1-Genel
2-Tunç Dönemi
3- Hitit Sonrası Dönem
4- Pers Hakimiyeti Dönemi
5- Kapaokya Krallığı
TYANA
– KEMERHİSAR
(TUVANUVA
– TAVANNA – OSEBIA)
Tyana,
bugün Niğde ilimizin Bor ilçesine bağlı Kemerhisar
kasabasıdır. Eski çağlardan beri, Anadolunun önemli
kentlerinden biri olmasına, Hitit öncesi tarihinden orta çağ
sonuna kadar önemli yerleşim yerlerinden biri olmasına rağmen,
üzerinde ne yerli etüd yapılmış ne de kazı çalışmalarına
konu olmuştur.
Bütün
tarih kitaplarında yer almasına, Kapadokya krallığı
döneminde başkentlik yapmış olmasına rağmen
Tyana maalesef uzun dönemler unutulmaya terkedilmiştir. Bu
nedenle bu çalışmamızda Tyana’nın tarihsel gelişimine
kısa biçimde de olsa ışık tutmaya çalışacağız.
Paleolitik Dönem: Tyana antik kentinin yontma taş çağı
dediğimiz Paleolitik çağa kadar tarihlendirilmesi mümkündür.
Ancak bu tarihe ilişkin olarak çekirdek Kapadokya dediğimiz
Niğde – Nevşehir – Aksaray bölgesinde bugüne kadar kazı
çalışması yapılmamıştır. Niğde
Müzesinde sergilenen, obsidien den yapılmış bu çağa
tarihlenen iki el baltası ile kimi antropologların henüz
daha volkanların sönmediği bu döneme ilişkin bu bölgede
elde ettikleri kimi buluntular, bu çağa ait bir yaşamın
bu bölgede de bulunduğunu göstermektedir.
Neolitik Dönem: Günümüzden yaklaşık
onbin yıl önce insan toplulukları sürekli olarak bir yere
yerleşip ilk köyleri kurdukları, tarıma başladıkları,
hayvanları evcilleştirdikleri dönemdir. Bu çağ
arkeologlar tarafından akeramik neolitik ( Çanak çömleksiz dönem
) ve keramikli neolitik dönem olarak ikiye ayrılır. Niğde
bölgesinde bu döneme ait olarak Göllüdağ, Bozdağ ve Çiftlik
yöreleri ilgi çeker. Özellikle Aksaray’ın 25 km güneydoğusunda
1963’te Pensilvanya Üniversitesi Hititologlarından Edmund
GORDON tarafından kazılan Aşıklı Höyük
Akeramik Neolitik devreye öenmli bir örnek teşkil eder.
Çanak Çömlekli Neolitik döneme ait Niğde
yöresinde birçok yerleşim yeri bulunmaktadır. Köşkhöyük
Niğde, Kayardı Tepesi, Niğde tepe Bağları bu
döneme öenemli örnek teşkil ederler. Bunlardan Köşkhöyük
Niğde’nin 17 km güneyinde, Bor’un 6 km güneybatısında
ve tarihi TYANA kentine su sağlayan, bu kentte su kemerleri ile (Aquaducts)
bağlanmış Neolitik çağın ilk yerleşim bölgelerinden
biridir. İlk kez alman bilim adamları Ian Todd i bu höyüğü
1980 de keşfetmiş sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi öğretim üyelerinden Uğur Silistireli tarafından
1981 -1989 tarihleri arasında kazılmıştır.
O’nun vefatından sonra da 1995 yılından itibaren aynı
fakülteden Aliye ÖZTAN tarafından kazı çalışmaları
devam ettirilmiştir.
Niğde müzesinde sergilenen bu devreye ait
tanrıça heykelleri ile çanak, çömlek kaplar ile günlük
hayatta kullanılan diğer eşyalar M.Ö. yedibin yıllarına
tarihlenmektedir.
Bu da bu bölgede ilk Neolitik devirlerden beri
yerleşik hayatın bulunduğunu ispatlar. Dolayısıyla
Tyana’ya birkaç km yakınlıkta bulunan Köşkhöyük
Tyana kentini ilk çekirdeği olarak da düşünülebilir.
Kalkolitik Dönem: Bu çağlar insanların
özellikle bakır madenini kullanmaya başladığı
dönemi ifade eder. M.Ö. 5900 – 3200 dönemini kapsayan bu çağ,
örneğin tarımda sabanın kullanıldığı,
dönemdir. Köşkhöyük, kalkolitik çağda da önemli bir
yerleşim merkezi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tunç Dönemi: Tunç dönemi
eski, orta ve son tunç çağı olarak 3 ana başlıkta
incelenir..............Başa Dön
İlk Tunç: Bu dönem, kendi içinde eski
bronz çağı olarak, M.Ö. 3200 – 2000 yılları
olarak 3 ana dönemde incelenir. Bakır madenine kalay karıştırılarak
tunç elde edilmiş ve madeni eşyalar yapılmıştır.
Bu döneme ilişkin Anadolunun en eski yerleşim yerlerinden
biri Niğde – Çamardı – Celaller Köyü Ketsel Madeni Höyüğüdür.
Orta Çağ: Bu dönem M.Ö. 2000 – 1500 yılları
arasını kapsar. 1985 yılından itibaren buralarda
başlatılan çalışmalar bu madende kalay üretildiğini
ortaya koymuştur. Bu tarihe kadar Asurlu tüccarların
Anadolu ticaretinden getirdikleri en önemli madeni kalay olduğu
varsayımı ile hareket edilmekte idi. Ancak, Ketsel madeninde
ticaret kolonileri için öne sürülen varsayımlar tamamen değiştirilmiştir.
Son Tunç Dönemi: Bu çağ M.Ö. 1500 –
1200 yıllarını içerir. Anadolu da çivi yazısının
kullanılması Asur ticaret kolonilerinin Anadolu’ya gelmesi
ile ilgilidir. Bu da M.Ö. 2000 – 1500 arası dönemi kapsar ki
bu tarihler aynı zamanda özellikle orta Anadolu da bulunan
sitelerin Hitit Krallığı olarak birleştirilerek
Eski Hitit Devleti’nin yaşadığı çağı
ifade eder. Bu tarihlerde TAYAN (TUVANUVA) adıyla ve Anadolunun
en önemli kentlerinden biri olarak kentimiz karşımıza
çıkmaktadır. Hitit Krallığının büyümesiyle
birlikte TUVANUVA da bu panteon içinde yerini almıştır.
M.Ö. 1500 lerde yaşanan karışıklıklardan
sonra Hitit Devleti 1380 lere kadar Orta Krallık dönemine girmiş,
1380 – 1200 dönemi ise Büyük Hitit İmparatorluğu olmuş,
ardından imparatorluk M.Ö. 1200 lerde Deniz kavimlerinin saldırıları
ve iç karışıklıklar nedeni ile çöküvermiştir.
Eski Hitit Devleti döneminde Asur tüccarlarının
Anadoluya ticaret için geldiklerini belirtmiştik. Geldikleri önemli
bölgelerden biri Kayseri yakınlarında bulunan Kültepe’deki
Kaniş kentinin Karumu dur. Karum, Pazar yeri demektir. Bu karum
da 20. yy.ın başından beri sürdürülen çalışmalarla
çivi yazısı ile yazılmış binlerce tablet ele
geçirilmiş, bu tabletlerin çözülmesiyle birlikte Hitit dönemi
Anadolu tarihini yeniden ortaya çıkarmıştır.
Sonraları Hitit başkenti Hattuşa’da bulunan
tabletlerle Hitit dönemi tarihi adeta yeniden yazılmıştır.
Bu dönemde TYANA da Anadolu da Hitit panteonu içinde
çok önemli bir sitedir. Asurlu ve Suriyeli tüccarların Anadolu
ya geldikleri önemli yollardan birinin Toros geçitleri olduğunu
düşünürsek, Kilikya’dan orta Anadoluya çıkan tüccarların
ilk uğrak yerinin TYANA olması icab eder. Bu bakımdan
TYANA’da yapılacak kazı çalışmaları, Kaniş
Karumu veya Hattuşadan daha az önemli olmayan miktarlarda tablet
elde edilmesini, Anadolu tarihindeki bir çok boşluğun
doldurulmasını sağlayacaktır. Çünkü bu dönemde
Asurlu tüccarların Anadoluda ticaret yaptıkları merkez
sadece Kültepedeki Kaniş Karumu değildir. Örneğin
Aksaray’ın 18 km kuzeybatısında bulunan Hasan Dağı
eteklerindeki Acem Höyük te kazı çalışmaları
yapılmış, dönemin önemli yerleşim yerlerinden
biri olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu yöre
Çukurova’dan gelen Kuzey – Güney yolu üzerindedir. Bu höyükte
yapılan çalışmalar höyüğün M.Ö. 3000 lerde
iskan edilmiş olduğunu ortaya koymuştur. Kilikya Kaniş
yolu üzerinde bulunan TYANA’nın da kazı çalışmaları
başlatıldığında bu döneme ait önemli
belgeleri insanlığa sunacağına inanmaktayız.
HİTİT SONRASI DÖNEM............................Başa
Dön
M.Ö. 1200 lerde Karadeniz kıyısında
yaşayan Kaşkalar, diğer yandan Kafkasya ötesinden
gelen Muşki göçleri ve yine bu tarihlerde başlayan Thrak göçleri,
Anadoludaki sosyal ortamı alt üst etti. Ancak bir imparatorluk
olan Hitit Devleti bu kargaşada yıkıldıysa da bütünüyle
yok olmadı. Hitit Prensleri, özellikle güney ve güneydoğuya
çekilerek, yerel krallıklar biçiminde yaşamlarını
sürdürdüler. Kapadokya dediğimiz bu bölge, bu dönemde Tabal
adını aldı ve batıda Tyana’dan doğuda Melid
(Malatya Melitene) bölgesine akdar kurulan Tabal Krallığı
varlığını sürdürdü.
Tabal ülkesi, biride Tyana (Tuvanuva) olan irili
ufaklı birçok beylikten oluşmaktaydı. Bu dönemde kimi
zamanlar Tabal Krallığı Asur hakimiyetini kabul etmek
zorunda kalmıştır
Bu döneme ait bulunan ve Bor Steli adıyla
isimlendirilip İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenen URBALA
VARPALAVAS STELİ bu kralın bereket tanrısına tapınırken
resmedilmiş halini gösterir. Benzer bir şaheser yine aynı
kralın Tyana bölgesine yakın Ereğli – İvriz
suyu başında oydurttuğu kabartmadır. Her iki yapıtta
da kralın yerel fırtına ve bitki tanrısı olan
Tarkhu’ya yakarışını görmekteyiz. Bor Stelinin
üzeri Hitit – Luvi hiyeroglif yazısı ile doldurulmuştur.
Bu stel hem dönemin kültür yapısı hakkında bilgi
vermekte, hem de giysi takılar vs. açısından sosyal yaşantı
hakkında bizlere önemli ip uçları sağlamaktadır.
Kral urbala’nın başkenti TUVANUVA (Tyana)
dır. Tabal krallarından olan M.Ö. 740 – 710 tarihleri
arasında saltanat sürmüş olan Muvaharna oğlu
Urbala’a Varpalavas’ın krallık hudutları güneyde
Kilikya kapılarından (Gülek Boğazından) kuzeyde
Andabalis (Aktaş) bölgesine kadar uzanmakta idi. Diğer güçlü
Tabal kralları gibi Urbala’a Varpalas’ın da kendisine bağlı
prensleri vardı. Örneğin Bolkar Madeninde Hitit-Luvi
hiyeroglifi ile yazılı bir kaya yazıtında prens
Tarkhunazas, Kral Varpalavas’ın hizmetkarı olduğunu
ve kralın, Muti dağının (Gülek Boğazının)
denetimini kendisine bıraktığını anlatır.
Urbala’a nın ölümünden sonra Tuvanuva (Tukhana) Krallığı
tahtına Asurluların Mugallu adıyla andıkları
Muvaharnas çıktı ancak bu dönemden sonra bölge bütün
olarak Asurların denetimine girdi.
Bugün Niğde’nin Kömürcü Köyü yakınındaki
Göllü Dağda yeralan kale ve höyük muhtemelen o dönemde
Tukhana (Tyana / Tuvanuva) krallığının
kalelerinden biriydi. Asur kralı 2. Sargon M.Ö. 705 yılında
Asura bağlı bir eyalet durumunda olan Tabal’a karşı
bir sefer yaptıysa da istilacı Kimmerlere karşı da
yapılan bu seferde 2. Sargon savaş meydanında öldü.
Bundan güç alan Kimmerler batıya doğru yürüyüp Phrig (Frig)
başkenti Gordion’u da M.Ö. 696 yılında ele geçirdiler
ve yakıp yıktılar. Kral Midas dayanamayıp intihar
etti. Bu dönem Tyana bölgesinin de Kimmerler hakimiyeti altında
bulunduğu devredir.
M.Ö. 679 yılında Asur Kralı
Asarhaddon, tabal üzerine bir sefer yapmış ve Kimmer beyi
Teuşpa’yı yenilgiye uğratmış bunun üzerine
Urbala’a nın oğlu Mugallu Malatya’da bağımsızlığını
ilan etmiş, Melid – tabal birliğini kurmuştur.
PERS HAKİMİYETİ DÖNEMİ.......................Başa
Dön
M.Ö. 7. yy. sonlarında Asur İmparatorluğu
Babil, İskit ve Med ortak işbirliği ile yıkıldı
(M.Ö. 612) Mezopotamya yı ele geçiren Babillilere karşılık
Med kralı Kyaksares te Kızılırmak’a kadar
Anadolu’nun hakimi oldu. M.Ö. 590 larda Kapadokya Pers hakimiyetine
geçmiş, Persler Lidya krallığı ile komşu
olmuşlardır. Bölge bundan sonra Pers ve Lidyalılar
arasında birçok kez el değiştirdi. Nihayet M.Ö. 546
da Pers kralı Kyros Lidya başkenti Sardeis’e girerek Lidya
devletini yıktı ve tüm Anadolu’nun hakimi oldu. Bu
tarihten, M.Ö. 333’te Makedonya kralı Büyük İskender’in
İssos’ta Pers kralı Darius’u yenmesine kadar 200 yıl
Anadolu Pers hakimiyetinde kalmıştır.
Persler Anadolu’yu satraplıklara ayırarak
idare etmişlerdir. Bunlardan bir tanesine de Kapadokya satraplığıdır.
Bölgenin fars dilinde Kapadokya adını alması da bu dönemde
olmuştur. Persler, güzel atlar ülkesi (Katpatuka) denilen bu bölgeden
vergi olarak at, katır ve koyun almaktaydılar.
Kapadokya satrabı, M.Ö. 370 lerde batı
Anadolu da çıkan karışıklıktan da
istifadeyle Pers hakimiyetine karşı ayaklanıp bağımsızlığını
ilan etmişse de Perslerle yapılan savaşta yenilmiş
ve ölümle cezalandırılmıştır.
KAPADOKYA KRALLIĞI DÖNEMİ.........................Başa
Dön
Kapadokya dediğimiz bölge bugün, Kırşehir,
Nevşehir, Aksaray, Niğde ve Malatya illerinin tümünü,
Yozgat Sivas illerinin güney, Adana’nın kuzey bölgesini
kapsamaktadır. Etnik bir anlam taşımayan KAPADOKYA adına
ilkin M.Ö. VIII. – VII. yy.ın sonlarında Pers kralı
1. Dareios’un (M.Ö. 522 – 486) Behistun kayalıklarına
kazınan, imparatorluğuna bağlı bölgelerin sıralandığı
yazıtında Katpatuka biçiminde rastlanır. Bu sözcük
Farsça da Tukha ülkesi yani güzel atlar ülkesi anlamına
gelmektedir. M.Ö. 8 -7 yüzyıllarda bölgenin tek bir adı
yoktu. Orta kesimine Tabal (Tevrat’ta Tubal), Kızılırmak’ın
kuzeyindeki bölgeye Kaşku, güneybatı kesimine Tukhana (Tyana
/ Tuvanuva) ve doğu ucuna Melid (Malatya) adı verilmekteydi.
Pers hakimiyetinin zayıflaması döneminde
kimi satraplıklar gibi Kapadokya satraplığının
da Perslere karşı ayaklandığını ve bağımsızlıklarını
ilan etmeye çalıştıklarını görüyoruz.
Bunlarda ilki M.Ö. 372’de yukarıda değindiğimiz
Kapadokya satrabı Datame’nin ayaklanmasıdır. Datames
esasen Anadolu’lu idi. Babası Karia’lı Kamisares, annesi
Paphlagonya’lı Skythissa idi. Datames’in ayaklanmasıyla
Anadoludaki birçok satraplıkta O’nu izledi. Bu ayaklanma başarılı
olmadıysa da bundan sonra Anadolu’da ki Pers hakimiyeti büyük
ölçüde kırıldı ve Makedonya’lı İskender’in
Persleri M.Ö. 333’te yenilgiye uğratmasından sonra !.Ariarathet
Kapadokyas kralı ilan edilerek Kapadokya Krallığı
kurulşmuş oldu.
Kapadokya Krallığı Strabon zamanında
(D: M.Ö. 54) hala mevcuttu. Bu gezgin Kapadokya’da yalnızca 2
kenti zikre değer bulur. Bunlardan biri Mazaka (Kayseri), diğeri
Tyana’dır.
Tyana, Anadolu yarımadasında eski
ticaret yollarının üzerinde bir kentti. Hitit İmparatorluk
çağında Tuvanuva adını alan kent M.Ö. I. Binyılda
Tukhana ve Tuvana olmuş. Arap – İslam istilaları döneminde
bu adını sürdürmüş, önemli merkez olma özelliğini
korumuştur.
Örneğin Ksenophon (Anabasis 1,2,20)’sinde
önemine binaen burasını Kayseri ile mukayese ederek,
“Tauros yakınındaki Eusebia” olarak niteler (Strabon
537). Bu ad, Kapadokya Kralı 5. Ariarathes, Eusebesin (M.Ö. 163
– 130) adından türetilmiştir. Kapadokya bölgesinin
Kayseriden sonra ikinci önemli kenti olan Tyana Torosların kuzey
eteğinde bereketli ve geniş bir ovada kurulmuştu.
Zenginliğini kısmen çevresindeki bereketli topraklara borçlu
olduğu gibi Kilikya kapılarına (Gülek boğazı)
yakınlığı ile önemli yollarda kavşak noktası
olması özelliğine borçludur.
Yine bölgede bulunan gümüş ve eski
Anadolu’da yalnızca bu bölgede bulunan kalay madeni yataklarının
denetimi de Tyana kenti ve bu bölgede kurulan beyliklerin denetiminde
idi.
Burada bulunan Hitit – Luvi hiyeroglifleri ile
Phrig ve Arami yazıtları, kentte zaman içinde egemen olarak
çeşitli güçlerin veya buradaki kozmopolit nüfusun varlığının
göstergeleridir. Yakındaki bir su kaynağının kıyısında
Zeus Asbarmeus adında bir tapınak inşa edilmişti (Ammianus
Marcellinus 23.6.19). Biraz güneyinde Kilikya kapılarına
giden yol üzerinde adını Roma imparatoru Marcus
Aurelius’un (161 – 180) karısı Faustina’dan alan
Faustinopolis (bugünkü adıyla Başmakçı) yer
almaktaydı.
Ankyra – Tyana – Kilikya yolu Anadolu’nun
kuızeybatısından gelip, Ankara üzerinden tuz Gölü
(Tatta Gölü), Garsaura (Aksaray) üzerinden Tyana’ya ve oradan da
Gülek geçitlerine giden yoldu. Hristiyanlığın yayılmasından
sonrada bu yol Kudüs’e doğru Hacılar Yolu olarak ün
kazanmıştır.
Tyana üzerinden Kilikya bölgesine inen bir başka
yok Pontos (Karadeniz) bölgesinden gelen, Sinope (Sinop), Amesia
(Amasya), Mazaka(Kayseri) üzerinden Tyana ve Gülek geçitlerine
giden yol idi. Gülek geçitlerinin güney çıkışında
Podantos (Pozantı) bulunmaktaydı.
Böyle önemli bir bölge olması nedeni ile
Tyana Krallığı da birçok saldırılara uğradı.
Büyük İskenderin oğlu Perdikkas, Böyle zengin ve müstakil
bir krallığın yaşamasını tehlikeli görerek
Kapadokya’ya saldırdı. M.Ö. 322’de Kapadokya Kralı
Ariarathes’i mağlup ederek öldürdü. Bundan sonraki 20 yıl
içinde Kapadokya Makedonya hakimiyeti altında yaşamış
ancak 1. Ariarathes’in yine Ariarathes II. adını taşıyan
yeğeni 20 yıl sonra tekrar Kapadokya Krallığını
kurmuştur.
Başa Dön
|