|
|||
Hava
kirliliği minimum olan ve en az düzeyde enerji tüketen bir şehir tüm
araştırmacıların hatta ve hatta tüm insanların hedefidir. Peki bu hedefe
ulaşılabilmesi mümkünmüdür? Günümüzde olduğu gibi gelecekte de en büyük
problem enerji sağlanması, enerji sağlanırken hava ve çevrenin büyük ölçüde
kirlenmesi olacaktır. Bugün hepimiz bilmekteyiz ki; yerleşim alanlarında yaşanan hava
kirliliğinin tek nedeni olmamakla birlikte en büyük nedenlerinden biri enerjinin uygun
olmayan şekilde kullanımıdır. |
|||
Bu nedenle,
enerji kullanımını en ideal ve en uygun koşullarda kullanım düzeyine
çekebildiğimiz ölçüde, bazı durumlarda hava kirliliğine de dolaylı olarak
bir çözüm bulunmuş olacaktır. Dünya genelinde ;Enerji kullanımını bina başına veya birim başına şu kadar diye tanımlamak belki istatiksel açıdan kolay olsada bu hesaplamanın gerçek değerleri yansıttığını veya çok sağlıklı olduğunu söyleyebilmemiz mümkün değildir. Bunun nedeni enerji kullanımının , özellikle binalarda tüketilen enerjinin, büyük miktarda olan kısmının söz konusu yörede yaşanan iklim şartlarına ve bina yapı malzemesi ile yakından ilişkisi olmasıdır. |
|||
Peki
binalarda kullanan enerjiyi maksimum verimle tüketebilmek mümkünmüdür? Bu soruya
vereceğimiz yanıt ise son derece basittir. Eğer bazı kurallara ve araştırmalara
uyarsak neden olmasın. Tüketilen bu enerjiyi optimum düzeye çekebilmek için bizim
yaklaşımımız yine lokal iklim şartlarına dayanacaktır. Diğer bir ifade ile ; İKLİMİN OLUMLU YÖNLERİNİ OLUMSUZ YÖNLERİNE KARŞI KULLANMAK olacaktır. Olayın çözümüne biraz farklı yaklaşırsak yani konuyu değişik bir açıdan ele alırsak; her ne kadar istatistiki olarak iklim elemanları hakkında bir takım varsayımlarla karar verebilmemiz mümkün olmakla birlikte, insan olarak meteorolojik şartları değiştirebilmemiz mümkün olmadığından( bazı alanlardaki hava modifikasyonlarını saymazsak), bize kalan sadece binalarda enerji kullanımında akılcı davranmamızdır. Yaşadığımız lokal şartlarda iklimin olumlu taraflarını tespit ederek bunları iklimin olumsuz yönlerine karşı kullanarak binalarda enerjiyi maksimum verimle kullanabiliriz. Hiç şüphesiz konu başlangıcında da verildiği gibi hava kirliliğinin ve hava kirliliğine bağlı olarak oluşan çevre kirliliğinin tek nedeni enerji kullanımı değildir. Enerji kullanımı çok büyük etken olmakla birlikte diğer başka faktörlerde hava kirliliğinin ve çevresel kirliliğin oluşumunda etkendir. Yerleşim merkezlerinde oluşan hava kirliliğinin temel açıdan iki farklı nedeni olabilir. 1-Lokal Kirletici kaynakları nedeniyle, 2- Taşınımlar yoluyla, |
|||
Bu şekilde; partiküler maddelerin hangi kaynaklardan oluştuğunu görmekteyiz. Doğal kaynaklardan Deniz/Okyanus ve Toprak, İnsan kaynaklı olarak Araçlardan, Fabrika ve Sanayi tesislerinden, Yapısal Aktivitelerden partiküller maddeler oluşmaktadır. |
|||
Birinci durum dünyadaki kirliliğin en çok rastlanılan nedenlerinden biridir. Lokal olarak mevcut kirletici kaynaklarından çıkan kirleticilerin topoğrafya ve atmosferik koşulların uygun olmaması nedeniyle hemen yakınında bulunan yerleşim alanlarını etkilemesi nedeniyle oluşur. Burada kirleticilerin oluşmasının temel nedeni ısınma amaçlı olacağı gibi üretim amaçlıda olabilir. Isınma amaçlı olarak konutların ideal standartlarda yapılmış olması halinde bile bazen üretim amaçlı kirleticilerde yerleşim merkezlerinde kirlilik olaylarının yaşanmasına yol açabilir. Son günlerde (2000 sonları - 2001 başları) Yatağan Termik santralının yarattığı kirlilik nedeniyle yatağan yerleşim biriminde olduğu gibi... |
|||
Bu şekilde de yerleşim alanlarında , sülfür dioksit, organik karbonlar, nitrojen oksit gibi kirleticilerin oluşum kaynakları ve çökmesi gösterilmektedir. |
|||
Taşınımlar yolu ile yaşanan kirlilikler yerleşim alanlarını bekleyen potansiyel tehlikelerden bir tanesidir. Böyle bir durumda yakın yerleşim veya sanayi tesislerinden çıkan kirleticilerin uygun atmosferik şartlar altında bir noktadan daha farklı noktalara taşınması söz konusudur. Bu tip bir olayın gerçekleşmesinde yerleşim merkezlerinden olacak kirliklerden daha çok sanayi tesislerinden olacak kirlilikler daha etken olmaktadır. Bu nedenle böyle bir riskin, yani civarda bulunan bir sanayi tesisinden kaynaklanacak ve taşınım yoluyla yakın civarını olumsuz etkileyecek bir riskin şehircilik çalışmalarında daima göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Pratikte ise bunun yasal olarak geçerliliği olmaması ise ayrı bir durumdur. Ülkemizde her sanayi tesisi ayrı bir kaynak olarak değerlendirilmekte ve o yerleşim merkezinin mevcut kirliliği göz önüne alınmaksızın bağımsız olarak yasal kriterlere uygunluğu araştırılmaktadır. Bu mantıkla değerlendirilmesi yapıldığı için kirlilik dağılım modelleri sonuçları da, tek bir kaynak olarak değerlendirilen bu tesis için yakın civar içinde yasal olarak olumsuz sayılabilecek kirlilik değerleri vermemektedir. Oysa hepimizin bildiği gibi kirlilik artık lokal bir olay olarak kabul edilmemektedir ve uluslararası anlaşmalarla denetim altına alınmaya çalışılmaktadır. Tüm bu bilgiler ışığında kirliliği global olarak düşünen ve çevresini en az kirleten yerleşim alanlarının yaratılmasının ne derece önemli olduğu açıkça görülecektir. Bu amacı gerçekleştirmek için belki zaman zaman pahalı ve gelişmiş teknolojilerle kullanmak zorunda kalmakla birlikte çoğunlukla meteorolojik -klimatolojik ve topografik verileri uyumla kullanmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. |