28 ŞUBAT SÜRECİ - YILMAZ-ECEVİT SAFHASI
Bir kere daha tekrarlıyalım: 28 Şubat 1997 Muhtırası ile başlayan dönem, TÜRK
MİLLETİ'ne, TÜRK DEVLETİ'ne, TÜRK ORDUSU'na, ATATÜRK'e ve MÜSLÜMANLAR'a
ihanet dönemidir!
Yine şunu kesinlikle ifade etmek isteriz ki, 28 Şubat darbesi asla TÜRK ORDUSU'nun
giriştiği bir hareket değildir. TÜRK ORDUSU içine sızmış, ta tepelere yükselmiş olan mason,
Yahudi dönmesi, Ermeni ve Rum kökenli hain kişilerin işidir. Başını mason-dönme Orgeneral
ÇEVİK BİR'in çektiği, bilhassa Deniz Kuvvetleri'nden monşer tipli mason-dönme amirallerin
desteklediği 28 ŞUBAT darbesi, SİLAHLI KUVVETLER içindeki gerçek ATATÜRKÇÜ ve
MİLLİYETÇİ TÜRK subayların kendini "BATI ÇALIŞMA GRUBU" diye adlandıran İSRAİL
yanlısı ekip tarafından ayıklanması, MİLLÎ SİYASET'e yönelmiş olan DEVLET'in tekrar
A.B.D., İSRAİL ve A.B. güdümüne sokulması, TÜRK ORDUSU'nun PEYGAMBER OCAĞI
niteliğinden çıkarılması, TÜRK MİLLETİ'nin İSLÂM'dan uzaklaşması için yapılmıştır!..
Bir kere daha söyleyelim ki, 28 Şubat darbesini TÜRK ORDUSU'na ve TÜRK
SUBAYLAR'a mâletmek, son derece büyük bir hatadır ve bizi tam da 28 Şubatçılar'ın
istediği noktaya götürür, ORDUMUZ, ASKERİMİZ kötülenmiş olur!
Kaldığımız yerden, 1999 seçimleri sonrasında Bülent Ecevit'in başkanlığında kurulan
ANASOL- M Hükûmeti döneminde cereyan eden olaylar ile devam ediyoruz.
12 Haziran 1999'da NATO'nun sözümona Barış Gücü Kosova'ya girmeye başladı. Türkiye Sırp
zulmünden kaçan Arnavutlar'a yardım etti
13 Haziran'da CNN ve Doğan Medya Grubu ortaklık için anlaşmaya vardı.
15 Haziran'da Fransa'da tutuklu bulunan Alaattin Çakıcı Fransız Gizli Servisi'nin kendisine
Türkiye aleyhinde konuşması ve casusluk yapması teklifinde bulunduğunu açıkladı.
23 Haziran'da Öcalan savunmasını yaptı. Sanki ona kalmış gibi, "Türkiye cumhuriyetsiz olmaz,"
dedi, "onurlu bir barış için hizmete hazır olduğunu" söyledi. Böyle vicdansız biri için onur
ne demek, anlaşılamadı.
26 Haziran'da kan kanseri hastası olduğu iddia edilen ve adına 50.000 şişe kan toplanıp
yurt dışında tahlile gönderilen Oktar Babuna için Sağlık Bakanı Osman Durmuş "şov yapıyor," dedi.
29 Haziran'da Abdullah Öcalan Ankara 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından
Türk Ceza Kanunu'nun 125. Maddesi gereği "vatana ihanet" suçundan ölüm cezasına çarptırıldı.
2 Temmuz'da Öcalan Jandarma'daki sorgusunda "Leyla Zana'ya TBMM açılışında Kürtçe yemin etme
emrini ben vermiştim," dedi.
4 Temmuz 1999'da Türk askeri Kosova'ya ayak bastı. Askerlerimiz Prizren kentinde muzaffer bir ordu
gibi coşkuyla karşılandı. Hıristiyan Batı ülkelerinden gelen sözde Barış Gücü askerleri
kıskançlıktan neredeyse kudurdular... Bu, TÜRK askerinin, hatta herhangi bir TÜRk'ün
girdiği her ülkede böyle olmaktadır. Çünkü TÜRKLER diğer "beyaz adamlar" gibi sömürücü,
zalim değillerdir.
Gittikleri her ülkeye gerçek medeniyet ve insanlık götürmüşlerdir.
5 Temmuz'da 19 yaşındaki PKK'lı terörist Ruşen Tabancı beline sardığı bir kilo TNT ve el
bombalarını Adana Emniyet Müdürlüğü binası girişinde patlattı.
6 Temmuz'da Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı DSP'li Hikmet Uluğbay ağzına dayadığı tabancayla
intihar etmek istedi. Ancak yaralandı ve kurtuldu. İntihar teşebbüsünün sebebi ise anlaşılamadı.
Muhtemelen bir yolsuzluk idi.
12 Temmuz 2000'de kabinede değişikliki iyapıldı. Şaibeler kralı Mesut Yılmaz Başbakan
Yardımcısı, Cumhur Ersümer de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı oldu.
15 Temmuz'da Kuşadası Belediye Başkanı Lütfi Suyolcu'yu öldürmeye azmettirmekten sanık
Kürşat Yılmaz ve Yavuz Kaşıkçı ömürboyu hapse mahkûm oldu.
21 Temmuz'da MİT müthiş bir operasyonla PKK'nın 3. adamı, Avrupa'daki kilit ismi
Cevat Soysal'ı yakalayıp Türkiye'ye getirdi. Soysal, Moldovya'nın başkenti Kişnev'de
kaldığı yerden telefon etmek için dışarı çıktığında başına çuval geçirilerek kaçırılmıştı.
26 Temmuz'da siyasî yasaklı Necmettin Erbakan kendisine yakın üç ismi Fazilet Partisi'nin
yönetimine getirince, Yenilikçi Kanat isyan bayrağı açtı. Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Ali
Coşkun ve Abdülkadir Aksu Genel Başkan Yardımcılığı'ndan istifa ettiler.
29 Temmuz'da çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadeleyi öngören ve ağır cezalar getiren
yasa tasarısı Meclis'te kabul edildi. Aynı gün ABD'de ilk kez bir başkan görev başındayken ceza aldı.
Başkan Bill Clinton yalan ifadeden 90 bin dolar ödemeye mahkûm edildi.
30 Temmuz'da Fazilet Partisi Erbakan'ın müdahaleleriyle yangın yerine döndü. Genel Başkan
Yardımcısı Nevzat Yalçıntaş ta istifa etti.
3 Ağustos'ta Abdullah Öcalan avukatları vasıtasıyla dağdaki militanlara
"silahlı mücadeleye
son vermeleri" çağrısında bulundu. "1 Eylül Barış Günü'nden itibaren silah bırakmalarını,
yurtdışına çıkıp barış için çalışmalarını"
istedi.
4 Ağustos'ta Yüksek Askerî Şûra 58 subay ve astsubayın ordudan ihracını kararlaştırdı.
5 Ağustos'ta PKK'nın sözde Başkanlık Konseyi Öcalan'ın çağrısına
"tam destek verdiğini"
açıkladı.
7 Ağustos'ta Türk İş Genel Sekreteri ve Maden İş Başkanı Şemsi Denizer Zonguldak'ta evinin önünde
eski koruması tarafından vurularak öldürüldü. Denizer'in karanlık bir takım işleri olması bir yana,
Ankara'ya işçileri yürütüp, kendisi Jaguar otomobiliyle gitmesi ile meşhurdu. Kendisini
eleştirenlere, "İşverenlerin Jaguar'ı olur da, işçinin olmaz mı?"
diye cevap vermişti.
Sanki yüzü gözü kömür tozuna bulanmış bütün maden işçilerinin Jaguar'ı varmış gibi!..
8 Ağustos'ta Maliye Bakanlığı "ihracatta KDV iadesinde suistimallerin arttığını" açıkladı.
9 Ağustos'ta PKK olağanüstü kongre kararı aldı. Merkez Komite toplantısında "silahlı
mücadelenin önemini kaybettiği, ve artık siyasallaşmak gerektiği"ne dikkat çekildi.
10 Ağustos'ta yeraltı dünyasının ünlü ismi Dündar Kılıç öldü.
13 Ağustos'ta Emek Platformu geç emekliliği protesto için bir günlük iş bırakma eylemi yaptı.
Halbuki Meclis'te kabul edilen kanun kadınların 58, erkeklerin 60 yaşında emekli olmasını öngörüyor,
mason Demirel'in getirmiş olduğu "25 yılda kıyak emeklilik" yasasını değiştiriyordu. Dünyanın hiç
bir ülkesinde 25 yıl baba ekmeği yiyip, sonra 25 yıl çalışıp, sonra da 75 yaşına kadar 25 yıl
Devlet'ten geçinmek gibi bir durum yoktu. Hiç bir ülkenin bütçesi böyle bir uygulamaya dayanamazdı.
14 Ağustos'ta 8 Türk doktorun yabancı meslektaşlarına ait makaleleri makaslayıp kendi eserleri
gibi yayınladıkları anlaşıldı... Aslında böyle intihalleri yapanlar sadece doktorlar değildi.
Profesörler, doçentler, doktora, yüksek lisans öğrencileri, hatta Ahmet Altan, Orhan Pamuk gibi
yazarlar başkalarının eserlerinden alıntıları kendilerininmiş gibi yayınlıyorlardı. Akademik sebep
ünvan ve derece almak için mutlaka yayın yapmanın gerekmesiydi. Halbuki üniversitelerde kıdeme ve
çalışmaya göre terfi sistemi uygulansa, böyle zorlama yayınlara hiç gerek kalmayacaktı.
Aslında bizim bu yazımız da alıntıdır... Ama biz "benim" demiyoruz. Gazete haberlerinden,
makalelerden, kitaplardan derlediğimizi açıkça belirtiyoruz. Biz yazar değiliz, araştırmacı
bile sayılmayız, sadece DERLEYİCİ ve YORUMLAYICI sayılabiliriz!
16 Ağustos'ta Abdi İpekçi cinayetinin bir numaralı sanığı Mehmet Şener'in
tutukluluk hali zaman aşımından dolayı kaldırıldı... Biz bu "zaman aşımı (mürur-u zaman)
uygulamasını da anlayıyoruz. Bir dava elde delil, şahit bulunduğu sürece devam eder. Ancak
bir gelişme olmasının mümkün görülmediğinde "zaman aşımı" düşünülebilir. Yani sabit bir
zaman aşımı olmaz. ABD'nin takdir edilecek uygulamalarından biri de "cold case" vak'alarıdır.
Çözülemeyen vak'alar buzdolabına kaldırılmış addedilir ve ne zaman yeni bir delile veya
şahide rastlanırsa, dava yeni açılmış gibi devam eder.
17 Ağustos 1999'da 7.5 büyüklüğünde korkunç Gölcük depremi oldu. 17.480 kişi öldü,
23.781 kişi yaralandı, 505 kişi
sakat kaldı. Yine 285.211 konut, 42.902 işyeri hasar gördü. Yaklaşık 600.000 kişi evsiz
kaldı. Jeolojik tesbit ve bina tahkimi yapılmadığından
Gölcük'teki Donanma Komutanlığı'na ait iki orduevi sulara gömüldü. Bütün Marmara bölgesini
etkileyen, Ankara'dan bile hissedilen deprem sonrasında Kızılay'ın çaresiz kaldığı görüldü.
20 yıldır bu kuruluşun başında olan Kemal Demir Kızılay adına toplanan paralarla
"öğle yemeğini Paris'te yemek" gibi lüks bir hayat sürmüş, keyfetmiş, âcil durumlar için hemen
hiç bir tedbir almamıştı. Sonradan anlaşıldı ki, toplanan paralardan ancak 23 Ağustos'ta Başbakan Ecevit, bazı yardımları reddeden Sağlık Bakanı Osman
Durmuş'u uyardı. Aslında Osman Durmuş 1991'de Irak sığınmacılarına "yardım" diye
tarihi geçmiş, işe yaramaz malzemenin gönderilmesi gibi bir durumla karşılaşmaktan
endişe ettiği için öyle davranmaktaydı.
25 Ağustos'ta kadınların 58, erkeklerin 60 yaşında 7000 gün prim ödeme koşuluyla emekli
olabilecekleri yasalaştı. O güne kadar Mason Demirel'in bozduğu Emeklilik Yasası ile kadınlar
ve askerler 20, erkekler 25 yılda emekli olabiliyordu. Milletvekilleri ise hemen her her dönemde
çıkardıkları "kıyak emeklilik" yasaları ile 2 yıl bile çalışmış olsalar "kıyak emeklilik" hakkı
kazanabiliyorlardı!.. Yağma Hasan'ın Böreği!... Yi babam yi!..
26 Ağustos'ta Bayındırlık Bakanlığı yeni bir inşaat tasarısı hazırladı. Tasarının
gerekçesinde "Özel sektörün yaptığı inşaatlarda beton mukavemeti belirtilenden % 40 daha
az gerçekleşmektedir. Şantiyelerin % 90'ı standart altında beton dökmektedir," deniyordu.
28 Ağustos'ta Rahşan Ecevit'in hapishanede görüp te etkilendiği "çocuklu anne" yüzünden
Meclis'ten bir af yasası geçirildi. Ancak çıkan affı Ecevit te beğenmedi. Hani Nasrettin Hoca,
"Kar helvasını ben icat ettim ama, ben de beğenmedim," demiş ya, öyle oldu!
1 Eylül'de Cumhurbaşkanı Demirel, "Halkın tepkisi en önemli güçtür,"
diyerek af yasasını
geri çevirdi. Yaptığı nâdir hayırlı işlerden biridir. Ancak Rahşan Hanım'ın etkisindeki
kılıbık ve pimpirik Ecevit aftan vazgeçmedi.
3 Eylül'de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu,
"28 Şubat süreci
gerekirse yüzyıl, gerekirse bin yıl sürer," dedi.
Orgeneral Kıvrıkoğlu, Genelkurmay Başkanı olup ta Amerika'ya gitmeyen tek başkan idi.
Şahsiyetli, karakterli bir subay idi.
5 Eylül'de Öcalan, PKK'ya, "Geri çekilmeye karşı çıkanları etkisiz
hale getirin," talimatını verdi.
6 Eylül'de Çınarcık ve Yalova'da yaptığı evlerin büyük kısmı depremde yıkılan müteahhit
Veli Göçer saklandığı evde yakalandı. Aslında herifin soyadı "yaptığı göçer" anlamına
geliyormuş ta, kimse üzerinde durmamış!
9 Eylül'de deprem dolayısıyle yumuşayan Türk-Yunan ilişkilerinden dolayı İzmir'deki
Kurtuluş törenlerinde Yunan askeri "süngülenmedi".
12 Eylül'de Yalova'da 4 müteahhit daha tutuklandı. Savcılık 15 müteahhit için de
arama emri çıkardı. Ama bunların hiç birisi
doğru-dürüst ceza almadı. Yıkılan binaların tazminatını Devlet ödedi.
17 Eylül'de Karabük'ün Ovacık ilçesi Telekom Müdürlüğü'nde çalışırken telefonlarını
dinleyip şantajla 29 kadın ve kıza tecavüz eden 5 görevli yakalandı, ancak tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakıldı... Türkiye'nin Hıristiyan Batı zihniyetiyle "uyum"
içine sokan yasaları sayesinde!
20 Eylül'de bir hafta önce ölü bulunan 21 yaşında Şehriban adlı kızın Satanistler
tarafından "kurban" edildiği ortaya çıktı. Yakalanan 3 kaatil, "Deprem son uyarıydı.
Bir kurban gerekiyordu. Boğduk, sonra gömdük," diye ifade verdi. Neyse ki, onlar serbest
bırakılmadı.
21 Eylül'de Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, bir süre önce Bayrampaşa Cezaevi'nde
yaşanan "hesaplaşma" olayı dolayısiyle bir açıklama yaparak, "Sedat Peker'in cezaevinden
ayrılırken yerine bıraktığı Trabzon Çetesi mensubu Hakan Çillioğlu 7 kapı
aşarak, 425 metre yürüyerek, Yönetim kısmında hasmı olan Alaattin Çakıcı'nın yeğeni
Kenan Ali Gürsel'i tabanca ile vurmuştur. Cezaevlerinde Devlet'in zafiyeti vardır,"
dedi. Bu zâfiyet Çiller-Karayalçın hükümeti sırasında Adalet Bakanı olan "Mehmet Moğultay'ın hapishanelere aldığı PKK'lı gardiyanlar yüzünden iyice
artmış, bazı koğuşlara girilemez olmuştu.
22 Eylül'de Öcalan "Bir PKK grubunun silahları ile birlikte Türkiye'ye gelip teslim olmasını"
istedi. Avukatlara aracılığıyla, "Bir iyiniyet ifadesi ve demokratik cumhuriyete
güç vermek için PKK'nın atacağı bu adım, barış ve demokratik çözüm için sembolik bir
adımdır. Silahlı mücadeleye son verme kararının sözde kalmadığını kanıtlamak açısından
da oldukça önemlidir," dedi.
26 Eylül'de 166 kilo eroini Hollanda'ya kaçırmak isteyen şebekenin kilit ismi
olduğu belirtilen Mehmet Sormaz, DGM'ye götürülmek üzere gözleri kendi atletiyle bağlı
olarak bekletildiği Ekipler Amirliği odasının penceresinden 6 kat aşağıya atlayarak
intihar etti.
26 Eylül 1999'da 7 kişinin öldüğü Bayrampaşa Cezaevi olayından sonra Ankara Cezaevi de savaş
alanına döndü. Arama yapılmasına karşı çıkan hükümlü ve tutuklular jandarma ile 8 saat
çatıştı.
27 Eylül'de Belçika'da 1995 yılından beri faaliyet gösteren (daha doğrusu hemen hiç
bir faaliyet gösteremeyen) kimin seçtiği, kimi temsil ettiği belli olmayan sözde "Kürt Parlamentosu, Öcalan'ın yakalanıp mahkûm olması üzerine, sözde Ulusal
Kongre ile birleştiğini açıklayıp kendini feshetti.
29 Eylül'de Yahudi stajyer Monica levinsky'nin apışarasına puro sokmakla ünlü ABD Başkanı
saksafoncu Clinton, Ecevit ile görüşerek
"Helsinki'de yapılacak zirvede Türkiye'nin adaylığını destekliyeceğiz," dedi. Ama
hem Avrupalı, hem de Amerikalı politikacıların diğer benzer beyanları gibi bu da işe
yaramaz bir palavradan ibâretti.
1 Ekim'de İçişleri Bakanı Sadettin Tantan tarafından başlatılan soruşturma sonucu,
başta Genel Başkan Atilla Tacoy olmak üzere THY yöneticilerinin kurumu 3 trilyon lira
zarara soktukları belirlendi. Allah bilir kendileri ne kadar yedi!
2 Ekim'de Ankara DGM'si FP Diyarbakır milletvekili Hatipoğlu'nun inanılmaz aşk,
şantaj, tuzak komplolarını ortaya çıkardı.
3 Ekim'de İstanbul Valiliği kirliliğinden dolayı Marmara Denizi'nde tutulan
balıkların satışını yasakladı, yenmemesi için uyarı yaptı.
5 Ekim'de üniversitelerin açılmasıyla birlikte "türban" gösterileri başladı.
İstihbaratçılar Kürtçü ve sağcı İBDA-C'nin yanısıra PKK ve 6 Ekim'de AB'nin hükûmeti sayılan AB Komisyonu Türkiye'nin adaylığı için yeşil ışık
yaktı... İstersen inan!
9 Ekim'de yeni Kumarhaneler Kralı Sudi Özkan'ın Karayipler'de korku içinde ve sıkı
koruma altında yaşadığı, Türkiye'ye gelemediği ortaya çıktı. Herifin Bulgaristan'a da
kumar yatırımı yaptığı anlaşıldı.
10 Ekim'de PKK'ya yönelttiği eleştirileriyle tanınan Kürdistan Sosyalist Partisi
Başkanı, yurtdışı kaçağı Kemal Burkay, "Öcalan 20 yıl sonra yaptığı
yanlışı anladı,
siyasal mücadeleden bahsetmeye başladı," dedi.
11 Ekim'de Doğan Medya grubu ile ortak olan CNN, Türkiye'de CNN-Turk yayınını başlattı.
Daha sonra bazı diğer kanallar da yabancılarla ortak oldu, veya yabancıların eline
geçip 5. kol gibi çalışmaya başladılar. Karen Fogg'un casusu Mehmet Ali Birand,
Cengiz Candar gibilerinin yanısıra, bir arzamanlar Kanal 7'de mason törenlerini yayınlayan,
sakalı ile mümin biri imajı veren Ahnmet Hakan da bu kanalda kendilerinden istenenleri
yaptılar... Bir ara Amerika'daki CNN Türkiye'den Güneydoğu'yu
koparan şu haritayı yayınladı:
13 Ekim'de TBMM'de çalışanların çocuklarına hizmet veren kreşte 72 çocuk için
72 görevli olduğu öğrenildi... Zaten bir süre önce (1996-1997) Meclis Başkanı olan
ANAP'lı Mustafa Kalemli, grup toplantısında,
"Hangi arkadaş benden bir şey istedi de, yapmadım? 1.000 kişiyi Meclis'te işe aldım,
demişti. Secaat arzederken merd-i kıptî, sirkatin söylermiş!.. Bu herif te torpille işe adam almakla
övünüyor!.. Kendisi ayrıca Meclis toplantı
salonlarının yeniden tanziminde "ceylan derisi koltuklar" skandalına karışmış, inşaat şirketi MESA'ya
iltimas geçmiş, deveyi hamuduyla yutmuştu... Davası hâlâ sürüyor!.. Adam ölüp te
dava düşmeden yediklerini kurtarabilirsek ne âlâ!
13 Ekim'de Özdemir Sabancı, Haluk Güngör ve Nilgün Hasefe'nin katil zanlısı,
Sabancı Center'e temizlikçi kılığında girmiş olan Fahriye Erdal, Belçıka'da
tesadüfen yakalandı. Ama bir türlü teslim edilmedi, mahkemesi sürüncemede kaldı.
Serbest bırakıldı.
14 Ekim'de Devlet "Cezaevlerine hâkim olmadığını, kontrolün
teröristlerde olduğunu"
bir kere daha dile getirdi.
16 Ekim'de Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Recep Önal, ekonominin batmış olduğunu,
"IMF'den gelen deprem yardımı ile memur ve işçi maaşlarını ödedik,"
diyerek itiraf etti.
28 Şubat sürecinin 2,5 yıl sonra vardığı nokta buydu.
17 Ekim'de parayı bastıran herkese ehliyet dağıttığı için hakkında dava açılan
Barış Demirel Kırmızıgül anıdndaki bir Türk,
14 milyon markla (yaklaşık 3,6 trilyon lira) Türkiye'ye kaçtı.
21 Ekim'de gazeteci, yazar, bilim adamı, eski Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı,
otomobiline konulan bombalı paketin patlaması sonucu hayatını kaybetti.
25 Ekim'de Hazine, kapatılan Refah Partisi'nin kayıp 2 trilyon lirası için
Necmettin Erbakan ve 7 arkadaşının tüm mal varlıklarına "ihtiyatî tedbir" koydurdu...
Kayıp 2 Trilyon davası, RP'nin 1998 senesinde kapatılmasından sonra aldığı 2 trilyon TL.
hazine yardımını Devlet'e iade etmemesi üzerine açılan davadır. Davada müfettişlerin
yaptığı incelemelerle paranın sahte belgelerle harcanmış gibi gösterildiği anlaşılmıştır.
Neticede Refah Partisi (RP) başkanı
Necmettin Erbakan 2 yıl 4 ay hapse mahkûm olmuştur. Yine RP'nin 68 yöneticisi 1 yıl ile
1 yıl 2 ay arası hapis cezası almıştır... Aslında Necmettin Erbakan bu parayı harcanmış
gösterip Fazilet Partisi'nin kuruluşunda kullanmıştı. Cebine atmamıştı.
28 Ekim'de Yahudi Nesim Malki cinayetinin azmettiricisi Erol Evcil, Mudanya'da
gizlendiği lüks villada yakalandı. Kaldığı yer cep telefonu dinlenerek saptanmıştı...
Yani telefon dinlemek o kadar da kötü ve lüzumsuz değildir.
29 Ekim'de Merve Kavakçı, kendisi gibi Amerikan pasaportlu Sivaslı işadamı
Bekir Yıldırım ile evlendi.
30 Ekim'de Erol Evcil'in yakalanmasıdan sonra gözaltına alınanların sayısı 20'yi
buldu. Alaattin Çakıcı'nın kasası olarak bilinen Yüksel Çağlar da Bodrum'da gözaltına
alınarak Evcil ile yüzleştirildi.
1 Kasım 1999'da 7 TİP'li gencin öldürülmesinden sorumlu Ünal Osmanoğlu ile
Bünyamin Adanalı 7'şer kez idama mahkûm oldu. Aynı davada Haluk Kırcı da 7 kez idam
cezasına çarptırılmıştı.
4 Kasım'da Erol Evcil'in yakalanmasında, ünlü bir işadamının adı gizli tutulan
bir muhbire 250 bin dolar ödül verdiği ortaya çıktı... Türkiye'de neler olmuş bitmiş te
unutup gitmişiz!
5 Kasım'da Erol Evcil, "Mustafa Çağlar'ın teklifiyle Nesim Malki'yi iplik işinde
devreden çıkardıklarını" söyledi. "Malki, Cavit Çağlar'ın tek alıcısıydı. Mustafa bana,
'El altından iplik vereyim, kârı kırışırız,' dedi. İş büyüyünce Niso (Nesim Malki)
'Oyunu bitirin. İpliği benden alacaksın,' diye telefon etti," diye açıkladı.
7 Kasım'da Maliye Bakanlığı Jet-Pa'nın defterlerini sıkı bir incelemeden sonra
trilyonluk vergi cezası kesti.
8 Kasım'da İBDA-C örgütü tutuklularının cezaevinde bomba yaptıkları belirlendi.
10 Kasım törenlerinde Anıtkabir'de "Yaşasın Mesih Menderes" diye bağıran Salih Kaya
etkisiz hale getirildi... Menderes'e "mesih" demek doğru olmasa da uygun düşer. Çünkü
oğlu Aydın Menderes'in Gürkan Hacır'a belirttiği gibi kendisi Sabetayist, yani
Yahudi asıllı idi.
11 Kasım'da üçlü koalisyon liderleri Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz'ın Helsinki Zirvesi'ne
bir ay kala yaptıkları toplantıda sürpriz bir şekilde "idam cezasının kaldırılması"
gündeme geldi!.. Allah Allah!.. Acaba niye?.. Bayram değil, seyran değil, eniştem beni
niye öptü?.. Acaba Öcalan'ı o şartla mı teslim ettiler???
12 Kasım'da bu sefer Düzce'de Richter ölçeğine göre 7.2 şiddetinde deprem oldu. 828 kişi
öldü, 4.948 kişi yaralandı.
13 Kasım'da tefeci Nesim Malki cinayetinde tetiği çeken Burhanettin Türkeş Bulgaristan'da
yakalandı.
16 Kasım'da ABD Başkanı Clinton İzmit Doğukışla çadırkentini ziyaret etti. Bizim medya
adamı öve öve bitiremedi.
17 Kasım'da Adnan Hoca
ve 12 müridi DGM'ye sevkedildi. Adnan (Oktar) Hoca 11 Eylül 2001 saldırısına kadar
Yahudi ve Mason düşmanı iken, birden Amerikancı olur, Yahudiler'i, Masonlar'ı methetmeye
başlar. Hatta bir konuşmasında "Mehdi'nin Mason locasına gelip Büyük Üstat olacağını"
dahi iddia eder!
18 Kasım'da 62 ülkenin devlet ve hükûmet başkanları İstanbul'da hiç bir işe yaramayan
AGİT'in zirve toplantısına katıldı. Artık bir otel olan Çırağan Sarayı'nda "aile
fotoğrafı" çekildi.
20 Kasım'da Adnan (Oktar)Hoca'nın müritlerinin ifadeleri ile seks ve şantaj
faaliyetleri ortaya çıktı, İslam dinini de yozlaştırdıkları anlaşıldı... Zaten
"oktar" adı İbrânîce'dir, Yahudiler ve Sabetayistler tarafından kullanılır.
Kerameti kendinden menkul Adnan Hoca hernedense yurtdışından büyük destek alır,
kitap yayınlarını, müritlerin seyyahatlerini, hatta reklam almayan televiyon
yayınını bu suretle gerçekleştirir. Son zamanlarda da kendine sahte bir şecere
düzmüş, "seyyit"liği ilan etmiş, "mehdi"liğe hazırlanmaktadır.
21 Kasım'da FP milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı bir trafik kazasında öldü.
24 kasım'da Sosyal yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından ilkokul öğrencilerine
dağıtılan sütten 900 öğrenci zehirlendi, hastaneye kaldırıldı. 60 tanesi tedaviye
alındı.
27 Kasım'da Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan, akılalmaz bir şekilde para harcayan,
iki defa yurtdışına çıkma izni isteyen, ve sadece iki aydır görevde bulunan İş ve
İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürü dönme Muzaffer Karakaş'ı görevden aldı.
30 Kasım'da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, üzerine vazife imiş gibi, Abdullah
Öcalan'a verilmiş olan idam cezası ile ilgili "ihtiyâtî tedbir" kararı aldı.
3 Aralık'ta ANAP lideri Mesut Yılmaz Cumhurbaşkanlığı için "En iyisi Demirel"
dedi. Zaten Ecevit te "Demirel modeli"nde ısrar ediyordu. Koca Türkiye'de mason
Demirel'den başka adam kalmamış gibi!.. Bizim o dönemde Cumhurbaşkanlığı'na iki
adayımız vardı: Biri Rauf Denktaş ... Hem devlet adamı, hem hukukçu, hem mücahit,
hem Türkçü... İkincisi Kâmran İnan... Kürt asıllı olmasına rağmen değme Türk'ten
daha milliyetçi, vatanperver , dürüst ve şaibesiz bir devlet adamı ve diplomat...
Ne yazık ki, ikisi de gözardı edildi.
4 Aralık'ta yıllardır aranan Türban Kuşadası Marinası eski müdürü Haydar Mengi,
"Arena" programına konuştu. "Tarihî Sait Halim Paşa Yalısı'nın içi boşaltıldı. Daha
önce gözlerimle gördüğüm eserler daha sonra yerlerinde yoktu. Bence yalı yüzde bin
bu yüzden yakıldı," dedi. Dedi de, yakanlar, yalıyı soyanlar yakalandı mı? Hayır!
5 Aralık'ta Metris Cezaevi'nde, sonradan müebbed hapse mahkûm İBDA-C lideri Kürtçü
Salih Mirzabeyoğlu (asıl adı Salih izzet Erdiş) ve
militanları arama yapmak isteyen jandarmaya saldırıp rehin aldı. 50 asker yaralandı!..
Vehameti görüyor musunuz?.. Devlet'in askeri, bırakın düşmanı, bir hapishaneyi bile
ele geçiremiyecek hale gelmişti!
6 Aralık'ta 16 yaşındaki İsmail Onur, Alaattin Çakıcı'nın kardeşi Gencay'ı kurşun
yağmuruna tuttu. Çünkü üvey babası Alaattin Çakıcı, annesi Uğur Kılıç'ı gözleri önünde öldürmüştü. İsmail Uğur sonra kaçtı.
Sonra yakalandı, ama "yaşı küçük" diye serbest bırakıldı... Ben bunu da anlamam!..
İslamiyet'te kişi bulüğ çağına erdiğinde "akıl bâliğ" yani "rüştünü ispat etmiş"
sayılır. Gavur dediğimiz Amerikalılar bile bu kuralı uygular ve cinayet işleyen 13
yaşındaki sanıkları "yetişkin" sıfatıyla yargılarlar. 7 yaşından büyükleri de
suç işlediğinde islâhevine atarlar. Halbuki bizde 18 yaşından önce ne halt edersen
et, "reşit değil" diye serbest bırakırlar!.. Hoş, şimdi 18 yaşından büyükleri de
serbest bırakıyorlar ya, neyse!.. Batı'yı taklit edeceksen, iyilerde etsene, arkadaş!
Yine 6 Aralık'ta Cumhurbaşkanı mason Süleyman Demirel, Prof. Dr. Kemal Gürüz'ü yeniden
Yükseköğrenim
Kurulu, başkanlığına atadı... Bu ODTÜ'den iki tane YÖK Başkanı çıkmıştır, üç dönem başkanlık
yapmışlardır, ama ODTÜ'nün bile sorunlarını çözmeye yanaşmamış, yeni sorunlar yaratmışlardır.
7 Aralık'ta AB Dönem Başkanı Finlandiya'nın Başbakanı Paavo Lipponen, "Türkiye'nin
aday ülke ilan edilmesi hususunda görüş birliğine varıldığını" açıkladı!.. 15 üye dışında
12 aday ülke arasında Türkiye 27. sırada ilan edildi. Böylece
40 yıldır boşu boşuna kendimizi aday saydığımız ortaya çıktı. Üstelik 27. üye olarak
Roımanya 2007 yılında AB'ye girdi. Hırvatistan 28. olarak sıradadır... Ya Türkiye???
8 Aralık'ta İşçi sendikaları konfederasyonları Türk-İş, Hak-İş, DİSK ile işveren konfederasyonu
TİSK, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlâr Konfederasyonu ve Türkiye
Ziraat Odaları Birliği başkanları, "7'li Sivil İnsiyatif" oluşumunu kurumlaştırma kararı aldı.
Bunların çoğu Refah-Yol hükûmetini düşürmekte de işbirliği yapmıştı.
12 Aralık'ta müfettişler 1995 yılından beri mal bildiriminde bulunmayan Türk
Telecom Gayrettepe Baş Müdürü Ömer Yücel Çalıklı'nın milyonluk serveti olduğunu
ortaya çıkardı. Müdür Bey kendisine miras kaldığını söyledi... Söyledi de, miras
veraset ilâmı ile kalır. O belgeyi göstermesini isteyen olmadı mı acaba?
13 Aralık'ta Fransa'nın gönderdiği Alaattin Çakıcı, "Geliyorum, hesap soracağım,"
dedi.
14 Aralık'ta yerli-yabancı futbolcularının değeri 32 trilyon lirayı bulan Fenerbahçe,
bonservis değeri 200 milyar lira olan Pendik Spor'a yenilerek Türkiye kupasından elendi...
Zaten futbolcular ile şarkıcıların bu kadar yüksek paralar kazanmasını bir türlü anlamam.
Hele ki, kalp cerrahlarına, beyin cerrahlarına, petrol mühendislerine doğru dürüst maaş
veremediğimiz durumlarda!
18 Aralık'ta DYP'li milletvekili Kamer Genç'in, bir dansözle yakalandıktan sonra
"çiçek sulamaya gitmiştim," demesi, bize 1960'larda Kızılay'daki Emek İşhanı'ndaki
avukatlık bürosunda, görüntülerinin kapı üstündeki aynaya yansıması sonucu iş üstünde
basılan AP milletvekili Şadi Pehlivanoğlu'nu hatırlattı. O da uzun süre dışarı çıkamamış,
çıkınca da "Bu komünistlerin komplosudur," demişti.
19 Aralık'ta Çiller'in karakutusu Şükrü Karaca, 28 Şubat sürecinde Refahyol
Hükûmeti'nin tehdit eden generallere ve onları destekleyen medyaya 2 ay direnen
Erbakan'ın, Çiller'den "Darbeden beter şeyler olur," şeklinde uyarı gelmmesi üzerine
istifa ettiğini açıkladı.
21 Aralık'ta hakkında iki tutuklama kararı bulunan ve İnterpol tarafından da aranan
eski Şişli Belediye Başkanı Gülay Aslıtürk Londra'da yakalandı.
22 Aralık'ta Hükûmet, IMF ile anlaşmaya girmeden önce, sahiplerinin naylon
şirketlerine geri dönmeyen krediler verilerek
içleri boşaltılan, hortumlanan 5 bankaya TMSF aracılığıyla elkoydu. Egebank, Yurtbank,
Esbank, Sümerbank ve Yaşarbank "Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu"na devredildi.
23 Aralık'ta Londra'da tutuklanan şaibeli Gülay Aslıtürk, babası İlyas Çolak ile
kocası şaibeli Orhan Aslıtürk'ün yurt dışındaki mal varlıklarını kefalet göstermesi
üzerine, serbest bırakıldı... İyi mi?
25 Aralık'ta mafya babası Oflu İsmail'in 1985'te Londra'da yakalandığı, ancak
Türkiye'den yanlış parmak izi gönderildiği için serbest bırakıldığı anlaşıldı...
Acaba o yanlış parmak izini kim gönderdi???
27 Aralık'ta iyice paraya sıkışmış olan hükûmetin başı Bülent Ecevit, Devlet
dairelerinde hediye alımını ve gönderilmesini yasakladı. Kamu çalışanlarından oda
sıcaklığını bile düşük tutmalarını istedi.
28 Aralık'ta hükûmet ortağı partiler 4 konuda anlaştılar: Meclis'e başörtüsü ile giriş
yasağı, Akkuyu Nükleer Santral ihalesi, Uluslararası Tahkim İhanet Yasası'nın geçmiş
yılları da kapsar şekilde Meclis'e gönderilması, ve asgarî ücret artışının % 25 olması.
29 Aralık'ta Şişli Cumhuriyet Savcılığı Egebank'ın sekiz yönetici hakkında
"emniyeti suistimal ve bankayı zarar
uğratmak" suçlarından soruşturma başlattı. Ancak esas olaylar daha sonra cereyan etti.
30 Aralık'ta 12 Eylül öncesinde Abdullah Çatlı'nın ekibinde olan ve adı Abdi
İpekçi cinayetine karışmış olan Yalçın Özbey, bir süredir yaşadığı Belçika'da aranırken
kayboldu.
31 Aralık'ta "kadın-erkek eşitliği"ni sağlayan kanun tasarısı Meclis'e sunuldu...
Aslında bu yasa kadınlara eşitlik değil, "eziklik" getirecekti. Meselâ, kadından
daha az zengin olan erkek, boşandığında karısından nafaka alabilecek, böylece açıkgöz
erkeklerin dul ve zengin kadınlarla evlenip onları sömürmesine yol açacaktı!
Yine 31 Aralık'ta zoru gören Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin görevinden ayrıldı. Yeltsin
tüm yetkilerini Başbakan Vladimir Putin'e devretti. Boris Yeltsin ABD desteği ile seçilmiş,
8 yıl zavallı Rus halkının sürünmesine, kızlarının köle olarak diğer ülkelere satılmasına,
ve çoğu Yahudi bir kaç kişinin inanılmaz zengin olmasına sebep olmuş bir vatan haini idi.
1 Ocak 2000'de mason Süleyman Demirel'in yeğeni. elkonulan Egebank'ın sahibi
Murat Demirel'in 1998'den beri süren askerlik ertelemesi ile bedelli başvurusu
iptal edildi. Kendisi hakkında yakalama emriyle arama başlatıldı. Banka soruşturması ilerde
yakasına yapıqşacaktı. Bugünlerde Mason Demirel, yeğeni hakkındaki soruları
"Benimle ilişkisi kurumak isteyenler çıldırmıştır," diye çılgınca bir cevap vermişti.
3 Ocak'ta Rusya'nın Çeçenistan'a müdahalesini protesto eden militanların, Lübnan'ın başkenti
Beyrut'taki Rus Büyükelçiliği'ne yönelik bombalı saldırısında bir polis memuru öldü, 6'sı yaralandı.
4 Ocak'ta İsrailliler ve Filistinliler, İsrail askerlerinin Batı Şeria'nın yüzde 5'inden çekilmesi
konusunda anlaştı.
5 Ocak'ta Maliye Bakanlığı Adnan (Oktar) Hoca'nın 10 şirketini tespit edip,
hazırladığı raporu "kara para aklama" şüphesiyle Mâlî Suçları Araştırma Kurulu'na
gönderdi... Aslında bunu da anlamam... Türkiye'de "ak para" belli değil ki, "kara"sını
arayasın!.. Kimin, nereden para kazandığı belli değil! Fransa'da bir kişi bir tek
banka hesabı açabilir. 10.000 avrodan fazla para yatırmaya kalksan, hemen senden
kaynak sorar. Birisine 10.000 avrodan fazla para havalesini açıklamasız yapamazsın!
Böylece paranın kaynağı tesbit edilir. Bizde hiç böyle bir uygulama var mı ki, "kara
para" operasyonu yapılsın!
9 Eylül Eski Şişli Belediye Başkanı Gülay Aslıtürk'ün (aslı TÜRK mü, değil mi,
o da belli değil ya!) kocası Orhan Aslıtürk'ün adı Cumhuriyet tarihinin en büyük fatura
sahtekârlığına karıştı. Aslıtürk'ün ortağı olduğu Barbaros Holding'in 4 yılda 1,5
milyon dolarlık naylon fatura düzdüğü ortaya çıktı.
10 Ocak'ta Türkiye'ye gereksiz gergin günler yaşatan "Taksim'e cami" konusu yeniden
alevlendi. İstanbul Taksim bir, Ankara Çankaya iki, hernedense "cami yaptırırım,
yaptırtmam" kavgası yıllardır sürer gider. Şimdi de (2013) Çamlıca'ya cami meselesi
çıktı. Türkiye'de müslümanlara yeteri kadar cami var. Ezanları birbirine karışan camiler
çok. Üstelik son 50 yıldır yapılan camiler ibadetten ziyade ticarete yönelik oluyor,
altlarına dükkân vs. yapılıyor!
11 Ocak'ta gözaltındaki Adnan (Oktar) Hoca, "imam"ları vasıtasiyle sindirmek istediği kişilere
komplolar düzenlediğini itiraf etti. İmamlarına emir vererek cinsî münasebette bulunurken
vidyolar çektirdiğini, ya da porno filimlerde fotomontajla değişiklik yaparak medya
kuruluşlarına, yakın çevresine gönderdiğini kişilerin adlarını açıkladı... Adnan Oktar
bir vakitler masonların ve Yahudiler'in sinsi faaliyetlerini ortaya seren programlar,
filimler yapmış, kitaplar yayınlamıştı. Ancak sonradan, muhtemelen dış etkilerle, hem
masonları, Yahudiler'i savunur hale gelmiş, hem de İslam'ı dejenere eden "Kral Mesih
gelecek, Mehdi 1980'de İstanbul'a geldi" gibi hurafeler yaymaya başlamıştır... 1980'de
İstanbul'a gelen kendisidir.
12 Ocak'ta koalisyon ortakları Ecevit, Bahçeli, Yılmaz Abdullah Öcalan'ın idam
dosyasını Başbakanlık'ta bekletmeyi kararlaştırdılar.
13 Ocak'ta Alman İnterpol'u hakkında soruşturma açmış olduğu Fadıl Akgündüz hakkında
Türkiye'den bilgi istedi.
14 Ocak'ta TÜSİAD adı Türkbank skandalına karışmış olan Kâmuran Çörtük'ü üyelikten attı.
Yine 14 Ocak'ta Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi hakimleri, 5 Bosnalı Hırvat askerini
25 yıl hapis cezasına çarptırdı.
15 Ocak'ta Alman Başsavcılığı, paraları Jet-Pa'ya kaptırmış olanların "geri alma"
ihtimalinin hemen hemen sıfır olduğunu bildirdi. Aynı gün Sırp paramiliter lideri ve savaş suçlusu
sanığı "Arkan" lakaplı Zeljko Raznatoviç, Belgrad Intercontinental Hotel'in lobisinde vurularak
öldürüldü.
17 Ocak'ta polis kendi müslüman geçinen, ancak Nurcu 7 işadamını kaçırmış olan 'Hizbullah örgütüne baskın düzenledi. Kavacık Mahallesi'ndeki lüks tripleks
villada saklanan sözde
islamcı teröristler polise ateş açınca çatışma 4 saat sürdü. Bir terörist öldürülürken
diğer ikisi teslim oldu. Hücre evde bilgisayarlar, CD'ler, örgütsel dokümanlar ele
geçirildi. Polis kaçırılmış olan işadamlarından birinin kredi kartının izini sürmüş, ve
hücre eve ulaşmıştı. Öldürülen kişi örgütün lideri Hüseyin Velioğlu idi. Diğer ikisi de
örgütün 2 ve 3 numaralı adamlarıydı. Kavacık Operasyonu ile örgütün tüm sırları polisin
eline geçti. Örgüt evinde 2 yıl önce Mersin'de kaçırılmış Konca Kuriş ile Nesim Malki
cinayeti sanıklarından Mehmet Sümbül'ün kimlikleri de vardı. Ayrıca işadamı Zehra
Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım'ın çantası da bulundu... 2000 yılı
Hizbullah olayları ile geçti.
18 Ocak'ta Eski Almanya Başbakanı Helmut Kohl, Hıristiyan Demokrat partisine yasadışı yollarla
para yardım yapan kaynakları açıklayana kadar partisi tarafından açığa alınmasının ardından,
parti liderliğinden istifa etti.
19 Ocak'ta Hizbullahçılar'ın kaçırdıkları işadamlarının el ve ayaklarını domuzbağı
ile bağlayıp boğdukları, sonra bir gecekondunun içine gömdükleri ortaya çıktı.
Çengelköy sırtlarındaki tek katlı bahçeli ev Hizbullah örgütünün mezarlığı gibiydi.
20 Ocak'ta Hizbullah liderinin tahrip etmeye çalıştığı bilgisayar diski kurtarıldı.
Diskte örgütün "katli vaciptir" ifadesiyle öldürülmesine karar verdiği 1.500 kişilik
bir liste bulundu... Hem bu Hizbullahçılar, hem Çetin Emeç ile Turan Dursun'u öldüren
İslâmî Hareket militanları, hem de İBDA-C örgütü mensupları
Kürtçü'dürler. Bunların arasında Türk'ten çok Kürt bölücü, hatta Ermeniler vardır.
İslamî Hareket lideri İhsan Deniz'in annesinin adı Hazere, anneannesinin adı Favlus,
dedesinin ismi Saro, halasının ismi Kumri'dir. Anne tarafından akrabaları Peyruze ise
misyonerdir. İhsan Deniz'in kızkardeşi ise Hüseyin Velioğlu ile evlidir. Hüseyin
Velioğlu'nun dedesinin annesinin ismi Nure, abisinin çocuklarının adları Helen ile
Juan'dir. Velioğlu'nun
yerine geçen İsa Altsoy'un dedesinin ismi Melkum, babaannesinin ismi Mecme'dir. Hizbullah'ın
kasası Sulhettin Ülük te bir Ermenidir...
Bu kişilerin devleti ve vatanı sevmedikleri bir yana, sade müslümanları da hiç sevmezler.
İslamcı geçinmelerine rağmen saldırdıkları Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Amerikalılar
falan değil; hep müslümanlar olmuştur! O yüzdendir ki, kendilerinin Hıristiyan Batı veya
İsrail gizli örgütleri tarafından kullanıldıklarından eminiz.
21 Ocak'ta Hizbullahçılar'ın üçüncü "mezar ev"i Konya'da bulundu. Üç katlı bir
villahın bodrumunda yapılan kazıda biri kadın 4 kişinin cesedi çıkarıldı. Kadının Konca
Kuriş olduğu tespit edildi.
22 Ocak'ta Konca Kuriş'in, ölüm emrini veren Mehmet Emin Ekici'den çok daha yürekli
olduğu anlaşıldı. Çünkü Mehmet Emin Ekici zoru görünce bülbül kesilmiş, Hizbullah
örgütünün bütün sırlarını anlatmaya başlamıştı.
23 Ocak'ta Mahkemenin Abdi İpekçi cinayeti ile ilgili olarak istediği, MİT ve
Emniyet'in "imha edildi" dediği, Yalçın Özbey'in Almanya'daki ifade metni ortaya çıktı.
24 Ocak'ta Hizbullahçı Mehmet Emin Ekici, örgütün perde arkasındaki liderinin Hacı
İnan olduğunu açıkladı.
25 Ocak'ta Metris'teki 64 İBDA-C militanı gene isyan çıkardı. İsyancılar liderleri
Salih Erdiş'in başka cezaevine naklini istemiyorlardı.
26 Ocak'ta Genelkurmay Başkanlığı Fazilet Partisi'ni "Hizbullah'ın esas kaynağı
sizsiniz," diye suçladı. Halbuki Hizbullah ta, İBDA-C de, İslamî Hareket te Fazilet
Partililer'i düşman görmekte idi.
27 Ocak'ta Adana Tarsus'taki mezar evde bulunan cesetleri yakınları kafataslarından
teşhise çalıştı. Aynı gün İsrail Başbakanı Ehud Barak'ın partisi, seçim kampanyasında mali
kuralları ihlal ettiği gerekçesiyle 3.2 milyon dolar para cezasına çarptırıldı
28 Ocak'ta Hizbullah'ın bölge sorumlusu Edip Gümüş'ün bir yıl önce satın aldığı
5 katlı apartmanın "hücre evi" olarak kullanıldığı anlaşıldı. Apartmanın garajında
Mehmet Sümbül'ün otomobili ile beyaz bir Mercedes bulundu. Gümüş'ün eşinin de aralarında
bulunduğu 6 kadın gözaltına alındı.
31 Ocak'ta 44 ilde sürmekte olan Hizbullah operasyonları tamamlandı, 938 kişi
gözaltına alındı, 227'si tutuklandı.
1 Şubat 2000 günü Cübbeli Ahmet Hoca diye bilinen Ahmet ünlü hazırladığı deprem
kasetinde Devlet'e ve orduya hakaretten gözaltına alındı.
Yine 1 Şubat'ta ABD'nin Illinois Eyalet valisi George Ryan, idam infazlarını durdurdu. 20 yıl
içinde 13 idam mahkûmunun suçsuz olduğunun anlaşılması, valiye bu kararı aldırttı. Aslında kabahat
idam cezasında değil, avukat-savcı sürtüşmesine dayanan Amerikan hukuk sistemindedir. Her ikisi de
suçlu-suçsuza bakmaz, kazanmak ister. Dili çabuk olan kazanır, bu yüzden soğu suçsuz mahkûm olur,
çoğu suçlu da beraat eder, serbest kalır.
3 Şubat'ta Hizbullah kurbanlarının sayısı 58'e ulaştı Bunlardan 36'sının kimlikleri
belirlenemedi.
4 Şubat'ta Ankara DGM savcısı Nuh Mete Yüksel FP'li milletvekilleri Ömer Vehbi Hatipoğlu,
Oğuzhan Asiltürk ve Zeki Ergezen hakkında idam talebiyle fezleke düzenledi.
Yine 4 Şubat'ta Avusturya'da aşırı sağcı Özgürlükçüler Partisi lideri Jörg Haider, koalisyon
hükümetinde yer aldı, ancak yurt içinde ve dışında şiddetli protestolara maruz kaldı. İsrail
büyükelçisini çekti ve AB ülkeleri Avusturya'ya diplomatik yaptırımlar uyguladı. Adamı Nazi
olmakla suçladılar.
5 Şubat'ta FP Başkanı Recai Kutan, "Gerekirse Hizbullah ile ilişkili Devlet görevlilerini
açıklarız," dedi. Bu konuda kendilerini ihbar yağdığını söyledi.
6 Şubat'ta İdarî Mahkeme kararlarına uymayıp bürokratları görevlerini iade etmeyen
eski bakanların tazminat ödemekten perişan oldukları ortaya çıktı. Aynı gün Sanayi Bakanlığı,
traktöre rastgele oturulmasını yasakladı!.. Yayınlanan bir genelgeyle, traktöre "Avrupa Birliği
standartlarına göre" binilmesi istendi. Bu tarz isteklerin ardı-arkası kesilmiyecekti. Kümes
hayvanlarının nasıl taşınacağı, kokoreç yenip yenmiyeceği, zinanın suç olup olmadığı İslam'a,
TÜRK örf ve âdetlerine göre değil; emperyalist, hıristiyan AB standartlarına göre belirlenecekti.
7 Şubat'ta Eskişehir Cezaevi'nde tutuklu bulunan 10 İBDA-C militanı götürüldükleri
Adliye binasında herkesi tehdit etti. "Hizbullah'ı arayacaksınız. Hepinizden hesap
soracağız," diye bağırdılar.
Yine 7 Şubat'ta Yugoslav Savunma Bakanı Pavle Bulatoviç, Belgrad'daki bir restoranda
kimliği bilinmeyen bir saldırgan tarafından vurularak öldürüldü.
8 Şubat'ta İsrail uçakları, Hizbullah gerillalarının 5 İsrail askerini öldürmesine misilleme
olarak, gerillaların Lübnan'daki kalesini ve enerji istasyonlarını vurdu.
9 Şubat'ta Batman Valiliği'nin 27 milyon dolara silah ithal edip özel birlik
kurmasının altından, 18 yıl önce Uğur Mumcu cinayetinde adı geçen Kintex adlı Bulgar
şirketi çıktı. Silahların bir kısmının kayıp olduğu anlaşıldı.
10 Şubat'ta Fazilet Partisi "14 Şubat Sevgililer Günü"nü kutladı... Niye o günde?
11 Şubat'ta Batman Valiliği tarafından 1994-1996 yılları arasında ithal edilen
silahlardan 507 bin dolarlık bölümünün gümrüksüz yurda sokulduğu anlaşıldı.
Yine 11 Şubat'ta Romanya'nın bir altın madeninden sızan siyanür, Macaristan sınırından geçen
Tisa nehri sularına karıştı, binlerce balığın ve diğer canlının ölmesine neden oldu.... Tabii
Romanya'da altını Romenler değil, emperyalist Batılılar çıkartıyordu. türkiye'de olduğu gibi!..
Ve az bir vergi ödeyerek, bulduklarını olduğu gibi alıp götürüyorlardı!.. Türkiye'de olduğu gibi!..
Siz Bergama siyanürlü altın olayları neden çıktı sanıyorsunuz?.. Batılı şirketler arasındaki
sürtüşmeden! Köylüler âlet edildiler, Necip Hablemitoğlu da katledildi!
12 Şubat'ta deprem sonrası Almanya'ya davet üzere gönderilen 23 çocuğun tümünün
polis çocuğu olduğu, büyük çoğunluğunun "yeşil pasaportlu" olduğu, deprem çocuğu olmadığı
anlaşıldı.
13 Şubat'ta Güneydoğu'daki operasyonlar yüzünden İstanbul'a "hicret" eden Hizbullah
lideri Velioğlu'nun çok tedbirsiz davrandığı ortaya çıktı. Velioğlu'nun kaçırdıkları
işadamı İzzettin Yıldırım'ın cep telefonunu kullanması, pek çok sahte kimlik sahibi
olmalarına rağmen Kavacık'ta oturdukları villayı esas lider Hacı İnan'ın eşi Müesser
İnan adına satın almaları bu hatalardan bazıları... ve örgütün çökertilmesine sebep oldu.
14 Şubat'ta Hizbullah'a bir darbe de Van'da vuruldu. Bir Hizbullahçı'nın asker kardeşinin
ihbarı üzerine iki eve yapılan baskında 5 polis şehit oldu, 5 Hizbullahçı terörist
öldürüldü.
15 Şubat'ta Özdemir Sabancı'nın kaatillerinden Mustafa Duyar'ı öldürenlerden Ahmet
Yergüder, kandırıp lüks bir otelde yemek ısmarladığı jandarmaların elinden kaçtı.
Yine 15 Şubat'ta Zimbabve Devlet Başkanı Robert Mugabe'nin 20 yıllık iktidarına referandumla
son verildi.
16 Şubat'ta Ahmet Yergüder kaçarken, ondan sorumlu jandarma astsubayın otelin bir
odasında sevgilisiyle birlikte olduğu ortaya çıktı.
17 Şubat'ta özel Turkcell ve Telsim toplam 533 milyon dolar sabit ücret topladı.
Böylece 1998 yılında "25 yıllık lisans" için ödedikleri 500 milyon doları iki yılda
çıkarmış, üstelik kâra geçmiş oldular!... Özelleştirmecilere, Devlet'i zararı sokanlara
duyurulur!
18 Şubat'ta CNN-Türk'te yayınlanan bir tartışma programında Öcalan duruşması
kararlarıyla ilgili yersiz sorular yüzünden RTÜK'ün aldığı kapatma kararı, onları çok
ilgilendiriyormuş gibi (aslında ilgilendiriyor, çünkü CNN-Türk TÜRK kanalı değil),
Reuters' ve AP'de "haber" oldu.
19 Şubat'ta Kartal Cezaevi'nde yapılan aramada Erol Evcil'in dupleks odasında 110.000
dolar bulundu!
20 Şubat'ta Avrupa Birliği Komisyonu, deprem dolayısiyle Türkiye'ye gönderdiği
600 milyon avroluk "yardım", daha önce vermeyi kararlaştırdığı 750 milyon avroluk krediye
saydı... Hıristiyan Avrupa ve Amerika hep böyle yapar. Dünyanın neresinde bir felâket
olsa, ya hiç ilgilenmez, ya da ilgilenir görünür, bir takım yardımlar vaadeder, ama
o yardımları hiç bir zaman göndermez. 30.000 kişinini öldüğü 26 Aralık 2003 İran
depreminde olduğu gibi!.. Ya da bize yaptığı gibi önce "yardım" diye verir, sonra
"kredi" der!
21 Şubat'ta "cinsel eğitim"^dersi pilot okulda utana sıkıla başladı. 40 dakika
öğrencilere yetmedi. Dersin sürekli olmasını isteyen öğrenciler, uzmanları soru
yağmuruna tuttular... Cinsiyet konusunda cahil bir millet olduğumuz kesin. Hem
cinsiyet, hem evlilik, aile, hem doğum, analık-babalık, çocuk yetiştirme konularının
kulaktan dolma öğrenilmemesi, düzenli bir eğitimle okulda verilmesi şarttır. Bu eğitim ilkokul
4-5. sınıfta başlamalı, çocukların büluğ çağına girdikleri ortaokulda devam etmelidir...
Ancak biz Hıristiyan Batı ülkelerine benzemeyiz. Kız ve erkek öğrencilerin birbirleriyle
yüz-göz olmamaları, rahat davranabilmeleri için bilhassa cinsiyet, evlilik ve doğum
bahislerinin kız-erkek ayrı sınıflarda yapılması en uygunudur. Son 30-40 yıldır "medenî"
görüneceğiz diye bütün okulları kız-erkek karışık yaptık. Halbuki hem Avrupa'da, hem de
Amerika'da bugün dahi kızların ve erkeklerin ayrı gittikleri okullar vardır. Bu tarz
zorlamaların hiç lüzumu yoktur. Her ilde hem karışık, hem de kız-erkek ayrı ortaokul
ve liseler olabilmelidir. Bu okullarda cinsiyet dersleri kız-erkek ayrı sınıflarda
verilmelidir.
22 Şubat'ta yakalanan bazı Hizbullah militanlarının FP Sincan örgütü ile
bağlantılarının tesbiti üzerine DGM savcısı operasyon emri verdi.
23 Şubat'ta İstanbul'daki Hizbullah operasyonlarında bombalar, silahlar, boğma
ipleri, zincirlerin yanısıra kalp şok cihazı ve diyaliz makinesi de bulundu.
24 Şubat'ta HADEP'li Diyarbakır Belediye Başkanı Feridun Çelik, Siirt Belediye
Başkanı Selim Özalp ve Bingöl Belediye Başkanı Feyzullah Karaarslan "PKK'ya yardım ve
yataklık etme" suçundan tutuklandılar.
25 Şubat'ta ABD'nin kendi yediği haltları unutup, 150 ülke için hazırladığı "insan
hakları" raporunda Türkiye'yi "beyaz kadın ticaretinin geçiş noktası" olmakla suçladı...
Halbuki aynı yıl Amerikan CNN televizyonu, yaptığı bir programda Rusya'dan ve Balkanlar'dan
100.000 kadın ve kız getirildiğini, bunların hemen hepsinin seks kölesi olarak
çalıştırıldığını anlatmıştı. Ayrıca 1950'lerden beri kullanılan bu "beyaz kadın" ifadesi
kaçırılıp fahişe olarak çalıştırılan Doğu Asyalı, Afrikalı, Güney Amerikalı kadın ve
kızları kapsamaz, çünkü onları insan yerine koymazlar. Sadece Hıristiyan Avrupalı ve
Amerikalı kadınları kastederler.
Bu dahi Batılılar'ın "insan hakları" konusunda ne kadar tarafgir olduklarının bir delilidir.
26 Şubat'ta tanınmış müteahhit Murat Ekşioğlu, Üsküdar'da otomobilinin içinde
uğradığı saldırıda öldürüldü. Ekşioğlu'nun bir namus cinayetine kurban gitmiş
olabileceği belirtildi.
28 Şubat'ta Nesim Malki cinayetinin azmettiricisi, Zeytin Kralı
Erol Evcil'i, Kavacık'taki Hizbullah hücre evinde ele geçen sorgu kasetleri yaktı.
Yüzlerce trilyon liralık borcu yüzünden Nesim Malki'yi öldürdüğünü poliste itiraf
eden, ancak savcılıkta reddeden Evcil, bu kasetlerde tetikçiler Şükrü Elverdi,
Burhanettin Türkeş ve Oğuz Işıklı'yı azmettirdiğini anlatıyordu.
2 Mart'ta Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun İran'da eğitim görmüş olduğu
belirlendi. İran'da yapılan "Şafak 10 Harekatı"nda çekilen fotoğrafları bulundu.
Ama bu onun İran'da eğitim alıp İsrail'e hizmet etmesini engellemedi.
3 Mart'ta gizli görüşme tutanaklarında İran Gizli Örgütü'nün "Pirinçlik Amerikan
üssüne eylem yapabilir misiniz?" diye sorduğu, Hizbullahçılar'ın "Kapısında bomba yüklü
araba patlatırız," dediği belirlendi. Ayrıca İran'a Türk askerî birlikleri hakkında bilgi
verdikleri de tesbit edildi. Tabii Amerikalılar'a yönelik hiç bir saldırıda bulunmadılar.
Yine 3 Mart'ta Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi, Hırvat General Tihomir Blaskiç'i 45 yıl
hapis cezasına çarptırdı.
4 Mart'ta Yargıtay Genel Kurulu "kürtçe" isimlere izin verdi. Davacı baba Nezir
Durak'ın çocuğuna "müjde, konuk" anlamına gelen "Mızgın" adını koyabileceği açıklandı.
5 Mart'ta İsrail kabinesi, Lübnan'ın güneyindeki birliklerini çekmeyi oybirliğiyle kabul eti.
6 Mart'ta savunma yapmaya hazırlanan Haluk Kırcı'ya hâkim, "Seninle ilgili sadece
çete suçlaması var," dedi.
7 Mart'ta Belçika Dışişleri Bakanlığı Fehriye Erdal'ın iadesi için olumlu görüş
bildirdi. Ama kaatil iade edilmedil.
8 Mart'ta 30 yılı aşkın bir süreden sonra Necmettin Erbakan'a karşı bayrak açılarak
Fazilet Partisi'nde ilk defa başka adaylar çıkarıldı. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül
aday oldu.
9 Mart'ta Abdullah Öcalan'ın Suriye'deki bankada 5 trilyon 800 milyar lira parası
olduğu ortaya çıktı. Kardeşi Osman Öcalan'ın ise 1 trilyon 740 milyar lirası tesbit
edildi. Diğer PKK yöneticilerinin de Avrupa'da hem parası, hem 3-4 evi olduğu saptandı.
Aynı gün Güney Kore'de saatlerce bilgisayarın önünden kalkmayan 37 yaşındaki Kim Kwang-Su,
aşırı yorgunluk ve stresten öldü. Bilgisayar ve internet bağımlıları, aman dikkat!..
10 Mart'ta Necmettin Erbakan demeçlerinden dolayı "halkı kin ve düşmanlığa tahrik"
suçundan 1 yıl ağır hapis cezası aldı.
Aynı gün Sri Lanka'nın başkenti Colombo'daki ticaret merkezinde meydanagelen patlamada
15 kişi öldü, 46 kişi yaralandı.
11 Mart'ta Ankara Hilton Oteli'nde Lokman Çetin'in adamları, 500 milyar lira haraç
istedikleri Çetin Aydın yerine yanındaki Ali Tibuk'u vurup öldürdüler. Tibuk ölmeden önce
tetikçi Seyithan Nergiz'i ağır yaraladı. Olayda Çetin Aydın ve Nihat Özbir de yaralandı.
Otelde Teksasvarî bir gün yaşandı.
Yine 11 Mart'ta Rusya'da vergi kaçahçılığını önlemek için her vatandaşa vergi numarası uygulamasını Ortodoks Kilisesi, "Tanrı karşıtı bir davranış" olarak ilan etti. Doğru veya yanlış müdahale!..
Önemli değil!.. Önemli olan 70 yıl ateist, yani dinsiz ve tanrısız yaşamış Rusya'da din müessesesi
hükûmetin aydığı kararları "dine uygun veya değil" diye değerlendirebiliyor!:. Ve bu
antilâik falan sayılmıyor! Devlet kalkıp papazlara ceza falan vermiyor!.
12 Mart'ta Papa II John Paul, Kilise'nin geçmişte Yahudilere, muhaliflere, kadınlara ve yerlilere
karşı işlediği günahlardan ötürü af diledi. Diledi de, zalim hıristiyanların ve katolik papazların
işlediği zulümler öyle af dilemeyle falan kapatılacak gibi değil!.. O zulmettikleri ülke halklarına,
Afrikalılar'a, Kuzey ve Güney Amerika yerlilerine, Pasifik ve Atlantik ada sâkinlerine yüklü
tazminat ödemesi gerekir. Papalık zaten zengin bir işletmedir. Bankaları, şirketleri, hatta bir
ara genelevleri bile vardı. Servetinden ödesin!
14 Mart'ta Belçika Mahkemesi Özdemir Sabancı'nın
kaatillerinden Fehriye Erdal'ın bir kere daha tahliyesine karar verdi. Ancak Bruges
Savcısı itiraz ederek Erdal ve iki arkadaşının tutukluluk halinin devamını sağladı.
Yine 14 Mart'ta Greenpeace, yıllardır çevre kirliliği konusunda mücadele ettiği uluslararası
kuruluşlardan Shell petrol şirketine ortak oldu... Hep söylenir de, kimse inanmaz. Bu tarz "sivil
toplum kuruluşuları"nı sömürgeci zengin şirketler kurar. Meselâ, bizde de "sahillerde naylon torba
toplama" kampanyası başlatılır. Arkasında Koç, Sabancı gibileri vardır. Ama hiç biri o sahillere,
denizlere, ırmaklara, göllere kimyasal atıklarını bırakan fabrikalar için bir kampanya başlatmaz!
17 Mart'ta Uganda'da "Tanrı'nın On Emri" tarikatının 530 üyesi, bir kilisede kendilerini
yakarak toplu intihar etti. Daha sonraki haftalarda kilisede bulunan ceset sayısı 900'e ulaştı.
19 Mart'ta liselerde başlatılan "cinsel eğitim"in üniversitelerde de sürmesine karar
verildi. Uludağ Üniversitesi, Marmara Üniversitesi ve İzmir 20 Mart'ta Denizli'nin Baklan ilçesinde bir vahşet yaşandı. Belediyenin düzenlediği
"köpek döğüşü"nde stadyumda 250 çoban köpeği birbiriyile kapıştırıldı. Valilik
soruşturma açtı... Hem İslamiyet'ten, hayvan haklarından bahsederiz, hem de ne müftüler,
imamlar, ne de "hayvanseverler" bu tarz döğüşler hakkında tek laf etmezler!.. Köpek
döğüşü bize Batı'dan bulaşmış bir hastalık olsa da, yerli horoz döğüşleri vardır.
Günahtır, ayıptır. Hani fazla bir hırpalama olmayan boğa güreşi, deve güreşi neyse de,
ölümcül dögüşlerin yasak ve günah olduğu vaazlarda vurgulanmalıdır.
21 Mart'ta Yeraltı dünyasının iki ismi Alaattin Çakıcı ile Nuriş yine söz düellosu
ile kapıştı. Nuriş, Çakıcı için "Âdam mı, madam mı?" dedi. Aynı gün İstanbul Cumhuriyet
Savcılığı bar ve pavyonlarda "garsonun ceketini yakma" modasının suç olduğunu, bundan
böyle yakanların 15 gün hapis ile cezalandırılacağını duyurdu... Bu tarz züppelik ve
zıpırlıklar yine bize Batı'dan bulaşmıştır. Parayla sigara yakma, tabak kırma, çeket
yakma, peçete savurma, hatta denize indirilen gemide şampanya şişesi kırma, şampanyayı
püskürtüp insanları ıslatma gibi hiç bir anlamı ve yararı olmayan, ziyankârlıktan öteye
gitmeyen alışkanlıklardan ve taklitten vazgeçmek gerekir.
Yine 21 Mart 2000'de Nevruz kutlamaları sâkin geçti. Eski Özel Haraketçılar'dan
Ayhan Çarkın bir mafya operasyonu sırasında gözaltına alındı.
24 Mart'ta Genelkurmay, Talat Aydemir'in idamıyla sonuçlanan 1963 darbe teşebbüsüne
katılan 1469 Harbokulu öğrencisinin haklanını iade etti.
25 Mart'ta Dönme Orgeneral Çevik Bir'in 1. Ordu Komutanlığı döneminde askerî
birliklere asılmış olan "Orduya sadakat şerefimizdir" levhaları kaldırıldı.
26 Mart'ta Çakıcı ile Nuriş arasındaki çekişme sokağa sıçradı. Çıkacı'nın adamları
Karagümrük Lokali'ne kurşun yağdırdı. Ancak Nuriş'in ağabeyi Nejat Ergin'in başkanlığını
yaptığı Özkaragümrüklüler derneği yerine, yanlışlıkla Fatih Karagümrük Spor Lokali'ni
bastılar. Yok yere 16 kişi yaralandı.
27 Mart'ta Vladimir Putin, yüzde 52 oranında oy toplayarak, Rusya devlet başkanlığı
seçimlerini kazandı.
28 Mart'ta Erol Evcil polisteki ifadesinde "DYP-SHP koalisyonu sırasında THY'ın
uçak ihalesini kazanmak için Euro Special firmasının Ulaştırma Bakanı Topçu'ya, Devlet
Bakanı Çağlar'a ve THY Yönetim Kurulu Başkanı Yardelen'e 55 milyon dolar komisyon
verdiğini" iddia etti... Bizce doğrudur. Böyle ihalelerden komisyon almayan Bakan, Genel
Müdür, Belediye Başkanı falan yok gibidir.
Aynı gün Susurluk davası sanıklarından Özel Tim eski Müdürü İbrahim Şahin yine trafik
kazası geçirdi, ağır yaralanarak yoğun bakıma alındı.
30 Mart'ta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Yumurta ve Yumurta Ürünleri Tebliği'ni yayınladı,
"tavuklar, artık Avrupa standardında yumurtlayacak" dendi. Acaba tavuklar söz dinledi mi, bilinmez!
1 Nisan'da Diyarbakır jandarma timleri merkeze bağlı Tezgeçen köyünde "Hizbullah
Kasabı" olarak bilinen Tahsin Kara'yı yakaladı.
2 Nisan'da İnternet'te görüşlerini açıklayan eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı
Mehmet Eymür, 7 kurşun yiyen Akın Birdal suikasti için çete kurmaktan 19 yıl hapse çarptırılan Mehmet
Cemal Kulaksızoğlu'nun MİT elemanı olduğunu yazdı. Eymür Alaattin Çakıcı'nın MİT'e
çalıştığını da yazmıştı.
3 Nisan'da Erol Evcil Türk Ticaret Bankası davasından yırttı.
4 Nisan'da iki F-16 uçağı Sivas yakınlarında çarpışarak düştü... F-16 kazaları
sık olur. Amerikalılar bize sattıkları uçakların bilgisayarları ile oynarlar. Düşman
Yunan uçaklarını dost, dost ülke uçaklarını düşman gösterirler. İstedikleri zaman
uçakları düşürebilecek çipler koymaları mümkündür.
5 Nisan'da Mason Demirel'e yeniden Cumhurbaşkanlığı yolunu açacak Anayasa değişikliği
maddesi TBMM'nde 303 oyla reddedildi. Böylece Demirel'den nihayet kurtulmuş olduk.
8 Nisan'da FP'nde yapılan bir ankette Abdullah Gül, Recai Kutan'ı büyük çoğunlukla
geride bıraktı. Ancak Necmettin Erbakan Kutan'dan vazgeçmedi.
12 Nisan'da Uzan Grubu''na ait Çukurova Elektrik AŞ ile Kepez AŞ'nin defterlerine
el konuldu. Sermaye Piyasası Kurulu hesapları incelemeye başladı.
14 Nisan'da Genelkurmay Başkanlığı "cumhurbaşkanlığı için değerlendirmemiz vardır.
Bunu ilgili zeminlerde dile getiriyoruz," açıklamasını yaptı.
16 Nisan'da UEFA'nın Türkiye aleyhine aldığı haksız karardan sonra bir de İngiliz
polisinin güvence vermemesi üzerine UEFA Kupası yarıfinal maçına Türk seyirci
alınmayacağı açıklandı. Büyük infial uyandırdı.
17 Nisan'da İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın Bodrum'da bile gece 24:00'den sonra
müziğin kapatılacağını açıklaması turizmcileri kızdırdı, ama vatandaşı memnun etti...
Birileri para kazanacak diye halkın "müzik" adı altında bangır bangır yayınlanan
gürültüye tahammül etme durumunda kalması, elbette ki doğru değildi.
19 Nisan'da Yunanistan'ın Commercial Bank of Greece Ticarî sermaye Grubu, Işıklar
Ambalaj Sanayii AŞ'ye ortak oldu... Bilinmesi gereken bir husus şudur ki, bu tarz ortaklık,
veya şirket satınalma hernekadar "yabancı yatırım" diye adlandırılıyorsa da, yatırım
değildir, mülkiyetin el değiştirmesidir. Yani Türkiye malını mülkünü, toprağını sahilini,
hatta suyunu yabancıya satmakta, aslında bir mirasyedi gibi fakirleşmektedir.
22 Nisan'da Başbakan Bülent Ecevit Cumhurbaşkanı adayı olarak dönme İsmail Cem ile
yine dönme Mehmet Haberal'ı önerdi. Devlet Bahçeli de Sabahattin Çakmakoğlu ile Prof.
Dr. Kâmil Turan'ı önerdi. Koalisyon ortağı Mesut Yılmaz sessiz kaldı.
23 Nisan'da Türkiye'nin en büyük özelleştirme kurbanı Petrol Ofis Anonim Ortaklığı'nın
% 51 Devlet hissesinin, İş Bankası-Doğan Şirketler Grubu ortaklığına satılması kararı resmî
Gazete'de yayınlandı.
24 Nisan'da koalisyon ortakları Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'in
Cumhurbaşkanı adaylığı üzerinde anlaştıklarını açıkladılar.
26 Nisan'da TBMM Başkanlığı 13 kişinin Cumhurbaşkanı adaylığını kabul etti.
FP'li Vecdi Gönül hemen adaylıktan çekildi.
27 Nisan'da Sezer 281 oy alarak rakiplerine fark attı. Nevzat Yalçıntaş 51, Sadi
Somuncuoğlu 58, Yıldırım Akbulut ise 56 oy alabildi.
DEVAM EDECEK
> İÇİNDEKİLER < > 28 ŞUBAT SÜRECİ - YILMAZ-ECEVİT SAFHASI / 2
< > BATI DENEN BİLİNMEZ
< > 28 ŞUBAT - Bir Dönmenin Yorumu - Vidyo
< > 28 Şubat Sürecinde Yaşananlar
<
> ALTI TEMEL ESAS <
> HİLÂFET MESELESİ
<
> İSLAMİ
ESASLARA BAĞLILIK İLKESİ
<
% 5'i hizmet için,
geri kalan % 95'i şişirilmiş personel masrafları ve keyif için harcanmış gitmişti... Bu arada
yıllardır açılmayan depolardan 2. Dünya Harbi'nden kalma pamuk ve sargılar çıktı. Neyse ki, daha
sonra Kızılay islah edildi ve her türlü afette yurtiçi ve yurtdışındak yararlı
olmaya başladı. Ancak 2012'de gene Kızılay'da yolsuzluk iddiaları arttı. Başbakan
Erdoğan "Kızılay'ı temizleyin" emrini verdi.
DHKP-C'nin de eylemlere
destek verdiğini belirledi.
9 Eylül Üniversitesi'nde
başlatılan "Seks ve Bilim" dersinde cinsellikle ilgili bütün bilgiler tüm detaylarıyla
verildi... Verilsin, verilsin de, bir husus unutulmasın... Türkiye nüfusunun yarısı
ancak ilkokul tahsiline sahip!.. Üniversitede verdiği eğitim halka yaramaz!.. İlkokul
4'ten itibaren başlamak lâzım!.. Yani doğru olan bir işi bile tam yapamıyoruz!