ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ
DÖRDÜNCÜ KISIM
NOTLAR - 4A
37- Nitekim bazı "kürtçülük" güdenler, (mesela Dr. Cemşit
Bender, Teori dergisi, Nisan 1990 sayısında) Kürtler'in tarihini M.Ö. 3100
yılına kadar götürmeye çalışırlar. GUTİ, KALDİ, ARARATİ, SUBARİ, NAYRİ MİTANİ
gibi devletlerin kendi ataları olduğunu iddia ederler.
Bununla da kalmaz, ŞEHNAME'de geçen CEMŞİD ve FERİDUN'un
imparatorluklarının "kürt" olduğunu, hatta İRAN kralı SİRÜS'ün "kürt dili ve
edebiyatını çalarak" FARSÇA'yı zenginleştirdiğini söylerler!..
NEMRUD'u "kürt kralı" ilan ederler!.. KUR'AN'da lanetlendiği
için de İSLAM'a dil uzatırlar!..
Bu tarih dehalarına(!) şöyle bir soru sormak isteriz:
Eğer Kürtler bu kadar eski bir kavim ise; ve tarih içinde
kıyıma uğradıklarına dair bir delil olmadığına göre; o zaman niye şimdi taş
çatlasa 10 milyon kadarlar?.. O da sizin çeşitli TÜRK, ARAP, İRANLI soy ve
boyları toplıyarak vardığınız rakam!...
Halbuki TÜRKLER tarih boyunca kırıla kırıla gelmelerine rağmen
bugün 250 milyondur!.. Ve KÜRTLER kabul etseniz de etmeseniz de bir MİLLET DEĞİLDİR!.
Az ilerde açıklıyacağımız gibi, çeşitli milletlerin genel çerçevesinin dışında kalmış, aslından uuzak düşmüş kişilerdir.
TÜRK asıllı Kürtler; OĞUZ'un BOĞDÜZ
(BOHTAN ve BEÇENE (PEÇENEK) boyundan, SAKA TÜRKÜ (İSKİT) soyundandır.
38- HORASAN aslında DOĞUDAN ESEN RÜZGAR ÜLKESİ demektir. Bu
isim ne de güzel uymuştur!.. HORASAN'dan esen MÜSLÜMAN TÜRK esintisi batıyı, ta
VİYANA'ya kadar etkilemiştir.
HORASAN kelimesinin MANEVİ anlamı da vardır. İSLAM doğuya ASYA
içlerine Araplar eliyle yayılmasına rağmen, sonradan TÜRK'ÜN İSLAM ANLAYIŞI
doğudan batıya eserek Arap diyarını da etkisine almış, 1055 yılından itibaren
dünyaya yayılmıştır.
Bu hususu hiç unutmamak gerekir. TÜRKLER'in ne Şİİ HUMEYNİ
tarzı İRAN İSLAM ANLAYIŞI'na, ne de şu anda hakim olan VEHHABİ ARAP İSLAM
ANLAYIŞI'na ihtiyacı vardır. Biz hepsini kardeş, DİNDAŞ biliriz. Ancak
TÜRKLER'İN İSLAM ANLAYIŞI hepsinden üstündür, makbuldür. Hepsine örnek
olmalıdır...
Ama hangi anlayış?.. Şimdiki uyduruk tarikatlerin, şeyhler,
şıhlar, dedeler, duduların değil; HORASAN'dan AHMED YESEVİ, HACI BEKTAŞ, AHİ
EVRAN, MEVLANA ile gelen; YUNUS, PİR SULTAN ABDAL, HACI BAYRAM ile yaşayan
ANLAYIŞ!..
39- Son zamanlarda İSLAM'ı yerin dibine batırmak için yapılan
ŞEYTAN AYETLERİ, ŞERİAT VE KADIN, İŞTE DİN BU gibi yayınlara bir de NASIL
MÜSLÜMAN OLDUK gibi kitaplar da katıldı.
Bunlar TÜRKLER'in "zorla, istemeden" MÜSLÜMAN edildiğini öne
sürmekte, ve adeta "niye hâlâ bu dini tutuyorsunuz, başka dine geçin" mesajı
vermektedirler... Hepsini lanetle anıyoruz.
İlerde anlatacağımız gibi, ARAPLAR ile TÜRKLER şiddetli
savaşlar yapmışlar ve İSLAM'a bir süre direnmişlerdi... Ama bunun sebebi
İSLAM'ın kötü olması değil; EMEVİLER'in Arap olmayanlara kötü tavrı idi...
ABBASİ döneminde bu anlayış değişmiş, hele TALAS savaşının TÜRKLER'i ÇİN
baskısından kurtarması MÜSLÜMAN olmayı hızlandırmıştır.
40- Arthur Koestler 13. KABİLE adlı kitabında dünyadaki en
kalabalık MUSEVİ topluluğun YAHUDİLER değil; TÜRKLER olduğunu söyler!.. Aynı
gerçek 1973 basımı ENCYCLOPEDIA JUDAICA'da da (Yahudi Ansiklopedisi) dile
getirilir.
Şimdi bu hususu göz önünde tutup bazı yanlış davranışlardan
vazgeçmemiz gerekir... Dünya TÜRKLER'inin %80'i MÜSLÜMAN'dır. MÜSLÜMAN olmamızla
öğünmeliyiz. Ama bu bizi MÜSLÜMAN olmayan 50 milyon kadar HIRISTİYAN, YAHUDİ,
ŞAMANİST TÜRK'e yakınlık duymaktan alıkoymamalıdır!.. GAGAUZLAR, MACARLAR,
BULGARLAR, FİNLİLER, UKRAYNALILAR, ROMENLER, YAKUTLAR, TUVALAR, ESKİMOLAR hep
bizdendir. Bazıları bizden daha çok TÜRK özelliği taşımaktadır.
İhsan Sabri Çağlıyangil'in ve Barış Manço'nun seyahatlerinde
görüp ifade ettikleri gibi, AMERİKA KIZILDERİLİLERİ dahi kendilerinin TÜRK
soyundan olduklarını bilmektedirler. Ama biz bilmiyoruz!..
Niye bu akrabalarımıza ilgisiz kalıp onları HIRİSTİYAN BATI'nın
eline bırakalım ki???
Yine aynı şekilde aslı TÜRK olan Dünya MUSEVİLER'i bir yana,
İSTANBUL'dan İSRAİL'e göç etmiş Yahudiler, RUSYA'dan İSRAİL'e giden TÜRK kökenli
MUSEVİLER'in TÜRKİYE'ye yakınlığını sağlıyabilsek; bunun İSRAİL'in SİYONİZM
politikasını nasıl frenliyebileceğini düşünebiliyor musunuz?.. MASONLUK
entrikalarını ne kadar azaltacağını görebiliyor musunuz?..
Ne yazık ki, insanımız, politikacılarımız, hatta TARİHÇİLERİMİZ
bu gerçeklerden bihaberdir. Tıpkı İSTİKLAL SAVAŞI kahramanlarından, ATATÜRK'ün
NUTUK'ta pek övdüğü PAPA EFTİM'in bir HIRİSTİYAN TÜRK olduğunu, ve RUM
PATRİKHANESİ ile mücadeleye giriştiğini bilmedikleri gibi!..
Yanlış anlaşılmasın!.. Biz ülkemizde yaşıyan bazı musevî
asıllıların ve dönmelerin (sabetayistlerin, yani 1666'dan beri yahudi
sözde mesih Sabatay Sevi'nin peşine takılan ve ona uyarak sözde
müslüman olanlar... adı Türk ve müslüman, ama kendi yahudi olanlar)
ne dümenler çevirdiğinin, bizden çok İsrail'e ve Hıristiyan Batı'ya
hizmet ettiğinin farkındayız.
Ancak onların oyununa gelmektense, dünyadaki musevi Türk
asıllıları kendi safımıza çekmek için projeler geliştirmeliyiz.
Önce onları iyi tanımalı, tarihlerini, geçmişlerini öğrenmeli,
sonra da Türklerle birlikte olmalarının onlara daha çok huzur ve
barış getireceklerine inandırmalıyız. Tabii ileriye yönelik
çok stratejik bir çalışma ile!.
41- Herkes KRİL alfabesinin RUSYA kökenli olduğunu, sonradan
BULGARLAR ve diğer slavlaşmış halklar tarafından benimsendiğini sanır. Halbuki
tersidir. BİZANSLI iki papazın tamamen TÜRKLER'i hıristiyanlaştırmak için
hazırladıkları bu alfabe önce BULGARLAR tarafından kullanılmış, sonra RUSLAR'a
geçmiş, sonunda PANSLAVİZM'in aracı olmuştur.
42- YEZDİCERD'in TÜRKLER tarafından öldürülmesi TÜRK-İRAN
sürtüşmesindeki tek olay değildir. FİRDEVSİ'nin ŞEHNAME'sine yansıyan İRAN-TURAN
mücadelesi çok eskilere dayanır. İRAN ŞAHI FERİDUN'a kadar gider ki, bizce
FERİDUN meşhur OĞUZ HAN'ın ta kendisidir. Oğlu TUC aslında TÜRK'tür, ki FİRDEVSİ
dahi bir süre sonra öyle anar...
M.Ö. 500'lerde PERS kralı DARİUS, SAKA TÜRKLERİ üzerine sefer
açmış, sonra da ANADOLU'yu boydan boya aşıp BOĞAZLAR'a gelmişti. Gemileri
yanyana getirerek kurduğu köprüden AVRUPA'ya geçmiş, orada fetihler yapmıştı.
HERODOT TARİHİ'nde yer almayan, ancak KSEFENON'nun "ONBİNLERİN
RİCATİ" kitabında geçen KARDULAR, işte bu sefer sırasında SAKA (İskit)
ordusundan ayrı düşüp dağlarda saklanmak zorunda kalan bir TÜRK aşiretidir...
Zamanla PERS halkıyla ve ASURLAR'la ilişkiye girmiş, onlarla karışmış ve ortaya
bir "kürt" boyu çıkmıştır.
Ülkemizde yaratılmak istenen ALEVİ-SÜNNİ ayırımında olduğu
gibi, TÜRK-KÜRT meselesinde de karşımıza İRAN çıkar.
43- Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi, REENKARNASYON inancı
ülkemizde de bilhassa ALEVİLER arasında yaygındır. Ölümsüz ruhun bir bedeni
terkedip yeniden başka bedene hayat vermesi inancı, bizce İSLAM'ın temel
anlayışına aykırı değildir. Yani ne AHIRET, ne CENNET-CEHENNEM kavramları ile
ters düşmez. Aksine pek çok karışık meseleye anlam kazandırır.
Mesela doğmadan ölen veya çocukken ölen kişilerin günahsız
oldukları içini doğrudan CENNET'e gitmesi, bazılarının da yaşayıp günah
işleyerek CEHENNEM'lik olması HAKKANİYET ile izah edilemez. Öte yandan yaşlanmış
ve çirkinleşmiş erkek ve kadınların aynı bedende dirildiklerinde CENNET
nimetlerinden nasıl yararlanacakları izah edilemez. Bunun için faraziyeler
ortaya atılır... Mesela herkesin 33 yaşında dirileceği gibi... Aslında bunlar
TEKRAR BEDENLENME'den daha çok, KUR'AN'a aykırı hususlardır.
ANADOLU'da bilhassa ALEVİLER arasında geçmiş hayatlarını
hatırlıyanlar, akrabalarını tanıyanlara çok sık rastlanır. ALİ EKBER ÇİÇEK'in
meşhur ettiği HAYDAR HAYDAR türküsündeki ADEM SURETİNDE ÇOK GELDİM GİTTİM
mısraı, bu inancı yansıtmaktadır.
44- EBA MÜSLİM-İ HORASANİ, devrinde sadece ALEVİLER tarafından
değil, ZERDÜŞTLER'ce de pek sevilirdi. Bunda İSLAM inançlarını mahalli örf ve
adetler ile bağdaştırmasının rolü büyüktü.
Bizim SÜNNİLER'in EBA MÜSLİM hakkında fazla bir bilgileri
yoktur. Olması gerekir. Bir ALEVİ AZERİ ŞAİR olan FUZULİ'nin SAADETE ERMİŞLERİN
BAHÇESİ adlı eseri hem KERBELA VAK'ASI'nı, hem de EBA MÜSLİM'i çok güzel
anlatır.
ALEVİLER ise onun ABBASİ taraftarı olduğunu bilmez!.. Sadece
EMEVİLER'den intikam almasını önemli sayar...
Sonradan ilk ABBASİ HALİFESİ olan EBUL ABBAS, EMEVİ HALİFESİ 2.
MERVAN'dan kaçarken EBU SELEME'nin evinde saklanmıştı. EBU SELEME, EHL-İ BEYT
taraftarıydı. ALİ OĞULLARI'ndan birinin HALİFE olmasını istiyordu. Bunun için
İMAM CAFER de dahil olmak üzere ALİ OĞULLARI'na mektup yazıp onlara HALİFE
olmalarını teklif etmişti.
İMAM CAFER, içindekileri sezdiği için mektubu açmadan yaktırdı.
Onun tavsiyesi ve ikazlarıyla diğer ALİ OĞULLARI da HALİFELİK görevini kabul
etmediler. Neticede EBUL ABBAS, HALİFE oldu.
Ancak EBU SELEME faaliyetine devam etti. Bunu tehlikeli bulan
EBA MÜSLİM de ABBASİ HALİFE'ye bağlı olduğu için EBU SELEME'yi öldürttü...
Bazı ALEVİLER ise şöyle iddia ederler:
"BAYRAM NAMAZI'na EZAN, KAAMET ve HUTBE'yi EMEVİLER koymuştur.
TERAVİH NAMAZI'nı MUAVİYE icat etmiştir...EBA MÜSLİM bunları kaldırdı. Ayrıca
AKŞAM NAMAZI'nı da millet HALİFE aleyhinde konuşmasın diye koydular!"
Bir defa EZAN, NAMAZA DAVET'tir... NAMAZ olur da,DAVET olmaz
mı?.. HUTBE'ye gelince CUMA ve BAYRAM namazlarının önemli bir kısmıdır. DEVLET
REİSİ adına İMAM'ın halka HİTAP etmesidir... Ayrıca o semtin meseleleri dile
getirilir ve CEMAAT'in çözüm bulması sağlanır.. BAYRAM NAMAZI'ndaki HUTBE ise,
birbirini tanıyan semt sakinlerinin yardımlaşmasını, derdi olanların derdini
hallletmesini sağlamak için vardır. Yani CEMAAT'i birbirine kaynaştırmak için
İMAM yol gösterir. CAMİ'nin olduğu SEMT'te herkesin BAYRAM yapmasını sağlıyacak
tedbirleri almak için vardır. Boş laf etmek için değil!..
Bunu ALEVİ diliyle söylersek, BAYRAM NAMAZI, KIRKLAR
CEMİ'dir!.. Biri üzüm sıkar, herkes ondan kana kana içer!..
Kaldı ki, SABAH NAMAZI ile BAYRAM NAMAZI arasındaki ZAMAN
FARKI, CEMAAT'in birbirleriyle söyleşip kimin ne derdi, ne ihtiyacı var onu
öğrenmeleri, kimlerin bu konularda nasıl yardımcı olabileceğini tesbit etmeleri
için vardır. Sonra bunlar İMAM'a iletilir. O da bunları toplar,
değerlendirmesini yapar ve CEMAAT'e iletip son kararların alınmasını sağlar...
Neticede herkes CAMİ'den HUZUR içinde çıkıp BAYRAM eder!..
EBA MÜSLİM, BAYRAM NAMAZI'ndaki HUTBE'yi kaldırdı mı?.. Bunu
kesin olarak bilemiyoruz... Ama kaldırdı ise, bu EMEVİLER zamanında HALİFE adına
okunan hutbelerde EHL-İ BEYT'e küfür edilmesinden dolayıdır... Zaten ALİ
OĞULLARI'nın CAMİ'ye gitmemesinin sebebi de küfür işitmemek, hakarete uğraramak
idi. Yoksa NAMAZ'dan kaçtıkları için değil!
TERAVİH NAMAZI'na gelince, PEYGAMBERİMİZ'in kıldığı HADİSLER
ise sarihtir. Ancak bilmek gerekir ki, SÜNNET NAMAZLARI aslında PEYGAMBERİMİZ
için kendi isteği ile kıldığı NAFİLE NAMAZLAR idi... Bizim için SÜNNET'tir
onlar. TERAVİH de öyledir. PEYGAMBERİMİZ hiç bir zaman CEMAAT'le ve MESCİT'te
kılmamıştır. Ayrı sayıda REKAT olarak ta kılmamıştır. Kimi zaman 4, kimi zaman
8, 12, nadiren de 20 REKAT olarak kılmıştır...Çünkü NAFİLE NAMAZ o günkü HALET-İ
RUHİYEYE BAĞLI OLARAK içten, gönülden geldiği gibi kılınır. FARZ olanlara
GÖNÜLDEN gelerek eklenen NAMAZLAR'dır. Hem "Ben fazladan namaz kılacağım,"
diyeceksin, hem de İÇİNDEN gelmiyecek, böyle SÜNNET te olmaz, NAFİLE NAMAZ DA,
teravih de!.. Zaten TÜRKLER'den başka SÜNNET kılan MÜSLÜMAN millet veya topluluk
azdır. TERAVİH de, TÜRKİYE'deki gibi katı uygulanmaz.
Burada çok yanlış olan SÜNNET ve TERAVİH NAMAZLARI'nı FARZ gibi
telakki edip bir ZORUNLULUK haline getirmek, insanları istemeden onları kılmaya
adeta mecbur etmek, kılmazsa ayıplamaktır!.. Aslında GÖNÜLDEN gelmedikçe FARZ
NAMAZI kılmanın da bir yararı yoktur ya, neyse!..
MUAVİYE, TERAVİH NAMAZI'nın CAMİ'de ve CEMAAT'le kılınmasını
koymuş olabilir. Ama TERAVİH'i icat eden o değildir. EBA MÜSLİM de bu zorlamayı
kaldırmış, halkın isteğine uygun bir davranışta bulunmuştur.
AKŞAM NAMAZI'na gelince, KUR'AN'da 3 vakit serahatle
belirtilmiştir. Diğerleri PEYGAMBERİMİZ'in uygulamalarına dayanmaktadır... Biz
bu konuda fazla bir şey söylemek istemiyoruz... Ama belirttik, NAMAZ daima
GÖNÜLDEN olmalıdır. GÖNÜL, daima NAMAZ'da gibi olmalıdır. YUNUS'un dediği gibi:
YUNUS der ki, DİNLE BİRAZ!
DİL'de İMAN, DİN'de NAMAZ
BEŞ VAKİT'le GÖNÜL kanmaz,
GÖNLE yazdık, biz çok şükür!
****** |