|
[ Ana Sayfa Önyargıları yıkan şarap
Ertuğrul BALIKÇIOĞLU
Bağ sayısı az olduğu için senede en fazla 65 bin şişe
Kalecik Karası üretilebiliyor. Şu an yapılan çalışmalar bağ
sayısını arttırmak üzerine. Bağları yaygınlaştırmak, üzüm
rekoltesini arttırmak için köylülere teşvik veriliyor. Böylesine
az üretildiği için Kalecik Karası'nın fiyatı da pahalı oluyor.
Kalecik Karası şarabı, meşe kava girdikten bir yıl sonra içime
hazır hale geliyor. Bu kavlarda en çok dört sene saklanabiliyor:
‘‘Omcalar tel sistemli olursa üzüm toprağa değmediği için
şarabı da daha uzun süreli korunabilir. Bağlarımız henüz bebek
yaşta. Bağlarımız yaşlandıkça şarabı bekletme süremiz de
uzayacak’’ diyor Jean Luc Colin. Ankara'ya bağlı Kalecik bölgesinin
üzümleri özel bir lezzete sahip. Türkiye'nin üzüm bağları,
birbirinden güzel tadlarla dolu, keşfedilmeyi bekliyor. Ankara'ya bağlı Kalecik bölgesinin üzümleri de işte böyle özel bir
lezzete sahip. Kavaklıdere Şarap
Fabrikası'nda üretim yetkilisi olan Jean Luc Colin, yeni tadlar keşfetmeye
hevesli bir şarap üretim sorumlusu. Kalecik Karası adı verilen özel
şarabın üretimi için ilk adım, bundan dokuz yıl önce atıldı.
Burada yetişen üzümün çok özel bir çeşit olduğunu farkeden
Kavaklıdere, bölgeye yatırım yaptı ve 1989'da elde ettiği mahsülden
az bir üretim yaparak sakladı. Daha sonra iş bu özel şarap için
uygun bir teknoloji bulmaya geldi. Köylülere yardım yapıldı, bağlar
telli sisteme geçirildi, ilaç ve gübre yardımı yapıldı. Üç
katlı yapılan teller sayesinde üzümün toprağa değmemesi sağlandı.
Bu sayede her asma daha çok üzüm verdi.
Müslüman mahallesinde Şarap için iklim ve toprak çok önemli
olduğundan Kalecik Karası üzümleri, özel harmanlanmış bir
toprakta yetiştiriliyor. Örneğin kumlu toprak beyaz üzüm, killi
toprak kırmızı üzüm veriyor. Kalecik Karası'nın lezzetini arttırmak
için toprak araştırması hala sürüyor. Jean Luc Colin, Avrupalıların,
Müslüman bir ülkede üretilen şaraba karşı ön yargılı
olduklarını söylüyor: ‘‘Buradan kalite çıkmaz diye düşünüyorlar,
ancak Kalecik Karası bu psikolojiyi kırmaya başladı. Bu şarap tüm
dünyada Türk şarabı damgasıyla satılacak ve çok meşhur
olacak.’’ Bir dünya markası Tüm Avrupa'da, şarap
konusundaki önceliği sofra şarabı alıyor. Sonra bölge şarapları
ve köy şarapları geliyor. Köy şaraplarının yeri çok başka,
çünkü üzümler özel topraklarda yetişiyor, çeşitlilik gösteriyor
ve şarap yapılırken kullanılan özel tekniklerden taviz
verilmiyor. İşte Kalecik Karası bu son kategoriye uygun bir şarap.
Bu nedenle etiketlere üretim yeri ve yılı özellikle konmuş. Bir
şarabın uluslararası alanda ünlü olabilmesi için dünyaca
bilinen şarap degüstatörleri biraraya gelip şarabı deniyorlar ve
isim alabilirsiniz diyorlar. Böyle bir kuruldan onay alındığında,
şarabın ismi tüm dünyada duyuluyor. İşte Kalecik Karası da bu
onayı aldı. Kavaklıdere'nin, Tarım Bakanlığı ve Tekel ile
ortak kurduğu komite, en iyi kalite üzümü bulmak için sürekli
araştırma yapıyor. Bu araştırmanın sonuçları uzmanlara gönderiliyor.
Onay alındığı taktirde, o üzüm üzerine çalışmalar başlıyor.
Kolayına kaçmadan Aslında Kalecik Karası'nın üretimi 1989'dan
da öncesine dayanıyor. Kavaklıdere, Kalecik Karası'nı ilk ürettiğinde
yeterli kaliteye ulaşamadığı için, Yakut'la karıştırarak
piyasaya vermiş. Daha sonra istenen tat elde edildiğinde esas adıyla
sunulmuş. 1992'ye kadar yapılan deneme üretiminden sonra standart
yakalanmış. Luc Colin, 1992'den sonraki şaraplarda tat farkının
asla bulunamayacağını söylüyor. Bu yönüyle Türkiye'nin ilk şarabıdır,
diyor. Jean Luc Colin, işin kolayına kaçmadıklarını
anlatmak için bir örnek veriyor: ‘‘Fransa'dan üzüm fideleri
getirip burada diker ve kalite şarabı üretebilirdik. Oysa biz, özel
ve meşhur olacak bir Anadolu şarabı üzerine çalışıyoruz ve şartlar
da bunun için oldukça uygun. Kavaklıdere Şarap Fabrikası'nda yılda
11 milyon şişe şarap üretiliyor. Bütün bu rakamın içinde 60
bin şişe nedir ki? Bu nedenle piyasada bulamıyorsunuz ve birçok
yerde mücevher gibi takdim ediliyor ve çok pahalıya satılıyor.’’ Türkiye'de
şarap kültürünün yerleşmesinde Şarap Dostları Derneği'nin önemi
büyük: ‘‘Mesela burada en kötü Kaliforniya şarabını çok
pahalıya satarlar. Ya da üzerinde Fransa yazdığı için en kötü
Fransız şaraplarını burada satıyorlar. Bu dernek şarap tüketicisine
doğru bilgileri verecektir.’’ Kavaklıdere'nin şimdiki çalışması,
Elazığ bölgesinin üzümleriyle yapılan Ökü Gözü şarabı üzerine.
Sadece deneme üretimi yapmalarına rağmen şu ana kadar katıldıkları
ünlü yarışmalardan dört altın madalya almışlar. Ayrıca
Diyarbakır'da yeni bir kırmızı şarabı denemeye başlamışlar.
Bu şaraptan da en az Kalecik Karası'ndan oldukları kadar
umutlular. KALECİK KARASI ÜZERİNE... Serdar TURGUT
Kalitesine göre pahalı Hürriyet yazarı Serdar Turgut,
Kalecik Karası'nı kalitesine oranla çok pahalı buluyor. Bu denli
pahalı olduğu halde talep görmesini de, uygulanan pazarlama
stratejisinin başarısına bağlıyor. Turgut, gittiği
restoranlarda özellikle Kalecik Karası istemiyor, çünkü
buralarda daha iyi bir Fransız şarabını daha ucuza içebiliyor.
Kalecik Karası'nın piyasadan çok daha ucuza alındığı için
daha çok evlerde içildiğini söyleyen Serdar Turgut, Türk şarapçılığı
açısından bu ürünü olumlu buluyor. Ayrıca bir şarapsever
olarak, iklimi ve toprağı uygun olduğu halde, Türkiye'de şarapçılığın
bu kadar kötü olmasına şaşıyor. Tuğrul ŞAVKAY Ben
güzele güzel demem...
Kalecik Karası üzerine görüşüm sorulduğunda, bu şarabın
serüvenini baştan bu yana heyecanla izleyen meraklılarından biri
olma sıfatıyla, bu konuda bir şeyler söylemeden geçemeyeceğimi
hemen hissettim. Ama önce birkaç genel izlenimi aktarayım. Anadolu
şarabın anavatanı değilse bile, birçok uygarlıkça kutsanmış
bu içkinin ilk yapıldığı yerlerden biri. Bu topraklar üzerinde
binlerce yıl şarap üretilmiş. Şimdi ise üzümü öylece sofraya
getirip yemekle yetiniyoruz. Ya da kurutup sağa sola satıyoruz.
Binlerce yıllık şarapçılık geleneği ise terk edilmiş bir
halde bir kenarda boynu bükük duruyor. Benzetmeyi şairliğe özenen
bir yemek yazarının edebi sanat merakına bağlamayın sakın.
Anadolu ve Trakya'da adeta kendisini tekrar hayata döndürecek bir
kurtarıcıyı beklercesine sessiz ve vakur ayakta durmaya çabalayan
acımasızca terk edilmiş çok şaraphane gördüm. Şimdi gelelim
Kalecik Karası'na. Türk üzümcülüğünde ‘‘kara’’ çoktur
ve hemen hepsi şarapçılığımızın dünyasını aydınlatır.
Papaskarası, çalkarası hemen aklıma gelen sepajlar. Kalecik Karası
da bunlardan biri. Bir zamanlar bilinen bir şaraplık üzümken
filokseradan beter bir ihmal yüzünden yok olayazmış. Çok bilinen
bir gerçektir, ama yineleyelim. Avrupa'da bağlar geçen yüzyılda
filoksera hastalığından bitmişti ama Amerika'dan hastalığa
dayanıklı asma getirtilip bağları tekrar ayağa kaldırdılar.
Adamlar ölüyü diriltirken bizim dipdirileri öldürmedeki başarımız
her türlü övgünün üzerinde. Nitekim ölüm öldürmedeki başarımız
her türlü övgünün üzerinde. Ölüm döşeğindeki Kalecik Karası'nı
da keşfeden Kavaklıdere'deki o zamanın Fransız şarap ustasıydı.
Güzel olan bu keşfi büyük bir irade ile sonuç vermesi. Şimdi kaç
yıl önce olduğunu hatırlamıyorum, ama Kavaklıdere'nin fabrikasındaki
kavda mevcut ilk deneme şaraplarından da içmiştim. Sonuç hiç de
bugünküne benzemiyordu. Hatta ilk ticari denemelerden birini
tadarken Şarap Dostları grubundaki amatör arkadaşlarımız bile
bariz bir asma yaprağı sapı tadını fark etmişlerdi. Önemli
olan Kalecik Karası'nın gerçek değerini bilmek ve iyi bir şarap
üretmek için kararlı, cesur ve azimli olmaktı. Öyle de olundu.
Şimdi önümüzde ilginç ve değeri şüphe götürmeyen bir Orta
Anadolu üzümü var. Özenle işlenirse iyi bir şarap verdiğini de
artık biliyoruz. Kalecik Karası bir monosepaj (tek cins üzümden
yapılmış şarap) olarak mı üretilmeli, yoksa zarif yapısını
dengeleyecek güçlü gövdeli bir başka şarapla kupaj mı yapılmalı
gibi şarap meraklılarının tartıştıkları bazı konular var.
Ama bunlar işin ayrıntısı. Ayrıntı olmayan bir şey ise şaraptan
anlar anlamaz hemen herkesin körükle gittiği yangında gökyüzüne
ulaşan talepten doğan yüksek fiyatı. Şarabı çoğu zaman kadına
benzetirler. Korkarım bu fiyatla ‘‘Ben güzele güzel demem, güzel
benim olmayınca’’ diyen halk şairine hak vermek zorunda kalacağız.
|
|