen nüfusu, 2 Kürt mahallesinin nüfusundan kat kat daha fazladır. İskân ve Rahimava mahalleleri ise 1957 sayımında henüz kurulmamıştı. Bu mahalleler, 1958 devrimi sonrasında gerçekleşen Kürt göçlerinin ardından oluşmuştur.1957 nüfus sayımı ise Kerkük’ün kesin olarak bir Türk şehri olduğunu göstermekteydi. 1970’de Kürtlere özerklik verilmesine ilişkin görüşmeler esnasında Irak Hükümeti, 1957 nüfus sayımına dayanarak, Kerkük’ün hüviyetini belirlemek istemişti ama Mesud Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani Kerkük’ün demografik yapısını çok iyi bildiği için bu isteği kesin bir dil ile reddetmişti. Şayet Kerkük gerçekten iddia ettikleri gibi bir Kürt şehri olsaydı reddeder miydi? İngiliz Yazar David McDowall A Modern History of The Kurds “Modern Kürt Tarihi”, eserinde şöyle demektedir: "Molla Mustafa (Barzani) Bağdat hükümetini Kerkük, Hanekin ve Sincar gibi bölgelere Arapları yerleştirmekle suçladı ve Arapları çoğunlukta gösteren nüfus sayımı sonuçlarını kabul etmeyeceğini hükümete bildirdi. Ayrıca üzerinde sahtekarlık yapıldığı için, 1965 yılı nüfus sayımının verilerini de kabul etmedi. Hükümet, Kerkük için 1957 sayım sonuçlarının dikkate alınmasını önerdi; ancak Barzani ise, Kerkük kentinde çoğunluğu hâlâ Türkmenlerin oluşturduğu gerekçesiyle bu öneriyi de reddetti."[25] Bu da Kerkük’ün bir Türkmen şehri olduğunun itirafıdır.
1970’te Irak Devleti Türkmenlere kültürel haklar tanıdı.[26] Bu karara göre, Kerkük’te 124 okulun 104’ü, Tuzhurmatu, Kifri, Altunköprü ve başka bölgelerin ezici çoğunluğu da (toplam 199 okul) Türkçe öğretimi seçmiştir. Yalnızca bu rakamlar bile Kerkük’ün ne kadar Türk olduğunun yada Kürt olduğundan bir ispatı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu okulların isimleri de Türkçe oldu. Bunların bir kısmı; Yıldız, Baba gürgür, Aydınlık, Çalışkan, Barış, Gençlik, Uğur, Aktaş gibi öz be öz Türkçe isimler taşıdılar.Türkçe eğitimi yapma kararı alındıktan bir yıl sonra hükümet aynı kararı hiç bilip okulları kapatarak Türkçe ile eğitim yapmayı yasaklamıştır. Irak’taki Türk varlığının sembolü olan Kerkük üzerinde, yıllardır sürdürülen baskı ve zulmü her fırsatta dile getiriyor ve oynanan oyunlara dikkat çekiyoruz. Fakat son yıllarda, özellikle Körfez savaşından beri, bu tarihi Türk şehri üzerinde yoğun bir propaganda ve yayın faaliyetlerinin yürütüldüğü gözlenmektedir. Kerkük’teki Türkmen halkının Irak yönetimince yıllardır planlı ve maksatlı şekilde göçe zorlanması gerçeği dahi çarpıtılmaktadır. Son yıllarda gittikçe daha da Kerkük üzerinde yoğunlaşan Kürtleştirme planına hizmet için yayın yapan Kürt yayın organları, Saddam rejiminin Kerkük’teki Kürtleri göçe zorladığını yayarak, konuyu çarpıtmaya yelteniyorlar. Kerkük’ün bir Kürt şehri olmadığını söyleyen ve Kerkük’teki etnik dokudaki hakim rengin Türkmen olduğunu kaydeden Tarık Aziz’nin sözlerine dikkatinizi çekmek istiyoruz. Kerkük’ün Türkmen karakterli bir şehir olduğunu itiraf eden Irak’ın ikinci adamı Tarık Aziz’in sözlerini, bilmem bu fanatik yazarlar duymuşlar mıdır, görmüşler midir? Gören- görmeyen duyan-duymayan herkese bu sözleri hatırlatmak yerinde olacaktır. Gazeteci Yazar Hamide Na’ne, Tarık Aziz’e soruyor:
- Kerkük’ü Kürt bölgesine ilhak etmek istiyorlar?
Tarık Aziz cevap veriyor:
- Doğrudur, 70’li yıllardan beri Bağdat yönetiminin bu konudaki tavrı belli idi: O da Kerkük’ün özerk Kürt bölgesinin içinde olmamasıdır. Çünkü Kerkük özerk bölgeye alındığı taktirde, petrol oyunları ve uluslararası entrikalar devreye girerek, merkezi yönetimden ayrılmaya doğru büyük bir aşama kaydeder. Ki bu da ülkenin ulusal birliğini zedeler. Bu bakımdan Kerkük’ün özerk bölge dışında kalması ayrılıkçı hareket ve oyunlarını önlemiş ve bölge için güvence sağlamış olur. Birinci Nokta: Tarihi açıdan Kerkük, Kürt vilayeti değildir. Kerkük’e gittiğiniz zaman orada Türkmenleri, Arapları ve Kürtleri bulursunuz. Ancak baskın kimlik Türkmendir”.
Tarık Aziz, “Lider ve Dava” (Beyrut, 2000) adlı eserin 163. sayfasında Kerkük’ün bir Türkmen şehri olduğu ve baskın kimlikte Türkmen olduğu, hem de Tarık Aziz tarafından dile getirilmişse, bunun ayrı bir önemi ve değeri vardır. Büyük bir kanıt niteliğinde olan bu itiraf, sağduyu sahibi olan bütün araştırmacıların dikkatine, vicdanına ve insafına sunulmaktadır.[27]
Tarık Aziz’in Kerkük hakkındaki bu sözü dikkat çekicidir: "Araplar Endülüs için yıllarca ağladı, Kürtler ise Kerkük için Kıyamete kadar ağlayacaklardır." Yani Kürtler Türkmen şehri Kerkük'e asla sahip olamazlar. Kürtler kendilerine ait olmayan bu kente ısrar ederse, zaten kendi sonlarını da getirmiş olurlar, çünkü Kürtler ateşle oynuyor. Kerkük’te ilk matbaa 1879 yılında kurulur ve vilayet matbaasının kurulmasıyla 25 Şubat 1911 yılında yayınlanan ilk gazete Türkçe Havadis Gazetesidir (Sizce neden bu gazete Kerkük’te başka bir dilde değilde türkçe yayınlanıyor ?). İlk dergi de Türkçe Maarif Dergisidir. Kevkeb-i Maarif dergisi, Nemce (Yıldız) Gazetesi, Teceddüd Gazetesi, Kerkük Gazetesi (46 sene) ve İleri Gazetesi. Bu gazeteler ve dergiler Türkçe yayınlanmıştır. Gavur Bağı Gazetesi, Afak Gazetesi, Beşir Gazetesi ve el-Mürebbi yayını ise Türkçe – Arapça yayınlanmıştır. Kerkük’de gazete ve dergi yayınları 1974 tarihine kadar sürmüştür. Bu tarihten sonra Baas rejimi, uygulamaya koyduğu Araplaştırma politikası gereğince yıllarca Kerkük’te ne bir yayın ve ne de bir dergi veya gazete yayınlanmıştır. Tarihi boyunca bir Türk şehri olan Kerkük’ün, tarihi olarak da Kürtlere ait olduğu kimi çevrelerce iddia edilmektedir. Kerkük’te, Kürtler tarihlerinde ilk defa Şafak isminde Arapça-Kürtçe bir dergi yayımlamışlardır. Lütfen tarihe dikkat edelim. Bu derginin ilk sayısı, 15 Ocak 1958’de yayınlanmıştır. Mayıs 1959 tarihli dördüncü sayısı çıktıktan sonra derginin yayımına son verilmiştir. Bu aylık derginin sahibi Süleymaniye’li Abdulkadir Berzenci, mali işler müdürü yine Süleymaniyeli Ali Bapir adındaki şahıslardı. Derginin idarehanesi, sahibinin kaldığı Umera Otelin’in bir yatak odasıydı. Dergi sanki başka şehirde çıkıyor gibi Kerkük toplumunun kültür ve edebiyatından hiç söz etmiyordu. Bu yüzden yerli halk tarafından boykot edilen ve rağbet görmeyen bu dergi, Süleymaniye de “Beh yan” yani Beyan adı altında sadece Kürtçe olarak basılmaya başlanmıştır.[28] Ne gariptir ki, Kerkük’te Arapça-Kürtçe bir dergi yayınlanıyor, sahipleri Kerküklü değil Süleymaniye’li yani ithal. İdarehanesi kaldıkları otelin yatak odası. Şimdi ise Kürtler utanmadan, Kerkük üzerinde hak iddia ederek ‘Kürt şehridir’ diyebiliyorlar. Yani dağdan gelen bağdakini kovuyor.
Kerkük’ün bir Türkmen şehri olduğu en önemli canlı delillerden biri de, çok eskiden beri yanmakta olan ezeli ateşin adının Baba Gürgür oluşudur. Burası Kerkük merkezinden yaklaşık 15 kilometre kuzey batısında bulunan ve içinde sürekli petrol gazlarının yandığı bir çukurdur. Baba Gürgür ateşinin çok gür ve gürlercesine sesli yanışına özgü, Türkmenler çok eskiden bu adı uygun görmüşlerdir. Bu ad yabancılar ve diğer topluluklar tarafından da aynen kullanılmaktadır. Eğer Türkmenlerin dışında Kerkük ve çevresine Türkmenlerden daha önce başka bir topluluk yerleşmiş ise, neden kendi dillerinde adlar kullanmamışlardır? Eğer bu topraklar iddia ettikleri gibi çok eskiden beri Kürtlere ait ise, o kadar çok verimli toprak, mera ve su var iken Kürtler neden dağları mekan seçmişlerdir? Kaldı ki, Türkmenler vatan haline getirdikleri bu topraklarda tarih içerisinde altı tane devlet ve beylik kurmuşlardır. Bu bölge eski uygarlıkların beşiği olmuştur. Bu nedenle buranın eski yerlisi olan Türkmenlerin yarattığı uygarlığın kalıcı izlerine her adımda rastlanmaktadır. Buna karşılık bölgede Kürt topluluklarına ait bir tane bile medeniyet eseri bulunmamaktadır. Bugün dahi Irak’ta yaşayan kitleler arasında kültür düzeyi en yüksek olan topluluğun Türkmenler olması iddiamızın bir ispatıdır. Irak’ın genelinde 1957 yılı nüfus sayımına katılmaları duyurusu içeren Arapça broşürler dağıtılırken, Kerkük şehri üzerine eski Türkçe yazılı lacivert renkte broşürler atılmıştır. Türkçe broşür dağıtılmasının sebebi, 1957 yılında Kerkük’te yaşayan halkın ezici bir çoğunlukla Türkmen olmasıdır. O günün demografik yapısı içinde Kerkük’te yaşayan kayda değer bir başka etnik grup mevcut olsaydı mutlaka anlayabilmeleri için onların dillerinde de broşürler yayınlanırdı. Bir toplumun varlığını ispatlayan birkaç unsurdan biri edebiyat ve diğeri müziktir. Kerkük’te geçmişten bugüne kadar Türkmenlerden Şair Fuzuli, Nesimi, Dede Hicri gibi bir çok ünlü şair çıkarken bugün Kerkük’te yaşayan diğer topluluklara mensup bir tane bile şair mevcut değildir. Kerkük Türküleri, BBC ve Amerikanın Sesi gibi bir çok radyoda aynı ad altında yayınlanırken neden Kerkük adı altında diğer toplulukların dillerinde Türküler yayınlanmamış ve yayınlanmamaktadır. Çünkü yoktur ve bu da Kerkük’ün bir Türkmen şehri olduğunun önemli bir göstergesidir.
Neden Kerkük Bu Kadar Önemli ?
Mesud Barzani’nin, “Barzani I” adlı kitabında, Kerkük hakkındaki görüşleri şöyledir: ” Kerkük şehri bir çok nedenden dolayı önem kazanıyor. Bunların en önemlisi de büyük bir petrol rezervine sahip olmasıdır (İşte petrol, Türkmen şehri kerkük’ün demografik yapısının değiştirilmesi ile ilgili konunun özüdür, 2003 yılında Irak’ın işgal edilmesinden sonra Kerkük’e 700 bin Kürt ithal edildi). Ayrıca bir ekonomik merkez olması da önemini artırıyor. Kerkük’te bir Türk azınlığının bulunduğu gerçeğini kimse inkar edemez. Bu bir realitedir. Ama bunun yanında Asuri azınlığı da vardır. Türkmenlerin Kerkük’te ve Kerkük’e bağlı bazı ilçelerde çoğunluğu oluşturduklarına dair sözleri işitiyor ya da okuyoruz. Bu noktayı tartışmak istemiyorum. Diyelim ki bu iddia doğrudur, o zaman Kerkük’ün Kürt topraklarında yer aldığı, Türk toprağı olmadığı gerçeği açık bir şekilde kabul edilmelidir (Kardeşlik ve eşitliğin savunucusu Barzani! Türkmenler istesenizde istemesenizde Kerkük’ü Kürt bölgesine katacağız diyor)”[29] Aynı kitabın ikinci cildi,s.373’de bakın Mesud Barzani ne kadar demokrat, barışçıl, insancıl, hoşgörülü, halkların onurlu ve özgür bir hayat sürme hakkını inkâr etmeyen birisi oluyor : "Kürt halkı tarihte gelmiş geçmiş sayısız kuşakları boyunca her zaman hoşgörü sahibi ve bütün halklarla kardeşlik duyguları içinde bir arada barış içinde yaşamıştır. Kürt halkı, hiçbir halkın onurlu ve özgür bir hayat sürme hakkını inkâr etmemiştir. Haklar ve görevlerde tam eşitlik ilkesine samimiyetle bağlı kalmıştır. Bu, Barzani'nin düşüncesiydi ve bu düşüncesiyle tanınırdı. Halklar ve gruplar arasında kurulacak en iyi ilişkinin karşılıklı saygıya dayalı ilişki olduğuna dair derin inancıyla saygıyla anılmaktadır. Ona göre barış ve istikrarı garanti edecek en ideal yol kardeşlik ve eşitlikti.“ [30] Allah aşkına hangi karşılıklı saygı, kardeşlik, hoşgörü ve eşitlikten bahsediliyor?!! İlk önce Barzani bu hakları Kürt halkına tanımış mı? Ki başka halklara hoşgörülü olsun.
Bölgede yaşayan Türkmenler, Araplar, Asuriler, Keldaniler, Süryaniler, Yezidiler, Şebekler ve diğerlerine karşı Kürt grupları tarafından yapılan insan hakları ihlalleri insanın kanını donduracak cinstendir. Bölgede insan hakları ihlallerini daha iyi anlamak için Asuri bir Hıristiyan büyüğünün bölgede yaşadıklarını bakın nasıl anlatıyor: “(Saddam Hüseyin dönemindeki) totaliter hükümet döneminde baskı altında olmamız anlaşılabilirdi. Şimdi ise, özgür ve demokratik olmamız gerekiyor, ama bu demokrasi bizi öldürüyor”. Bağdat’ki Katolik kilisesi Piskopaslarından Shlemon Warduni "Kim cehenneme inanmıyorsa Irak'taki Hıristiyanları ziyaret etsin". Bu insanlar, zorla göçe zorlanıyor. Ölüm tehtidleri karşısında canını kurtarmaya çalışıyor. Irak’ta yaşayan Yezidiler dini ve kültürel faaliyetlerinin, Kürt siyasi partileri tarafından baskı altında tutuluyor. Kürtlerden ve Araplardan farklı dini inanışlara sahip olduklarını ifade eden Yezidiler, Kürt siyasi partilerinin, milli, dini ve siyasi faaliyetlerine engel olmaya ve Yezidileri zorla Kürtleştirmeye çalışıyorlar. Yezidilerin dini lideri Muaviye bin İsmail el Yezidi (Prens Enver Muaviye İsmail) Kasım 1990 ve Ağustos 1992 yılında yazdığı iki yazıda: “Kürtler"le bir ilgilerinin olmadığını ifade ederek kendilerini şöyle tanıtır: "Türkiye deki halkımız Doğu Anadolu: Diyarbakır, Siirt, Mardin, Şanlıurfa gibi kentlerde ve bu kentlerin çevre köylerinde yaşıyor... Irak’taki Şeyhan, Tilkeyf, Başika, Bazane, Dohuk, Musul, Zaho ve çevreleridir... Biz hepimiz Azda, Yazdan, İzed veya Ahura Mazdâ’nın halkıyız... Asuri ve Yezidiler büyük Asur imparatorluğunun gerçek soylarıdır... Bu duyuru ile, istisnasız Irak’taki tüm Kürt partilerini, özellikle Mesud Barzani ve Celal Talabani’yi tüm uluslararası düzeylerde Yezidileri temsil etmelerini.... durmalarını, Yezidilerin bir Kürt milliyetine ait olduğuna dair asılsız yalanların durdurmalarını ve kendi idari bölgelerine bağlı Sincar ve Şekbari’deki taleplerine son vermeleri için ikaz ederiz...”
Ağustos 2010’da Iraklı Yezidi Emiri Enver Muaviye İsmail ORSAM’a (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi) verdiği röportajda “Yezidiler üzerinde özellikle 2003 yılındaki işgalden sonra büyük bir baskı kurulduğunu, Yezidilerin siyasal tercihlerini özgürce yapamadıklarını ve dini kimliklerinin etnik kimliğe dönüştürülmek isteniyor. 2003’ten sonra kürtler silah zoru ile bizim bölgelerimizi işgal ettiler. Yezidilerin merkezi hükümetle ilişkilerini tamamıyla kestiler. Tarihi değiştirmeye başladılar. Televizyon, internet, gazete aracılığı ile sahte bir tarih yazmaya başladılar. Burada asıl amaç tabii ki Yezidiler değil, Yezidilerin arazileri idi. Bizim arazilerimize el koyup, kendi bölgelerine bağlamak istediler. Irak’ın haritasına bakarsanız Yezidiler; Türkiye, Suriye, Irak üçgeninde yaşamaktadır. O bölgeleri kontrol ettikleri zaman Suriye ile çok kolay bir şekilde bağlanabileceklerini düşünüyorlar. Karayolu ile Irak’ın Türkiye ile olan bağlantısını kesmeyi amaçlıyorlar. Yezidilerin yaşadığı stratejik bölgeleri kontrol etmek istiyorlar.”
Kürt Yönetimi tarafından bölgede yaşayan Türkmenlere, Araplara, Asurilere, Keldanilere, Süryanilere, Yezidilere, Şebeklere ve diğerlerine karşı uygulanan bu sistemli baskı, sindirme, yıldırma, etnik temizlik ve göçe zorlama politikaları Uluslararası İnsan Hakları Örgütü rapor ve belgelerinde yer almaktadır. Bu rapor ve belgelerde yer alan bilgiler ise insanın kanını donduracak cinstendir. Dış güçlerin Kürtlerle işi bittikten sonra, dünya olup bitenleri tam öğrenme şansına sahip olacaktır. Dış güçler ile Kürtler arasında bal ayı daha bitmedi! Bal ayı bittikten sonra ne mi olacak? 1947,1975, 1988 ve 1991 yıllarında Irak’lı Kürtler silah sesini duyduklarında yanlış tarafta olduklarını gördüler, ama Kürtler tarihin tekerrür edeceğini hesaba katmazlar ve derste almazlar. İnsanlar hatalarından neden ders almazlar? Ne diyelim; kendi düşen ağlamaz… 1947 yılında Mesud Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani Irak ve İran‘ı karıştırdı sonrada Sovyetler Birliği’ne Kaçtı. 20 Temmuz 1958 de Cumhuriyetin ilanından bir hafta sonra genel af ilan edildi. Krallık döneminde gıyabında idam kararı verilen ve Sovyetler Birliğine kaçan Molla Mustafa Barzani, general Abdulkerim Kasım tarafından affedildi. Barzani’nin 11 sene sonra Irak’a dönüşü Kürtleri büyük ölçüde cesaretlendirdi. Kürtler, petrol yatakları ile zengin Kerkük’ü (hedef gösterdiler) kendi bölgeleri arasına katmayı planlamaya başladılar. Hayallerinde düşledikleri devlete ekonomik kaynak sağlamak için, zengin Baba Gürgür petrol yataklarının yer aldığı Kerkük’ü hedef seçtiler. Ancak bu planın karşısında büyük bir engel vardı. Bu da Kerkük’ün tamamiyle Türk şehri olması idi. O tarihlerde Kerkük’te çok az sayıda Kürt nüfusu vardı.[31] Petrol zengini Kerkük baba Barzani, oğlu Mesud Barzani ve Celal Talabani tarafından Kürtlere hedef gösterildi. Kürtler, Kerkük’ü ele geçirmek için dış güçlerle işbirliği yaptılar, sözde Kürt devletini (ikinci İsrail’i) kurmak ve Kürt milliyetçiliğini tetiklemek için hep Kerkük koz olarak kullanıldı. Şimdi kardeşlikten bahsediliyor? Türkmenler zaten herkesle kardeştir ve hiç kimseye de zararı dokunmamıştır. Kardeş adaletli olur kardeşine haksızlık etmez. Kardeşinin yerine, yurduna ve topraklarına göz dikmez ve kardeşinin hayatını cehenneme çevirmez. Kerkük olmadan sözde Kürt Devleti (ikinci İsrail’i) kurmak fikri bir anlam ifade etmiyor. Sözde kuracakları devleti yaşatabilmek için bölgenin kalbi tüm hayat damarlarına mutlaka sahip olmak gerekiyor. Bunun bilincinde olan Kürtler, Kerkük’ü ele geçirmek, Kerkük’ü Kürtleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kerkük konusunda planlarını uygulayabilmek için bölgenin ezici bir çoğunlukla hakim unsuru olan Türkmenleri etkisiz hale getirmek gerekliliğinin farkındalar. Türkmenlerin yaşadığı baskı, zulüm, göçe zorlama, etnik temizleme, çile, katliam ve idamlar bu petrol yüzünden değil mi? Amerika’nın 10 bin kilometre uzaktan gelip, Kürtlerle işbirliği yaparak bu bölgeleri işgal etmesinin nedeni de petrol değil midir? Amerikalı yazar Khristina O’Donelly “The Horseman” adlı kitabında Irak Türklerini ve maruz kaldıkları haksızlıkları şöyle anlatıyor: “Irak’ın üçüncü milliyeti olan Türkmenler, Orta Asya’dan 1000 sene önce göç edip Musul, Kerkük ve Erbil’e yerleşmişlerdir. Kimse de bunların çektikleri acıları hatırlamaz, haksızlığa uğrayan bu insanların ise hiç mi yaşamaya hakları yok? Acaba bunlar ikinci sınıf insanlar mı? Hükümetler ise hep gerçek sayılarını sakladı, ki Türkmenler gerçekte 2 milyonun üzerinde bir nüfusa sahipti. Allah aşkına bilmiyor musunuz? bunlar Türk asıllıdırlar, Türkiye, eski Sovyetler Birliğinin güneyinde yaşayanlar gibi (Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan). Bazı Irak Hükümetleri tarafından asimilasyona ve yok edilmeye maruz kalmışlardır. Bu topluma karşı Baas rejimi tarafından yoğun insan hakları ihlalleri yapılmıştır ( Şimdi de Kürtler daha beterini yapmaktadırlar, Ne yazık ki Türkmenlerin kaderi bu gün bile değişmemiştir). Özellikle öğrenci ve aydın kesimine baskı, hapis ve idamlar yapılmıştır”.[32]
Irak Türklerinin Nüfus Durumu
Irak'taki nüfus projeksiyonu 1927, 1934, 1947, 1957, 1965, 1977, 1987 ve 1997 yıllarında yapılan sayımlarındaki oranlarla,
Sayım yılı ..... Irak’ın Nüfusu
1927 ....................... 2.968.000
1934 ...................... 3.380.000
1947 ......................... 4.816.000
1957 ........................ 6.340.000
1965 ........................ 8.097.000
1977 ...................... 12.000.497
1987 ...................... 16.287.319
1997 ....................... 22.000.000
olarak bulunmuştur. Bu sayımlardaki Irak etnik yapısı aşağıdaki şekilde ortaya çıkmıştır. Sayım Yılı Irak’ın Nüfusu Arap % 62, Türk % 15, Kürt % 20, Hıristiyan ve diğerleri % 3. Bu oranlara göre, Irak nüfusunu 30.000.000 (otuz milyon) olarak alırsak ve Irak'ta bugüne kadar yapılan bütün sayımlar, yıllık büyüme oranı ve buradaki etnik nüfus dağılımını da göz önüne alırsak tahmini nüfus etnik yapıya göre şöyledir; Arap 22.400.000, Türk 3.000.000, Kürt 4.000.000, Hıristiyan (Asuri ve Keldaniler) ve diğerleri 600.000. Musul, Kerkük ve Erbil illeri, Diyala ve Selahattin'in bazı ilçe ve köyleri ile Bağdat'ta yaşayan 300.000'den fazla Türk nüfusunun toplamı bize Irak’taki Türk varlığının en düşük rakamla iki buçuk milyonun üzerine olduğunu ispatlamaktadır. [33] 1957'de yapılan nüfus sayımında Irak'ın nüfusu 6.340.000, Türkmen nüfusu da 500 bin olarak bildirilmiştir. 1958 devriminden sonra, Türkmen nüfusu 567 bin olarak verilmiştir. 1958 yılında Bağdat'ta yayımlanan "The Iraqi Revolution 14th July Celebrations Committee" adlı rapora göre de, 1957 sayımında Türkmen nüfusunun 600 bin olduğu ifade edilmiştir. 1965'te Irak Planlama Başkanlığının Sayımlar İdaresince de Türkmen nüfusu 780 bin olarak tahmin edilmiştir. 1965'te İngiltere'de basılan "Britannica" ansiklopedisi de Kerkük şehrini, Arapça ve Kürtçe konuşulsa da aslında bir Türkmen şehri olarak açıklamıştır. 1957 yılı nüfus sayımı esas alınarak yapılan tahminlere göre 1987'deki Türkmen nüfusun 1.6 milyon civarında olacağı tahmin edilmiştir. İngiltere'de yayımlanan Inquiry dergisinin1987 Şubat sayısında da, Irak'taki Türkmen nüfusunun 1.500.000'den fazla olduğu bildirilmektedir. ABD’de yayımlanan ve saygın kuruluşlardan olan The Washington Institute for Near East Policy (yakın doğu politikası Washington Enistütüsü’nün) 27 Mart 2003 tarihli, 735 numaralı tespit raporuna göre; Belge: ”1957 sayımında ki Türkmenlerin kendi varlıklarıyla kayıt yaptırabildikleri son sayımdır, 567 bin Türkmen (6,300,000 olan ülke nüfusunun %9’u) sayımı yapılmıştır. Aynı sayımda Kürtlerin nüfusu 819 bin, yani ülke nüfusunun %13’ü oranında çıkmıştır. ” 1957 sayımında Kerkük’ün konumuna göz atmak gerekirse Bağdat’ta Nüfus genel müdürlüğünce yayımlanan “1957 Genel Sayımı formlar ve kayıt taslakları rehberinin Medeni Sicile geçirilmesi” adlı eserinde, Kerkük’ün çeşitli mahallelerinde yaşayan ailelerin dökümü verilmiştir.( Emin el-Hilali, Delil İstimarat ve Müsveddat el-Tescil el-âm lilsene 1957 ve irtibatüha bil-Sicilli’l-Medeni.[34] Bu formlara göre, o tarihte Kerkük şehir merkezinde dağıtılan formların toplamı 22945 olmuştur. O zaman Kerkük’te şu mahalleler vardı. Ve burada ikamet edenlere formlar dağıtılmıştı: Sarıkahya, Mahatta (İstasyon), Tisin, Begler, Şaturlu, Hasa, Elmas, İmam Kasım, Bulak, Ahi Hüseyin, Şorca, Çay, Çukur, Piryadi, Avcı, Musalla, Ağalık, Kale, Meydan, Hamam, Müslim ve Yeni Kerkük (Arafa). Bu sayımda temel alınan mahalleler arasında bugün Kerkük’te bulunan İskan, Azadi veya Rahimava gibi mahalleler yoktu. Bunlar sonradan Süleymaniye ve Erbil istikametinden göç alarak kurulmuştu. 1947 sayımında Kerkük mahalleleri dökümüne baktığımızda da bugün Kürtlerin çoğunlukta olduğu Şorca Mahallesi bile yoktur. (Emin el-Hilali, Delil İstimarat ve Müsveddat el-Tescil el-âm lilsene 1957 ve irtibatüha bil-Sicilli’l-Medeni.[35] çeşitli siyasi gelişmelere bağlı olarak Kerkük ve çevresinin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılmıştır. Bunda bölgenin zengin petrol kaynaklarına sahip olması en önemli etken olmuştur. Dün ve bugün emperyalist devletler ile bunların yönlendirdikleri Arap ve Kürt gruplar bölgenin nüfus yapısını Kerkük Türklerinin aleyhine değiştirmek için her yola başvurmuşlardır. İngilizler bölgeyi işgal ettikten sonra 1919’da yaptıkları nüfus tespitinde vilayet nüfusunu 703.378 olarak vermişlerdir. Bunun 601.893’ü Müslüman (% 85.58), 55.470’i Hıristiyan (% 7.88), 14.835’i Yahudi (% 2.11), 31.180’ de Yezidi (% 4.43) idi. Osmanlı Devleti’nin nüfus sayımlarındaki eksiklikler şüphesiz İngilizlerin tespitlerinde de bulunmaktadır. Fakat, bütün sayımlardaki Müslüman, Gayrimüslim oranlarının bu sayımda da yaklaşık olarak aynı olduğu (% 85.58 Müslüman, % 14.42 Gayrimüslim) görülmektedir.
İngilizler, bu aşamada henüz Türk taleplerini ciddi bir tehdit olarak değerlendirmedikleri için bu oranları aslına uygun olarak vermişlerdir. Bundan sonraki hiçbir İngiliz nüfus tespitinde (1921, 1922, 1924) Müslümanlar açısından bu oranları görmek mümkün olamayacaktır. Başlangıçta petrol politikalarını bölgedeki Hıristiyanlar üzerine bina etmek isteyen İngilizler, bunun yeterli olamadığını görünce; bu defa Müslüman unsurlar üzerinde özellikle de Kürtler üzerinde çalışmaya başlayacaktır. Bu nedenle, sonraki İngiliz nüfus istatistiklerinde daima Arap ve Kürt nüfuslar artırılacak; buna karşılık Türk nüfus hep az gösterilecektir Kerkük’ün Tarihi Yapıları
Türkmenlerin simgesi Kerkük Kalesi, en eski tarihi eserleri de surları içerisinde saklamaktadır. Türkmenlerin yaşadığı Kerkük Kalesi Saddam yönetimi tarafından yıkıldı, kale sakinleri boşaltıldı ve bir çok eserde tahrip edildi. Türkmenlere ait ne varsa, tarihi eserleri, hatta mezar taşları bile yok edildi. Amaç Kerkük’ün Türkmen özelliğini ve izlerini silmekti.
Kerkük’te Tarihi Eserler :
60’tan fazla Türk eserine Kerkük’ün her noktasında rastlamak mümkündür.
- Danyal Peygamber Camisi,
- Ulu Cami: 1200’lü yılların başında yapılmıştr
- Kilciler pazarı: Üstü kapalı iki katlı, iki kapılı boydan ikiye bölünmüş her bölümde yan yana dizilmiş mermer kemerli karşılıklı 17 dükkan yer almakta.
- Uryan Camisi: 1729 yılında Osmanlı döneminde yapılmış olup kale surları içerisinde bulunmaktadır.
- Gök Kümbet: 1361 yılında Celayirliler döneminde yapılmıştır.
- Hasan Pakiz Camisi: 1701 yılında Vali Firari Hasan Paşa tarafından yapılmıştır.
- Fuzuli Mescidi: Türk Şairi Fuzuli’nin babası Molla Süleyman bu mescidin imamlığını yapmıştır.
- Nakışlı Minare Camisi: Kayseri Çarşısının yanında yer alan Nakışlı Minare Camisi 1818'de yapıldı.
- Seyit Necip Tekkesi: 1897 yılında Kerkük kalesinde yapılan bu tekke, Rifai (Rufai) Tarikatının dergahıdır.
- Şeyh Abdurrahman Tekkesi: Günümüze kadar ulaşabilen önemli ibadet merkezlerinden biri, 1706'da yapılan Şeyh Abdurrahman Tekkesi'dir. Birçok Türk edip ve şairi, Kadiri Tarikatının Kerkük'teki dergâhı olan bu tekkede yetişmiştir. Maalesef bu Türk eseri, bugün 'Talabani Tekkesi' olarak anılmaktadır.
- Mehmet Gavs Efendi Camisi: Bu cami 1753 yılında yapıldı.
- Hacı Numan Camisi: Kayseri Çarşısının hemen yakınındaki Hacı Numan Camisi de 1808'de yapıldı.
- İmam Kasım Camisi ve Zaviyesi,
- Halk tarafından Kayseri olarak bilinen Kapalı Çarşı 1800’lü yıllarda Osmanlı tarafından yapılmış, 7 kapı ve 365 dükkandan ibarettir.
- Kırdar Hanı ve Çarşısı: Mustafa Kırdar tarafından 1883 yılında yapıldı.
- Kerkük Kale Hanı,
- Mecidiye Sarayı: 1854 tarihinde Vali Ali Paşa tarafından yapılmıştır.
- Aziziye kışlası (Kerkük Kışlası): 1863 yılında Sultan Abdulaziz zamanında, Bağdat Valisi Mehmet Namık Paşa tarafından yapıldı. Irak’ta Önemli Türk mimarı eserleinden biridir.
- Taşköprü: 1875 yılında Vali Muşir Nafiz Paşa tarafından 16 gözlü olarak yapılmıştır. Kerkük’ün iki yakasının birbirine bağlanması amacıyla yapılan köprü, 2 Mart 1954 tarihinden itibaren siyasi nedenlerden dolayı Irak yönetimi tarafından yıkılmıştırAltun Köprü: Kerkük'teki önemli Türk eserlerinden biri olan Altun Köprü, adını aldığı Kerkük ile Erbil arasındaki Altunköprü Kasabası'nda, Küçük Zap Suyu üzerinde bulunuyordu. Köprünün Selçuklu Türkleri döneminde yapıldığı biliniyor. Altun Köprü, Osmanlı Türkleri döneminde, Sultan IV. Murat'ın emriyle 1664'te Vali Çerkez Hasan Paşa tarafından tamir ettirildi. Saddam rejimi, 28 Mart 1991 tarihinde Altunköprü'de yüzlerceTürkmen'i katletti ve bu Türk kasabası, tarihe bu faciayla da geçti. Yüzlerce Türkmen gencinin kurşuna dizildiği bu faciada 8-10 yaşlarında bulunan ve ne olduğunu anlamayan Türkmen çocukları da can vermiştir. Aralarında Tazehurmatulu, Kerküklü ve Altunköprülülerin de bulunduğu Türkmen şehitleri, toplu mezarlara gömülmüşlerdir.Türkmen şehitlerinin mezarları daha sonraki günlerde ortaya çıkarılmıştır.
- Dakuk Ulu Cami Minaresi: Dakuk (Tavuk) kasabası, Bağdat-Kerkük Karayolu üzerinde bulunuyor. Buradaki Ulu Cami'nin, 1167-1232 tarihleri arasında Erbil Atabek’in Türk Hükümdarı Muzafferiddin Kökbörü tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır, Türkmen şehri Erbil’de bulunan Muzafferiye (Çöl) Minaresinin benzeridir. Irak Eski Eserler Müdürlüğü'nce 1955-1956'da kazı yapılarak minarenin güneydoğusundaki caminin temelleri ortaya çıkarıldı. Camiden günümüze ulaşan tuğladan yapılmış minarenin kaide üzerindeki birinci şerefesi tamamen yıkılmıştır. Gövdenin bir kısmı ile üst şerefesi de bugün mevcut değildir.
Kerkük’te yaşayan Türkmenlerin dışındaki milletlerin buna benzer acaba kaç tane tarihi eseri vardır? Ama en güçlü delil sayılabilecek cami, tekke, medrese, han, köprü ve hamam gibi sivil yapılar oldukça önemlidir. Bunların sahipleri kimse, o kentin sahipleri de onlardır. Yapıların dili yoksa da kimlikleri vardır. Kerkük, bütün bunları tamamlayan; okullar, kütüphaneler, mezarlıklar, geleneksel Türk evleri, eski camiler, kapalı ya da açık çarşılar, hamamlar, ticaret hanları, folklor, şairleri, edipleri, basın ve yayın hayatı, halk müziği, ses ustaları, tiyatrosu, ressamları, spor hayatı gibi bütün diğer kültür unsurları açısından da tamamıyla bir Türkmen şehridir. Şüphesiz kendi bölgelerinde Arapların tarihi ve sivil mimarileri olmuştur. Kürtlerin de Süleymaniye’de bir halk mimarileri olduğu bilinmektedir. Ancak Kerkük’teki sivil mimarinin sahibi ve ustaları sadece Türkmenlerdir.[36] Şimdi sormak istiyorum. Mademki, Kerkük’te Kürt nüfusu çoğunluktaydı da Kerkük ve Musul’u Kürtler işgal edince, neden Kürtlerin ilk işi nüfus kayıtlarını ve tapu evraklarını yok etmek oldu? Mademki, Kürtler Kerkük seçimlerinden emindiler, ne diye Irak’ın Kuzeyinden kamyon kamyon adam taşıdılar? Daha nice akıl almaz hilekarlıklara niçin başvurdular? Kendine, nüfusuna, güvenen kişiler bu kepazelikleri yaparlar mı hiç? 2003 Nisan Irak işgalinden sonra Kerkük’e ithal edilen 700 bin Kürde ne diyeceksiniz? 10 Nisan 2003 günü Kerkük işgal ,yağma ve talan edildiğinde Irak devlet arşivi belgelerine göre Kerkük’ün nüfusu 830 bin civarındaydı bugün ise 1.5 milyonu aşmıştır.Kerkük’e 700 bin kürt ithal edildi. Bu Kürtler çevre iller, Türkiye, İran ve Suriye gibi ülkelerden getirildi. İthal edilenlere aş, iş, toprak, maaş ve konut yapmak için 20 bin dolar para yardımında bulunuldu.Getirilen Kürtlere sahte “Kerkük” nüfus Kağıdı ve gıda karnesi verildi. Kerkük’te 2004 yılında 369 bin olan toplam seçmen sayısı 2009 yılı itibarıyla 840 bine yükselmiştir, 840 bin rakamı sadece seçmen sayısıdır. Bu Saddam döneminin Irak'ında ve BM kaynaklarına göre, Saddam Hüseyin döneminde Kerkük'ten göçe zorlanan Türkmen, Kürt, Arap ve Keldo-Asuri’nin toplam sayısı ise 11 bin 800 civarında… Saddam'ın devrilmesinden sonra Kerkük'e ithal edilen Kürt sayısı 700 bindir. 9 sene önce Kerkük’ün nüfus sayısı 830 bin iken bugün ise 1.5 milyonu aşmıştır. Bu da gösteriyor ki Kerkük'ün nüfus yapısı kökten değiştiriliyor.
Kürtler Türkmen şehri Kerkük’ün kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar. Şayet Kürtler, Kerkük’ün yerel halkı iseler tarih, medeniyet ve kültür mirasları nerede? Hiç yok. Ellerinde bu asılsız iddiayı doğrulayacak bir belge, Kerkük’te yaşadıklarına dair tapuları olmadığı için kentin Türk kimliğini yok etmek gayesiyle nüfus ve tapu kayıtlarını imhaya kalkıştılar. Bu tahrip, talan ve yağmaların meydana gelmesi, Irak ordusunun Kerkük’ten güneye doğru çekilmesinden sonra olmuştur. Herhangi bir savaş yaşanmadığı bir ortamda Kürtler, devlet dairelerini, hastane ve okulları, insanların evlerini, özel ve devlete ait araçları ve iş yerlerini yağmalamışlardır. Bir de utanmadan Kürtler Kerkük'ün kendilerine ait olduğu iddiasında bulunuyorlar. Sayın Okuyucular Allah aşkına insan kendine ait olan bir şehri talan edip, yağmalar mı hiç? Ayrıca bu talan ve yağmalama Kürtlerin yoğun yaşadığı Süleymaniye ve Dohuk şehirleri ile Çamçamal, Akra, Hac Umran, Selahaddin, Zaho gibi kent ve kasabalar da olmamıştır. Kürtler tarafından bu yağma ve talanın sadece Türkmen şehri Kerkük ve Musul’da olması bir anlam taşımıyor mu sizce? Kerkük tarihi olarak Kürtlere ait ise, o zaman Kürtler neden Kerkük’ü yağmalayıp, yıkıp, talan ediyor ? Belgere dayalı bu çalışmamız, Türkmen şehri Kerkük’ün sözde “Kürtlerin Kudüs'ü” iddiasında bulunan, tarihi çarpıtan, utanmaz, hayasız ve arsızların yüzlerini kızartacak mı ?!! Kürtlerin, Kerkük ile ilgili tezgahlarını ahlaklı, insaflı ve şerefli insanların vicdanına bırakıyoruz. Herkes bilmelidir, Türkmenler yerinden, yurdundan, toprağından ve haklarından asla vazgeçmeyecek, kimseye de boyun eğmeyecektir. Kerkük Irak Türklerinin kırmızı çizgisidir !!! Tabii ki Kerkük’ün bir Türkmen şehri olduğunu gösteren yüzlerce kaynak ve belge vardır. Arap, Türk, Kürt ve yabancı kaynakların yalnızca bir bölümünü kullandık. Hepsini kullanmaya ne zamanımız ne de yazımız yeterdi. Kerkük’ün Türkmen şehri olduğunu ispatlamaya gayret etmiyoruz. Zaten güneş balçıkla sıvanmaz. Yalnız şüphesi olanlara ithaf ediyoruz.
Ali Kerküklü
KAYNAKLAR:
1- Doç. Dr. Türel Yılmaz, Gazi Üniv. İİBF Uluslar arası İlişkiler Bölümü,Türkiyesiz Kerkük'te çözüm olmaz.
2- Dr. Bülent Aksoy, Kerkük-Tarihi Türk Şehri..
3- Nihat Kaşıkçı, Irak’ta Yok Edilen Türk Mirası.
4- Nefi Demirci, Belgelerle Kerkük’ün Kimliği, Orkun Dergisi, Sayı:80, Ekim 2004.
5- Erşat Hürmüzlü, Irak’ta Türkmen Gerçeği, Kerkük Vakfı Yayınları, Ankara, 2005.
6- Suphi Saatçi, Tarihten Günümüze Irak Türkleri, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2003.
7- Mahir Nakip, Kerkük’ün Kimliği, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2007.
8- Raşit Kısacık, ABD’den Kürtlere Bir Demet Kerkük, Truva Yayıncılık, İstanbul, 2007.
9- Kardaşlık Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 10, Nisan-Haziran 2001.
10- Mesud Barzani, Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi I,2. İstanbul Doz Yayınları, 2005.
11- Chris Kutschera, Kürt Ulusal Hareketi, Avesta Yayınları, İstanbul, 2001.
12- Stephen Hemsley Longrigg, 1900 – 1950 Arası Yeni Irak, Tercüme ve Yorum, Selim Taha el-Tikriti, el-Fecir Yayınları, Bağdat, 1988.
13- Ata Terzibaşı, Kerkük Matbuat Tarihi, Kerkük Vakfı Yayınları, İstanbul, 2005.
14- W.R.Hay, Two Years in Kurdistan, Experiencies of a Political Officer 1918-1920, London 1921.
15- FISCHER, Reinhard, Die Turkmenen Im Irak, frei Wissenchaftliche Arbeit zur erlangung des grades eines Magister Artrium, Universitat Berlin.
16- Zekeriya Kurşun; “Kerkük’ün Sosyal ve Demografik Yapısı”, Global Strateji, Yıl:1 Sayı:1 İlkbahar 2005.
17- Ferik El-Mızhır El-Firavn-1920 Irak Ayaklanması Liderlerinden, “Irak 1920 Ayaklanması” Bağdat-ikinci baskı,1995.
18- Said K. Aburish, Saddam Hussein, The Political Of Revenge (Saddam Hüseyin: İntikamın Politikası), Blooms Bury, London, 2001.
19- Hanna Batatu, Irak 1. Kitap, Komünistler, Baasçılar ve Özgür Subaylar, Arap Araştırmaları Yayınevi, Beyrut, 1992.
20- Said K. Aburish, Saddam Hussein, The Political Of Revenge (Sadam Hüseyin : İntikamın Politikası, Blooms bury, London, 2001.
21- Vladimir F. Minorsky, Musul Sorunu, Çeviri : Salim Şahin, Kürt Araştırmaları Merkezi Yayınları, İstanbul, 1998.
22- Hayri Emin Ömeri de, Irak’ın yeni tarihinden politik hikayeler (Arapça) , Bağdat, 1969.
23- Philip G. Kreyenbroek, Kürtler (Güncel Araştırma) Cep Belgesel, İstanbul, 2.b.2003.
24- Nefi Demirci, Sönmeyen Ateş Dinmeyen Hasret Kerkük, Türkmeneli İnsan Hakları Derneği Yayınları, İstanbul, 2006.
25- Abdüsselam Uluçam, Irakta’ki Türk Kültür Varlığı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
26- David McDowall, A Modern History of The Kurds, London, 1996.
27- Edmond Gharib. The Kurdish Question In Iraq. Syracuse: Syracuse University Pres, 1981.
28- Edmonds, C.J., Kürtler, Türkler ve Araplar, Avesta Yayınları, İstanbul, 2003.
29- Suphi Saatçi, Kardaşlık, Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 33, Ocak Mart 2007.
30- Suphi Saatçi, Kerkük Evleri, Klasik Yayınları, İstanbul, 2003.
31- Hamide Na’ne, Tarık Aziz.. Bir Kişi ve Bir Dava, Beyrut, 2000.
32- Semih İdiz,Dozerle Yok Edilen Türkmen Kimliği, Milliyet Gazetesi,15 Şubat 2007.
33- Ali Semin, Irak’ın Kuzeyinde İnsan Hakları İhlalleri, Ortadoğu-Afrika Masası, Kıdemli Asistan,12 Kasım 2009.
34- Ali Kerküklü, Oyun İçinde Oyun Kerkük, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006.
DİPNOTLAR:
[1] Bayan Gertude Bell “El-Irak Fi Resaili Miss Bell” tercüme ve yorum. Cafer El-Hayyat,s.383.
[2] C.J. Edmonds Kürtler, Türkler ve Araplar, s.446.
[3] Stephen Hemsly Longrigg, Irak’ın Yeni Tarihinde Dört Yüzyıl, s.122, 361.
[4] W.R.Hay, Two Years in Kurdistan, Experiencies of a Political Officer 1918-1920, London 1921, s.81.
[5] FISCHER, Reinhard, Die Turkmenen Im Irak, frei Wissenchaftliche Arbeit zur erlangung des grades eines Magister Artrium, Universitat Berlin.
[6] Chris Kutschera, Kürt Ulusal Hareketi, s.85, 86.
[7] Zekeriya Kurşun; “Kerkük’ün Sosyal ve Demografik Yapısı”, Global Strateji, Yıl:1 Sayı:1 İlkbahar 2005, s.7.
[8] Vladimir F.Minorsky “ Musul Meselesi”, adlı kitabı Arapça tercümesi: Salim Şahin Kürt Araştırma Merkezi yayını, İstanbul-1998 s.22.
[9] The New York Times, 21 Temmuz 1959.
[10] Nuri Talabani, Kerkük Bölgesinin Araplaştırılması, s.90,91.
[11] Said K. Aburish, Saddam Hussein, The Political Of Revenge (Saddam Hüseyin: İntikamın Politikası), Blooms Bury, London, 2001, s.88.
[12] Hana Batatu “Irak” 3. cilt,Beyrut 1. baskı. 1992,s :224.
[13] Ferik El-Mızhır El-Firavn-1920 Irak Ayaklanması Liderlerinden, “Irak 1920 Ayaklanması” Bağdat-ikinci baskı,1995, s.12.
[14] Seyyar El Cemil “Liderler ve Efendiler, Osmanlı paşaları ve Arap İlericileri”, Amman – Ürdün. 1. baskı, 1999, s.131.
[15] Sati Al-Hisri, Irak’ta Hatıralarım 1. Cilt, 1927, s.140, 141, 142.
[16] Abdulmecid Hasip El-Kaysi, Modern Irak’ın siyasi tarihi Asuriler, s.41.
[17] Mecit Khudduri, Cumhuriyet Döneminde Irak, s.201.
[18] Mir Basri ,Yeni Irak’ın Edebiyat Yıldızları, s.27.
[19] Paul, Oliver. Encyclopedia Of Vernacular Architecture Of The World, Cambridge.
[20] Hasan Celal Güzel, Tercüman Gazetesi, 9 Şubat 2005.
[21] Microsoft.Encyclopedia.GlobalSecurity.Org.
[22] KREYENBROEK – SPERL , Kürtler (Güncel bir araştırma), s.45.
[23] Prof. Dr. Mahir Nakip,Bilgi Yayınevi, Kerkük’ün Kimliği, s.256.
[24] David McDowall, Modern Kürt Tarihi, Doruk, İstanbul 2004, s.24.
[25] David McDowall, A Modern History of The Kurds “Modern Kürt Tarihi”, London, 1996, s.329
[26] Devrim Komite Konseyi kararı: No.89, Tarih: 24 Ocak 1970.
[27] Suphi Saatçi, Kardaşlık, Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 10, Nisan-Haziran 2001,İstanbul,s.2.
[28] Ata Terzibaşı, Kerkük Matbuat Tarihi, s.121,122)
[29] Mesud Barzani, Barzani I, s.375,376,377.
[30] Mesud Barzani, Barzani II, s. 373.
[31] Zubaida Umar, “The Forgotton Minority The Turkman’s Of Iraq”, “Afkar inquiry”;4/2, February 1987, s.37,43.
[32] Khristina O’Donelly “The Horseman”, s.554,555.
[33] Raşit Kısacık, ABD’den Kürtlere Bir Demet Kerkük, s.69,70,74.
[34] 1957 Genel sayımı formlar ve kayıt taslakları rehberinin Medeni Sicile geçirilmesi), Cilt.1-Bölüm 1, Bağdat 1965.
[35] 1957 Genel sayımı formlar ve kayıt taslakları rehberinin Medeni Sicile geçirilmesi), Cilt.1-Bölüm 1, Bağdat 1965. “Son İki Kaynak, Kardaşlık Dergisi, Araştırmacı-Yazar Erşat Hürmüzlü’den alınmıştır.”
[36] Mahir Nakip, Kerkük’ün Kimliği, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2007,s.118.