|
Richard, ayağına gelen kısmetin ne olduğunu
ilk bakışta anladı. Karşısındaki çocuk,
Fransız'ların Abel'iydi. Galois'nın bazı
zor problemlere karşı verdiği orijinal çözümleri
sınıfta açıklamaktan gurur duyuyor ve bu insan
üstü öğrencinin Polytechnique'e sınavsız kabul
edilmesini gereken her yerde söylüyordu.
Richard, Galois' ya birincilik ödülünü verdi
ve raporuna şunları yazdı. "Bu öğrenci,
arkadaşlarına göre açık bir üstünlük
göstermektedir. Matematiğin yalnız en zor
taraflarına çalışmaktadır." Bu söz, gerçeğin
tam kendisiydi. Galois, on yedi yaşında,
denklemler kuramında her zaman hatırlanacak
olan ve sonuçları bir yüzyıldan fazla bir
zaman sonra bile tüketilemeyen keşifler yapıyordu.
Galois, 1 Mart 1829 günü, sürekli kesirlere
ait ilk çalışmasını yayınladı. Bu çalışma,
onun ileride başaracağı büyük işler hakkında
bir fikir vermemekle beraber, hiç olmazsa,
basit ve sıradan bir öğrenci olmadığını
ve yaratıcı bir matematikçi olduğunu
göstermeye yeterdi.
O sırada, Cauchy Fransız matematikçilerinin başında
geliyordu. Pek çok yayını ve keşifleri olan Cauchy,
yayın sayısı bakımından Euler ve Cayley'den sonra
geliyordu. Cauchy, eserlerini genellikle çabuk
ve doğru yazardı. Bazen unutkanlıkları da
oluyordu. Fakat, bu kez yaptığı unutkanlığı
Abel ve Galois'nın felaketi oldu. Onların
canına kıydı. Abel için Cauchy kısmen suçlu
kabul edilebilir. Fakat, Galois için
affedilmez bir unutkanlığın tek sorumlusudur.
Galois, on yedi yaşına kadar yaptığı buluşların
önemlilerini, ileride Akademiye vermeyi
düşündüğü bir çalışma için saklamıştı. Cauchy,
bu çalışmayı Akademiye sunacağını söz verdiği
halde, sonra bu sözü unutmuş ve daha kötüsü bu
yazıyı kaybetmişti. Galois, Cauchy'nin bu söz
verişini kendisinden bir daha duymadı. Cauchy,
aynı davranışı Abel'e de göstermişti. Cauchy'nin
bu tür davranışının kasıtlı olup olmadığını
bilemiyoruz. Fakat, matematik tarihi için sadece
onu suçlayabiliriz. Çünkü, Cauchy'nin bu
davranışı, genç Galois için bir hayal kırıklığı
oldu. Akademi üyelerine karşı beslediği hırçın
nefreti tutuşturan ve içinde yaşamaya zorunlu
tutulduğu budala topluma karşı vahşi bir kin
şeklinde soysuzlaşmaya kadar vardıran bir dizi
benzer felaketlerin ilki oldu.
Bu kadar açıkça dehası görülen genci, öğretmenleri
anlamıyor, onun huzurla keşiflerini hazırlaması
için bir ortam hazırlamadıkları gibi, huzurunu
bozuyorlar ve boşuna verilen ödevlerle oyalayarak
çileden çıkarıyorlardı. Uzun ve sıkıcı tektirler,
ardı arkası kesilmeyen cezalarla da onu isyana ve
karşı gelmelere yöneltiyordu. O yine bunlara
bir yerde katlanıyordu. Kendisini büyük matematikçi
olmaya yöneltiyor ve bu amaçla çalışıyordu.
Galois, on sekiz yaşında genç bir delikanlıyken,
ikinci darbe kafasına indi. Galois, ikinci kez
Polytechnique'e başvurdu. Sonuç yine beklendiği
gibi çıktı. Galois sınavı kazanamadı. Şansını son
bir Kez daha denemişti. Okulun kapısı artık
kendisine sürekli kapanıyordu. Galois'yı sınav
yapan kimseler gerçekten de ondan çok daha geride kimselerdi.
Galois'nın bu sınavı dillere destan oldu. Her yerde
bu sınavın sonucu konuşuluyor ve bu sınavdan söz
ediliyordu. İşin duygusal yanı böyleydi. Fakat,
olanlar zavallı Galois'ya olmuştu. Galois'nın en
büyük özelliği, hemen hemen tüm hesapları ve
hesaplamaları zihninden yapar ve sonucu söylerdi.
Kalem, kağıt, tebeşir ve karatahta onun canını
sıkıyordu. Keskin bir zekası ve düşünme yeteneği
vardı. Fakat ne yazık ki, bu kez silgi ve tebeşiri
özel bir amaçla kullandı. Sözlü sınavda jüri
üyelerinden biri, matematik bir güçlük üzerinde
onunla tartışmaya girişmek istedi. Jüri üyesi
haksızdı. Fakat, direndi. Yetkili yerde de oydu.
Okula kabul edilmemek düşüncesinin verdiği bir
öfke ve ümitsizlik bunalımıyla ve sıkıntıyla
silgiyi jüri üyesinin kafasına fırlattı
ve ... rezalet koptu. Yine olan zavallı Galois'ya oldu.
Galois'nın babasının acı ölümü ona son
darbeyi indirdi. Bourg La Reine'nin belediye
başkanı olması dolayısıyla, halkı papazlara
karşı koruyordu. İhtiyar Galois, bu yüzden
papazların çevirdiği dalaverelere hedef oldu.
1827 yılının gürültülü seçimlerinden sonra,
bir papaz ihtiyar belediye başkanının şahsına
karşı haysiyet kırıcı bir savaş açtı. İhtiyar
adamın şiire karşı olan yeteneğini kötüye
kullanarak, belediye başkanının imzasıyla
Galois ailesinin birisine hitaben kirli ve
pis mısralar bulunduran bir şiir yazdı ve
bunları halk arasında dolaştırdı. Tam
anlamıyla namuslu bir adam olan Galois'nın
babası kendine eziyet etmek merakına
tutuldu. Bir gün, karısının evde bulunmadığı
bir sırada Paris'ten kaçtı. Oğlunun
öğrenimini gördüğü lisenin iki adım
ötesinde bir apartmanda intihar etti.
Cenaze töreninde bazı karışıklıklar çıktı.
Ona kızan bazı vatandaşlar cenazeye taş
attılar. Bir papaz alnından yaralandı.
Galois, babasının tabutunun görülmemiş
bir patırdı içinde mezara indirilişine tanık
oldu. O zamandan beri, her yerde nefret ettiği
haksızlığın varlığından şüphelenerek, hiç bir
zaman hiçbir yerde iyiliği göremedi.
|
|
|
|