Kemerhisar'ın 2000 yılı nüfus sayımına göre nüfusu:
8746. Yüzölçümü 455 km2, imar alanı içinde yeşil alan
miktarı: 338 371 m2 dir. Tarihi M.Ö 2000 li yıllara
dayanır. Roma Dönemi Su Kemerleri ve Tyana Antik
Kentine ait eserlerin bir bölümü halen ayaktadır ve
Kemerhisar bir açık hava müzesi görünümündedir.
Dr. Bülent Ilgaz.”
Tyana:(Özet
- kaynağı bilinmiyor)
Tyana
Türkiyenin İç Anadolu Bölgesinde Niğde İli’ne bağlı bir kasaba olan
Kemerhisar’ın tarihi ismidir. Tarihi geçmişini Bizans ve daha öncesinden
alan Tyana
gerçek
bir tarihi hazinedir. Su Kemerleri ve Roma havuzuyla ünlenmiş olan Tyana
halen keşfedilmeyi bekleyen yerleri ile tarihle ilgilenen herkesi kendine çekmektedir.
Tyana
Höyüğü: 1880-1881
yılları arasında ilk önce Wilson, sonra Ramsay mesafe cetveline göre höyüğün
yerini tesbit etmişlerdir. Daha sonra hiyeroglif yazısı mütehasısları
Hitit ve Asur metinlerinden bu yerin Hititlerce Tuvanuva denen şehir olduğu
ortaya koydular. Bu adı Romalılar Tyana şekline soktular. Türkler ise höyüğün
üzerinde kurdukları köye (hristiyan kasabası yerinde) Kilise Hisar ve daha
sonraları Kemerhisar adını vermişlerdir. Romalılar devrinde şehir genişlik
almış ve Bor kasabasını da kaplamıştır. Günümüzde bu yerde görünen
su kemerleri Roma zamanından kalmadır. Kemerhisar kasabası şimdi hemen bütün
höyüğü örtmüş gibidir. Roma
Devri:(M.Ö.17-M.S.395) Romalılar
Tuvanaya Tyana demişlerdir.Bu sırada geçici bir süre için Kapodokya Krallığına
taht şehri yapılan Tyanaya kralının Özep adı verilerek Özebya denilmiştir.
Bununla birlikte, Özebya yöresine Jüpiter (Burada Jüpiter elinde iki ağızlı
balta taşıyan bir cüce biçiminde tasarlanmıştı.) kültü yanında
Tisagor ve Diyonez mezhepleride girmiş bulunuyordu. M.Ö. 42 yılında Antuan,
Yunan Kumandanı Arkelaosu Kapadokya kralı yapmıştı. Arkelaos Garsona'nın
yerinde yepyeni bir şehir kurmuştu. Burasını kendisine taht şehri yapmış
ve şehre kendi adını vermişti. Fakat Strabon coğrafyasındaki ifadesine göre
cidden şehir denilecek yer Tyana idi. Roma İmparatorluğu devrinde Tyana bu
dahiyane örgütlü imparatorluğun resmini düşündügü çerçevede yaya,
sivil, asker ve adelet kurumları ile donanmış ve bir çok güzel yapılarla
bezenmiş, han, hamam ve aşevleri ile Romanın cömertlik ihtişamının bir
ili olmuştu. Kalabalıklaşan şehre su, köşk pınarından çift yüksek,
narin sarı trakit taşından kemerlerle getirilmişti. aynı zamanda bu çift
kemerler arasınadan şehirden Jüpiter tapınağına götüren(ihtiram yolu)
geçmekte idi.Tyana bu yanı ile Pompei şehrini andırıyordu
Roma
Havuzu: Tanrı
Jupiter'e köşk pınar başında mermerden bir tapınak yapılmıştı; bu
yerden çıkan su ona adanmıştı. Tapınağın mermer taşlarından çoğu
1965 yılında Kemerhisar açık hava müzesine kaldırılmıştı. Tapınağın
su perilerini gösteren alınlık ve efriz parçalarıdan bir kaçıda Niğde
müzesine getirilmiştir
Tyana(Detay
– Derleyen Dr.Bülent Ilgaz)
1.
TYANA VE TARİH
2. SON ÜÇ YILLIK GELİŞİM
3. TEMİZLİK
4. KAZI ÇALIŞMALARI
A) KAZI İZNİ
B) KAMULAŞTIRMA
1- KÜLTÜR BAKANLIĞI KAMULAŞTIRMASI
2- PADOVA ÜNİVERSİTESİ KAMULAŞTIRMA PROJESİ
5.
ARAŞTIRMA ÇALIŞMALARI
- TYANALI APOLLON
- TYANA
6.
ŞENLİK
7. KARDEŞ KENT
8. SON DURUM VE KEMERHİSAR’IN GEŞLECEĞİNE AİT ÖNGÖRÜLER
Tyana
ve Tarih
Bölgemizde
Kaynarca-Bahçeli-Kemerhisar’ın kuzey kesimi-Askeri Levazım fabrikası
hattında yeraltından geçerek batıya giden bir yer altı ırmağının varlığı
bilinmektedir. Bu ırmak bizim Köşk dediğimiz Roma Havuzunda daha büyük
ve Askeri Fabrika içinde olmak üzere iki kaynakla kendiliğinden yüzeye çıkmaktadır.
Kuvvetle muhtemeldir ki Roma Havuzu yapılmadan önce de bu kaynak vardı ve
orada yerleşmiş olan insanların su gereksinimlerini karşılıyordu. Bunu
nereden biliyoruz? Yine bildiğiniz gibi Roma Havuzu’nun doğusunda M.Ö. 6.
bin yıldan kalan bir yerleşim ortaya çıkarıldı. Ve insanların ilkel dönemde
genellikle su kenarlarına yerleştiklerini biliyoruz. Ortaya çıkarılan
ilkel uygarlığın da bu su nedeniyle oraya yerleşmiş olması muhtemeldir
ve bu uygarlığın kalıntıları Niğde Müzesinde önemli bir bölümü oluşturmaktadır.
Daha sonraki süreçte M.Ö. 738 –715 arasında hüküm süren Tuwana Kralı
Warpalawa’yı bölgemizde görüyoruz. Araştırmalar, M.Ö. 8. yüzyılda
“Geç Eti” döneminin başkenti olduğunu göstermektedir. Warpalawa’nın
önemsediği bir Tanrı olan Gıda Tanrısı Tarhunzas’ın bir elinde buğday
başağı, bir elinde üzüm salkımı tutan rölyefi Aydınkent’te (Ereğli)
bulunmaktadır.
Tyana’dan İstanbul’a götürülen ve sol tarafı kaybolan bir rölyefte
de Warpalawa’yı eski çağlardan bir tanrıyı beslerken göstermektedir.
Bu da yine Warpalawa’yla ilgili önemli bir belgedir.
Belgeler ayrıca; Tyana ve Gordion (Polatlı yakınlarında Frigya başkenti)
arasında sıkı ilişki olduğunu göstermektedir. Bu ilişki Asurlulara karşı
bir ittifaka kadar varmaktadır. Ne yazık ki Mita (Frigya Kralı) ve
Warpalawa’nın arasındaki ittifaka ışık tutacak tarihi kanıtlar yoktur.
Birkaç yıl önce Tyana’nın kuzey-doğusunda ortaya çıkarılan tümülüste
bulunan bronz eşyalar arasında bulunan; üzerelerinde öküz motifleri
olan kuşaklar, şallar, bir işlemeli kemer ve diğer buluntuların M.Ö. 8.
yüzyılda yaşamış Frigyalı bir yöneticiye ait olduğu belirlenmiştir.
Tyana’daki buluntuların paralelinde, Gordion’daki buluntular da bunların
zamanın önde gelen bir Frigya atölyesinde üretildiğini göstermektedir.
Toros stratejik geçitlerini tam olarak kontrol edemeyen Frigya için, Tyana
ile yaptığı ittifak Asurluların Anadolu’ya yayılmasını önleyen barajın
önemli taşlarında biri olmuştur. Öte yandan Klikya geçitlerinin
kuzeyinde önemli bir konumu olan Tyana, Asur istilası tarafından tehdit
edildiği için Frigya imparatorluğu ile ittifakın arkasını sağlama
aldığına inanıyordu. Jeopolitik ve stratejik bilgileri egemenlik
politikaları ile örtüşmeyen Gordion ve Tyana müttefiktiler.
Kapadokya Krallığının ilk Helenleştirme eğilimleri; M.Ö. 3. yüzyılın
ortalarında başlamış, daha sonra da politik yönlendirme ile Yunan kültürünün
yaygınlaştırılmasına çalışılmıştır.
Kral Ariaramnes döneminde krallığın yönetim merkezi olan Tyana M.Ö. 3.yüzyıldan
başlayarak Kuzey Toroslar dizisinin kontrol merkezi olmuştur. Politik açıdan
bakıldığında Kapadokya Krallığı Seleukidik çıkarlarının merkezi
Anadolu’daki temsilcisi olmuştur. Seleukiden İmparatorluğu, topraklarının
kuzeyindeki komşularıyla iyi ilişkileri nedeniyle, 3. yüzyılda bölgenin
en büyük gücüydü.
Seleukidikler bir süre sonra yıkılmış yerine Bergama Krallığının
hakimiyeti kurulmuştur. Bu hakimiyet aynı zamanda Helenleştirme politikasını
getirmiştir. Konuşma dili Yunanca olmuştur. Özel kraliyet ayrıcalığı
sayesinde Yunan tiyatrocuları ülkeye gelmiş ve bu da ülkede tiyatronun
gelişmesini olumsuz etkilemiştir. Yunan eğitim sisteminin kurumları
kademeli olarak yerleşmiştir. Kapadokya her geçen yıl bir Yunan-Helen kültür
ve eğitiminin yuvası olmuştur.
Tyana’nın kuzey-doğusundaki dağlık alanda bulunan mermer yatakları o
zamanlar büyük bir kraliyet inşaa programı çerçevesinde işlenmiş
olabilir. Bu bölümü bölgesel sanat eserleriyle karşılaştırırsak, işçilik
Anadolu-Yunan sanatıyla benzerlik gösterir. Bu benzerlik tesadüfi değildir
ki Tyana’da bir doğu Yunan-İyonya stilinin egemen olduğu ve İyonya tarzında
bir yapının Tyana’da inşaa edildiğini göstermektedir.
Tyana bölgesinde en iyi şekilde korunmuş olan su tekniği ile ilgili yapılar
özel bir hayranlık uyandırmaktadır. İlk sıradaki de Bahçeli’de
bulunan ve mermer duvarlarla örülmüş kaynak sularını çeviren Roma
Havuzudur ki; bu havuzdan Roma İmparatorluğu döneminde Tyana’ya doğru
bir su iletim şebekesi yapılmıştır. Havuz 62 X 20 metre boyutlarındadır.
Bu kaynaktan yerle aynı seviyede olan bir boru şebekesi çıkmaktadır. Boru
şebekesi; kaynaktan kemerler aracılığı ile su taşımıştır. Su iletim
hattının Tyana içindeki bölümü hakkında hiç bilgimiz yoktur.
Taşınan suyun miktarı ile ilgili ölçümler; Tyana’ya 30 000 kişiye
yetecek kadar su taşındığını göstermektedir. Bu rakamın büyüklüğü
suyun, içme suyu yanında sulama amaçlı da kullanıldığını göstermektedir.
Elde bulunan mimari tarzlara topluca bakıldığında, Tyana’nın
imparatorluk dönemi şehir gelişimini gösteren tüm özellikleri taşıdığı
görülür. Bu dönemdeki diğer buluntu örnekleri de karşılaştırıldığında,
aynı sonuca ulaşılır. Güney Kapadokya’daki Tyana şehri, imparatorluk dönemi
şehir medeniyetlerinin en iyi göstergelerinden birisidir. Tyana orada diğer
imparatorluk kültürünü yansıtan şehirlerle karşılaştırıldığında,
kaliteli bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır. Vahşi hayvan avını gösteren
bir mezar kabartması da bu medeniyete bir örnektir. M.S. 2. yüzyıl dönemine
ait bu kabartma resme, konusu açısından bakıldığında bir harikadır.
Stil olarak birbirine akraba olan örnekler incelendiğinde, Tyana’da çok yüksek
bir sanatsal dereceye ulaşmış bir atölyede yapıldığı anlaşılabilir.
Aynı özellikleri imparatorluk dönemi lahitleri de taşımaktadır. Üzerinde
vahşi hayvan işlemeleri olan çatı rölyefleri de aynı mezar kazılarından
çıkarılmıştır.
Tyana’nın altındaki bu göze çarpan kabartmaların sebebi sorulduğunda,
Tyana yakınlarından geçen eski yolun sorumlu olduğu söylenilebilir. Tyana
imparatorluk döneminde de (tarım bölgelerinden) köylerden şehirlere geçen
yolun önemli bir etabıydı. M.S. 2. yüzyıldaki doğu savaşlarında şehrin
önemi tekrar ön plana çıkmıştır. Birçok Romalı imparatorun Tyana’ya
gelmesi bunu kanıtlamıştır. M.S. 213 yılında Carakalla tarafından doğu
akınlarında savaşacak orduları hazırlamak için Tyana bir eyalete dahil
edilmiştir.
Tyana’daki askeri birliklerin varlığı da ikmal yeri olarak kullanıldığının
göstergesidir. İkmal (lojistik) uzmanı C. Torkutias’ın mezar taşı –
Kapadokya bölgesinde Apollinarise hizmet etmiştir- da bunun kanıtıdır.
Anadolu’nun batısındaki uluslar arası trafik bağlantıları Klikya kapıları
aracılığı ile Tyana’ya kadar gelmiştir. Bu trafikle sadece insanlar
gelmemiş, aynı zamanda mal, sermaye, bilgi, teknik bilgi ve kültürel akımlar
gelmiştir. Bu çok çeşitli trafik, Tyana’nın her dönemde yükselmesini
sağlamıştır.
Her şeyden önce bilinen bu ithal kültürün dışında da imparatorluğun
bu ülkede yüzyıllarca sürmüş kendi kültürü de vardır. Bu durum özellikle
yöresel özellikleri taşıyan ve işçiliğin birinci kalite olduğu taş işlemeciliği
(baskı) sanatında kendini gösterir. Uluslararası alanda ün yapmış atölyelerde
üretilen ve mermer üzerine işlenen kadın resimleri geç İran dönemine
benzer özellikler taşır. Bu mermer malzemelerin de dışarıdan ithal
edilmiş olması muhtemeldir.
Tyana tehlikeye açık konumu nedeniyle Anadolu’da olan savaşlarda sürekli
kurban konumuna düşmüştür. Fakat bütün olarak bakıldığında şehir
her pozisyonda bu durumdan kendine yararlar çıkarmasını bilmiştir. En azından
Tyana M.S. 5. yüzyılda çok önemli yapı olan ve başkentin atölyelerine
özgü çok güzel işleme stilleriyle bezenmiş bölümleri olan bir
basilikayı yapma gücüne erişmiştir. Üzerinde akantus çiçeğinin oldukça
özenli işlenmiş örnekleri olan ve iyi korunmuş olan taş işlemeler döneminin
İstanbul yada Selanik’teki çalışmalarına pek az benzemektedir. Tyana
eski Bizans döneminde bile İmparatorluk şehirlerindeki gelişmelerle yakından
ilgiliydi.
Toroslar ön ülkesinin merkezi yerleşim birimi olan şehrin (Tyana’nın)
sonu da muhtemelen M.S. 6. yüzyıldaki Pers savaşı ve 7. 8. yüzyıllardaki
şehri talan edip yıkan ve sonunda istila eden Arap akınlarında olmuştur.
O zamanlar açıkça görülüyor ki, şehrin gelişiminin bin yıllar içinde
oluşan yaşam stili yıkılmış ve bunu takiben Tyana’nın işlevini güney
Kapadokya’daki şehirler üstlenmiştir. Yerleşim için son kanıt da, M.S.
10. yüzyıldan kalma bir dolap kapağıdır ki; bu dönemde Tyana Bizans yöneticilerinin
takviyesiyle kendinde son bir kilise yapacak gücü bulmuştur. En geç 11. yüzyılda
Selçukluların akınlarıyla Tyana’daki bu ara dönem de sona ermiş ve
Tyana’nın şehir olarak işlevini kuzeydeki Niğde üstlenmiştir.
Bugün Tyana’nın kuzeyindeki kenarı oyuk kayalık (Eftiyan) çok sayıda
geç antik dönem kaya odaları için bir kanıt oluşturmaktadır.
Tyana’nın bir başka ve önemli özelliği Apollon’un doğum yeri olmasıdır.
Apollon aslında bugünün diliyle bir felsefeci demek en doğru tanım olur
diye düşünüyorum. Mucizeleri olduğu yazılan bir insan. Yaşamı İsa ile
aynı döneme rastlıyor. İsa’nın alternatifi olarak öne sürüldüğü
yada aslında Apollon’un İsa olduğunu iddia edenler bile var. Tabii özelliklerinden
çok turizm açısından ne kadar etkileyeceği bizi ilgilendiriyor. Ve
Apollon tam da turistik özellikleri kullanılabilecek bir düşünür.
Mabedinin ortaya çıkması Niğde için ve Ülkemiz için çok önemli bir
turistik hareketi yakalamamızı sağlayabilir.
Son
üç yıllk gelişim
Bu
dönemin öyküsü Kemerhisar girişine yapılan Tyana Parkı ile başlar. Bu
parkın duvarı yerine Tyana’nın dağılmış taşları olabildiğince düzenlenerek
konmuştu. Bu durum önce Vali Beyin ve daha sonra da Milletvekilimiz sayın
Eyüp Doğanlar’ın ilgisini çekti. Daha sonra da Kültür Bakanı sayın
İstemihan Talay ve Genel Müdür sayın Dr. Alpay Pasinli’nin dikkatini çekti.
Bu arada Tyana Kültür ve Turizm Vakfını kurduk. Biz amacımızı
biliyorduk. Ama gelişimin bu kadar hızlı olacağını tahmin edememiştik.
Örneğin ilk kamulaştırma için kolları sıvadığımızda; kamulaştırma
bedellerini para ile ödemeyi düşünmüyorduk. Çünkü paramız yoktu. Ama
arsa takası düşünüyorduk. Tapudaki işlemler için gerekli parayı
bulamadığımızdan, Vali Bey Tapu Kadastro Müdürlüğüne yazılı emir
vererek yaptırdı. İşlemler bitip kamulaştırmaya geçtiğimizde Kültür
Bakanlığı devreye girdi ve işi üstlendi. Şimdi ikinci kamulaştırma hazırlığı
başlamıştır. İkinci kamulaştırma Kemer Kapı bölgesinde 4550 m2’lik
bir alanda yapılacaktır. Kamulaştırma ile ilgili tüm tapu ve kadastro hazırlıkları
tamamlanmıştır. Parasal maliyeti 50 – 60 milyar TL civarında olacaktır.
Bir başka kamulaştırma çalışması Padova Üniversitesi tarafından yapılmaya
çalışılmaktadır. Üretilen proje Kemerhisar’ın ana yerleşim bölgesi
olan höyüğü tümüyle kapsamaktadır. Kamulaştırma projesi Avrupa Birliği’ne
sunulacaktır. Bu projeyi Padova İl yönetimi de desteklemektedir.
Bu tabii ki burada söylendiği gibi kolay olmadı, uzun uğraşlar
sonucunda oldu. Bilindiği gibi bu çalışmalarla bağlantılı olarak
“Tyana Kültür Şenliği” düzenlendi.
Yaptığımız tüm çalışmalar Tyana’ya bakışımızı değiştirdi ve
zenginleştirdi. Aynı zamanda yeni çalışmaların temellerini oluşturdu,
yeni kapılar açtı. Örneğin Tyana Parkı açık Hava müzesinin ön çalışmasının
zeminini hazırladı. Şimdi her yıkıntıdan çıkan Tyana’ya ait taşlar
alınmakta ve gelecekte kurulacak Açık Hava Müzesi için hazırlanmaktadır.
Açık hava müzesini projesi çizilmiş, alanı Kültür Bakanlığına
devredilmiştir. Bakanlık bu yıl ihale edeceğini bize sözlü olarak
bildirmiştir.
Burada bir başka önemli gelişme İtalyan ekibin önce yüzey araştırması
ve sonra da kazı çalışmasını kabul etmesi oldu. Bu konuda ve biraz sonra
konuşacağımız kardeş şehir konusunda Prof. Dr. Asım Tanış’ın büyük
katkıları olduğunu unutmamamız gerekir.
Temizlik
Bilindiği
gibi kamulaştırılma ve açılan bedel artırım davaları vardı. Bu
davalarda yapılan keşiflerin masrafları ve halkın tepkisi, dava açmayanlara
yaptığımız yardımlar, davalardan büyük çoğunlukla vazgeçilmesine
neden oldu. En son olarak da tedbir dışı olan duvarların temizlenmesi ve
buna yoğun ilgi temizliğin tam yapılmasını sağladı. Şu anda tek bir
bahçe dışında yaklaşık 1200 metrelik bant temizlenmiştir.
Kazı
çalışmaları
Kazıyı
Venedik Bölgesi Klasik ve Doğu Uygarlıklarını İnceleme ve Araştırma
Merkezi adlı “Kültür Vakfı” finanse etmektedir. Kazı ekibi ise;
Padova Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe Fakültesi, Eski Çağlar Bilimleri Bölümü
ve Venedik “Ca Foscari” Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşmaktadır.
Kazı ekibini sorumlu başkanı, Padova Üniversitesinden arkeolog – topoğrafyacı
Prof. Dr. Guido Rosada’dır. Vakıf başkanı Prof. Dr. Gustavo Traversari
olup, Venedik “Ca Foscari” Üniversitesinden emeklidir. Bilindiği gibi
ilişkiyi sürekli olarak Prof. Dr. Asım tanış yürütmüştür.
Kazı iki beş yıl olarak planlanmıştır. I. Beş yıllık plan T. C. Kültür
Bakanlığına sunulmuştur. Plan gereğince, 2002 yılı için 77.047 Euro
para ayrılmıştır. Ayrıca ikinci bir maddi destek isteği de İtalya Dışişleri
Bakanlığına iletilmiştir.
2002 yılında kazı Roma Hamamı çevresinde yapılacak, su kemerlerinin bitiş
bölgesinde bilgi edinmek amacı ile sondaj kazıları yapılacaktır.
Ayrıca tüm bölgede yaygın olarak, Örenardı, Direktaş bölgeleri de
dahil olmak üzere jeoradarlarla toprak yapısı incelenecektir.
Bu yıl sunulan kazı izni ile ilgili raporda ilk beş yıllık çalışmanın
yıl yıl öngörüleri sunulmuştur. Bu öngörüler gerçekleşirse, özellikle
Kemer Kapı denilen bölge önemli oranda açılmış ve Kemerlerin
bitim bölgesi aydınlanmış olacaktır. İlk beş yılın sonunda ikinci beş
yılın programı sunulacaktır
TARİHSEL KONUM
Tarih öncesinden Hititlerin
yıkılışına
Paleolitik Dönem: Tyana
antik kentinin yontma taş çağı dediğimiz Paleolitik çağa kadar
tarihlendirilmesi mümkündür. Ancak bu tarihe ilişkin olarak çekirdek
Kapadokya dediğimiz Niğde – Nevşehir – Aksaray bölgesinde bugüne
kadar kazı çalışması yapılmamıştır. Niğde Müzesinde sergilenen,
obsidien den yapılmış bu çağa tarihlenen iki el baltası ile kimi
antropologların henüz daha volkanların sönmediği bu döneme ilişkin bu bölgede
elde ettikleri kimi buluntular, bu çağa ait bir yaşamın bu bölgede de
bulunduğunu göstermektedir.
Neolitik Dönem: Günümüzden
yaklaşık onbin yıl önce insan toplulukları sürekli olarak bir yere yerleşip
ilk köyleri kurdukları, tarıma başladıkları, hayvanları evcilleştirdikleri
dönemdir. Bu çağ arkeologlar tarafından akeramik neolitik ( Çanak çömleksiz
dönem ) ve keramikli neolitik dönem olarak ikiye ayrılır. Niğde bölgesinde
bu döneme ait olarak Göllüdağ, Bozdağ ve Çiftlik yöreleri ilgi çeker.
Özellikle Aksaray’ın 25 km güneydoğusunda 1963’te Pensilvanya Üniversitesi
Hititologlarından Edmund GORDON tarafından kazılan Aşıklı Höyük
Akeramik Neolitik devreye öenmli bir örnek teşkil eder.
Çanak Çömlekli Neolitik döneme
ait Niğde yöresinde birçok yerleşim yeri bulunmaktadır. Köşkhöyük Niğde,
Kayardı Tepesi, Niğde tepe Bağları bu döneme öenemli örnek teşkil
ederler. Bunlardan Köşkhöyük Niğde’nin 17 km güneyinde, Bor’un 6 km
güneybatısında ve tarihi TYANA kentine su sağlayan, bu kentte su kemerleri
ile (Aquaducts) bağlanmış Neolitik çağın ilk yerleşim bölgelerinden
biridir. İlk kez alman bilim adamları Ian Todd i bu höyüğü 1980 de keşfetmiş
sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden
Uğur Silistireli tarafından 1981 -1989 tarihleri arasında kazılmıştır.
O’nun vefatından sonra da 1995 yılından itibaren aynı fakülteden Aliye
ÖZTAN tarafından kazı çalışmaları devam ettirilmiştir.
Niğde müzesinde sergilenen
bu devreye ait tanrıça heykelleri ile çanak, çömlek kaplar ile günlük
hayatta kullanılan diğer eşyalar M.Ö. yedibin yıllarına tarihlenmektedir.
|