PONTUS HAYÂLİ VE TÜRK VE MÜSLÜMAN SOYKIRIMI
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
diyor ki:
- "Millî hayatımızda yediden yetmişe hepimizin
bilmesi gereken zafer günlerimiz olmakla beraber, ACISINI DÜNYA DURDUKÇA
İÇİMİZDEN ATAMIYACAĞIMIZ MİLLÎ FELAKET GÜNLERİMİZ DE VARDIR... 1877 Rus Harbi
sonu büyük muhaceretleri!.. TÜRK'ÜN AVRUPA'DAN ÂDETA KÖKÜNÜN KAZINMASI İSTEĞİYLE
HORTLAYAN HAÇLI ZİHNİYETİNİN GİRİŞTİĞİ TOPLU KATLİAMLAR!.. 1912 Balkan Savaşı ve
TÜRKLER'e reva görülen zulüm ve İŞKENCELER!.. Tarihin bu acı mirasları her
TÜRK'ün kalbinde unutulmamak üzere dünya durdukça muhafaza edilmelidir.
Milletimizin kalbinde HİSS-İ İNTİKAM olmalı!.. Bu alelâde bir intikam değil;
hayatına, ikbaline, refahına düşman olanların mazarratlarını izaleye matuf bir
intikamdır." (16.3.1923)
Biz de unutmuyoruz!
Şimdiye kadar 1815'den beri küçülmekte olan OSMANLI DEVLETİ'nin çekildiği
topraklarda TÜRKLER'in ve MÜSLÜMANLAR'ın uğradığı zulüm, soygun, katliam ve
sürgünü bir nebze olsun anlatmaya çalıştık... Aynı şekilde 15 Mayıs 1919'dan
sonra EGE BÖLGESİ, MARMARA BÖLGESİ ve TRAKYA'da yine TÜRKLER'in uğradığı zulüm,
katliam ve soygunu, kelimelere dökmeye uğraştık.
Bu kısımda PONTUS diye adlandıkları KARADENİZ BÖLGESİ'nde yerli RUMLAR'ın
TÜRKLER'e karşı giriştikleri tam anlamıyla SOYKIRIM ve SÜRGÜN'ü anlatacağız.
Ama önce biraz genel tarihî bilgi verelim.
Bilindiği gibi, emperyalist BATILIAR, kendilerini esas olarak iki unsura
bağlarlar: GREK MEDENİYETİ ve HIRİSTİYANLIK!..
HIRİSTİYANLIK diye bildiğimiz dinin, HZ. İSA'dan değil de, SEN POL diye
bilinen PAVLUS'tan kaynaklandığını,
LÂİKLİK sayfamızda
detayları ile anlatmıştık.
GREK MEDENİYETİ ise YUNAN ŞEHİR DEVLETLERİ'nden, HEYKEL, MİMÂRÎ ve FELSEFÎ
ESERLER'den ibarettir... YUNAN kelimesi ANADOLU'nun batısında yaşıyan halka,
ARAPLAR'ın İON demesinden kaynaklanır. Yani GREK MEDENİYETİ, eski Yunanistan'a
ANADOLU'dan ve MISIR'dan geçmiştir... Tanrılarını ANADOLU'dan ve MISIR'dan almışlar ve meşhur
YUNAN MİTOLOJİSİ'ni geliştirmişlerdir... Hemen bütün meşhur YUNAN âlimleri ANADOLU
doğumludur... FENİKE ALFABESİ'ni M.Ö.780'lerde almışlar ve GREK ALFABESİ'ni
oluşturmuşlardır... MİMÂRÎ ve HEYKEL konusunda da yine ANADOLU ve MISIR'ın büyük
etkisi vardır. (John A. Garraty - Peter Gay , The Colombia History of the World,
Colombia University, USA , 1981)
Yani, M.Ö. 4000'lere giden SÜMER medeniyeti ile, M.Ö. 3000'lere giden MISIR
medeniyetinden çok sonra ortaya çıkmış olmasına rağmen; BATILILAR'ın kökü kökeni
olmadığı için, kendilerini ESKİ YUNAN'a bağlarlar!
ESKİ YUNANLAR'ın BATI'ya ancak iki katkısı olmuştur. Birisi şehir
devletlerinde oluşturdukları DEMOKRASİ, biri de HOMOSEKSÜELLİK!..
BATI tarzı HOMOSEKSÜELLİK ise, KUR'AN-I KERİM'de "Siz, sizden önceki
hiç bir kavmin
yapmadığı ahlâksızlığı yapıyorsunuz. Kadınları bırakıp erkeklere yaklaşıyorsunuz,"
diye lânetlediği LUT KAVMİ'nden sonra, ESKİ YUNANİSTAN'da yaygın şekilde ortaya
çıkmış, bugün ise bütün HIRİSTİYAN BATI dünyasında "makbûl" hale gelmiş, "gay-mutlu"
denilen aktif-pasif homoseksüeller sokaklarda gösteri yürüyüşleri yapmak bir yana;
milletvekili, bakan, hatta komutan dahi olabilmişlerdir!..
Homoseksüelliğin ESKİ YUNANİSTAN'da yaygınlaşmasının sebebi, atlet ve askerlerin
talimlerini tümden çıplak yapmaları ve daha sonra hamamlarda erkek erkeğe sohbet ve
âlem yapmalarıdır. (aynı eser, sf. 149-150)
BATILILAR'ın SOLON, ARİSTO, EFLÂTUN gibi YUNAN bilginlerinin eserlerine
ulaşmaları, ancak 1492'de ENDÜLÜS'teki İSLÂM kütüphanelerini ele geçirmeleri,
ve ARAP âlimlerin eserlerini tercüme etmeleri ile mümkün olmuştur!.. Yani birbirine
bağlı bir YUNAN-ROMA-BATI medeniyet zinciri yoktur. Bugünün BATILILAR'ı, BARBAR
VANDALLAR'ın ve GOTLAR'ın torunlarıdır!.. Az ilerde göreceksiniz!
ESKİ YUNANLAR, hiç bir zaman büyük bir devlet kurmamışlardır!.. Şehir devletleri
ve bunlara bağlı koloniler vardı. Oluşturdukları tek birlik M.Ö. 478 yılındaki
DELYAN LİGİ'dir ki, bu Batı tabiriyle YAKIN DOĞU'daki en küçük VE EN KISA ÖMÜRLÜ
imparatorluktur... ATTİKA, batı EGE ADALARI, şimdiki Yunanistan'ın kuzey sahili
ile ANADOLU'nun EGE sahilleri ile güneybatı sahilleri ve bir kısım KARADENİZ sahili,
bir de İTALYA'da bir koloniden ibaretti!.. Bu birlik M.Ö. 431-404 yılları arasında
süren PELOPONES SAVAŞLARI ile sona ermiştir! (aynı eser, sf. 164, 172)
Bu savaştan sonra ESKİ YUNANİSTAN'a M.Ö. 404-371 tarihleri arasında ISPARTALILAR,
M.Ö.371-362 tarihleri arasında TEBLİLER hâkim olmuş, ondan sonra ETRÜKS kökenli
MAKEDON dönemi başlamıştır. 338'de MAKEDONYA KRALI 2. FİLİP, TEBLİLER'i yenmiş,
ARİSTO'yu da alıp götürmüş, oğlu İSKENDER'e hoca yapmıştır!..
Bölgenin fethi ile
GREK KÜLTÜRÜ ve GREK MİMÂRÎSİ, MAKEDONLAR'ı etkilemiştir ama, bu asla onların
GREK olduğu anlamına gelmez!...
BÜYÜK İSKENDER kısa ömründe bilinen dünyanın
neredeyse yarısını fethettikten sonra M.Ö.323 yılında BÂBİL'de ölmüş, ama
parçalanan imparatorluğu etkisini İSKENDERİYE'nin M.Ö. 190 yılında ROMALILAR
tarafından fethine. hatta M.Ö. 146 yılında MAKEDONYA'nın kontrol altına alınmasına
kadar sürdürmüştür.
ROMA'ya gelince, ROMA civarında bazı küçük yerleşimler, M.Ö.700'lerde görülmeye
başlamıştır!.. İlk şehir M.Ö. 600'lerin başında kurulmuştur. (Aynı eser , sf. 190)
Bu şehir M.Ö. 387 yılında KELTLER tarafından yıkılmıştır. Yani daha ortada
imparatorluk falan yoktur. ROMA şehrinin kuruluşu ROMUS ve ROMÜLÜS adlı bir DİŞİ
KURT tarafından emzirilen iki kişiye atfedilir ki, bu tamamen bir TÜRK efsanesidir.
Zaten çoğu İTALYAN ve BATI tarihçileri ROMA'nın ETRÜSK (İSKİT-SAKA) kökenini
kabul eder. (Adile Ayda, Türkler'in İlk Ataları , Ankara , 1987 , sf. 19-36,
46-50, 60-123... Vatikan Elçisi olan Adile Ayda, Vatikan Kütüphanesi'nde yaptığı
çalışmalarla yabancı kaynaklardan bu gerçeği tesbit etmiştir.)
BÜYÜK ROMA İMPARATORLUĞU o zamana kadar görülmemiş bir düzen kurmuştur. ANADOLU,
ARABİSTAN'ın kuzeyi, MISIR, AFRİKA'nın kuzeyi, İSPANYA yarımadası, AVRUPA'nın
çoğu ve İNGİLTERE adası bu imparatorluğa dahildir. HIRİSTİYANLIK, ROMA DÖNEMİ'nde
ortaya çıkmış ve imparatorluk sınırları içinde yayılmıştır. Uzun süre
bastırılmasına ve HIRİSTİYANLAR'ın zülme tâbi tutulmasına rağmen, KONSTANTİN'in annesinin HIRISTİYAN
olması ve HIRİSTİYANLAR'ın onu desteklemesi ile M.S. 306 yılında imparatorluğunu
ilân etmiş ve 324 yılında ülkeyi birleştirmeye muvaffak olmuştur.
KONSTANTİN, 325
yılında İZNİK'te bir KONSÜL toplayarak HIRİSTİYAN dininin bugünkü temellerini
atmıştır. Bu dinin esasları putperest SOL INVECTUM (Güneş Dini) ile PAVLUS'un çarpıttığı
Hz. İSA'nın öğretilerinden oluşmuştur. KONSTANTINOPLE'u (İSTANBUL) kurmuş ve 330
yılında başşehir ilan etmiştir. Böylece batıda ROMA, doğu'da KONSTANTINOPLE, fiilen
iki imparatorluk oluştu... Bu ayrılış tarihi olarak 395 verilmektedir.
BATI ROMA, ki KATOLİK HRISTİYANLIK merkezine dönüşmüştü, GALLER bölgesi
406'dan itibaren ALANLAR'ın, SUEVLER'in ve VANDALLAR'ın saldırısına uğradı.
410'da VİZİGOTLAR aşağılara indi ve ROMA'ya saldırdı. 436-453 yılları arasında
HUN akınları vardır... Arkasından OSTROGOTLAR geldi ve BATI ROMA devleti yıkıldı,
AVRUPA'nın 1000 yıllık KARANLIK ÇAĞ'ı böylece başlamış oldu!..
ENDÜLÜS'ün tekrar
Hıristiyanlarca geri alınması (1492), keşifler üzerine BATI AVRUPA devletleri
güçlenmeye başladılarsa da, hiç bir zaman ROMA'nın mirascısı olamamışlardır!..
ROMA MEDENİYETİ, hiç bir zaman HIRİSTİYAN BATI'ya yansımamış; VANDALLAR'ın,
GOTLAR'ın vahşiliği; talan, katliam ve sömürgecilik olarak ortaya çıkmıştır!.
DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU (BİZANS)
ise, varlığını 1453 yılında FATİH SULTAN MEHMET'in KONSTANTINOPLE'u fethetmesine
kadar varlığını sürdürdü. Şehrin adı önce KONSTANTANİYYE, sonra İSTANBUL oldu!
İşte bu yüzden DOĞU ROMA'nın hâkimiyeti altında yaşayan, YUNANİSTAN ve ANADOLU
halkına RUM denilmiştir. ROMANYA'dakiler ise, adından belli - ROMEN, yani yine
ROMALI'dır, GREK ismi tarihten silinmiştir. Ta ki, 1800'lerde emperyalist
BATILILAR eskiye özlemle GREEK-GREECE kelimelerini icat edene kadar!..
Tekrar ediyoruz, ne YUNANİSTAN'da, ne de ANADOLU'da bir GREK imparatorluğu
yoktu. Bu yüzden Yunanlar'ın MEGALO İDEA olarak BÜYÜK ELENİSTAN hayalleri,
bir temele dayanmaz!
Aslında SÜMERLER'in, ETRÜSKLER'in ve ROMALILAR'ın gerçek varisleri
TÜRKLER'dir!.. AYASOFYA'nın kubbesi, SÜLEYMANİYE CAMİİ'nde de görülür. ROMA
KÖPRÜLERİ, MİMAR SİNAN'ın köprülerinde yaşar!.. Onun içindir ki, YILDIRIM BAYEZIT'tan
itibâren OSMANLI PADİŞAHLARI'na "SULTÂN-I İKLİM-İ RUM" (ROMA Diyarının Hükümdarı)
denirdi!
Gelelim PONTUS meselesine... PONTUS deyince akla, KARADENİZ bölgemizin
doğusunda eski PHARİS Nehri ile KIZILIRMAK arasında kalan sahil bölgesinde kurulan
devlet gelmelidir.
Bölge, PERS İmparatoru 1. DARİUS zamanında PERSLER'e bağlı bir satraplık
halinde idi, oldukça bağımsızdı... M.Ö. 370'de PONTUS, KAPADOKYA'yı da içine alan
bağımsız bir devlet kurmak isteyen DAMATES'in idaresine girdi. Arkasından M.Ö.
331 yılında MAKEDONYALI İSKENDER'in hakimiyetine girdi.
M.Ö. 323 yılında BÜYÜK İSKENDER'in ölümü üzerine TRABZON, KARADENİZ
sahillerimizin önemli bir kısmı, PAFLAGONYA (KASTAMONU tarafları), KAPADOKYA
(KAYSERİ-NEVŞEHİR tarafları) yine İSKENDER'in generallerinden EVMENES'in
hissesine düştü.
Nihayet PERS kökenli 1. MİTHRİADES (M.Ö.302-266), PONTUS DEVLETİ'ni kurdu ve
AMASYA'yı kendine başkent yaptı... Yani Milât'tan önceki PONTUS DEVLETİ'nin
GREKLER ile hiç bir ilgisi yoktur!..
Bu devletin bir şehri olan TRABZON'un tarihi, başkent olmamasına rağmen,
PONTUS'un tarihidir... Şehrin SİNOP'tan gelen MİLETLİLER tarafından M.Ö.756'da
kurulduğu söylenir. Ancak gerçek tarih bundan 100 yıl sonradır. Daha önce
KAFKASYA'dan gelen MOSKLAR, MARLAR ve TİBARENLER'in yaşadığı bilinmektedir ama
haklarında daha fazla bilgi yoktur.
TRABZON'dan ilk bahseden, ONBİNLER'İN SEFERİ'nden kalan 8.000 askerle şehre
gelen KSENOFON'dur. (M.Ö.400, Anabasis, IV, sf. 8,12) Şehir SİNOP'a vergi
ödemekteydi. Eski adı TRAPEZUS ve TRAPEZA idi. APOLLON KÜLTÜ'nün hâkim olduğu
şehir işlek bir liman idi. Eski TRABZON paralarının bir yüzünde APOLLON başı,
diğer yüzünde de bir gemi burnu ile çapa vardır.
PERS savaşlarına gemileriyle katılan TRABZONLULAR, bir ara kurtuldularsa da,
daha sonra PERS Satrabı DATAMES'in iktidarında tekrar onların idaresine
girdiler. Onun ölümü ile özerk oldularsa da, M.Ö. 331 yılında İSKENDER'in
hakimiyetine girdiler... TRABZON M.Ö. 280 tarihinde, 1. MİTHRİADES'in PONTUS
Devleti'ne bağlandı. Bu devlet,
RAHİPLER ve BEYLER sınıfı ile, PERSLER'e has bir yapıya sahipti. MAKEDONLAR
dolayısiyle GREK KÜLTÜRÜ vardır, ama GREKLER yoktur!
PONTUS Devleti'nin Ege adalarına, hatta Yunanistan'a kadar yayılma siyaseti,
onu ROMA İmparatorluğu ile karşı karşıya getirdi. ROMA İmparatoru POMPEUS,
PONTUS ordusunu bozguna uğrattı. (M.Ö.66) PONTUS toprakları parçalandı. Bir
bölümü BİTİNYA'ya bağlandı (PONTUS-BİTİNYA eyaleti). GALATYA'ya bağlanan
topraklar daha sonra İmparator ANTONİUS döneminde POLEMONLAR'a verildi (POLEMON
PONTUSU). TRABZON ve civarı da DELOTARİOS'un hissesine düştü. Daha sonra PONTUS
prenslerinden 1. POLEMON'un eline geçti.
1. POLEMON'un ölümünden sonra TRABZON da dahil olmak üzere, bütün PONTUS
tekrar ROMA'nın eline geçti ve İmparator NERON tarafından tekrar GALATYA'ya
verildi. (M.S. 63) Böylece PONTUS KRALLIĞI sona ermiş oldu.
Buna göre, gerçek PONTUS devleti M.Ö. 285 ile M.S. 63 arasında varlık
göstermiştir... Görüldüğü gibi GREKLER-YUNANLAR ile hiç bir ilgisi yoktur!..
TRABZON daha sonraki imparatorlar döneminde önem kazandı. Şehri ANADOLU'ya
bağlıyacak şekilde askerî bir yol yapıldı. Sahil yolu inşa edildi. Bu suretle
İRAN ve MEZOPOTAMYA ile ticaret imkânı arttı. İmparator TRAYANUS (M.S. 98-117)
döneminde TRABZON, bütün hak ve imtiyazlarından vazgeçerek, her bakımdan bir
ROMA şehri oldu.
İmparator HADRİAN (M.S.130-131) döneminde şehre bir liman, hipadrom,
amfiteatr, surlar ve su kemerleri yapıldı.
İSTANBUL'un kurucusu olan ve bugünkü Katolik hıristiyanlığın temelini atan
ilk Hıristiyan İmparator KONSTANTİN, yaptığı dinî taksimatta TRABZON'u
PİSKOPOSLUK merkezi olarak belirledi.
ROMA'nın bölünmesinden sonra , BİZANS (DOĞU ROMA) İmparatorlarından
JUSTİNİANUS, TRABZON surlarını SASANÎLER'e (İRAN) ve komşu halklardan ÇA'NİLER'e
(LAZ) karşı tahkim etti.
TRABZON, İSLAMİYET'in ortaya çıkmasıyla yayılan Arap fetihlerinin dışında
kaldı. Şehir liman olarak Müslüman tacirler için önemli idi.
TRABZON bir ara SELÇUKLULAR'ın eline geçti. (1080) Ancak daha sonra şehrin
valisi THEODOS GABRAS tarafından geri alındı.
BİZANS genelde İmparator ailesinden kişileri DUKA (bey) olarak TRABZON'a
gönderir, ancak bunlardan bazıları kendi başlarına buyruk hareket etmeye
başlardı.
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ, adeta TRABZON'u tecrit etti. Hele 1194'den sonra
SAMSUN limanının bir kısmı SELÇUKLULAR'ın eline geçince, TRABZON'un İSTANBUL ile
irtibatı zorlaştı.
1204 HAÇLI SEFERİ sırasında, ORTODOKS Hıristiyanlar'ın merkezi İSTANBUL'un
LÂTİNLER tarafından işgâli üzerine, BİZANS İmparatoru ANDRONİKOS KOMMENOS'un oğlu
ALEKSİOS, TRABZON'a kaçtı ve GÜRCÜ Kraliçesi TAMARA'nın desteği ile kendisini
"imparator" ilan etti!.. TRABZON RUM İMPARATORLUĞU işte böyle kurulmuş oldu.
Kurulan, aslında bir imparatorluk falan değil, küçük bir devlet idi... Bazıları
bunu yeni bir "PONTUS Dönemi" olarak görür.
Bu minik devlet, bir süre İZNİK'te kaçak
yaşadıktan sonra tekrar İSTANBUL'u ele geçiren BİZANS imparatorlarına rağmen,
varlığını sürdürdü. Ta ki, FATİH SULTAN MEHMET şehri fethedinceye kadar!..
(1204-1461 arası) Ama hep birilerine tâbi olarak!..
Bu minik devletin sözde imparatoru ALEKSİOS, SİNOP'u SELÇUKLU
Sultanı ALAADDİN KEYKAVUS'a karşı korumak için sefere çıktıysa da, esir düştü.
Kendini ve devletini kurtarmak için SİNOP'tan vazgeçti, vergi vermeyi,
gerektiğinde asker göndermeyi kabul etti. (1214) Yani bir nevi SELÇUKLULAR'ın
himayesine girmiş oldu!..
İLHANLI ve TÜRKMEN akınları sonucunda 1332 yılına gelindiğinde TRABZON
artık sadece bir "şehir devleti" idi, elinde 1-2 kaza, 5-10 köy kalmıştı.
Zaten "imparatorluk" ve "imparator" ünvanları, baştan beri palavradan ibaretti!.
Sözde imparatorlardan bir başkası 3. ALEKSİOS (1349-1390), küçücük devletini
kurtarabilmek için, kızkardeşi
DESPİNA MARİA'yı KUTLU BEY'e vermiş (1352), diğer kızkardeşi
THEODORA'yı ORDU Beyi HACI EMİR'le, kızı EVDOKYA'yı da KELKİT vadisi beylerinden
ve bölgenin Türkleşmesinde büyük emeği olan EMİR TACEDDİN'le evlendirmişti!..
Kısacası, TRABZON RUM Devleti, o dönemde AKKOYUNLU DEVLETİ'ne tâbi idi, onlara
vergi veriyor, gerektiğinde asker gönderiyordu. Bölgede sadece Rumlar değil,
Lezgiler, Türkmenler de yaşıyordu.
1404'de TRABZON'a gelen İspanyol elçisi CLAVİJO, "İmparator'un
BAYEZİD'e vergi verdiğini" belirtir ki, BAYEZİD'in TİMUR'a yenilmiş olmasına
rağmen, vergi ödenmeye devam ediyorsa, enteresandır...
1461'de FATİH SULTAN MEHMET ile yapılan teslim anlaşması gereğince, İmparator ve
ailesi, 1500 kadar RUM genciyle birlikte EDİRNE'ye yerleştirildi. Şehir halkına
aman verildi. Daha sonra, 1463 yılında DAVİD'e geçimini sağlıyabilmesi için TUNA
civarında geliri 300.000 akçe olan köyler tahsis olundu. Yani bir nevi timar
olarak verildi... Bunca itibar ve hoşgörüye rağmen, bir türlü akıllanmayan DAVİD,
FATİH'in rakibi olan aynı zamanda damadı sayılan AKKOYUNLU DEVLETİ SULTANI UZUN
HASAN'la gizlice haberleşmeyi sürdürünce, aynı yıl üç oğluyla birlikte idam edildi!..
FATİH, TRABZON'a girince ilk CUMA namazını SAINT EUGENIUS kilisesinde kılmış,
sonra burası YENİCUMA adıyla camiye çevrilmişti. HZ. MERYEM kilisesi de ORTAHİSAR
camii olmuştu.
FATİH, savaşa katılmış olan RUM askerlerini bağışlamış, ancak
mallarını TÜRK askerlerine devretmişti. Halkı da cizyeye (gayrımüslimlerden alınan
vergi) bağlıyarak, aileleriyle mallarıyla şehirde bırakmıştı!..
Bütün bunları teferruatıyla anlatıyoruz ki, fetihlerdeki hoşgörülü davranışımız,
1800'lerden itibaren çekildiğimiz MORA, TESELYA, EGE ADALARI'nda ve ANADOLU'da
RUMLAR'ın yaptığı katliamlar ile kıyaslanabilsin!..
Eğer biz de MORA'yı, TESELYA'yı, GİRİT'i, KIBRIS'ı, diğer EGE
ADALARI'nı fethettiğimizde, benzer bir katliam yapsaydık, Batılılar
orada bir YUNANİSTAN devleti kuracak kadar RUM bulamazlardı!..
Daha sonra TRABZON'da nüfus dengesini sağlamak için RUM, ERMENİ,
CENEVİZLİLER'in çoğu sur dışına yerleştirildi. TRABZON'dan alınan
500 kişi İSTANBUL'da FENER'de iskân edildi. Hızla artan
sayıda TÜRK ve MÜSLÜMAN göçmen aile, NİKSAR, LADİK, BAFRA, OSMANCIK,
CORUM, TOKAT, SAMSUN gibi şehirlerden getirilerek TRABZON'a
yerleştirildi... (İSLAM ANSİKLOPEDİSİ , cilt 12/I , sf. 455-477)
Böylece TRABZON'un RUM "imparator" sülâlesi son
bulmuş oldu, hem TRABZON RUM DEVLETİ ortadan kalktı, hem de TRABZON'un
ORTODOKS RUM hüviyeti tamamen değişip TÜRK ve MÜSLÜMAN oldu!
FATİH SULTAN MEHMET, İSTANBUL'u fethettiğinde 20 yaşlarında olmasına rağmen,
çok iyi eğitim almış, çok ileri görüşlü bir insandı. DOĞU ROMA'dan sonra
(İSTANBUL'n bir adı da 2. ROMA idi), gözünü BATI ROMA'ya, yani HAÇLI SEFERLERİ'nin
kaynağı, KATOLİK PAPA'nın yaşadığı şehre dikmişti!.. Onun etkisini azaltmak, karşısına bir
rakip olarak çıkmak istiyordu. BİZANS'ın başvekili NOTARAS'ın,
"KOSTANTİNOPLE'da KATOLİK KÜLÂHI görmektense, TÜRK SARIĞI görmeyi tercih ederim,"
sözünü dikkate aldı. Bunun için ORTADOKS RUM PATRİKLİĞİ makamını
muhafaza etti. Geniş imtiyazlar verdi. İleriki yıllarda büyük asker AHMET GEDİK
PAŞ'yı yollayarak İTALYA sahillerindeki OTRANTO kalesini fethetti. 1481 yılında
büyük ihtimalle ROMA'nın fethi için sefere çıktı, ama esrarengiz bir şekilde hastalanarak
öldü.
FENER RUM PATRİĞİ'nin büyük imtiyazları vardı ama, tamamen Sultan'a tâbi idi.
Ancak OSMANLI tâbiyetinde biri Patrik olabilirdi. Metropolitler de öyle seçilirdi.
MORA İSYANI'na kadar, Devlet'in güçlü olduğu dönemlerde bu konuda bir problem
çıkmamıştır. Ne zamanki PATRİK GREGORİUS isyanı teşvik etmiş ve hainlik yapmış,
o vakit PATRİKHANE'nin ORTA KAPISI'na cüppesi ile birlikte asılmıştır!..
LOZAN'da PATRİKHANE hakkında imtiyaz sayılacak bir hüküm yoktur, ve PATRİK
tamamen TÜRK kanunlarına tâbi, TÜRKİYE vatandaşı olmak zorunda olan bir kişidir.
Yine ihanet içinde bulunan PATRİK DRETEOS, ATATÜRK tarafından sınırdışı
edilmiş, yenisi tayin edilmiştir.
Bu kural ilk olarak maalesef MENDERES tarafından çiğnenmiş, NUTUK'ta vatana
hainliği vesikalarla anlatılan ATHENAGORAS isimli şahıs, TÜRK vatandaşlığından
çok önce çıkarılmış ve AMERİKAN vatandaşlığına girmiş olmasına rağmen, eski
Patrik ölünce, A.B.D.'nin
baskısı sonucu alelacele TÜRK vatandaşı yapılarak PATRİK koltuğuna oturtulmuştur!..
Bunu hiç birzaman affetmeyiz!.. Aynı olay ŞİMDİKİ PATRİK efendi VARTOLAMEOS için
de geçerlidir!.. Adamın nasıl TÜRK DEVLETİ'ne kafa tuttuğunu görüyorsunuz. Yurt
dışından metropolit tayin ediyor, kendini "ekümenik" ilân ediyor, devlet reisi
gibi yabancı liderleri ağırlıyor, ağırlanıyor!.. Yapılması gereken, ona Devlet'in
otoritesini hatırlacak şekilde görevden almak, ve vatandaşlığını iptal ile
sınırdışı etmektir!
Bunları, FENER PATRİKHANESİ'nin PONTUS KATLİAMI'nda nasıl biri rolü olduğunu
gösterebilmek için anlatıyoruz.
VENİZELOS, "PATRİKHANE, YUNANİSTAN emrine girmelidir,"
demiş ve 1910 yılında Başvekil olmasından sonra TÜRKİYE'deki Rum
mektep ve cemiyetlerini birer MEGALO İDEA karargâhı haline getirmeye çalışmış,
bunda da muvaffak olmuştur. VENİZELOS'un emri ile, aslen KARAMANLI olup, fazla
Yunanlık gütmeyen Patrik 1919'da değiştirilmiş, yerine MEGALO İDEA güden DOROTEOS
getirilmişti!.. Yeni Patrik, Rum okullarını ve kiliselerini birer silah deposu ve
militan yuvası haline getirdi. PATRİKHANE'nin kapısına çift kartallı BİZANS
bayrağı asıldı!.. O dönemde Yunanistan adına faaliyet gösteren cemiyetler şunlardı:
- PONTUS Cemiyeti,
PONTUS Cemiyeti, Yunanistan'ın Anadolu'yu işgâl edememesi ihtimaline binâen
kurulmuştu. KARADENİZ sahillerinde oluşturulacak bir Rum devleti ileride Yunanistan
ile birleşecek, ve "Büyük Elenistan" veya "Yeni Bizans" kurulacaktı!..
OSMANLI DEVLETİ'nin dört bir yanında 400'den fazla yabancı okul, kolej vardı.
1878'deki büyük mağlubiyetten sonra kurulan ve sayısı hızla artan bu okulların
Sırp, Bulgar ve Yunan isyanlarında büyük rolü olmuştu. Sırp ve Bulgar ihtilalciler
ROBERT KOLEJ mezunu idiler!.. KAYSERİ-TALAS, MERSİN-TARSUS, GAZİANTEP, HARPUT'taki
kolejler ise Ermeni isyanlarını tertiplemişlerdi. MERZİFON'daki Amerikan koleji ise,
Rum isyanını hazırlıyordu. Önce "Rum Kültür Sevenler ve Pontus Cemiyeti" ile sözde
"musikî kulüpleri" kuruldu. Sonra Sonra "Müdafaa-yı Meşrua" ve "Mukaddes Anadolu
Rum Cemiyeti" açıldı. Arkasından BATUM'dan TRABZON'a kadar şubeler kuruldu. Ancak
hayalî Rum Pontus devletinin sınırları içinde olan Rumlar'ın Müslüman Türk nüfusa
oranı beşte bir, yani %20 idi!.. İşte Türkler'e katliam ve sürgün bu yüzden
uygulanmıştır!
TRABZON Rum Metropoliti HRİSANTOS, 17 Nisan 1916'da Rus ordularının TRABZON'a
girdiğinde, Türk sancağını kumandanın atının ayakları altına atarak hiyanetini
zirveye çıkarmıştı!.. Rum kızları düşman birliklerine atacakları çiçekleri bir
gece evvelden hazırlamış, Rum delikanlıları Türkler'in terkedip gittiği evlerin
ve dükkânların kapılarını kırıp yağmalamışlardı. Kiliselerin çanları sürekli
çalmıştı. Ancak Rus komutan General LAHOF, şehre girdiğinde yerde serili sancağı
görünce birliği durdurmuş, yaverine sancağı yerden kaldırtmış ve şöyle demişti:
- "Biz bu sancağı savaş meydanlarında yere sermekle
(düşürmekle) şeref duyabiliriz. Fakat böyle kendi vatandaşlarının eliyle düşmanın ayakları
altına serilmesini asla görmek istemeyiz! Bu bayağılık ve aşağılıktır!.. Alçak
Grekler!.. Sizi görmek istemiyorum!"
Komutan, eski efendisine ihanet edenin kendisine de ihanet edeceğini çok iyi
biliyordu! Aynı şekilde, Büyük İSKENDER, kaç an PERS İmparatorunu kalleşce
öldürüp kendisine getiren iki Pers'i bu sebepten dolayı derhal idam ettirmişti!..
Ama hainlik sadece Hrisantos'da değildi. PATRİKHANE de Rus Çarı'na bir tebrik
telgrafı çekmişti, ülkesini işgâl ettiği için!..
HRİSANTOS, işgâl sırasında 1919 Martı'nda Paris'e gitti. Esasen 1918 senesinden
beri KONSTANTİNİDİS, PONTUSLULAR adına Paris ve Londra'da faaliyet göstermekte idi.
HRİSANTOS'un yanında Bursa Metropoliti DRETEOS ile Patrikhane Müşaviri ALEKSANDR
PAPPAS vardı. HRİSANTOS, Paris ve Londra'da yetkililere "Türk Hükûmeti'nin yerli
Rumlar'a baskı yaptığı"na dair uyduruma vesikalar verdi, taleplerde bulundu.
Bunlardan birinde şöyle diyordu:
- "Hemşehrilerimizin biçâre vaziyetlerine nazar-ı
dikkatinizi celbeder, mütarekeden beri bir senedir Tür mezaliminin devam ettiğini
bildiririz."
- "Gerek KARADENİZ sahillerinde, ve gerek dahil-i memlekette İslâm ahaliye
silah tevzi edilmiştir. Hıristiyanlar ise silahsız, müdafaadan âciz, yeni katil
tehditleri altında yaşamaktadırlar."
- "Türkler mağlup oldukları halde, kıtallerinin cezasız kaldığını gördüklerinden,
eskisi gibi şekavet ve kıtallere devam etmektedirler."
- "Türk zulmünden kurtulmak üzere bir kaç yüzbin vatandaşımız muharebeden evvel
ve muharebe esnasında Rusya'ya hiçret etmiş, ve mütarekeyi müteakip avdete
başlamışlardı. İtilâf Devletleri'nin sayesinde PONTUS CUMHURİYETİ'nin teşekkülü
ile, milletlerin tahlis edileceğini (kurtulacağını) beklemekte idiler! Heyhat!..
Muhacirler köylerine avdet etmeğe bile muvaffak olamadılar. Çünkü başıbozuk Türk
çeteleri yolları ve geçitleri kapamıştır. Bu yüzden (İhtilal'den sonraki) Rus
anarşisini, Türkler'in zulüm ve katliamlarına tercih ediyorlar, (Rusya'ya dönüyorlar.)"
- "(Bu yüzden) muzaffer İtilâf Hükûmet-i Muazzaması'na iltica ediyor,
vatandaşlarımızın bugünkü vaziyetlerinden halâs edilmelerini temenni ediyoruz."
Böyle pek çok ihanet belgesi var... Ama yer yok... İlgilenenlere KADİR
MISIRLIOĞLU'nun YUNAN MEZALİMİ kitabına bakmasını tavsiye ederiz.
Aslında Rumlar ile Ermeniler'in OSMANLI DEVLETİ'nden kapmak istedikleri
parçalar çakışıyordu. İki taraf ta aynı yerleri istiyordu. Rekabeti ortadan kaldırmak için İngiliz ve Amerikalılar
çok çalışmış, sonunda Ermeni Patriği ZAVEN EFENDİ satın alınarak mesele
halledilmiştir... NUTUK'ta
MAVRİ MİRA Teşkilâtı ile Ermeni Patriği'nin bu tarz ortak faaliyetleri vesikalarla
anlatılır. Bu vesikalardan bir tanesi, MUSTAFA KEMAL'in gönderdiği bir tamimdir ve şudur:
- "İstanbul Rum Patrikhanesi'nde MAVRİ MİRA
isminde bir heyet teşekkül etmiştir. Bunun reisi Patrik Vekili DRETEOS, âzâları
ATHENAGORAS, İNOZ Metropoliti GİRİTLİ KATEHAKİS, KATHELEPOULOS, DİYASİLMAS,
AYNİA, PİLİTİMİS SİYARİ isimli kimselerden ibarettir."
- "Vazifesi OSMANLI viâyetleri dahilinde ceteler teşkil etmek, propogandalar
yapmaktır. Yunan Salib-i Ahmeri de bu MAVRİ MİRA heyetine merbuttur (bağlıdır).
Vazifesi eczâ-yı tıbbiye ve levâzım-ı sıhhiye nâmı altında silah, cephane ve
techizatı Memâlik-i Osmaniye'ye ithaldir."
- "İstanbul Patrikhanesi ve Yunan Konsoloshanesi esliha ve cephane deposu
halini almıştır. Ve hatta kiliseler ibadet yerlerinden ziyade askerî ambarlar
gibi kullanılmaktadır. Ermeni Patriği ZAVEN EFENDİ de MAVRİ MİRA heyeti
tarafından satın alınmıştır."
- "İSTANBUL, BURSA, BANDIRMA, KIRKKİLİSE (KIRKLARELİ), TEKFURDAĞI (TEKİRDAĞ)
ve mülhakatında izci
teşkilâtı itmam olunmuştur. İzciler yalnız çocuk değildir. 20 yaşını mütecaviz
gençler de dahildir!.. SAMSUNve TRABZON cephane tevzi mahallidir."
- Matbuat Cemiyeti,
- Rum Müdafaa-yı Milliye Cemiyeti,
- Rum Trakya Cemiyeti,
- Rum Muhacirîn Cemiyeti,
- Rum Küçük Asya Cemiyeti,
- Rum Ebedî Cemiyeti,
- Rum İzcilik Teşkilâtı,
- Rum Tüccar Cemiyeti,
- Silozos Kulübü,
- Zoğrafyan ve Zapyon Liseleri,
- Çeşitli Rum kulüpleri,
- Mektepler, kolejler,
- Yetimhaneler ve hastaneler,
- ve tabii ETNİKİ ETERYA Cemiyeti.
Paris , 15 Teşrinisâni 1335
Pontus Yerlileri Kongresi Reisi JAN KONSTANTİNİDİS
Pontuscu Rumlar, siyasî propoganda ile yetinmemişler; KARADENİZ sahillerinde silahlı çeteler teşkil ederek Türkler'e karşı katliam, tedhiş, yağma, soygun ve ırza tecavüz faaliyetlerine girişmişlerdir!.. KARADENİZ bölgesinde ileride bir plebisit yaptırarak Rum halkını çoğunluk gösterip kurulacak Pontus devletine verilmesini temin etmek için, Müslüman Türk ahaliye karşı korkunç bir imha hareketine kalkışmışlardır... Ayrıca Rum Muhacirîn Cemiyeti vasıtasiyle Rusya'dan ve diğer ülkelerden Rumlar getirterek Rum nüfusu artırmaya çalışıyorlardı. Cihan Harbi başlagıcında umumî seferberlik ilân edilince, herkesin katılması gerekirken Rumlar bu emre uymamışlar, çeteler kurarak talan ve katliama başlamışlardı. İngilizler Mütareke'den sonra Samsun'a çıkınca, bu çetelere herkesin gözü önünde 10.000 silah dağıtmışlardı! Onlar da vakit kaybetmeden silahları toplanan Türkler'i bağazlamaya girişmişlerdir. Ancak bu faaliyetlerin dayanılmaz bir hal almasından sonra, mukabil harekete geçilmiştir.
Türk köylerini yakıp yıkan, kadın ve kızların ırzına geçen, halkın mallarını yağmalayan ve NEBYAN ÇETELERİ diye bilinen bu çetelerin en önemlileri şunlardı:
- Bafra'nın Kelek köyü çetesi, reisi İSTAVRİ,
- Samsun'un Taflan köyü çetesi, reisi LEFTER,
- Havza'nın Köprüdağı köyünden PİÇ VASİL Çetesi,
- Osmanbeyli köyünden PİÇO,
- Samsun'un Kuruökçe köyünden ANDON çetesi,
- Balık köyünden ENDİK Çetesi,
- Karapınar köyünden PİÇ İLYA Çetesi,
- Kirazlı köyünden Taşçıoğlu KARA SAVA Çetesi,
- Bafra'nın Yayla köyünden KEL SAVA Çetesi,
- Samsun'un Eğribel köyünden ANASTAS, ve dayısı diğer ANASTAS çeteleri,
- Aynıdere köyünden Balcıoğlu DELİ YANİ Çetesi,
- Havza'nın Elmalıca köyünden ELENİ ÇAVUŞ Çetesi,
- Baratlı köyünden FALİ Çetesi,
- Samsun'un Beylik köyünden SARI İSTİL Çetesi,
- Kapıkaya köyünden KAVAKLIOĞLU YUVAN, ve yeğeni TOTOROĞLU AGAPİYUS
çeteleri,
- Alaçam köyünden TİMUROĞLU YANİ Çetesi,
- Bakırpınar köyünden İSTAVRİ Çetesi,
- Aynıdere köyünden TİMUROĞLU YANİ Çetesi,
- Zünbül köyünden TOTOROĞLU Çetesi.
O mıntıkada etrafı Rum köyleriyle sarılı 6 türk köyü vardı. Çeteler bunlardan ÇAĞSURA köyüne âni bir baskın yaptılar. Köyün müslüman halkından bir tek fert bile kurtulamadı!.. Kundaktaki çocuktan, yataktaki ihtiyarlara kadar bütün köy halkı süngülendikten sonra evleri, ahırları, samanlıkları tamamen yaktılar! Köyün hayvanları, bütün malları yağmalandı!
- Aynı bölgede KUSÇA ve BOYALI köyleri de bu suretle haritadan silindi. Bu iki köyde önce öldürülen, sonra yakılanların sayısı 367 idi!
Nebyan çeteleri daha sonra kendi bölgelerinden çıkarak cinayetlerini etrafa yaymaya başladılar. Bir çok diğer köye aynı şekilde saldırıp tahrip ettiler. Kısa zamanda 27 köyü ve 22 çiftliği yakıp yıktılar.
- ORUÇ köyünde diri diri yaktıkları insanlarla, ırzlarına tecavüz ettikleri kadınlar büyük bir yekûn tutuyordu. İNKE, GARİP ve KUYUMCU köyleriyle ALAÇAM köyünü basarak hayvanlarını götürdüler.
- Ayrıca ALMAZSA köyünden 40, ÇAL köyünden 45, ÇARİN köyünden 75, TERZİLİ köyünden 4, ENGİZ'den 3, İNGAZİ'den 25 evi yağmaladıktan sonra yaktılar.
- VEZİRKÖPRÜ'den Kızılırmak vasıtasiyle mal ve eşya nakli yapılırdı. Bu çeteler KAPIKAYA bölgesini tutarak kayıklara baskınlar yaptılar, malları yağmaladılar.
Nebyan çetelerin mevcudu 2.000 civarında idi. Mukabil hareket başlayıncaya kadar BAFRA havalisini kasıp kavurmuşlar, binlerce Müslüman öldürmüşlerdi!
Samsun taraflarındaki çeteler de bundan geri kalmıyordu. GÜNEY ve BALLARCA köylerinde 24 kadın, erke ve çocuğu süngüden geçirdiler. 500 kadar evi yağmaladıktan sonra yaktılar.
- DUAYERİ, KABİBAŞALAN köylerinde 25 kişi öldürüldü, 20 kişi de ağır yaralandı. SAMSUN'un merkezinde 50 kişiyi ya öldürdüler, ya da yaraladılar.
- SAMSUN bölgesinde Rum çeteleri Ermeniler'le birlikte hareket ediyordu. ÇARŞAMBA ve TERME'de 335 ev, 2 cami, 2 mektep ve 22 de samanlık yaktılar, 2 kişiyi de işkence ile öldürdüler.
- AMASYA'nın SIĞIRÇOBANI köyünden geçmekte olan 6 Türk askeri, Rum eşkiya tarafından fecî şekilde şehit edildi! AMASYA dahilinde 25 cinayet işleyip, 100'den fazla evi yaktılar!
Rum çetelerinin en kuvvetli oldukları yer MERZİFON havalisiydi. Bu bölgedeki hemen bütün köyleri gece baskınlarıyla soyup yağmaladıktan başka, bir çok insanı öldürdüler, hayvanlarını alıp götürdüler.
Çeteler yağmaladıkları malların bir kısmını kendilerine saklıyor, bir kısmını da kiliselere ve metropolitlere gönderiyorlardı.
Rum çetelerinin saldığı dehşet yüzünden Müslüman halk evinden çıkamaz hale gelmişti. Bunların işledikleri cinayetlerin en fecilerinden biri LÂDİK'te meydana gelmişti... Kadınların dahi silahlı olarak katıldıkları Rum çeteleri, LÂDİK'in KÜPECİK köyünü basarak 70 kişiyi çeşitli işkencelerle öldürdüler. Genç ve güzel kadınlara tecavüz ettiler. Mallarını yağmaladılar, evlerini yaktılar. Sonra köyün kadınlarını birlikte dağa götürdüler. Bir müddet gönül eğledikten sonra birbirlerine bağladılar. Üzerlerine gazyağı döküp yaktılar!
- DESTEK mıntıkasında 47. Piyade Alayı'nın bazı birliklerini 20 Temmuz 1920'de pusuya düşürerek bir çok askeri öldürdüler!
- LÂDİK, GÜMÜŞHACIKÖY, GÜMÜŞMADENİKÖY, HAVZA, TOKAT, ERBAA, ZARA mıntıkasında bir çok köyü yaktılar, insanlarını öldürdüler, mallarını yağmaladılar.
Bu çeteler bir çok yerde tarlalardaki ekinleri de yakmış, halkı açlığa mahkûm etmiştir.
Üç ay gibi kısa bir müddet zarfında bu bölgede 3160 Türk'ü çeşitli işkencelerle öldürdükleri, pek çoğ4unu yaktıkları ve bir çok köyleri de en ufak bir kulübe kalmayacak şekilde yakarak ortadan kaldırdıkları tesbit edilmiştir!
- KÖPRÜ kazası civarında da bir çok köyü yağmaladılar ve yaktılar. Yüzlerce insanı öldürdüler. KÖPRÜ'nün ORTAKLAR köyü 150 haneli zengin bir köydü, yağmaladılar!.. 20 haneli ESEN köyünden bir tek fert bile kurtulamadı!.. Baskın günü köyde 15 kişi vardı. Bunlardan 5 erkek, 4 kadın derhal öldürülmüş, 5 erkekle 1 kadın kurtalamıyacak şekilde yaralanmıştı. (Pontus Mes'elesi , 1922.... İlk defa 1922 yılında T.B.M.Meclisi tarafından bastırılan "Pontus Mes'elesi" adlı kitap, Dr. Yılmaz Kurt tarafından sadeleştirilmiş şekliyle T.B.M.M. tarafından 1995 yılında tekrar yayımlanmıştır... Bir başka kitap ise, Trakyalılar Cemiyeti tarafından 1922 yılında yayınlanan “Şarkî Trakya’da Yunan Zulümleri” dir. Kitapta yapılan zulümler belirli bir tasnife ayrılmadan, şehir ve köy isimleri verilerek anlatılmıştır... Bunun yanısıra Ekim 1921 yılında Garb Cephesi Kurmay Başkanlığı tarafından bastırılan “Orta Anadolu’da Yunan Mezalimi” adlı kitap da kayda değerdir... Bu kitapta Yunan ordularının ettiğimiz yaptığı zulüm ve katliamlarla verdikleri maddi zararlar, nerdeyse köy köy resmi belgelerle ortaya konulmaktadır... Diğer bir kaynak Başbakanlık Osmanlı Arşividir. Buradan temin seksene yakın belge vardır.)
Sonunda TÜRKLER, zûlme dayanamıyarak harekete geçtiler. İlk önce "TRABZON Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti" kuruldu. Başına HAFIZ MEHMET BEY ile BARUTÇUZÂDE AHMET BEY geçti. Zaten 19 Nisan 1918'de şehre KÂZIM KARABEKİR PAŞA gelmiş ve "Vatanızımız ancak silah kuvvetiyle kurtarabileceğiz," demişti. Böyle bir bir teşebbüste İngiliz donanmasının şehri topa tutup tutmayacağı sorusuna da,
- "Eğer işe İngiliz donanması karışacak olsa, silah
toplamaya ne lüzum vardı?.. Mesele silah topladıktan sonra PONTUS ve ERMENİ
hükûmetlerini kurmaktır. BİZİ, İ ÇİMİZDEN PARÇALAMAK İSTİYORLAR!"
- "Ben ERZURUM'a kumandan olarak gelirken, için izin kâğıdı almak üzere, PANGALTI'da
İngiliz karargâhına yaverim Yüzbaşı FETHİ BEY'i göndermiştim. Yaverim vesikaları
İngiliz komutana imzalatırken duvardaki büyük ANADOLU haritasında ne görmüş,
bilir misiniz?.. ERZURUM-ERZİNCAN'ın hemen şimalindeki dağlardan geçerek vatanın
bu havalisini ikiye ayıran bir çizgi!.."
- "İşte bu hat, burada kurulacak PONTUS Rum Hükûmeti ile, buraya hudut olarak
genişleyecek büyük bir ERMENİSTAN'ı birbirinden ayıran hudutttur!"
- "Her gün buraya vapur dolusu Rum muhacirleri neden geliyorlar?.. Kimler
gönderiyorlar?.. Bu gelenlerin içinde ne kadar YUNAN zabit ve erleri var,
biliyor muyuz? Yunan Salib-i Ahmeri'nin (Kızıl Haç) gönderdiği battaniye denkleri
içinde kaç tane mitralyöz saklıdır?"
- "Efendiler!.. İlk yapacağınız silahlarınızı terketmemektir! Eğer Rum ve
Ermeniler'in hazırlığı bu şekilde devam edecek olursa, memleket elden gider, burada
TÜRK'ün nâmı kalmaz!"
Aynı tarihlerde MERZİFON AMERİKAN KOLEJİ'nde TÜRKÇE muallimi olarak bulunan ZEKİ BEY, "haklarında ihbarda bulunur" korkusuyla Pontusçular tarafından öldürüldü. Ama bu kolejin hastane kısmında çalışmış olan bir kadının yetkililere ifşaatta bulunmasını engelleyemedi!.. Hastanenin alt katında cephane ve silah deposu olduğunu bu ihbar üzerine, 1. Ordu Kumandanı NURETTİN PAŞA, harekete geçti. İSTANBUL'da Amiral BRISTOL'e de haber verilerek kolej ansızın basıldı. Külliyetli miktarda silah ve cephane ile, ihaneti belgeleyen bir çok vesika ele geçti!.. Bunlara dayanarak NURETTİN PAŞA gayrımüslimlerin elindeki silahları toplamaya başladı... Kısa zamanda binlerce silah, milyonlarca fişek ele geçti. Ancak çeteler evlerini terkederek dağlara çekildiler, saldırılarına oradan devam ettiler... (Bahsettiğimiz vesikaların tercümeleri, KADİR MISIRLIOĞLU'nun YUNAN MEZALİMİ adlı kitabında mevcuttur.)
En önemli direniş GİRESUN'da TOPAL OSMAN AĞA'nın kurduğu çetelerle gerçekleşti... TOPAL OSMAN sonradan İSTİKLÂL madalyası ile taltif edilmiştir.
Gelişmeler üzerine Yunan donanması KARADENİZ sahillerini bombardıman etti! Türk Hükûmeti de bu mıntıkayı "harb bölgesi" ilan etti. Bu bölgede ele geçen Rumlar, iç bölgelere nakledilmeye başlandı!... PATRİKHANE işe karışarak İtilaf Devletleri'ni kışkırttı, onlar da bize bir nota verdiler. 22.0.1921 tarihli bu notada İngiliz mümessil RAMBOLD, Fransız mümessil FORKAD ve İtalyan mümessil PARRONİ'nin imzaları vardı. ANKARA Hükûmeti'nin Dışişleri Bakanı YUSUF KEMÂL (TENGİRŞEK) BEY, notaya Rum ihanetlerini anlatan bir nota ile cevap verdi.
Ecnebi müdahalesi böylece önlenince, Rum eşkiyalar sindirildi, çoğu temizlendi.
Bu isyanlara karşı Ankara Hükümeti gerekli tedbirleri almış olmasına rağmen, olaylar 1923 Şubatına kadar devam etmiştir.
LOZAN Antlaşması ile de KARADENİZ sahilindeki Rumlar mubadeleye tâbi tutulunca, PONTUS hayali terihe karıştı...
... sanıyorduk ki, sözde Türk, işadamımız RAHMİ KOÇ'un da katıldığı, Fener Patriği BARTELAMEOS' un desteklediği, Yunan papazlardan oluşan bir güruh, 1990'lı yılların sonunda, bir Pontus haritası yayınladılar, ve gemiyle TRABZON'a geldiler.
Ne var ki, TRABZON'un vatansever TÜRK ve MÜSLÜMAN halkı, bu gavurları sahile bile çıkartmadı!.. TÜRK TOPRAĞI'na ayak bile basamadan kös kös dönüp gittiler!
- Anadolu'da Yunan Zulüm ve Vahşeti (I, II ve III. Kısımlar) , Ankara
Matbuat ve İstihbarat Matbaası, 1338 (1922)
- Bulgar Mezalimi , İstanbul, 1325 (1909)
- Bulgar Vahşetleri , İstanbul 1328 (1912)
- Bursa Vilâyetinde Yunan Fecaii , Bursa Vilayet Matbaası, 1342 (1925)
- Pierre Loti , Can Çekişen Türkiye, İstanbul , 1329 (1913)
- Dimetoka'da Kanlı Bir Levha , 1325 (1909)
- İzmir ve Mülhakatı ile Civarında Yunan İşgâlinden Mütehaddis Fecaii
Hakkında Vürûd Eden Raporlar ile Bazı Muharrerat , Hilâl Matbaası, İstanbul,
1335 (1919)
- İzmir Fecai
- Şeyh Müşir Hüyesin Kaydavi , İslâma Çekilen Kılıç, yahut Alemdârân-ı İslâmı
Müdafaa , İstanbul , 1919
- Ahmed Cevad , Kırmızı Siyah Kitap , İstanbul, 1329 (1913)
- Lozan Zabıtları (4 cilt ve ekleri) , Ahmet İhsan ve Şürekâsı Matbaacılık
Osmanlı Şirketi, İstanbul, 1341 (1925)
- Makedonya'da Yunan Mezalimi , İstanbul, 1914
- Müslümanlara Mahsus, İstanbul , 1329 (1913)
- Orta Anadolu'da Yunan Mezalimi (I,II,III ve IV. cüzler) , Orhaniye
Matbaası, İstanbul, 1337 (1921)
- Pontus Mes'elesi , Ankara Matbuat ve İstihbarat Matbaası , 1338 (1922)
- Türkiye'de Yunan Fecaii Cilt I-II , Matbua-i Ahmet İhsan ve Şürekâsı,
İstanbul , 1338 (1922)
- Türk Kaatilleri ve Yunanlılar , Matbaa-i Amedi, İstanbul, 1322 (1906)
- Şeyh Müşir Hüseyin Kaydavi , Türkiye İslâm İmparatorlunun İstikbâli ,
İstanbul, 1919
- Pol Hevri , Türkiye Nasıl Paylaşıldı? İstanbul , 1329 (1913)
- Yürekler Acısı , Matbuat ve İstihbarat Matbaası , Ankara, 1337 (1921)
- Zavallı Pomaklar , İstanbul, 1330 (1914)
- Teoman Ergene, Türk Ortodoksları , İstanbul, 1951
- Dimitri Kitsikis , Yunan Propogandası , İstanbul , 1965
- Kadir Mısırlıoğlu, Yunan Mezalimi , Sebil Yayınevi, İstanbul, 1977
- Kadir Mısırlıoğlu, Lozan - Zafer mi, Hezimet mi ? , Sebil Yayınevi,
İstanbul, 1971
- Mehmet Arif , Başımıza gelenler , 3 Cilt , Tercüman 1001 Eser
- Hasan İzzettin Dinamo , Kutsal İsyan - Kutsal Barış 15 cilt
- Ömer Seyfettin , Bomba
- Ömer Seyfettin , Beyaz Lâle
- Halide Edib Adıvar , Vurun Kahpeye
- Halide Edib Adıvar , Türk'ün Ateşle İmtihanı
- Mehmet Perinçek , Ermeni Devlet Adamı B.A. Boryan'ın Gözüyle Türk-Ermeni
Çatışması , Kaynak Yayınları, 2007
- Ermeni Komitelerinin Emelleri ve İhtilal Hareketleri , Kaynak Yayınları,
2007
- Ovanes Kaçaznuni , Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir şey Yok , Kaynak
Yayınları, 2005
- A.A. Lalayan , Taşnak Partisi'nin Karşıdevrimci Rolü , Kaynak Yayınları,
2007
- Kızıl Kitap, Taşnak Mezalimi , Kaynak Yayınları, 2007
- A.B. Karinyan , Ermeni Milliyetçi Akımları , Kaynak Yayınları, 2007
- Selami Kılıç , Ermeni Sorunu ve Almanya , Kaynak Yayınları, 2007
> İÇİNDEKİLER < > PTÜRK VE MÜSLÜMAN SOYKIRIMINA KARŞI DİRENİŞ HAREKETLERİ
< > BALKANLAR'DA VE ADALARDA TÜRK VE MÜSLÜMAN KATLİAMI
< > BALKANLAR'DA TÜRK VE MÜSLÜMAN KATLİAMI
< > YAHUDİ SOYKIYIMI PALAVRASI
< >
LOZAN ANTLAŞMASI
<